Uzun Hikâye | Tüm Varlıkları Gözeten Dünyalar Eğitim Yoluyla Nasıl Kurulabilir?

Eğitim Reformu Girişimi’nin 2004 yılından beri düzenlediği, Türkiye’nin dört bir yanından öğretmenlerin hazırladığı yaratıcı materyalleri ve uygulamaları görünür kılan Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’nın 19’uncusu gerçekleştirildi. 17 farklı ilden seçilen 53 uygulama, ilham veren çözümler öneriyor. Uzun Hikâye’nin bu bölümünde öğretmenlerin uygulamalarına yer verdik.

Umay Aktaş Salman
ERG Araştırmacısı ve Medya Koordinatörü

Birbirimizi ve tüm varlıkları gözeten, tüm yaşam biçimlerinin varoluşunu önemseyen ‘dünyaları’ eğitim yoluyla nasıl kurabiliriz?” 

Türkiye’nin dört bir yanından gelen yüzlerce öğretmen, eğitimci, çocuk, iklim, çevre hakları, kültür sanat alanında çalışan sivil toplum çalışanı bir arada bu sorunun yanıtını aradı, tartıştı. Bu soruya sınıflarında, okullarında hayata geçirdikleri uygulamalarla yanıt veren öğretmenlerin cevapları ise birbirinden yaratıcıydı. Osmaniye’den Rumeysa Öğretmen, “Sürdürülebilir yaşam alışkanlıkları erken çocukluk döneminde kazanılabilir” diyerek, çalıştığı köy okulunda doğa temelli bir eğitimi hayata geçirdi. Kurduğu açık hava sınıfıyla doğanın da bir öğretmen olduğunu gösterdi. Zonguldak Çaycuma’da Ali ve Zeynep Öğretmen, krizlerin etkileri karşısında eğitimin onarıcı rolünü ortaya koyan yöntemleriyle salgın sırasında uzaktan eğitime erişemeyen ve okuma yazmaları gerileyen öğrencilerini hem iyi bir okura hem de hikâye yazarına dönüştürdü. Ege ve Akdeniz’deki orman yangınlarından etkilenen köylerde yaşayan çocuklar, yaratıcı yazma yöntemiyle krizler çağında daha da önemli hâle gelen sosyal duygusal becerilerini geliştirdi…

Krizler çağının içindeyiz. Eğitim sistemi iklim krizi, biyolojik çeşitlilik krizi, süregelen afetler gibi birçok krizle karşı karşıya. Eğitimin krizlere karşı dayanıklı hâle getirilmesi ise çok önemli. Eğitim sisteminin krizlerin etkilerini azaltıcı, aynı zamanda ileride oluşabilecek krizleri önleyici hâle gelmesi artık kaçınılmaz. COVID-19 salgınında ve Kahramanmaraş depremlerinde bir kere daha fark ettiğimiz gibi eğitimin onarıcı rolünü düşünmek de çok önemli. Düşünmemiz gereken başka bir nokta daha var. Eğitim sisteminin krizlerin etkilerini önleyici, azaltıcı ve onarıcı rolü önemli. Peki eğitim sisteminin, kurguladığımız eğitim tasarımının bugünün sorunlarına, krizlere nasıl bir etkisi var? 

Türkiye’nin farklı illerinden iyi örnekler

İnsanlık olarak tek evimiz gezegenimizin varlığını sürdürme çabasında bizim görevimiz ne? Eğitim sistemi içinde bu soruyu soruyor muyuz ? İnsan merkezli bir öğrenmenin yerine dünya merkezli bir öğrenme mümkün mü? Tüm bu soruları tekrar tekrar sormanın, birlikte cevap aramanın, bulunan cevapları paylaşmanın zamanı çoktan geldi de geçiyor bile. Eğitim Reformu Girişimi’nin (ERG) 2004 yılından bu yana Türkiye’nin dört bir yanından öğretmenlerin hazırladığı yaratıcı materyalleri ve uygulamaları görünür kılmak için düzenlediği Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’nın bu yılki teması, bu sebeple “Dünyadaşlık”tı. Dünyadaşlık için, birbirimizi ve tüm varlıkları gözeten, dünyaya özen gösteren, insan merkezli bir öğrenme yerine gezegendeki her varlığın birbiriyle bağlantısını anlayan, gezegenden öğrenen, canlı ve cansız varlıklarla bir arada yaşamın sürdürülebilirliğine önem veren, dayanışma içinde ve kapsayıcı olan, daha çoğaltabileceğimiz bir çok özellikle dolu bir kavram diyebiliriz. 

