Dünyadaşlık Yazıları | Aborjinlerin İzinde, Eğitimin Bugününü ve Geleceğini Sorgulamak

19. Eğitimde İyi Örnekler Konferansı, “Dünyadaşlık” temasıyla gerçekleşti. Konferansta “Birbirimizi ve tüm varlıkları gözeten, tüm yaşam biçimlerinin varoluşunu önemseyen ‘dünyaları’ eğitim yoluyla nasıl kurabiliriz?” sorusuna birlikte yanıt aradık. 

Konferans sona erse de, ERG Blog’da dünyadaşlığın farklı boyutlarını konuşmaya devam ediyoruz. Yazı dizimizin dördüncü bölümünde, Şebnem Feriver, Avustralya’nın ilk halkları olan Aborjinlerin kadim birikiminin, dünyadaşlık bağlamında bugünün ve geleceğin eğitimlerine neler öğretebileceğini sorguluyor. Gezegenimizde kalan biyoçeşitliliğin yüzde 80’ini koruyan yerli halkların eğitim sistemi için yol gösterici olabilecek mücadelelerinden örnekler veriyor.

Şebnem Feriver
Sürdürülebilirlik için Eğitim Uzmanı, Bağımsız Araştırmacı

1788 yılında İngilizlerin yerleşim amacı ile ilk defa topraklarına ayak bastığı Avustralya’nın ilk halklarının (Aborjinlerin¹) yaklaşık 65 bin yıl önce bu kıtayı kendilerine yurt edindikleri ifade ediliyor. Aborjin halklarının önemli özelliklerinden birisi varlıklarını en uzun süre kesintiye uğramadan sürdürebilmiş halklar olmaları, yani gezegenimizdeki en uzun insani kadim bilgiyi barındırmaları.

Bu yazı, başta Aborjin halkları olmak üzere kadim halkların birikimlerinin dünyadaşlık bağlamında bugünün ve geleceğin eğitimlerine neler öğretebileceğine dair bir egzersiz yapmayı hedefliyor. Yer-temelli eğitimi on binlerce yıldır toplumsal ve ekolojik denge² hedefiyle sürdüren Aborjin halklarının en temel dayanak noktaları yaşadıkları coğrafya, yani yerel alanları, yöreleri. Aborjin halkları için yöreleri varlıklarını borçlu oldukları, bağlantıda oldukları, aralarındaki sosyal ilişkileri düzenleyen, kültürel uygulamalara yön veren, kimliklerini ve topluluklarını birlikte inşa ettikleri, yaşamla bütünleştikleri, atalarıyla ilişkilerini sürdürdükleri, birlikte bir bütün oldukları (bir nevi dünyalaştıkları³) ve birlikte olageldikleri (bu kavramı yazının devamında açıklamaya çalışacağım) yerler. Aborjinlere göre yöreler hem hiç kimsenin hem de tüm varlıkların müştereği; yöreler türler arası akrabalıkların kurulduğu, eksiltmeden sonrakilere aktarılması gereken alanlar.

Damien ve Yilpi Marks’ın Yörem isimli çalışması

Aborjin halklarının çok yönlü akrabalık sistemleri, dünyadaşlık bağlamında bize önemli ipuçları sunabilir. Her halkın kendine göre farklı kurgusu olmakla beraber Aborjin halklarında genel olarak üç seviyeli bir akrabalık yapısı olduğu görülüyor. 

