Uzun Hikâye | Depremin Birinci Yılında Hatay’da Eğitimin Durumu

Depremin birinci yılında öğretmenler Hatay’da eğitimin durumunu ve ihtiyaçlarını anlatıyor 

Depremin yarattığı yıkımın en fazla olduğu illerden Hatay’da dersliklerin yüzde 45’i kullanılmaz hâle geldi. Kentte konteyner okullar kuruldu; sağlam kalan okullardan bazıları binalarını, yıkılan ya da hasarlı olan okullarla paylaşıyor. İkili eğitim oranı arttı. Kent dışına göçlerin yanı sıra kent içinde de göç yaşandı. Yeni öğretmenler atandı. Hatay’da okulların yerinden, binaların fiziksel koşullarına, öğrenci sayısından öğretmen kadrosuna kadar pek çok değişti. Depremin üzerinden geçen bir yılda eğitim ortamlarındaki sorunları, öğretmenlerin ve öğrencilerin ihtiyaçlarını, eğitimin durumunu öğretmenlerden dinledik.

Umay Aktaş Salman
Eğitim Reformu Girişimi Araştırmacısı ve Medya Koordinatörü

Kamyonların ve iş makinelerinin yarattığı uğultu artık daha derinden duyuluyor. Enkaz kaldırma çalışmaları daha seyrek. Enkazın oluşturduğu yıkıntı dağlarının yerini büyük boşluklar almış. Yıkılmayan bazı binaların üzerinde sprey boyayla “Yıkmayın dava açtım”, bazılarında ise “Az hasarlı, güçlendirilecek” yazıyor. Güçlendirilecek yazan binalar da çok harap görünüyor. Kent içi ulaşım hâlâ tam kapasiteyle çalışmıyor. Yol kenarları bina kalıntılarıyla, yollar çukurlarla dolu. Altyapı sorunları devam ediyor. Çoğalan konteynerkentlerdeki yaşamlar, 21 metrekarede ne kadar yerleşik olabilirse o kadar yerleşik. Yoksul bölgelerde ise hâlâ çadırlar var. Bazı mahallelerde açılan dükkân sayısı artmış, boşluğun yarattığı sessizliğe karşın bu mahalleler biraz daha hareketli. Burası depremin birinci yılında Hatay. Hareketliliğin olduğu yerlerden biri de 4 konteynerden oluşan Öğretmen Ağı’nın açtığı Öğretmen Dayanışma Alanı. İçeride onlarca öğretmen var.

Onlardan biri depremin yarattığı fiziksel ve psikolojik enkazın ortasında öğretmenliğinin ilk yılında. Kaldığı konteynerde yaşam koşullarına alışmaya uğraşırken, sınıfa girdiğinde de depremin travmasını yaşayan öğrencilerinin karşılaştığı güçlüklerle baş başa. Kimi zaman meslektaşlarına “ne yapacağım” diye soruyor, kimi zaman bildikleriyle yol almaya çalışıyor. 

Hataylı, deneyimli bir başka öğretmen derslerinde oyunlarla, etkinliklerle çocukların travmalarını azaltmaya çalışırken, devamsızlığı artan öğrencilerine nasıl ulaşacağını, bu sorun karşısında tek başına yetemeyeceğini düşünüyor.

Enkazdan iki gün sonra kurtarılan ve bir köy okulunda çalışan bir diğer öğretmen, eğitimin kademeli başladığı Mart 2023’ten bu yana hem öğretmenlerin hem de öğrencilerin duyduğu psikososyal destek ihtiyacının yakıcı bir şekilde devam ettiğini söylüyor.

Hem okulların fiziki durumu hem de değişen öğrenci sayıları nedeniyle depremden bu yana üç okul değiştirmek zorunda kalan öğretmenlerden biri, merkezdeki okulların kadrolarının büyük oranda değiştiğini, bu şartlardan hem öğretmenlerin hem de öğrencilerin etkilendiğini anlatıyor… Her birinin hikâyesi farklı, sorunları ve ihtiyaçları ortak. İşte bu ortaklaşan sorunlar, onları dayanışma alanının kapısından içeri sokuyor.

Depremin üzerinden geçen bir yılda öğretmenler neler yaşadılar?

6 Şubat 2023’te yaşanan Kahramanmaraş merkezli depremlerin üzerinden bir yıl geçti. Bu büyük yıkımın ve kayıpların ardından, depremde en fazla yıkımın olduğu illerden Hatay’da 2023-24 eğitim öğretim yılının ilk döneminin nasıl geçtiğini, eğitimin durumunu, öğretmenlerin ve öğrencilerin ihtiyaçlarını öğretmenlerle konuştuk. Nisan ayında yaptığımız ilk saha çalışmasından bu yana nelerin değiştiğini anlamaya çalıştık. Uzun Hikâye’nin bu bölümünün amacı, farklı kademelerde ve statülerde çalışan öğretmenlerin mevcut durumunu ve ihtiyaçlarını onlardan dinlemek; depremin ardından eğitim ortamlarında işaret ettikleri değişiklikleri, riskleri, ihtiyaçları görünür kılmak. Öğretmenlerin içinde bulundukları durumu ve ihtiyaçlarını çekinmeden anlatabilmeleri için yazıda hiçbir öğretmenin ve çalıştığı kurumun adına açık olarak yer vermiyoruz.