Sabancı Vakfı ve Sabancı Üniversitesi’nin ana desteğiyle 21 Ekim’de gerçekleşen 19. Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’nda dünyadaşlık temasıyla, eğitim ile ekoloji, bir arada yaşam ve kapsayıcılık gibi konular arasındaki bağ ele alındı. Öğretmenler sınıflarında, okullarında hayata geçirdikleri, dünyadaşlığın eğitimin içinde nasıl yer bulduğunu somut olarak gösteren uygulamalarını meslektaşlarıyla paylaştı, birlikte düşündü. 

Konferansta iyi örnek sunumlarının yanı sıra atölyeler ve panellerle, dünyadaşlık teması derinlemesine ve farklı boyutlarıyla da ele alındı. İzmit’ten Şırnak’a, Ankara’dan Mersin’e, Zonguldak’a kadar Türkiye’nin 17 farklı ilden seçilen 53 iyi örnekten 49’u sunuldu. Öğretmen, akademisyen ve sivil toplum alanında çalışan uzmanların uygulamaları eğitimin aktif yurttaşlık amacının aktif dünyadaşlığa nasıl dönüşebileceği yönünde somut, ilham verici örnekler gösterdi. 

Okulöncesinde yenilikçi ekolojik öğrenme ortamları

Bu örneklerden biri Osmaniye’den gelen Kayasuyu İlkokulu’nda okulöncesi öğretmeni olan Rumeysa Çevlik’e aitti. Çevlik, gezegenle uyumlu, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarının erken çocukluk döneminde kazanıldığından hareketle, doğa temelli bir eğitimi çalıştığı köy okulunda hayata geçirdi. Her şey, Rumeysa Öğretmen’in kendine sorduğu şu sorularla başladı: 

“Okulöncesi eğitimde sanat ve diğer etkinlikleri planlarken bu kadar çok sim, eva, pipet, pet bardak gibi tek kullanımlık plastik çıkarmaya gerek var mı?” “Çocuklar köylerde bile neden doğadan kopup eve kapanıyorlar?”, “Eğitim neden sadece dört duvar arasında yapılıyor?” Bu sorular, Rumeysa Öğretmen’i plastiksiz bir sınıf ve bir de açık hava sınıfı hayata geçirmeye götürdü. “Okulöncesi Eğitimde Yenilikçi Ekolojik Öğrenme Ortamları” uygulamasıyla, o ve öğrencileri, insan merkezli öğrenme yerine gezegenden öğreniyor. Doğayı da bir sınıf ve öğretmen olarak kullanan Çevlik, uygulamasını şöyle anlatıyor:

Fotoğraf: Umay Aktaş Salman

Kalem tutma becerisini önce kuma, toprağa yazı yazarak kazanıyorlar 

“Sınıf içi uygulamalarımda normalde anasınıflarında sıklıkla kullanılan tek kullanımlık plastikleri asla kullanmıyorum. Kağıdı minimum seviyede kullanıyoruz. Ürün odaklı değil süreç odaklı etkinlikler planlıyorum. Örneğin pürüzlü-pürüzsüz kavramını kağıt üzerinde bir fotokopi çalışması yerine ağaçların, taşların yüzeyine dokunarak fark ettirmeye çalışıyorum. Kalem tutma becerisini önce toprağa, kuma yazı yazarak kazanıyorlar, sonra kaleme, kağıda… Bu çalışmamı asıl uygulama sürecimizin kilit noktası olan ‘Açık Hava Sınıfı’ uygulamamla ileri boyuta taşıyorum. Açık hava sınıfımızda doğa temelli eğitim yapıyorum. Burada öncelikle çocukların doğayla bağ kurmalarını, tüketmeden üretmelerini, çöp çıkarmadan sanat etkinlikleri yapmalarını sağlıyorum. Günün yaklaşık iki saatini açık hava sınıfındaki günlük yaşam becerileri merkezi, müzik merkezi, tarım alanı, bitki gözlem merkezi, böcek oteli, kum havuzu, çamur alanı, ağaç ev açık hava kütüphanesi gibi alanlarda geçiriyoruz. Çam ağacından düşen bir kozalak, ağaca tırmanan bir sincap günün konusu olabiliyor. Çocukların fiziksel ve mental sağlığını açık hava etkinlikleri ile olumlu yönde destekliyorum.”

