Program Geliştirme, Uygulama, İzleme, Ölçme ve Değerlendirme Süreçlerine İlişkin ERG’nin Görüşleri ve Önerileri

Teknolojik gelişmelerin ve sosyal değişimlerin hız kazandığı, öte yandan mevcut sorunları derinleştirdiği zamanlardayız. Ekonomi, sağlık, kültür ve sosyal sistemler sürdürülebilirlik açısından alarm veriyor. Son yıllarda yaşanan birçok kriz, insanlığın kurduğu çeşitli sistemlerin dayanıksız ve sürdürülemez olduğunu gözler önüne serdi. Siyasi kutuplaşmanın eğitime olumsuz etkileri ve siyasi nedenlerle eğitimin şekillendirilmesi tüm dünyada kabul edilemez boyuta ulaştı. Eğitim sistemi bu gelişmelerden hem doğrudan etkileniyor hem de gelişmelerin oluşmasına zemin sağlıyor. Buna karşılık, atılan bazı adımlar bizi eşit ve adil bir geleceğe taşımadığı gibi, bugüne kadar edinilen kazanımların riske girmesine neden oluyor. Son yüzyılda gezegenimizde yaşananlar çoklu krizler hâline dönmüşken eğitim sistemi bilim insanlarının yaptığı varoluşsal uyarıları göz önünde bulundurularak güncellenmeli, bireylerin ve toplulukların bu uyarıyı dikkate alabilmelerini hedeflemelidir.

Türkiye’de ve dünyada, toplumu birleştiren, bütünleştiren bir anlayış yerine çeşitli nedenlerle ayrıştıran, ötekileştiren bir anlayış hâkim oluyor. Kutuplaşma arttı; “öteki” kılınanlar daha az duyulur, dinlenir oldu. Böylesi zamanlarda, mevcut ve kurulacak köprülerdeki kilit taşı, eleştirel yaratıcılık ve dayanışmadır. Bu taşı yerine oturtmak için, konfor alanından çıkabilen kurum ve iradeye duyulan ihtiyaç hiç olmadığı kadar yüksektir. Sorunların çözümünde, ağaçları düşünmekten orman görülemez oldu. Bu görememezlik hâli eğitimi bağlamından koparıyor. Eğitim okula, sınavlara ve akademik başarıya indirgeniyor. Eğitimdeki ekonomik faydacılık yaklaşımı derinleşiyor. Program değişikliklerinde sadece konulara ve kazanımlara odaklanılıp eğitimin tepeden inmeci süreci göz ardı ediliyor. Popüler, günü kurtarmaya çalışan çözüm önerileri geliştiriliyor. Oysa orman görülmeli ve bir orman gibi düşünülmeli. Orman, ne sadece ağaçtır ne toprak ne kuş ne mantar… Hepsidir. Orman ne dündür ne de yarın. Hem geçmiştir hem de gelecek. Her alana nüfuz eden toplumsal darlık içinde boğulmamak için dayanışmalı ve eğitime dair karar alma süreçlerine eğitimin tüm paydaşlarını dahil etmeliyiz. 

Kamuoyunda tartışılan program çalışmalarının erişim alanı oldukça geniştir ve her akademik konu alanıyla; kültürel, siyasi ve ekonomik eğilimlerle, felsefi kaygılarla ve sosyal adalet konularıyla örtüşür. Program çerçevesi, eğitime ilişkin siyasal ve toplumsal ortak aklı yansıtır ve programların düzenlenmesi, uygulanması ve değerlendirilmesine rehberlik eder. Eğitim programlarının benimsediği felsefe, ülkenin yakın ve uzak geleceğine ilişkin bilimsel, ekonomik, sosyal ve kültürel alanda toplumun hedeflediği noktaya ulaşması için eğitim uygulamalarına yön verir. Eğitim bilimleri alanında yapılan ulusal ve uluslararası birçok araştırma, ülkelerin eğitim politikaları ile ekonomik ve sosyal kalkınmaları, toplumsal refahları arasında yüksek ve doğrusal bir ilişkinin varlığını ortaya koyuyor. Öğretim programlarında öğrenci, öğretmen ve veli çekirdekte yer alır ve programın tüm bileşenleri bu çekirdeği bireysel ve toplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda beslemek üzerine kuruludur. Günümüzde gelişmiş ülkelere bakıldığında öğretim programlarının güncel ihtiyaçları barındıran, uygulama tabanlı, çocuk ve gençlerin nöroçeşitliliğini gözeten öğrenme ortamları gerektiren yapıda tasarlandığı ve uygulandığı görülmektedir. 