Depremden sonra Hatay’da eğitim 

6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremler 11 ilde yaşayan 9 milyondan fazla insanı, 4 milyonu okul çağında olan yaklaşık 5 milyon çocuğu doğrudan etkiledi. Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi’nin (OCHA) raporuna göre, 2,7 milyon kişi evlerinden ayrılarak yer değiştirmek zorunda kaldı. Depremden etkilenen bölgede eğitim, 10 ilin depremden etkilenme durumlarına göre kademelendirilerek 1 Mart’tan itibaren başlatıldı. Depremde en fazla yıkımın ve can kaybının yaşandığı illerden Hatay’da ilk olarak 27 Mart’ta yedi ilçede, 24 Nisan’da ise kentin tüm ilçelerinde eğitime başlandı. Ancak öğretmenlerin devam eden barınma sorunu, psikolojik destek ihtiyacı, öğretmen açığı, geçici çözümlerin yarattığı belirsizlik, öğrencilerin çeşitli nedenlerle okula gidememesi, eğitimin verimli bir şekilde sürmesini önemli ölçüde etkiledi.

Dersliklerin yüzde 45’i kullanılmaz hâle geldi

Eğitim İzleme Raporu 2023 (EİR 2023)’e göre Hatay’da depremden önce 14 bin 724 olan derslik sayısı 8 bin 45’e düştü. Yani depremin eğitim ortamlarına etkisinin en büyük olduğu il Hatay’da dersliklerin yüzde 45,4’ü kullanılmaz hâle geldi. Depremden önce 434 bin 446 öğrencinin olduğu kentte, İl Millî Eğitim Müdürlüğü’nün paylaştığı bilgilere göre, deprem sonrasında yaşanan göçle birlikte Haziran 2023’te öğrenci sayısı 313 bine kadar düştü. Hatay’da 2023-2024 eğitim-öğretim yılı ise 1100 okulda başladı. 420 okul onarıldı. Kentten göç edenlerden bazılarının geri dönmesiyle birlikte öğrenci sayısı 400 bine yükseldi. Konteynerkentler içine okullar kuruldu. Öğrencileri taşıma masrafının azaltılması için özellikle yıkılan ilk ve ortaokullardan bazıları buralara taşındı. Yıkılmayan, sağlam kalan okullardan bazıları ise binalarını, yıkılan okullarla paylaşıyor. Yani buralarda sabahları bir okulun, öğlenleri başka bir okulun öğrencileri eğitim alıyor. İkili eğitime geçildi. EİR 2023te de belirttiğimiz gibi kentteki ikili eğitim oranı önemli ölçüde arttı. 

Hatay İl Millî Eğitim Müdürlüğü’nün en önemli gündemlerinden biri yeni okullar yapmak. Yıkımın daha fazla olduğu yerlerden yıkımın daha az olduğu kırsala göç ve buralardaki okullarda öğrenci sayısı büyük oranda arttı. Depremin ardından bölgeden başka şehirlere göç eden öğretmenlerden oluşan açığı kapamak için Mayıs 2023’te 45 bin yeni öğretmenin atamasının yarısı depremden etkilenen illere yapıldı. En fazla atama 4 bin 525 öğretmenle Hatay’a yapıldı. Kentteki yıkımla birlikte değişen yaşam koşulları nedeniyle başka şehirlere tayin olan öğretmenlerin yanı sıra bazıları da il içinde yer değiştirdi. Yani Hatay’da okulların yerinden, öğrenci sayısına, binaların fiziksel koşullarından, öğretmen kadrosuna kadar pek çok değişti.

“Şartların zor olacağını biliyordum ama bu kadar zorlanacağımı düşünmemiştim” 

Kuşkusuz deprem bölgesindeki tüm öğretmenler için koşullar çok zorlu. Ancak yeni atanan, mesleğinin ilk yılında olan öğretmenler için durum daha da zorlaşıyor. Bunlardan biri Defne ilçesinde çalışan öğretmenlerden biri H.T. Kente gelirken şartların zorlu olacağını bildiğini ama hiç bu kadar zorlanacağını düşünmediğini söylüyor: 

“Eğitim yılı başına kadar barınmanın ve ulaşımın biraz daha çözülmüş olacağını sanıyordum. Öğretmenlerin konteynerkentte kalacağı söyleniyordu ama bir ay boyunca NATO yerleşkesinde 12 kişilik çadırda kaldım. Birden kendimi çadırkentte uzun yemek kuyruklarında buldum. Sular kesiliyordu her gün, banyo ve tuvaletler ortaktı. Şartlar tahminimizden de zordu. Çalıştığım ortaokul, kendi binası hasarlı olduğu için başka bir ortaokulun binasına taşınmıştı. Sadece bir kat bize aitti. Öğretmenler odamız bile yok, iki üç sandalyelik yeri saymazsak. Okulun öğrencileri il içinde ya da il dışına göç ettiği için öğrenci sayısı önceki yıla göre azalmış. Ders saatimi dolduramadığım için başka okula da gidiyorum görevlendirmeyle, orada da branşım olmayan bir seçmeli bir derse giriyorum. Kaldığımız çadırlardan çıkıp ilk zamanlar otostopla gidiyorduk okula. Ya da arabası olan öğretmen arkadaşlarla bir arada gidiyorduk saatlerimiz uyarsa. İlk hafta düzgün derslere giremedik, geç kalıyorduk. Ulaşım sorundu. O kadar kendi derdimize yanmıştık ki, sınıfa birkaç hafta sonra uyum sağladık.”