Aborjinlerin dünyadaşlık hakkında ipucu veren akrabalık bağları

Birinci Seviye-Yarımlar: Her şeyin bir bütünün yarısı olduğu kabulüne dayanarak oluşturulan bu sistemin temel varsayımına göre tüm evrenin anlaşılması için bu yarımların bir araya gelmesi gerekiyor. Çocuklar, topluluğun anasoylu veya babasoylu olmasına bağlı olarak anne veya babalarından Yarım miras alıyorlar. Aynı Yarım’dan olanlar kardeş kabul ediliyor, dolayısıyla kendi Yarım’larından olan kişilerle evlenmemeleri gerekiyor ve aynı Yarım’dan olanların karşılıklılık ilkesi içinde birbirlerini destekleme yükümlülüğü bulunuyor. Bu yapı ile bir dayanışma sistemi de hayata geçirilmiş oluyor. Aborjin halklarının dillerinde “lütfen” ve “teşekkür ederim” gibi ifadelerin yer almadığı görülüyor, zira insan türünün kendi türüne karşı sorumluluklarının ilave bir nezaket göstermeye gerek kalmayacak şekilde tanımlanmış olduğu ifade ediliyor.

İkinci Seviye-Totemler: Her bireyin en az 4 totem sahibi olması gerekiyor. Bu totemlerin bireyleri toprak, su, hava aracılığıyla evrene bağladıklarına inanılıyor. Bu totemlerden ilki bireylerin halklarına, ikincisi klanlarına, üçüncüsü aile gruplarına ve sonuncusu da bireysel totemlerine işaret ediyor. Her birey kendi totemlerinin refahından arada bir sahiplik ilişkisi olmaksızın sorumlu, onu koruması ve onunla ilgili birikimi bir sonraki nesle aktarması gerekiyor. Örneğin totemi koala olan bir topluluğun temel görevlerinden biri, koalaların yaşam alanlarını ve yaşam döngülerini korumak, dolayısıyla onlara bakım vermek ve bu bakıma dair tüm bilgiyi bir sonraki kuşağa aktarmak. Bu sistemin, totemlerin (gezegenimizdeki insan ötesi varlıkların) yaşamını refah içinde sürdürmesi için “doğru şeyin” “doğru zamanda” (bu ifadeler yazının devamında tekrar ele alınacak) yapıldığından emin olmak ve sonraki kuşaklara aktarım yapmak üzere kurulduğu görülüyor. Totemler, Yarım’lar da dikkate alınarak bölüştürülüyor, bu şekilde denge ve koruma sistemi yaratılmış oluyor. Örneğin bir topluluğun totemi gri kanguru türü iken diğer topluluğun totemi kırmızı kanguru türü oluyor. Bu sayede türler arası dinamik denge gözetiliyor, biyolojik çeşitlilik korunuyor. Aynı zamanda topluluklarının birbirlerine bağımlılıkları da görünür kılınıyor, kolektif bilinç oluşması sağlanıyor. Herkesin totemine saygı duymak temel bir kural. Bu şekilde “öteki” tanımını gerektirecek bir kurgudan da olabildiğince uzak durulmuş olunuyor.

Adrian Combarngo’nun Gri Kanguru isimli çalışması

Üçüncü Seviye-Deri İsimleri: Kana bağlı soyun takip edildiği bu sistemde bir sıralı adlandırma döngüsü bulunuyor. Soyadına benzeyen ve oldukça karmaşık olan bu kurguda eşler ve çocukları ortak bir deri ismi taşımıyorlar. Deri isimleri, soydaki sıralamaya ve cinsiyete göre veriliyor. Bu yazıda soydaki sıralama yapısını ele alacağız. Anasoylu bir halkta çocuk doğuran iki kız kardeşi örnek alalım. Bu kız kardeşlerin numarası 1 oluyor, onların çocukları 2 numara oluyor. Bu yapıda 2 numaraların hepsi kardeş kabul ediliyor, 1 numaralı kadınların hepsi 2 numaralıların annesi olarak tanımlanıyor. 3 numaralı olanların hepsi 1 numaralı olanların torunu, 2 numaralı olanların annesi oluyor. Babasoylu halklarda da benzer bir durum oluşuyor. Bu sistem sayesinde bir çocuğun birçok kardeşi, aile büyüğü ve aile küçüğü oluyor. 