ERG, müfredat değişikliği açıklamalarıyla son dönemde yoğunlaşan program tartışmalarına bu bakış açısıyla katkı sunabilmek amacıyla aşağıdaki görüş ve önerileri kamuoyunun bilgisine sunuyor. 2003 yılından bu yana yürüttüğü izleme çalışmalarından edindiği deneyim ve bilgiyle, alandan uzmanların da görüşlerini alarak oluşturduğu bu metnin nitelikli eğitim için atılacak adımlara ve politika geliştirme süreçlerine katkıda bulunmasını umuyoruz. 

      • Öğretim programları, uygulamaya dayalı bilimsel araştırma süreçleri sonunda uluslararası alanda kabul gören yaklaşım, model ve tekniklere dayalı geliştirilir. Bu modellerin dayandığı pedagojik ilkeler, kavramlar ve uygulamadaki karşılıkları, alanyazı ya da uzmanlar tarafından nasıl görüldüğü, veriye dayalı onlarca araştırma tarafından sahada test edilir, şeffaf ve kanıta dayalı bilimsel süreçlerden geçerek kamuoyuyla paylaşılarak kabul görür. MEB tarafından paylaşılan “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”nin geliştirilmesinde, kısıtlı katılımcının yer aldığı çalıştaylar dışında, bilimsel saha çalışmaları konusu belirsizdir. 
      • Programa ilişkin kavramlarda toplumsal uzlaşma ihtiyacı bulunuyor. Türkiye’de program, müfredat, eğitim programı, öğretim programı ya da öğrenme çıktısı, kazanım, hedef ifadeleri birbirinin yerine kullanılıyor.¹ Bu kavram karmaşası, programların sadece içerik boyutuna -dar bir biçimde- odaklanılmasına ve diğer boyutlarının göz ardı edilmesine neden olabilir. Ayrıca, uzlaşılamayan bir kavram etkin bir şekilde uygulamaya geçirilemeyebilir, uzlaşma olmadan programa ilişkin etkin, anlamlı ve bilimsel bir ölçme ve değerlendirme yapılamayabilir.
      • Eğitim-öğretim çalışmalarının temel yapı taşlarından biri olan eğitim felsefesinin öğretim programlarında açık, anlaşılır ve bilimsel biçimde ifade edilmesi gerekir.
      • Eğitimin amacında uzlaşı olmalıdır. Farklı disiplinlerde bireylerin entelektüel gelişimine odaklanmanın yanı sıra bireylerin nasıl bir yurttaş ve dünya vatandaşı olmak isteyebileceği, yaşadığımız krizlerle nasıl mücadele edebileceği vb. sorulara bilimsel verilerin ışığında toplumsal mutabakatla yanıt vermelidir. 
      • Programlar oluşturulmadan, yapılan ihtiyaç analizi çalışmasının kamuoyuyla şeffaf bir biçimde paylaşılması, niteliği artıran bir unsur olacaktır. Bir arada yaşama kültürü oluşturma, toplumsal cinsiyet eşitliği, teknoloji ve yeniliklerin yerelleştirilmesi, doğa, enerji, üretim ve verimlilik gibi temalara ilişkin bireysel ve toplumsal ihtiyaçları ortaya koyacak analizlere ihtiyaç vardır.
      • Program geliştirme süreci, bilimsel bir çalışmaya ve o çalışmanın sonuçlarına dayalı olmalıdır. Ayrıca, programların sahada uygulanabilirliğine dair gerçekçi değerlendirmeler yapılmalı, bu değerlendirmeler program hazırlama sürecinde yönlendirici olmalıdır. 