“Çocukların anlattıkları çok ağır geldi”

Yeni atanan öğretmenler, sadece yaşam koşulları nedeniyle değil mesleki olarak da zorlanıyorlar. Zaten mesleklerinin ilk yılında desteğe ihtiyaç duyan öğretmenlerin, deprem bölgesinde bu ihtiyaçları daha da artıyor:

“Çocuklar kayıplarını anlatıyordu. Anlattıkları çok ağırdı. Ders işlemek için de hazır değildim. Sınıfta müzik açtığımda ‘Ölen arkadaşım bu şarkıyı çok severdi’ diyen öğrenci de oluyordu, gitarım enkazda kaldı diyen de. Öğrencilere nasıl destek olacağım konusunda da zorlandım. Meslektaşlarıma sormaya çalışıyordum. Keşke bize rehberlik verilseydi, aday öğretmenlik seminerini eğitim yılının başında alsaydık. Yine de hepimiz okulda daha iyi oluyoruz. Çocuklar sınıfta hep sohbet etmek, oyun oynamak istiyor. Hep depremden önceki yaşamlarını anlatıyorlar. Konteynerlerde kalabalık bir şekilde yaşıyorlar, alanları yok.”

Konteynerkentte yaşamak

Çadırda geçen bir ayın ardından konteynerkente taşınan öğretmen, bir meslektaşıyla birlikte konteyneri paylaşıyor. Eğitim yılının birinci dönemi tamamlanmışken hâlâ zorlandığını söylüyor:

“Kaldığım konteynerkent okula yakın, yürüyerek gidiyorum. Ama hâlâ yollar çok kötü. Yol değil göl, yağmur yağdığında. Belediye otobüs koydu ama okul saatime uyarsa binebiliyorum. Şehir içi ulaşım düzenli ve sık şekilde yapılmıyor. Konteynerleri yağmur yağdığında su basıyor. Geçen gün branda çektiler hepsine su girmesin diye. Elektrik kesintileri sürüyor. Çamaşırhanemiz ortak. Bit ve uyuz vakaları fazla bu aralar. Kaç yıl koyteynerde geçecek? Öğretmenevi ya da yurt olsa keşke. Kira ödemiyoruz, çok iyi ama yemek, çamaşır bu kadar zor olmamalı. Her yağmurda kapıdan su girecek mi kaygısıyla yaşıyoruz. Eve çıkalım desek sağlam ev yok, olanlar da çok pahalı. Halen orta hasarlı evlerde kalan arkadaşlarımız var. Şartlara alışamayan istifa eden arkadaşlarımız da oldu. Motivasyonumuzun en büyük sebeplerinden biri, Hatay halkının desteği; bize o kadar destek ve yardımcı oluyorlar ki…”

Depremden önce Hatay’ın Defne ilçesinde çalışan ancak deprem sırasında asker öğretmen olarak başka bir ilde görevli olan D.A. öğretmen, kente döndüğünde her şey bambaşkaydı. Daha önce kaldığı evin, mahallenin tamamen yıkıldığını anlatan öğretmen üç yıl önce birlikte atandığı meslektaşlarından bazılarının hayatını kaybettiğini, bazılarının tayinini isteyip ayrıldığını söylüyor. Depremden önce çalıştığı okula döndüğünde öğretmen kadrosunun yarısının değiştiğini anlatıyor: 

“Hatay, ilk atamamdı. Pandemi koşullarında, uzaktan eğitimle öğretmenliğe başladım. Sonra da deprem… Askerliğim bitirip eğitim yılı başında Hatay’a döndüğümde bir ay çadırda kaldım. Konteynerkent tamamlanınca oraya geçtim. Ulaşım olarak okuluma biraz ters bir konteynerkent ama ben tercih ettim. Yıkımı biraz daha az göreceğim, merkeze biraz uzak bir yer. Psikolojik olarak daha sağlam kalabilirim bu şekilde diye düşündüm. Arabam olduğu için okula gidebiliyorum. Arabasız mümkün değil. Evli olduğum için eşim başka ilde ama gelip gittiği için tek kalıyorum konteynerde. İhtiyaçlarımız karşılanıyor. Ancak telefon çekmeyebiliyor, elektrik gidip geliyor. Sözleşmeli öğretmenim, zorunlu hizmetim bu yılın sonunda tamamlanınca eşimle bir araya gelebilmek için tayin isteyeceğim. Bu şartlarda eşimin buraya gelip burada bir yaşam kurmamız çok zor.”