Fotoğraf: Sabancı Vakfı

Çocuklar çevre üzerindeki etkilerini fark ediyor

Bu sayede çocukların doğa ve yaşam odaklı düşünmesini, doğayı tanımasını, sevmesini, saygı göstermesini, korumasını sağlamayı amaçladığını anlatan Çevlik, “Çocuklarda oyun ve doğada keyifli vakit geçirmeyi önceliklendirirken doğa ve çevre sorunlarıyla ilgili merak uyandırmak da istiyorum. Böylece çocuklar çevre üzerinde kendi etkilerini fark etmiş oluyorlar. İklim krizinin, büyük ölçüde sürdürülebilirlik konusunun anlaşılamamasından kaynaklı olduğuna inanıyorum. Sürdürülebilirliği ortaya çıkardığım tüm yenilikçi eğitim ortamlarında ön planda tutuyorum” diye konuşuyor.

“Çocukların merakı benim pusulam”

Çevlik, Millî Eğitim Bakanlığı’nın okulöncesinde hedeflediği kazanımları, ekolojik olarak hem açık hava sınıfında hem plastiksiz sınıfında, kendi deyişiyle ‘Yenilikçi Ekolojik Yapılandırmacı’ adını verdiği yaklaşımla uyguluyor. Çocuklar, köyde ailelerini daha az çöp çıkarmaya teşvik ediyorlar. Bitki yetiştirme, bahçecilik, doğal materyalden ürün oluşturma gibi becerileri, ekolojik değişimlere uyum sağlamayı, gezegenle uyumlu, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarını erken çocukluk döneminde kazanmaya başlıyorlar. Öğrencilerinin çevre kirliliği ve doğal hayatı koruma konusunda artık sorumluluk aldıklarını, problem çözme ve yaratıcılık becerileri kazandıklarını anlatıyor. Rumeysa Öğretmen tüm bunları yaparken çocukların var olan meraklarından yararlandığını belirterek, “Onların merak ve hayalleri benim pusulam” diyor.

Çevlik, tüm bunları taşımalı eğitimin yapıldığı bir köy okulunda hayata geçirdi. Çeşitli sivil toplum kuruluşları ve derneklerle işbirliği yaparak tamamen ahşap ve doğal materyallerden oluşan plastiksiz bir iç mekan sınıf tasarlamakla işe başladı. Eş zamanlı olarak açık hava sınıfını da okul bahçesinde, çocukları dahil ederek kurdu. Açık hava sınıfını kurarken tamamen geri dönüşüm malzemeler (eskimiş kovalar, mutfak gereçleri, araba tekerleri vb.) ve doğal materyaller (taş, kütük, çubuklar ,su kabakları, çeşitli bitkiler) kullanarak oluşturdu. Kendi deyişiyle tüm bunları daha bilinçli yapabilmek için de Doğada Öğreniyorum ekibinden ‘Orman Anaokullarına Giriş Eğitimi’ aldı. 

Fotoğraf: Sabancı Vakfı

“Açık hava sınıfı için bütçeye ihtiyaç yok” 

Rumeysa Öğretmen, özellikle köy okullarının dezavantaj gibi görünen pek çok özelliğinin avantaja dönüşebileceğini, tüm okulların da bahçelerinin aktif kullanılabileceğini hatırlatarak, okul bahçelerinin öğrenmenin önemli bir parçası olduğunu ortaya koyuyor ve meslektaşlarına şu mesajı vermek istediğini anlatıyor: 

“Tüketen değil üreten, iklim krizinin farkında olan çocuklar için aslında ilk adımı okulöncesi dönemde atmamız gerektiğini anlatmak istiyorum. Çocukların cezaevindeki bir mahkumdan daha az açık havaya çıktığını hatırlatmak ve çocukların her türlü hava şartlarında açık havada oynamaya hakkı olduğunu söylemek istiyorum. Açık hava sınıfı için bir bütçeye gerek olmadığını tamamen geri dönüşüm ve doğal materyallerle duvarsız bir sınıf yapabileceklerini söylemek istiyorum. Okulöncesi eğitimin sadece günün sonunda çocukların ellerine tutuşturulan ya da panoda sergilenen bir sanat etkinliğinden çok daha fazlası olduğunu fark edip, ürün odaklı düşünceden sıyrılıp, süreç odaklı uygulamalara odaklanmaları gerekiyor.”