Karşılıklı bağımlılığın, bağlantıların, yöreye, insana ve insan ötesi varlıklara sorumlulukların öğretildiği bu akrabalık mirasının öğretilmesi Aborjin halklarına göre çocukların doğuştan gelen hakları.

Dengeye, dayanışmaya, karşılıklılığa ve saygıya dayanan Aborjin kültürlerinin yukarıda aktarılanlarda da görüldüğü üzere oldukça kapsayıcı, bütünleştirici, tamamlayıcı, ekolojik yurttaşlığa hatta daha da fazlası olan dünyadaşlığa işaret eden, sarıp sarmalayan akraba kurgularının, eğitim sistemlerimiz için neler “söyleyebileceğini” ve neler “öğretebileceğini” tahayyül etmek nasıl olurdu?

Aborjin kültüründe varoluşa dair yaklaşımlar 

Aborjin kültürlerinde varoluşa dair yaklaşımların birlikte olagelme ve bağlantılar etrafında oluştuğu görülüyor. Bu kavramları biraz daha anlamaya yaklaşmak için Bawaka kolektifinin (kolektif yerli olmayan Avustralyalı araştırmacılarla Aborjin kökenli Bawaka kadınlarının oluşturduğu bir topluluk) yaptığı bir araştırmadan bazı kesitler sunuyoruz:

“Her mevsim ganguri (bir çeşit tatlı patates) de Bawaka da (yörenin ismi) farklıdır. Ganguri için toprağı kazmak bizi değiştirir; kazarken düşündüklerimiz, hatırladıklarımız, oluşturduğumuz anılar, kaybettiğimiz ter, uzun süre üzerinde durduğumuz için ağrıyan dizlerimiz, içimize çektiğimiz hava, bizi o sırada sokan sineğin bedenimizle tanışması, sineğin salgısının bedenimize karışması, kazarken altında durduğumuz Dawu ağacının (bir çeşit beyaz incir ağacı) yapraklarının rüzgarla salınması ve köklerinin kalınlaşmakta olması, yeşil karıncaların bir kısmının ölmekte bir başka kısmının doğmakta olması, toprağı kazan kadınların biraz daha yaşlanmakta olmaları, belki o sırada bir hastalığın bedenlerine yerleşegelmesi… Bunların hepsi ganguri için toprağı kazarken olagelen şeyler, gangurinin kadınları değiştirmesi, kadınların ganguriyi değiştirmesi, ikisinin birbiri olması, ikisinin birlikte olagelmesi hep yöre sayesinde gerçekleşiyor. İnsan dünyalarının insan olmayan dünyalarla birlikte olagelmesi ve yöreyle bir olması söz konusu oluyor. Geçmiş, bugün ve gelecek birbiriyle bağlantıya geçiyor. Haklar, sorumluluklar ve davranışlar da bu çerçevede şekilleniyor.” 

Mulkun Wirrpanda’nın Ganguri isimli çalışması

 

Ganguri

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Aşağıda Bawaka kolektifinin çalışmasından başka bir kesit sunuluyor. Kesiti okurken “Yeryüzü topluluğunun kolektif iradesini bireyin iradesiyle birlikte gözeten, öteki tanımının ortadan kalktığı, birlikte olagelmenin mümkün olduğu, birbirine bakım veren ve besleyen süreçlerle bezeli, açık ve çok yönlü iletişim ağının yüceltildiği bir yaşam kurmak üzere eğitime ne tür görevler düşebileceğini tahayyül edebilir miyiz?” sorusuna birlikte cevap arayabiliriz.

“Biz Bawaka (yörenin ismi) ile birlikte, Bawaka’nın bir parçası olarak avlanırız. Her şeyin bir yeri ve zamanı var. Yolŋu (Bawaka’da yaşayan Aborjin halkarından biri) olmak demek bu yeri ve zamanı iyi bilmek demek. Bu aynı zamanda balığın, rüzgarın ve kumun bize ve birbirlerine gönderdiği mesajlara dikkat kesilmek de demek. Bu mesajlar bizim yöremizle yöremizin de bizimle kurduğu iletişimin bir parçası. 