      • Çoklu krizlerin karmaşık süreçlerini anlamak ve şekillendirmek, işbirliğine dayalı, disiplinler ötesi bir bilgi üretimi ve aktarımı pratiği gerektirmektedir. Bilim, sanat ve sivil katılım arasında yeni işbirliği biçimleri ve yöntemleri keşfedilmeli ve uygulanmalıdır. Etkin ve anlamlı katılım ve geribildirim için öğrenci, öğretmen ve velilerin program okuryazarlıklarının desteklenmesine yönelik çalışmalar yürütülmelidir. 
      • Program düzenlemelerinin kimler tarafından yapıldığı, bu kişilerin yetkinlikleri, her bir dersin öğretim programı için uzmanlık alanları ve kaynakçası kamuoyuna açıklanmalıdır.
      • Programlar, endoktrinasyon niteliğinde öğretimden uzak olmalı ve programlarda düşünce, din veya inanç özgürlüğü hakkı korunmalıdır. Her çocuğun bir dine sahip olma veya olmama özgürlüğü vardır; dolayısıyla devletler, çocuğu bir dini benimsemeye veya benimsememeye zorlayamaz.
      • Öğretim programlarının içerik öğesi bilimsel ve güncel kaynaklarla oluşturulmalıdır. İçerik zenginliği disiplinlerarası uygulamaları gerektirir. Teknoloji, sanat ve sporun tüm alanların içeriğinde yer alması ve öğrenme ortamlarının bu disiplinler açısından zenginleştirilmesi sağlanmalıdır. Özellikle bireyin bütüncül gelişimini olumlu yönde etkilediği bilinen sanat ve sporla ilgili ders saatleri azaltılmak yerine, öğrenci gelişim özelliklerine göre eğitim programlarında daha fazla yer almalıdır. 
      • Eğitim, aktarım yapan yaklaşımından sıyrılmalı; öğretim programları, çocuklara yapılan yüklemenin gerçek yaşamdaki gerekliliği ve anlamı ele alınmadan tasarlanmamalıdır. Herhangi bir dersin içerik düzenlemesinin, temalarının ya da ünitelerinin hangi çalışmaya göre seçildiği, konu azaltma ya da eklemelerin hangi ölçüte göre yapıldığı mutlaka belirtilmelidir.
      • Eğitim sisteminin ekonomik hayata entegrasyonunun yanı sıra ekolojinin temel ilkeleri de düşünülmelidir. Programların, endüstri 5.0 ve sürdürülebilirlik hedefleri gözden geçirilerek yapılandırılması; yeni teknolojileri kullanmanın ötesinde, teknoloji üreten ve sürdürülebilir bir toplumun inşasında yer alacak birey hedefi önemlidir. Genel anlamda eğitim yatırımları nitelikli iş yaşamını, yaşam standartlarını doğrudan yükseltir ve sürdürülebilir gelişmeye katkı sunar. Bu yönüyle yeni öğretim programlarının uygulanması için nasıl bir kaynak yönetimi sağlanacağı iyi planlanmalıdır. 
      • Çocuklar ve gençler, gelişimsel özellikleri gereği geleceklerine ilişkin güven ve umut duyguları hissetmeye ihtiyaç duyar; ancak, dijitalleşmenin etkisiyle tüm dünyaya daha önceki kuşaklardan daha fazla entegre oldukları için artık yoğun şekilde olumsuz olguların ve olayların izleyicisi durumundalar. Bu nedenle günümüzde kendine ve yaşadığı topluma güven ve umut duygusu çok daha önemli bir ihtiyaç hâline geldi. Eğitim alanında karar vericilerin ulusal ve uluslararası ekonomik, sosyal değişim veri ve analizlerine dayanan, belirsizlik ve krizlere dayanıklı eğitim politikaları yaratmaları, bu nedenle her zamankinden daha önemlidir. Programın okulları nasıl daha demokratik, sürdürülebilir, kapsayıcı ve üretken hâle getirebileceğini ve bu öğrenme yollarının önünü açmak için nasıl çalışabileceğini düşünmenin tam zamanıdır. Bu yapılırken de çocuklar, gençler ve öğretmenler programa ilişkin tüm süreçlerin merkezine yerleştirilmelidir. 