Fotoğraf: Sabancı Vakfı

Rumeysa Öğretmen, bu uygulamalarıyla köyde adeta bir model oldu. Öte yandan kendisine sosyal medyadan ulaşan meslektaşlarına, uygulamaları hakkında bilgi verdi, onları da cesaretlendirdi. Rumeysa Öğretmen’in doğa temelli eğitimi sadece iyi örnek olarak da seçilmedi, Sabancı Vakfı’nın Fark Yaratanlar’ından biri aynı zamanda. Fark yaratan seçildiğinden bu yana 39 öğretmen aynı uygulamayı kendi okulunda uygulamak istediğini söyleyerek onunla iletişime geçti. Şimdi vakfın da desteğiyle, uygulamasının nasıl hayata geçirilebileceği konusunda meslektaşları için bir rehber hazırlıyor. Plastiksiz sınıfların, açık hava sınıflarının yayılması için büyük çaba harcıyor. 

Salgının eğitimde yarattığı kayıplara hikâyelerle çözüm

Fotoğraf: Umay Aktaş Salman

Zonguldak Çaycuma’dan Zeynep ve Ali Hasırcı öğretmenlerin sınıflarında hayata geçirdiği başka bir uygulama ise krizlerin etkileri ve derinleştirdiği eşitsizlikler karşısında eğitimin onarıcı rolünün ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor. Şehit Hasan Yağlı İlkokulu’nda sınıf öğretmeni olan Ali ve Zeynep Hasırcı, COVİD-19 salgını başladığında 1. sınıf okutuyorlardı. Birinci sınıfın sadece ilk dönemi yüz yüze eğitim yapabildiler, sonrasında uzaktan eğitime geçildi. Öğrenciler okula döndüklerinde 3. sınıf olmuşlardı. Ancak pek çoğu düzenli olarak uzaktan eğitime erişememişti. Kapı kapı gezerek öğrencilerine destek olmaya, materyal ulaştırmaya, ödevleri götürmeye, tablet bulmaya çalışan öğretmenlerin çabası da yeterli olmamıştı. Zeynep ve Ali Öğretmen, okula döndüklerinde öğrencilerinin 3. sınıfta olmalarına rağmen okuma yazmalarının çok geride olduğunu gördü. 

Taşımalı eğitimin yapıldığı, genellikle mevsimlik tarım işçiliği yapan ailelerin çocuklarının gittiği okulda, Zeynep ve Ali öğretmen sınıflarında çocukları hem okumaya hem de yazmaya teşvik edecek “Kitap Okuyorum, Kitabımı Yazıyorum” çalışmasına başladı. Hayal Gücü Merkezi’nin bir etkinliğinde altı parça hikâye yazma tekniğini öğrenen öğretmenler, bu yöntemi kullanarak çocuklara hikâye yazdırmaya başladı. Biri 18, diğeri 16 kişilik sınıftan toplamda 24 öğrenci öyküler yazdı. Yazmak istemeyenler öykülerin resmini çizdi ya da yazım sürecine fikirleriyle destek oldu. Bir çorabın hikâyesini anlatan da oldu, renkli olmak isteyen bardağın hikâyesini anlatan da. Birinin kahramanı dünyayı gezen bir akvaryum balığıydı bir diğerinin ki kardan adam, uzay kaşifi … Tüm çocuklar birbirlerinin yazdıklarını okudu. Zeynep ve Ali Öğretmen daha sonra çocukların öykülerini kitap hâline getirdi. En önemlisi öğretmenler geliştirdikleri bu uygulamayı “hadi çocuklar hikâye yazıyoruz” diyerek belli derslerde yapmadı. Tüm derslerin içine yedirdi. Zeynep Hasırcı, çalışmalarını şöyle anlatıyor:

“Salgın sonrası duygularımızı dışa vurduk”