Warrkarr (beyaz çiçekli bir kum zambağı) çiçeklendiğinde vatoz avlama zamanının geldiğini biliriz. Terlemeye ve susamaya başladığımızda meyvelerin olgunlaşmakta olduğunu anlarız. Bedenimizdeki susama ile ağaçlardaki meyvelerin birbiriyle bağlantılı olduğunu biz de biliriz, ağaç da bilir. Bizim onlara ihtiyacımız olduğu dönemde meyveler toplanmaya hazır olur, tüm bu iletişim bizim varlığımızın önemli bir parçasıdır. Bu iletişimdeki mesajları duyabilmek için her şeyi her şey yapan bağlantıların ve ilişkilerin farkında olunması gerekir. Bu mesajlar doğrudan insanlara gönderilmez, zira insan varlıkların merkezinde değildir. Rüzgar, miyapunuya (bir deniz kaplumbağası türü) kıyıları terk etme ve açık denizlere gitme zamanının geldiğini söyleyebilir, eğer insanlar olarak biz de bu rüzgarı dinlersek bu kaplumbağaları avlamak için doğru zaman olmadığını anlarız. Belli zamanlarda avlanırız, doğru zamanlarda. Belirli miktarda alırız, doğru miktarlarda. Bu zamanlara ve miktarlara biz karar vermeyiz, yöremiz ve hayvanlar buna karar verir. Eğer doğru zamansa, bu doğru zamanı bize hayvanlar, rüzgarlar, gün batımları ve bulutlar söyler.”

Bağlantılar üzerine kurgulanmış Aborjin yaklaşımlarında, insanın özünün birbirimizle ve yeryüzüyle ilişkisi üzerinden tanımlandığı görülüyor. Ayrıca, Aborjin bilgi sistemlerinde canlı-cansız ayrımının olmadığı, yörenin canlı ve hareketli olarak kabul edildiği tarif ediliyor. Yöre, karşılıklı bilgi paylaşımının, karşılıklı bakımın ve minnettarlığın sunulduğu karşılıklı ilişkiler alanı olarak tanımlanıyor. Bu yaklaşımların gezegenimizdeki çeşitli coğrafyalarda yaşayan yerli halkların yaşam perspektiflerinde de hayat bulması bir tesadüf olabilir mi? Ekvador ve Peru arasında Amazon yağmur ormanlarında yaşayan Achuar halkına göre ormandaki bitkilerin ve hayvanların, insanlar gibi ruhları var, amaç hissine ve özbilince sahipler. Bu halk için orman bir besin deposundan ibaret değil, samimi bağlarla dolu bir alan ve bu alanda herkesin kaderi birbirine bağlı. 

Malay yarımadasında yaşayan Chewong halkı bitkileri, hayvanları, ormanları, nehirleri kendilerinden sayıyorlar, tüm bunları “halkımız” olarak adlandırıyorlar. Her türlü varlığın aynı etik düzeyde olduğuna ve hepsinin büyük bir etik düzenin içinde var olduğuna inanıyorlar. Herkesin birbirinin refahından sorumlu olması yaklaşımı da bu çerçevede hayat buluyor. 