“Okulların oturmuş kurum kültürü yok oldu”

Uzun süredir Hatay’da görev yapan ve Hataylı olan öğretmenler için de hiçbir şey eskisi gibi değil. Sekiz ay önce yaptığımız saha çalışmasında Antakya’daki öğretmenlerden biri belirsizliklere dair konuşurken “Okulların öğrenci potansiyeli ne olacak, norm fazlası öğretmen olacak mı, bu öğretmenler nerede değerlendirilecek? ” diye soruyordu.  Depremin ardından okulu yıkılınca başka bir okula tayin isteyen Ü.Ş. Öğretmen, yeni atamalar da yapılınca gittiği okulda norm fazlası oldu. Çünkü yıkımın daha büyük olduğu ilçedeki bu okulun öğrenci sayısı azalmıştı. Ü.Ş., bu kez de 1. dönem biterken daha kırsaldaki bir okula atandı:

“Nisan 2023’ten beri üç okul değiştirmiş oldum. Benim gibi daha nicesi var. Merkezdeki okulların kadroları yüzde 70-80 değişti. Bazı okulların binaları birleşti. Pek çok okulun oturmuş bir kurum kültürü vardı. Yok oldu. Bir çok şey değişti. Yeni atanan öğretmen de eski olan öğretmen de uyum sağlamaya çalışıyor değişikliklere, öğrenciler de öyle. Çocukların travmaları sürüyor. Ders işlerken kullandığınız her kelimeye dikkat etmek gerekiyor. Bazen bir kelime kullanıyorsunuz, çocuklar olumsuz etkilenebiliyor. Azalsa da kentte yıkımlar devam ediyor. Ders sırasında dışarıda yıkım olunca bir öğrencim ağlamaya başladı mesela. Çocuklar genel olarak derslere odaklanamıyorlar. Yazın kendi çabamla şehir dışında, bir vakfın düzenlediği  Afet Sonrası Öğretmen Destek Programı’na katıldım. Çok yararlı oldu. Kendimi daha iyi hissettim, iyi olma hâlimi destekledi. Burada bu tür eğitimlerin olması lazım. Düzenli destekler olması lazım hem çocuklar hem de bizler için.”

Eğitim ortamında yaşanan sorunlar, eğitime devamı etkileyen etkenler

Defne’de bir ortaokulda çalışan öğretmen S.B ise, depremde evini, birinci derece yakınını kaybetmediğini ancak bir yıldır çok tükendiğini anlatıyor: 

“Bazı öğrenciler okula ara sıra gelir oldu. Eylül yerine okula kasımda gelen öğrenciler oldu. Devamsızlıkları düzenli girilmiyor. Gelmeyen öğrenciler ne yapıyor? Araştırılması, takip edilmesi gerekiyor. Ebeveynleri işsiz kalınca çalışmak zorunda kalan gençler var. Yollar hâlâ sıkıntılı. Okula yürüyüş mesafesi uzun olduğunda güvenlik açısından daha da sorunlu, özellikle kız çocuklar için okula devam etmeyi zora sokabiliyor. Burada öğretmenler tek başına yetemez. Okulun da içinde bulunduğu bir zincirde sistemsel olarak çocuğun korunması lazım. Okulda da birlikte çözelim bu durumu diyeceğim meslektaşlarım az. Herkesin önceliği kendisi. Çocuğun iyi olma hâlini koruyacak durumda ve öncelikte değil bazı öğretmenler. Akademik kayıplar var. Sistem sınav başarısına odaklı. Okula düzenli gelemeyen, akademik kayıpları olup geride kalan çocuklar okul ortamında dışlanıyor. Sınav başarısı yüksek olan çocukların sınav başarısı düşük olanlar üzerinde hakimiyeti var. O ‘başarısız’ çocukların çıtları çıkmıyor. Akademik olarak daha iyi olan çocuklarla dersler götürülüyor. Eğitim sistemi hep sınav ve başarı odaklıydı ama depremden sonra kimse adil bir dünyaya inanmıyor. ‘İyi olanı’ kurtarayım diye bakılıyor. Öğrencisiyle olan ilişkisinde de en sonuç alabileceğine inandığıyla devam ediliyor.”

Öğrencinin ne ders çalışacak alanı ne kitap alacak maddi durumu kaldı

S.B. öğretmen deprem bölgesinde müfredatın rahatlatılabileceğini, sınav uygulamalarının farklılaştırılabileceğini belirterek, derslerinde oyun oynadığında, etkinliklerle ders işlediğinde çocukların çok mutlu olduğunu, iyi hissettiklerini anlatıyor:

 “Okullar açıldığında bazı çocuklar hiç oyun oynamıyorlardı. 8. sınıflar hâlâ hiç kıpırdamıyor.