Çocuklar hikâyelerini oluştururken araştırma yaptılar, kendi ve birbirlerinin meraklarını keşfettiler, ilham aldılar. Mesela uzayla ilgili bir hikâye yazan öğrencimiz, derste dünyanın katmanlarını arkadaşlarına anlattı. Birbirleriyle etkileşimleri de arttı. Bizler de onlar hakkında daha fazla şey öğrendik. İç dünyalarını gördük. Akran zorbalığına maruz kalan bir çocuğun aslında kendi hikâyesini yazdığını gördük. COVİD-19 sonrası duygularımızı dışa vurduk. Hepimize iyi geldi. Bu çalışma derslerde de işimizi kolaylaştırdı. Derslerin belli zamanlarında ‘hadi yazalım’ diye hayata geçirmedik bu projeyi. Türkçe dersinin anlam, anlatım bilgisi, sunum yapma becerileri, okuma yazma konularını kapsıyordu. Mantık kurma, matematiği hayatla ilişkilendirmeyi içerdiği için matematik dersini de beden dersini de kapsıyordu. Her derste bunu yaptık. Mesela, beden dersinde uzay hikâyesi için ‘Uzaylılar nasıl yürür?’ diye hareket ettik. Bu sayede derslerdeki kazanımları vermek daha kolaylaştı. Daha sonra Ali Öğretmen çocukların hikâyelerini dijital ortamda bir araya getirdi ve bunları kitap hâline getirdik renkli fotokopiyle. Yüzlerce bastırdık.”

Ali Hasırcı, 23 Nisan’da “Küçük Yazarlar” imza etkinliği yaptıklarını, diğer okullara gittiklerini anlatıyor: 

“Çocuklar için afiş yaptık, hepsinin adını yazdık. Gittiğimiz okullarda akranlarıyla kitaplarını paylaştılar, yaptıklarını anlattılar. Çocukların kendilerine özgüvenleri geldi, iletişim becerileri gelişti, okuma alışkanlıkları arttı. Dil becerileri, anlatımları gelişti. Diğer okullardaki akranlarına örnek oldular, onlar da yapmak istedi. Dönemin bakanı Mahmut Özer tarafından her birine teşekkür mektubu iletildi.” 

Orman yangınlarını, sosyal duygusal becerilerini destekleyerek konuştular 

Eğitimin krizlerin etkilerini hafifletici ve onarıcı rolünü gösteren ve bunu yine hikâyeler üzerinden yapan bir diğer örnek de “Köy Okullarında Sosyal Duygusal Becerilerin Yaratıcı Yazma Etkinlikleri ile Desteklenmesi” isimli projeydi. Uygulama, akademik öğrenmenin çok ötesinde olan sosyal duygusal becerilerin geliştirilmesi açısından da çok kıymetli. Çocukları krizlere hazırlamada yetersiz olan eğitim sisteminde sosyal duygusal becerilerin geliştirilmesi de çoğunlukla akademik becerilere feda ediliyor. Oysa her zaman olduğu gibi, özellikle krizler çağında farklılıklara açıklık, dayanıklılık, sorumlu karar alma, etkili iletişim, empati, öz farkındalık gibi beceriler daha da önemli. 

2020 yılın yaz aylarında yaşanan orman yangınları sonrasında Akdeniz ve Ege bölgelerinde kırsalda görev yapan öğretmenler ve bölgede yaşayan ebeveynler, öğrencilerin yangınlar nedeniyle kaygılı olduklarını söylediler. Gece kabus görme, korku, endişe gibi duygularının arttığını gözlemediklerini ilettiler. Öğrencilerin korku, kaygı ve öfke gibi duygularını dile getirebilecekleri bir alan açmak önemliydi. Manisa Celal Bayar Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Hamide Kılıç ve ücretsiz dijital hikâye yazma platformu Kidory’nin Proje Koordinatörü Yasemin Altınsoy, özellikle yangın bölgesinde bulunan köy okullarındaki çocuklara ve öğretmenlere ulaşmayı hedefleyerek “Köy Okullarında Sosyal Duygusal Becerilerin Yaratıcı Yazma Etkinlikleri ile Desteklenmesi” başlıklı projesini Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı’nın desteğiyle hayata geçirdi. Köy Okulları Değişim Ağı Derneği (KODA) üyesi öğretmenlerle de birlikte çalışıldı.