Yerli halkların eğitim sistemi için yol gösterebilecek mücadeleleri

Dünya insan nüfusunun sadece yüzde 6’sını oluşturmalarına rağmen günümüzde varlığını sürdüren 7000 insan dilinden 4000 kadarını ve sayısız insan ötesi dili konuşan, gezegenimizde kalan biyoçeşitliliğin yüzde 80’ini koruyan yerli halkların mücadeleleri ve sonuçları eğitim sistemlerinin içinde nasıl yer bulabilir? Bu mücadelelerin sonuçlarından bazılarını inceleyelim. Yeni Zelanda’nın en uzun 3. nehri olan ve o yörenin yerli halkı olan Maorilerin kutsal kabul ettiği Whanganui nehrine 2017 yılında tüzel kişilik verildi. Nehir şu anda “dağlardan denize dek bölünmez ve canlı bir bütün” olarak tanımlanıyor. Adanın başka bir bölümünde bulunan Taranaki Dağı için de mahkemeler aynı kararı aldı. Te Urewara isimli millî parka yasal statü verildi, devletin mülkü olmaktan çıkarılan adaya, kendi kendinin sahibi olma hakkı tanındı. Hindistan’daki Ganj ve Yamuna nehirleri “canlı bir insanın bütün haklarını, vazifelerini ve yükümlülüklerini” kapsayan yasal haklarla donatıldı. Kolombiya Anayasa Mahkemesi Amazon nehrine yasal haklar tanıdı. Ekvador hükümeti, doğanın “var olma, hayati döngülerini sürdürme, koruma ve yenileme” hakkını tanıdı. Bolivya 2010 yılında Doğa/Toprak Ananın Hakları Yasası’nı çıkardı: “Doğa ana, birbirleriyle ilişki içinde, birbirine bağımlı, birbirini tamamlayan ve ortak bir kaderi paylaşan bütün sistemlerinin ve canlı varlıkların oluşturduğu bölünmez topluluğun biçimlendirdiği dinamik bir canlı sistemdir” ifadesini kabul etti.

Gezegen için iyi olan, insan türü için de iyidir

Tüm bu gelişmeler gezegenimiz, dolayısıyla insan türü açısından oldukça umut verici. Zira gezegenimiz için iyi olan, bizim için de iyidir. “Bu umudu sürdürmede ve genişletmede eğitime ne tür görevler düşebilir” sorusunu sorabilir miyiz? Bu soruya cevap ararken gezegeni insanların kullanımı için bir malzeme alanı olarak gören günümüz uygulamalarının oluşmasında ve pekişmesinde eğitimin nasıl bir etkisinin olduğunu, bu etkinin tesadüfen mi kasten mi hayat bulduğunu ele alabilir miyiz? 

Şimdi bir an durmanızı, yazıyı okumadan önceki siz ile yazıyı bu aşamaya kadar okuyan sizin aynı kişiler olmadığını fark etmenizi rica ediyorum. Ben de bu yazıyı yazmaya başladığım kişi değilim artık. Birlikte olageldiğimiz bu yazı ile kurduğumuz bu bağın size neler düşündürdüğünü ve hissettirdiğini anlamlandırmaya çalışın. Sonra lütfen şu sorulara cevap arayın, günümüz eğitim kurgusu neye hizmet ediyor, neye hizmet etmeli, siz bu konularda neler yapabilirsiniz?

Tüm varlıkların dünyanın yaşamdaşı olduğu kabulünün yerleştiği, tüm gezegen varlıkları olarak hepimizin birlikte olageldiğinin fark edildiği, dünyalaşma yolunda dünyadaşlığı beslediğimiz; dünyaya özen gösteren, gezegeni açık hava sınıfına dönüştüren, gezegenin kadim öğretilerini temel alan, kan bağına dayanma ihtiyacına girmeksizin türler arası bilgi ve akrabalık bağlarına dayanan, bir arada yaşamda eğitimin rolünü ele alan, dünyadaşlık için birbirimizle ve yeryüzü ile dayanışmayı hedefleyen eğitim kurgularını nasıl mümkün kılabiliriz sorularına hep birlikte cevaplar arayacağımız 19. Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’nda buluşmak ve paylaşmak dileğiyle.

 (*) Bu yazıya ve hayat yolculuğuma ilham veren Burcu Meltem Arık’a çok teşekkür ederim.