Sınava hazırlanan belli öğrenciler var. 7. sınıflara giriyorum, haftalık ders saatimin bir saatini  serbest oyun saati belirledim. Sistem o kadar sınav odaklı ki, gereksiz görülüyor. ‘Ne zaman test çözdüreceksin’ diyen meslektaşlarım oldu. Ödev yapmayan öğrenciler var ama ödev yapacak alanı kaldı mı? Konteynerlerde kalabalık şekilde, hiçbir alanı olmadan yaşıyor çoğu çocuk. ‘Haftada bir soru bankası bitirin’ diyenler var. Bir soru bankası 250 TL. Hadi alabildi konteynerde nasıl verimli çalışacak? Sistemin de öğretmenin de bunları göz ardı etmemesi lazım. Lise öğrencilerinin bazılarının umutları yok. Mezun öğrencilerimle konuşuyorum. ‘Gelecekte ne olacağımı bilmiyorum, daha çok yalnız kalmak istiyorum’, ‘Mutlu olup olmadığımı bilmiyorum’ diyor. Belirsizliklerin yarattığı motivasyon düşüklüğü var.”

Depremin ardından tamamen değişen eğitim ve yaşam ortamları, hem öğretmenlerin hem de öğrencilerin eğitim hayatını derinden etkiliyor. Bölgede ulaşım ve barınma koşullarının hızla iyileştirilmesi ve kalıcı hâle getirilmesi, yeni okulların yapılarak ikili eğitim oranının azaltılması nitelikli eğitim için elzem. Eğitime erişimin ve devamın sağlıklı bir şekilde izlenmesi, okul terklerini önleyebilmek için çok gerekli. Depremin ardından eğitimin başlaması, çocuklar ile öğretmenlerin rutine dönmeleri ve iyi olma hâlleri için çok önemliydi. Ancak depremin üzerinden bir yıl geçti ve artık eğitimin, rutine dönmeyi sağlamanın ötesine geçmesi gerekiyor.

Kırsaldaki okullar 

Depremin ardından yıkımın az olduğu kırsala göç olunca buradaki öğrenci nüfusu da arttı. Altınözü’nün köylerinden birinde taşıma merkezli yani civardaki köylerden öğrencilerin servislerle okula getirildiği bir okul, binasını boşaltmak zorunda kaldı. Okul ilçe merkezine daha yakın bir bölgedeki bir okul ile aynı binayı kullanıyor. Bu okulda çalışan öğretmenlerden biri, geçtiğimiz yıl mart ayında okullar kademeli olarak açılınca köylülerin evinde barınarak, çadırda eğitimi sürdürmeye devam eden C.O. Öğretmen. Şimdi ilçedeki konteynerkentte  yaşıyor; okulun binasından, öğrenci sayısına, öğretmen kadrosuna kadar değişen şartlarının eğitime etkisini azaltmak için büyük çaba harcıyor:

Merkezi kararların deprem bölgesinde uygulanması zor oluyor

“Okulumuzdan taşınınca civardaki köylerden taşımayla gelen öğrenciler için yeni okul uzak oldu. Eskiden az sayıda servisle öğrenci gelirken şimdi servisler iki tur yaparak öğrencileri taşıyor. Yollar bozuk. Çocuklar geç kalıyor, eve geç varıyor bazen. Bizim okul öğlenci, diğer okul sabahçı. Sınıflar yetmedi, bir de bahçeye konteyner koyuldu. Eski okulumuz donanımlı bir okuldu. Laboratuvarlarımız, akıllı tahtalarımız vardı. Ders saatleri 30 dakikaya düştü. Akıllı tahta yok, çizerek anlatıyoruz. Ders saatleri yetmiyor. Merkezi sınavlar da başladı bu sene. Sınavda derecelendirme yok ama ilçedeki öğretmenleri de öğrencileri de geriyor bu sınavlar. Ankara’daki bir çocukla Hatay’daki çocuğu aynı sınava sokmak mantıklı değil. Sınav basit olunca da ölçme değerlendirme açısından bir anlamı yok. Sömestre girmeden ‘Tüm okullar etkinlik yapsın’ dedi bakanlık, biz yapamadık. Depremin ardından kayıplarımız var, o zamandan da geriyiz zaten. Etkinlik yerine ders yaptık müfredat yetiştirmeye çalıştık. 

“Eski kadrodan iki kişiyiz”

Kimsenin hiçbir şey bilemediği dönemler oluyor. Okulların kadroları hızla değişti. Eski okulumuzda rehber öğretmen yoktu. Fakültede aldığımız bilgilerle bizler bir şeyler yapmaya çalıştık. Köyde kalırken deprem sonrasında öğrencilerle içli dışlı olduk. Yürüyüşler yaptık vb. Ama profesyonel dokunuş olmadı. Şimdi taşındığımız okula rehber öğretmen bekliyoruz. İlk ataması olan arkadaşlar aday öğretmenlik sürecindeler. Yükleri ağır. Yeni atananan öğretmelerin yetişemediklerini görüyorum. Ben ve bir arkadaşım kaldı eski kadrodan, iki kişiyiz. Geri kalan yedi öğretmen ilk atama. Ancak biz de değişen şeylere yetişemiyoruz. Deprem bölgesi için bazı prosedürler azaltılabilirdi, kolaylaştırılabilirdi: Müfettişler, teftişler… Kentte nüfus değişti ama tayin ve atamalar bu kadar plansız olmayabilirdi.”