      • Eğitim programı hem kademeler hem disiplinler bakımından bütünsel olarak ele alınmalıdır. Gelişimsel özellikler ve kazanımların yanı sıra çocuğun öğrenmesinin nasıl destekleneceği de program sürecinin bir parçası olmalı, öğrenme ve gelişim program içinde dengeli bir biçimde ele alınmalıdır.
      • Öğretim programlarının uygulamadaki en somut karşılığı ders kitapları ve öğretim materyalleridir. Ders kitaplarının içerik ve tasarım süreçlerinin bilimsel, öğrenen özelliklerine uygun ve öğretim programları ile tutarlı olması beklenmektedir. Öğretmenlerin, öğrencilerin ve ebeveynlerin ders kitaplarıyla ilgili olumsuz deneyimleri dikkate alınmadığı sürece, ders kitapları verimli bir şekilde kullanılamamakta, ek kaynak ihtiyaçları oluşmakta ve öğretim programları, uygulamada karşılığını bulamamaktadır. 
      • Programların uygulanmasına ilişkin bilgi ve beceriler, eğitim fakülteleri ve Bakanlık işbirliğiyle, bilimsel ve uygulamaya dayalı üniversite eğitimiyle öğretmenlere ve öğretmen adaylarına kazandırılmalıdır. Pedagojik alan bilgisinin, atama öncesi alınan dar kapsamlı formasyonla ya da atama sonrası kısıtlı hizmetiçi eğitimlerle tamamlanamayacağı aşikârdır. 
      • Programlar uygulama, izleme, ölçme ve değerlendirme süreçleri, denetleme sistemleri ve eğitime ayrılan kaynaklardan bağımsız düşünülemez. Bu süreçlerin etkin bir şekilde yürütülmesi için, eğitime ayrılan kaynaklar düzenlenmeli ve gerekiyorsa bu kaynaklar artırılmalıdır. Özellikle eğitim sisteminin devam eden ihtiyaçları düşünüldüğünde bu alanlarda kaynak planlaması, maliyet-etkililik yaklaşımı çerçevesinde öncelikler belirlenerek değerlendirilmelidir. 
      • Programlara ilişkin süreçlerin denetlenmesi için, mevcut denetim sisteminde ihtiyaç analizi yapılmalı ve bu analiz doğrultusunda gerekli alanlara kaynaklar ayrılmalıdır.  Öğretim programının uygulama öncesi ve sonrası tüm süreçleriyle ilgili standartlara dayalı denetim süreçlerini ve sonuçlarını tüm paydaşların bilmesi ve izleme ile iyileştirme çalışmalarının varlığını görmesi, eğitim sistemine karşı kaybolan güven duygusunu geri kazanmaya yardımcı olacaktır. 
      • Program geliştirilirken ve uygulanırken program adaleti² yaklaşımı önceliklendirilmelidir. Krizler ve sonucunda artan eşitsizlikler, eğitim fırsatlarının ve çıktılarının eşit olmayan dağılımı, tüm çocuklar için hakkaniyetli bir eğitim hedefleyen “program adaleti” kavramını önemsemeyi gerektiriyor. Farklılıkları ve ihtiyaçları gözeterek tüm çocuklara ve gençlere öğrenme seçenekleri sunulmalıdır. İşe ve ileri eğitime hazırlanmaya katkıda bulunan, kültür ile toplumun eleştirel anlayışlarıyla bağlantılı daha geniş bir bilgi tabanıyla etkileşim fırsatlarını da kapsayan bir program hazırlanmalıdır. Ekososyal adalet temelinde bir program geliştirilmelidir. Tüm çocuklar için nitelikli ve eşitlikçi bir eğitim sistemi vaadi program alanına yansıtılmalıdır. 