 

¹Kolonizasyon döneminden önce Avustralya’da yaklaşık 500 kadar yerli halkın olduğu, 250 civarında dilin ve 600 kadar diyalektin konuşulduğu ifade ediliyor. Bu halkların hepsi Aborjin olarak adlandırılsa da tek tip bir Aborjin halkından bahsedilmesi mümkün değil. Bu yazıda ele alınan konularda Aborjin halkların genel olarak ortaklaştıkları yönlerine vurgu yapılmaya çalışılmıştır.
Ayrıca, bu yazıyı yazarken kullandığım kaynakların İngilizce olduğunu, Aborjin kavramlarının İngilizce ifade edilirken anlam kaybettiğini, ilaveten Türkçe yazım yaparak bu anlam kaybının daha da arttığını kabul etmek yerinde olacaktır.
Elbette bir de perspektif konusunun da farkında olmakta yarar vardır. Ülkemizin de içinde olduğu “Batı” tarzı eğitimden geçmiş bendenizin yazdığı, yine Batılı bireyler tarafından kaleme alınmış ve “olabildiğince” Aborjin yaklaşımlarını yansıtan çalışmalardan beslenen bu yazının alışagelinen perspektiflerden dolayı yanlı, eksik ve kusurlu olabileceğini, tüm bunlar için özür dilemek isterim.
Son olarak Aborjin geleneklerinin bugünkü perspektifle bakıldığında zararlı olarak nitelendirilebilecek yönleri olduğunu bildiğimi ve bu halklara sonsuz bir kabul ile yaklaşmadığımı ifade etmek isterim.

 ² Burada kullanılan denge ifadesi ile bileşenleri ile birlikte sürekli değişerek dönüşen dinamik bir dengeye işaret edilmektedir.

³ Donna Haraway tarafından sıklıkla kullanılan “worlding” ifadesi bu yazıda “dünyalaşma” ifadesi ile ele alınmıştır. Türler arası özellik barındıran, etkenliği ve üretkenliği ön plana çıkartan bu kavram ile Haraway “birlikte dünyalar yapmaya ve birlikte olagelmeye” işaret etmektedir. Haraway’in açtığı yoldan ilerleyen Common Worlds Araştırma Kolektifi, eğitimin yeni dünyalar yapmak ve birlikte olagelmek için, yani dünyalaşmak için önemli bir araç olduğunu savunur.

Yazar Hakkında: 

Boğaziçi Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde okudu. 2000’li yıllarda sürdürülebilirlik için eğitimle tanıştı. Yüksek lisans ve doktorasını ODTÜ’de sürdürülebilirlik için eğitim konularına odaklanarak tamamladı. Yeşil Kutu Projesi’nde proje koordinatörü oldu. Öğretmen Akademisi Vakfı’nın kurucu ekibinde yer aldı. UNICEF, ILO olmak üzere birçok kuruluş için bağımsız danışmanlık yaptı. Erken çocukluk döneminde sistem düşüncesi alanına odaklanan doktora araştırmasının bir bölümünü Lüneburg Almanya’da bulunan Leuphana Üniversitesi Sürdürülebilirlik Fakültesi’nde yürüttü. Halen bir Avrupa Birliği projesinde görev yapıyor, sürdürülebilirlik için eğitim alanındaki araştırma çalışmalarını bağımsız araştırmacı olarak yürütüyor, Sistem Düşüncesi Derneği’ndeki meslektaşlarıyla gönüllü çalışmalar gerçekleştiriyor.