“Çocukları okula karşı motive etmekte zorlanıyoruz”

C.O. Öğretmen, pek çok öğretmenin belirttiği gibi çocukların pandemiden de yoğun olarak etkilenen kuşak olduğunu vurgulayarak, depremden sonra da çocukları okula devam için motive etmekte zorlandıklarını dile getiriyor:

“Velileler de depremden sonra çok zorlandılar. Onlar da, biz de çocukların üzerine çok gidemedik. Bazı velilerin akademik bir beklentisi yok. Öğretmen kadrosu değişti, okul binaları değişti. Çocukların okula kendilerini vermelerini bekliyoruz. Ancak değişen şartlar da onların kendini okula ait hissetmesini zorlaştırıyor. Kendi okulumuza geçtiğimizde belki değişir bu durum. Bazı öğrenciler ölümü yakından gördükleri için, çok ileri hedef koymuyorlar. Eskiden çalışma motivasyonları daha fazlaydı. Hedefleri vardı. Çocukların çalışma ortamları da yok yaşadıkları yerlerde. Günün 1,5 saati de yolda geçiyor. Onları motive etme ve hedef koymalarını sağlama konusunda çok zorlanıyoruz. Sürekli devamsız olan öğrenci sayısı arttı. Kırsalda öğrencilerin çalıştırılma olayı var bir de. Zeytincilik yapılıyor bu bölgede, eskiden ekim sonu, kasım ayında bu öğrenciler devamsızlık yapardı çalıştıkları için. Ancak çağırdımızda gelirlerdi. Bu yıl öyle değil. Karnesini almaya gelemeyen öğrencilerim oldu. Veliler ciddi işsizlik yaşıyor.”

30 dakika süren dersler dışında çocuğun başka alanı yok

Millî Eğitim Bakanlığı (MEB), Destekleme ve Yetiştirme Kursları (DYK) ve telafi programlarıyla depremin ardından öğrencileri desteklemeye çalıştı. Ancak öğretmenlerin anlattıkları, sahada uygulanan bu çalışmaların çoğu zaman hayata geçmesinde sıkıntılar olduğunu ya da verimli olmadığını gösteriyor: 

“Bu bölge çok sıcak, yaz okulları verimli olmuyor. Çocukların dershaneye gitme imkânları da yok. DYK yeterli olmuyor. 30 dakika süren dersler dışında öğrencinin bir şeyi yok. Eskiden tekli eğitim yapılırken, okul sonrası DYK ya da spor, sanat kursları açabiliyorduk. Şimdi okullar birleştirildi, ikili eğitime geçildi. Bu yüzden okulda kursların açılacağı alan yok. Türkçe dersinde yazdıklarında, resim dersinde çizdiklerinde çocukların travmalarını görüyoruz, daha fazla şey yapmak lazım. STÖ’lerle daha fazla çalışma yapılmalı.”

Sahada karşılaştıklarımız, diğer sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları, izlenimleri gösteriyor ki bugüne kadar verilen desteklerin, yaz okullarından telafi programlarına yapılan tüm çalışmaların değerlendirilmesine, etkisinin ölçülerek şeffaf bir şekilde paylaşılmasına, bu analize göre gerekirse yeniden düzenleme yapılmasına ihtiyaç var. 

İlçeler değişiyor ama öğretmenlerin gözlemi aynı: Çocukların okula karşı motivasyonları düşük

Yıkımın daha az olduğu bölgelerde eğitim ortamlarının düzene oturduğunu söylemek mümkün. Arsuz bu ilçelerden biri. Ancak burada da öğrencilerin okula karşı motivasyonlarının düşük olduğu dile getiriliyor. İlçedeki bir ortaokulda çalışan O.A gözlemlerini şöyle anlatıyor:

“Antakya’ya, Samandağ’a ve İskenderun’a göre eğitim burada biraz daha oturdu. Hasarlı okul sayısı azdı. Okulların çoğunluğu kendi binasında, ikili eğitime geçen okul sayısı fazla değil. Ancak burası da göç alan bir bölge oldu. Okulların öğrenci nüfusu arttı. Pandemiden çıkmış bir öğrenci nüfusu bir de depremi yaşadı. Öğrencilerde bir motivasyonsuzluk var. Devamsızlık çok yok benim okulumda ama bazı öğrencilerin okulla, dersle alakası azaldı. Yaşamın en zor şeylerini gördük, olsa da olur olmasa da olur diye düşünüyorlar. Aileler de aynı şekilde.”