Fotoğraf: Umay Aktaş Salman

Önce öğretmenler sosyal duygusal öğrenme becerileri konusunda desteklendi

Önce yangın temalı bir hikâye şablonu hazırlandı. Şablon, 12 sayfalık profesyonel olarak hazırlanan hikâye kitabı çizimlerinden oluşuyordu. İrem Demirezer’in yaptığı bu çizimlerde kirpi ailesinin ve topluluğunun başından geçen bir orman yangını konu alınıyordu. Hikâyede, şenlik için yakılan ateş, küçük bir kaza sonrası yangına neden oluyordu. Bu orman yangını sonrasında yaraların sarılması ve olayın tekrar etmemesi için üretilen çözümler resimleniyordu. Bu şablon Millî Eğitim Bakanlığı kazanımlarıyla eşleştirilerek hikâye yazma etkinliğinin yapıldığı bir ders planı hazırladı. Öğrencilerin duygularını konuşmasına alan açmak için öğretmenlere Sosyal Duygusal Becerileri destekleyecek bir soru seti hazırlandı. Sonrasında sorular ve ders planı öğretmen rehberi kitapçığında toplandı. Uygulamayı yapan öğretmenlere basılı ve dijital olarak gönderildi. Hamide Kılıç, uygulamayı şöyle anlatıyor: 

“Öğretmen rehberi hazırlandı. Öğretmenlerle de bir araya geldik. Öğretmenlerle Kidory üzerinden yaratıcı yazma nasıl yapılır, sosyal duygusal öğrenme becerileri nelerdir, nasıl geliştir gibi konuları konuşalım, rehberi anlatım ve birlikte hikâye yazalım istedik önce. Köy okullarından toplam 100 öğretmene altı eğitim verdik. Sosyal duygusal beceriler o kadar önemli ki, biz bu eğitimleri verirken öğretmenlerden bazıları ‘Bizler de farkında değiliz ki, sosyal duygusal becerilerimizin’ dedi. Uygulamayla öğrencilerin çözüm odaklı olarak düşünebilmesini, sosyal farkındalıklarının artmasını, sorumlu karar alma, öz yeterlilik ve öz farkındalık becerilerinin gelişmesini istedik. İletişim becerilerinin güçlenmesini ve böylece karar alma mekanizmalarına dahil olmalarını hedefledik. Öğretmenlere eğitim teknolojilerini farklı yollarla eğitim ortamlarına nasıl entegre edebilecekleri hakkında da fikir vermek istedik.

Okul yaşamın neresinde konumlanıyor?

Öğretim programlarında kazanım odaklıyız. Okul yaşamın kendisi. Okul yaşamın neresinde konumlandırılıyor? Öğretmene bu soruyu sordurmuyor öğretim programları. Didaktik,bireyi görmüyor. ‘21. yüzyıl becerileri, geleceğin öğretmenleri’ lafları kullanılıyor sıklıkla. Sosyal duygusal öğrenme beceri tüm bunlar için ne kadar önemli; iletişim kurma becerisi ve işbirliği ne kadar kıymetli, önemli…”

36 şehirdeki 82 okulda hayata geçen uygulama, yüzlerce çocuğa ulaştı. Öğretmenlerle yaptıkları görüşmelerde, çocukların orman yangınları sırasında yaşadıkları duyguları sınıf ortamında paylaştığını, iletişim, sosyal farkındalık, öz farkındalık, öz yönetim ve sorumlu karar alma alanlarında fikirlerini, hayallerini ve duygularını ifade ettiklerini anlattığını söyleyen Kılıç, “Birkaç kez hikâye yazmak isteyen çocukların olduğu söyleyenler vardı. Bu sayede sınıfındaki çocukları daha iyi anladığını ve tanıdığını vurgulayan öğretmenler de vardı. Kimileri uygulamadan sonra okul bahçesine fidan da dikmiş. Bazıları yaratıcı drama etkinliği olarak da uyguladı. Bu yöntemi kullanmaya devam eden öğretmenler de var. Ayrıca materyalimiz esnek olduğu için öğretmenler tarafından yarışma etkinlikleri, projeler, grup çalışması, ebeveyn çalışması, e-twinning çalışmalarına entegre edilerek de kullanıldı. Materyal farklı eğitim kademelerinde görev yapan öğretmenler tarafından kendi müfredat ve düzeylerine hızlıca uyarlanabildi” diye konuşuyor.