Kaynaklar:

Autralian National Geographic (DNA confirms Aboriginal culture one of Earth’s oldest) https://www.australiangeographic.com.au/news/2011/09/dna-confirms-aboriginal-culture-one-of-earths-oldest/ 

Country, B., Wright, S., Suchet-Pearson, S., Lloyd, K., Burarrwanga, L., Ganambarr, R., Ganambarr-Stubbs, M., Ganambarr, B., & Maymuru, D. (2015). Working with and learning from Country: decentring human author-ity. Cultural Geographies, 22(2), 269–283. https://doi.org/10.1177/1474474014539248 

Country, B., Wright, S., Suchet-Pearson, S., Lloyd, K., Burarrwanga, L., Ganambarr, R., Ganambarr-Stubbs, M., Ganambarr, B., Maymuru, D., & Sweeney, J. (2016). Co-becoming Bawaka: Towards a relational understanding of place/space. Progress in Human Geography, 40(4), 455–475. https://doi.org/10.1177/0309132515589437 

Hickel, J. (2020). Çoğu Zarar Azı Karar: Dünyayı Küçülme Kurtaracak. İstanbul: Metis Yayınları.

Sobrevila, C. (2008). The Role of Indigenous Peoples in Biodiversity Conservation: The Natural But Often Forgotten Partners. Washington D.C.: The World Bank.

Spillman, D., Wilson, B., Nixon, M., & McKinnon, K. (2023). ‘New localism’ in Australian schools: Country as Teacher as a critical pedagogy of place. Curriculum Perspectives. https://doi.org/10.1007/s41297-023-00201-2 

Spillman, D., Wilson, B., Nixon, M., & McKinnon, K. (2023). Reinvigorating Country as teacher in Australian schooling: beginning with school teacher’s direct experiences, ‘relating with Country’. Curriculum Perspectives, 43, 13–23. https://doi.org/10.1007/s41297-022-00176-6 

The National Museum Australia (Evidence of First Peoples) https://www.nma.gov.au/defining-moments/resources/evidence-of-first-peoples

The National Museum Australia (Indigenous Cultures and Contact History) https://www.nma.gov.au/learn/encounters-education/timeline 

The University of Sydney (Our Aboriginal and Torres Strait Islander Community Kinship Module) https://www.sydney.edu.au/about-us/vision-and-values/our-aboriginal-and-torres-strait-islander-community/kinship-module.html

İlginizi Çekebilecek İçerikler

Uzun Hikâye | Tüm Varlıkları Gözeten Dünyalar Eğitim Yoluyla Nasıl Kurulabilir?

Eğitim Reformu Girişimi’nin 2004 yılından beri düzenlediği, Türkiye’nin dört bir yanından öğretmenlerin hazırladığı yaratıcı materyalleri ve uygulamaları görünür kılan Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’nın 19’uncusu gerçekleştirildi. 17 farklı ilden seçilen 53 uygulama, ilham veren çözümler öneriyor. Uzun Hikâye’nin bu bölümünde öğretmenlerin uygulamalarına yer verdik.

Dünyadaşlık Yazıları | “Dünyaya Özen Gösteren Bir Eğitim Anlayışı Düşünebilir Miyiz?”

21 Ekim’de gerçekleşecek 19. Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’nın bu yılki teması “Dünyadaşlık”. Konferansta “Birbirimizi ve tüm varlıkları gözeten, tüm yaşam biçimlerinin varoluşunu önemseyen ‘dünyaları’ eğitim yoluyla nasıl kurabiliriz?” sorusuna birlikte yanıt arayacağız. Konferans öncesinde ERG Blog’da yayımlanan yazılarla dünyadaşlığın farklı boyutlarını konuşmaya devam ediyoruz. Yazı

Dünyadaşlık Yazıları | “Gezegeni Açık Hava Sınıfına Dönüştürebiliriz”

Önümüzdeki ekim ayında gerçekleşecek 19. Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’nın bu yılki teması “Dünyadaşlık”. Konferansta “Birbirimizi ve tüm varlıkları gözeten, tüm yaşam biçimlerinin varoluşunu önemseyen ‘dünyaları’ eğitim yoluyla nasıl kurabiliriz?” sorusuna birlikte yanıt arayacağız. Konferans öncesinde ERG Blog’da yayımlanan yazılarla dünyadaşlığın farklı boyutlarını konuşmaya devam ediyoruz.