Yaşam koşulları öğretmenin okuldaki durumunu da etkiliyor 

Öte yandan bazı okulların fiziki koşulları daha iyi, ancak öğretmenlerin iyi olma hâli eğitimi etkiliyor. Öğretmenlerin esenliği, yaşam koşullarından bağımsız değil. O.A. Öğretmen koşullarını hâlâ düzene sokamadığı için okula kendini veremediğini anlatıyor: 

“İlçede ilk ataması olan öğretmenler de, kentin başka ilçelerinden tayin olan öğremenler de, depremden önce de bu ilçede öğretmenlik yapan öğretmenler de var. Konteynerkentte kalanlar da var, kirada oturan öğretmenler de. Kiralar çok arttı. Depremden önce 7 bin TL iken 20 bini buluyor kiralar. Ekonomik sorunlar, arazisi rezerv alanı ilan edilenler…Asıl sorun şimdi başlıyor. Mesela benim evime orta hasarlı dediler. Korkarak da olsa evimde kalıyorum, başka nereye gideceğim? Kendim güçlendirmek istedim; resmi işler, prosedürler çok, üstüne izin de çıkmadı. Evim elimden gidecek diye çok korkuyorum. Kendimin ve ailemin barınmaya dair belirsizliklerini halledeceğim ki okula daha rahat gideyim. Ben hâlâ evimle ilgili resmi işlerle uğraşıyorum, daha az ders alıyorum, izin istiyorum vs.”

“Çocukların spora, sanata ihtiyaçları var”

Samandağ’da dağlık olan, yıkımın olmadığı bir köydeki ortaokulda öğretmenlik yapan, depremden önce de aynı okulda çalışan H.G. de öğrenciler arasında akran zorbalığı sorununa dikkat çekiyor:

“Merkezden okulumuza nakil gelen, evlerini, yakınlarını kaybeden öğrencilerimiz var. Onların psikolojileri iyi değil. Okula dahi gelmek istemeyen öğrenciler var. Başka ilçeden gelen, konteynerkentte kalan öğrenciler ile evlerinde kalan öğrenciler arasında uyum problemleri oluyor. Dalga geçmeler olabiliyor. Akran zorbalığına kadar gidiyor. Her şeyini kaybeden aileler maddi sıkıntılar yaşıyor. Bir etkinlik düzenleyeceğiz, para toplanıyor; konteynerkentte kalanlar veremez, onları da kapsayarak ama etiketlenmelerini önleyerek bir şeyler yapmak için çok çaba sarf ediyorum. Ancak benim de psikososyal desteğe ve mesleki desteğe ihtiyacım var. Görevlendirmeyle gelen bir rehber öğretmenimiz var ama ne nakil gelen, ne de okulun daha önceki öğrencilerini tanıyor. Bir velimiz erkek kardeşini kaybetti, psikolojik sorun yaşıyor. Öğrencim de çok etkilendi, başarısızlık yaşıyor. Anne ‘ne yapacağım’ diyor, bizden destek istiyor. Bu çocuk da bu durumla tek başına nasıl başa çıksın. Pandemi çocukları bu çocuklar, nasıl ders çalışılacağını bile unutmuş durumdalar. Çocuklar ya derslerden vazgeçiyorlar ya da sıkı sıkıya tutunuyorlar. Değişiyor ama hepsinin ortak noktası etkinliklere, sanata, spora ihtiyaçlarının olması. Depremden sonra rahatlayabilecekleri şeyler arıyorlar çocuklar, derste çok çabuk sıkılıyorlar. Odaklanma sorunu yaşıyorlar. Sürekli veli toplantısı düzenleyip nasıl ders çalışacaklarını anlatıyorum. Deprem bölgesi olmamıza rağmen prosedürlerle, evrak işleriyle çok uğraşıyorum. Sınıfta yaptıklarımdan çok evrak işleriyle vakit kaybediyorum. Yetişemiyorum, öğrencilerimin psikolojik sorunları da var. Kendi çocuğumun da hâlâ kaygıları, korkuları var.”

“Yetişemiyoruz”

Öğretmenlerin pek çoğu, kendilerinin ve ailelerinin psikolojilerini iyileştirmeye, yaşamlarını düzene sokmaya çalışırken, öğrencilerinin ihtiyaçlarına da cevap vermek için çaba gösterdiklerini, yetişemediklerini ve çaresizlik hissettiklerini dile getiriyor. Altınözü’nün bir köyünde çalışan başka bir öğretmen İ.A. da, enkazdan iki gün sonra çıkarıldıktan sonra bir süre başka illerde kendi deyişiyle göçebe hayatı yaşadığını, sonra Hatay’a geri döndüğünü anlatıyor: 

“Depremin ardından okullar açıldığında arabalarda, okulda uyuduk. Ufak bir arazimiz vardı, konteynerler kurduk, ailemle orada yaşıyoruz. Bir şeyler toparlanıyor, toparlanmıyor değil ama çok plansız. Ulaşım çok uzun bir süre yoktu, halen sıkıntılar devam ediyor. Altyapı sıkıntılı. Yollar berbat; düzeltme, iyileştirme yapılmıyor. Yağışlı zamanlarda öğrenciler, suların ve çamurların içinden okula ulaşmaya çalışıyorlar. Hayatta kalan herkes ücra köşelere dağıldı, dayanışma azaldı. Deprem öncesinde birbirimizin araçlarını dönüşümlü kullanıp okula gidiyorduk. Eğitim önceliğimiz ama eğitimi sekteye uğratan insan psikolojini es geçmeyelim. Öğretmenlerin ve öğrencilerin iyi olma hâline daha çok odaklanılabilirdi. Bunlar karşılanmadan eğitim ne kadar verimli olabilir ki?”  