Her okul türünden, farklı alanlardan iyi örnekler 

Yazıda bahsedilen örnekler köy okullarının potansiyeli göstermesi açısından çok önemli. Öte yandan, 19. Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’ndaki iyi örnekler köy okullarındaki uygulamalarla sınırlı değildi elbette. İyi örnekler içinde devlet okullarında, özel okullarda, kent merkezindeki okullarda ya da kentlerin sosyoekonomik olarak dezavantajlı mahallelerindeki okullarda uygulanan onlarca iyi örnek uygulaması vardı. Düşünme becerilerinden bir arada yaşama, okul ikliminden ekoloji ve çevreye, fen ve matematik eğitiminden dijital okuryazarlığa kadar pek çok çalışma alanında öğretmenlerin sınıflarında, okullarında hayata geçirdiği uygulamalar paylaşıldı. 

Sürdürülebilir bir yaşam için okuryazarlık becerisi 

Örneğin Özel Tarsus SEV Ortaokulu öğretmenleri Şahin Yılmaz ve Gökhan Savul, “Sürdürülebilir bir yaşam; okuyan, okuduğunu anlamlandırabilen, kendisinden başlayarak çevresini şekillendirebilen toplumlar tarafından kurulabilir” düşüncesinden yola çıkarak hayata geçirdikleri “Ana Dil Okuryazarlığı ile Yaşanabilir Bir Dünya”yı anlattı. Öğrencilere okuryazarlık becerileri kazandırabilecek etkinlikler oluşturduklarını meslektaşlarıyla paylaştı. Plastik kirliliği teması özelinde okumalar yaptıklarından, derse ”Daha önce keşfedilmemiş bir kıta olsaydı oraya gitmek ister miydiniz?” sorusu ile başladıklarından bahsettiler. Öğrencilerin yanıtlarını alındıktan sonra burada bahsi geçen kıtanın plastiklerden oluşan bir çöp kıtası olduğunu paylaştıklarını anlattılar. Öğretmenlerin uygulamasında daha sonra plastikle ilgili çokça farklı konu, farklı metin türleriyle okundu. Metinlerden çıkarımlar, yorumlar, bilgi ve fikirleri ilişkilendirme, metin ötesinde değerlendirmeler yapıldı. Proje, Mersin dışında İstanbul ve İzmir’deki Sağlık Eğitim Vakfı bünyesindeki ilk ve ortaokullarda da uygulanıyor. 

Oyunla çocukların dayanıklılık kapasitesi artırıldı

Bir başka öğretmen uygulamasında ise ilkokul öğrencilerinin çocuğun dili oyunla bir arada yaşamı, küresel vatandaşlık bilincini içselleştirmeleri amaçlandı. “Ben, Biz, Hepimiz: Oyunlar Yoluyla Küresel Beceriler” isimli iyi örnek, ODTÜ Geliştirme Vakfı Özel İlkokulu beden eğitimi öğretmenleri Kevser Kartal, Eda Duran ve Psikolojik Danışman Seren Müezzinoğlu tarafından hayata geçirildi. Bu uygulama, oyunun bir hak olmasının yanında, çocukların uyum ve dayanıklılık kapasitesini, sosyal ve duygusal becerilerini geliştirmesi için de ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Öğretmenler, çeşitli kültürlere ait 10 oyunun yer aldığı uygulamayla çocuklara oyunlarla güvenli davranışları ayırt etmeyi öğretirken, güvenlik için yardım isteme, kişisel sınırları koruma, güvenlik için doğru karar verme gibi kendini koruma becerilerini kazandırdıklarını, adil oyun davranış tarzı, işbirliği ve iletişim becerileri, farklılıklara saygı gibi sosyal becerilerini ve küresel vatandaşlık bilincini de geliştirdiklerini anlattılar. 

Eğitimin yaşam için, yaşamın içinde olduğunu hatırlatan örnekler 

İzmit Muallim Naci Anadolu Lisesi ve Ertuğrul Gazi Anadolu Lisesi öğretmenleri Yasin Çek ve İsmet Kılıç ise, çocukların matematiği sınıf dışında, uygulamalı ve farklı bir materyalle öğrenmelerini sağlayacak yöntemlerini anlattılar. Geometride açı konusunu anlamayan çocukların geometri problemlerini çözemediğini ve önyargı geliştirdiğini söyleyen, mevcut ders anlatımlarının da Z kuşağının ilgisini çekmediğini söyleyen iki öğretmen, geliştirdikleri dürbün ile tam 58 matematik kazanımını öğrencilere göstererk anlatabildiği yöntemlerini paylaştı. 