      • Programların tüm okullarda etkin bir şekilde uygulanabilmesi için okullar arası imkân farklılıklarının bir an önce kapanması elzemdir. Bu çerçevede, dezavantajlı okullara finansal destek sağlanmalı ve öğrenme ortamları programlara uygun şekilde zenginleştirilmelidir. Spora ve sanata ilişkin nitelikli öğrenme ortamlarının olmadığı okullarla ilgili planlama çalışmaları yapılmalı ve kamuoyuyla paylaşılmalıdır. 
      • Programa ilişkin uygulama, ölçme ve değerlendirme süreçleri, toplumsal cinsiyet eşitliğini gözetecek biçimde ele alınmalıdır. Ders içeriği, cinsiyete dair kalıpyargıları pekiştirmek yerine, öğrencilere eşitlik, saygı ve adalet ilkelerini benimsetecek biçimde tasarlanmalıdır. Ders kitapları, görsel materyaller ve diğer öğrenme araçları, toplumsal cinsiyet eşitliğini yansıtacak biçimde seçilmeli ve kullanılmalıdır. Sınıf içi etkileşimde, cinsiyet temelli ayrımcılığın önüne geçecek stratejiler geliştirilmelidir.
      • Küreselleşen eğitim politikalarının etkileri, öğrenci başarısı ve eşitlik adına, ayrıca çocukların ve gençlerin küresel istihdam piyasasında ekonomik rekabet edebilirliğini sağlamak için programları standartlaştırarak ve merkezileştirerek kontrol altına alma eğilimindedir. Standart ve merkezi programlar, COVID-19 salgınında ve deprem gibi afet sonrası süreçlerde görüldüğü gibi yerel ve bölgesel duruma ve ihtiyaçlara hakim olan öğretmen ve okul yöneticilerinin esnek ve yaratıcı çözümler geliştirme becerilerini kısıtlayarak eğitim sistemini daha kırılgan hâle getiriyor. Bu yaklaşımdan vazgeçilmelidir.  
      • Ortaöğretimdeki merkezi ve yerel yerleştirme sistemleri ve ortaöğretim sisteminin programlar arası geçişi sınırlayan yapısı, toplumsal tabakalaşmayı derinleştiriyor. Programların mevcut yapısında sanat, eleştirel düşünme ve farklı kültürlele teması sağlayacak derslere sınırlı şekilde yer veriliyor. Kutuplaşma ölçme ve değerlendirme sistemi ve programlar aracılığıyla derinleştiriliyor. Etkili bir şekilde geliştirildiğinde ve uygulandığında programlar ve ölçme değerlendirme sistemleri, öğrencilerin farklı kültür ve arka planlarla karşılaşmasını sağlayarak kutuplaşmanın etkilerini zayıflatabilir, toplumsal barışın inşasına katkıda bulunabilir. Eğitim temelli kutuplaşmanın önüne geçilmesi ve toplumsal barışın desteklenmesi için buna yönelik uygulamalar bir an önce hayata geçirilmelidir. 

 

 

¹ Cumhur GÜNKÖR (2017) Eğitim ve Kalkınma İlişkisinin İncelenmesi – Uluslararası Sosyal Bilimler Eğitimi Dergisi Cilt: 3 Sayı: 1, 14 – 32. 

² Curricular justice