Bu materyalle, çocukların gözleriyle yüksek bir yere nişan alıp bulundukları yer ile nişan aldıkları yer arasındaki açının ölçüsünü bulabildiklerini ve böylece o yüksekliğin uzunluğunu hesaplamak için çok değerli bir bilgiye ulaştıklarını anlattılar. Dürbünü kullanırken üçgenin iç açılarının ölçüleri toplamının 180 derece olduğunu açıları bulup toplayarak gösteriyorlar. Öğretmenler, geometriyi bu materyalle herkesin anlayabileceği bir derse dönüştürmek istediklerini meslektaşlarıyla paylaştılar. Gezegeni açık hava sınıfı gibi kullanılabileceğini, eğitimin yaşam için olduğunu, yaşamın içinde aktif olduğunu gösterdiler.

Konferansa katılan tüm örneklerin ortak yanı sadece öğretmenlerin yaratıcılıklarıyla ortaya çıkmış olmaları değildi; iyi örneklerin bir diğer ortak yanı “Birbirimizi ve tüm varlıkları gözeten ‘dünyaları’ eğitim yoluyla nasıl kurabiliriz?” sorusunun cevabı için, önemli ipuçları vermesi ve ilham kaynağı olmasıydı. 

19. Eğitimde İyi Örnekler Konferansı, gezegeni paylaştığımız canlı ve cansız tüm varlıklarla dünyadaş olduğumuzu hatırlatırken, eğitimin içeriğinin öğrencileri varolan ve öngörülen krizlere hazırlayıp hazırlamadığını, bu krizler karşısında çözüm üretmelerini, belirsizliklerle baş etmelerini sağlayıp sağlamadıklarını düşündürdü bir kere daha. Eğitim sisteminin krizlerin oluşmasındaki etkisini sorgulattı. Eğitimin amacı ve felsefesine, öğretim programlarına, ders materyallerine dünyadaşlık penceresinden baktı. Konferansın ardından öğretmenlerin geliştirdiği iyi örnekler okuldan okula, sınıftan sınıfa yayılmaya başlarken, krizler çağında eğitimi yine yeniden düşünme vakti. 

Diğer Uzun Hikâyeler

Uzun Hikâye | Depremin Birinci Yılında Hatay’da Eğitimin Durumu

Depremin birinci yılında öğretmenler Hatay’da eğitimin durumunu ve ihtiyaçlarını anlatıyor  Depremin yarattığı yıkımın en fazla olduğu illerden Hatay’da dersliklerin yüzde 45’i kullanılmaz hâle geldi. Kentte konteyner okullar kuruldu; sağlam kalan okullardan bazıları binalarını, yıkılan ya da hasarlı olan okullarla paylaşıyor. İkili eğitim oranı arttı. Kent

Uzun Hikâye | Tüm Varlıkları Gözeten Dünyalar Eğitim Yoluyla Nasıl Kurulabilir?

Eğitim Reformu Girişimi’nin 2004 yılından beri düzenlediği, Türkiye’nin dört bir yanından öğretmenlerin hazırladığı yaratıcı materyalleri ve uygulamaları görünür kılan Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’nın 19’uncusu gerçekleştirildi. 17 farklı ilden seçilen 53 uygulama, ilham veren çözümler öneriyor. Uzun Hikâye’nin bu bölümünde öğretmenlerin uygulamalarına yer verdik. Umay Aktaş

İlginizi Çekebilecek İçerikler

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi-4 | “Anayasal Prensip Olarak Çoğulculuğu ve Bir Arada Olmayı Benimsememiz Lazım”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. Dördüncü bölümde İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi-3 | “Din Eğitimi İdeolojik Kavgaların Sebebi Hâline Getirildi”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. Üçüncü bölümde Kocaeli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. M.

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi-2 | “Endoktrinasyon Niteliğindeki Din Öğretimi Düşünce, Din veya İnanç Özgürlüğünü İhlal Eder”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. İkinci bölümde İnanç Özgürlüğü Girişimi Proje Koordinatörü Dr. Mine Yıldırım’la  okullarda dinler hakkında eğitimi,