MEB depremin etkilerini azaltmak ve öğretmenler ile öğrencileri desteklemek için çeşitli adımlar atmış ve yeni atanan öğretmenlerin pek çoğuna hizmetiçi eğitim verilmiş olsa da, öğretmenlerin anlattıkları kendileri ve öğrencileri için psikososyal destek ihtiyacının yeterli derecede karşılanmadığını, bu ihtiyacın yakıcı bir şekilde devam ettiğini gösteriyor. Öğretmenlerin, mesleki olarak güçlenmesini sağlayacak desteklere de ihtiyaç sürüyor. Bu desteklerin orta ve uzun vadede sistemli bir şekilde sürmesi gerekiyor. Öte yandan tedbirler alınırken, deprem bölgesinde görev yapan öğretmenlerin bir kısmının meslek hayatına COVİD-19 salgını döneminde, uzaktan eğitimle başladığı ve çocuklar ile gençlerin depremden önce de hem sosyal ve duygusal hem de akademik açıdan salgından etkilendikleri de göz önünde bulundurulmalı ve planlamalar buna göre yapılmalı. Anlatılanlar, krizlerin artarak devam ettiği bir çağda, afetlerin yanı sıra iklim ve biyolojik çeşitlilik krizlerinin de eğitimi nasıl etkileyeceğine dair öngörü çalışmaları yapılarak eğitim politikalarının tasarlanması ve; eğitim ile tüm eğitim paydaşlarının, krizlere ve afetlere dayanıklı hâle getirilmesi gerektiğini açıkça ortaya koyuyor.  

Özel okul öğretmenlerinin şartları 

Depremden sonra, özel sektörde çalışan öğretmenlerin büyük bir bölümü de işsiz kaldı. Halihazırda özel okullarda düşük ücretlerle, eksik sigortayla çalıştırılan öğretmenlerin şartları daha da zorlaştı. 2023-24 eğitim-öğretim yılında kentteki özel okulların bazıları birleşerek eğitime devam etti. Kapanan okullar, kurslar oldu. Eğitime devam edenler de var. Depremden sonra 5 farkı şehre giden ve buralardaki özel okullarda iş arayan matematik öğretmeni Emrah Arslan, verilen ücret gittiği kentlerdeki kira kadar olunca Hatay’a geri döndü. Burada uzun zaman gönüllü öğretmenlik yaparak kentinin öğrencilerine destek oldu. Onları sınavlara hazırladı. Depremden ancak altı ay sonra bir konteynere yerleşebilen öğretmen, yüz yüze ve çevrimiçi özel matematik dersleri vererek geçinmeye çalışıyor. Konteyner şartlarında borçlanarak kurduğu teknolojik sistemle çevrimiçi dersler veriyor.

Konteyneri hem evi hem sınıfı

“Aslında sene başında bir özel okulda çalışmaya başladım. Ancak özel okullarda maaşlar hem çok düşük hem de sigortalar eksik yatıyor. Tatillerde de çalıştırıyorlar ve ücretini vermiyorlar. Ayrılmak zorunda kaldım. Kentte maddi durumu iyi olan ve depremden daha az etkilenen aileler, çocuklarına özel ders aldırabiliyorlar. Yüz yüze birkaç özel derse gidiyorum. Kredi çekerek, kendime telefon, bilgisayar ve internet bağlantısı aldım. Konteynerime kurduğum sistemle de çevrimiçi özel ders veriyorum. Öğrencilerim şehir dışından. Ancak benim branşım özel ders vermeye uygun. Her branş özel ders veremez. İşsiz kalan arkadaşlarım var. Biri odun kırarak geçimini sağlamaya çalışıyor. Bazıları göç etti başka illere. Bazıları burada düşük ücretlere çalışıyor. Borçlarımı kapattıktan sonra, verdiğim derslerden kendimi geçindirecek kadar kazanacağım. Sigortam yok. Geçen gün hastalandım. Bir ay boyunca hastaydım ama sigortam olmadığı için hastanede tedavi olamadım. Sadece kan testine 4 bin TL ödedim. Tedaviye hastanede devam edemedim.”

Öğretmen dayanışmasından doğan umut

Öğretmenlerin anlattıkları, önemli ihtiyaçlara ve risklere işaret ediyor. Bu sorunların bazıları Öğretmen Ağı Öğretmen Dayanışma Alanı’nda da konuşuluyor. Öğretmenlerin, meslektaşları ve farklı disiplinlerden kişi ve kurumlarla bir araya gelerek oluşturduğu bir paylaşım ve işbirliği ağı olan Öğretmen Ağı, depremlerden etkilenen öğrenci ve öğretmenleri desteklemek amacıyla Sabancı Vakfı’nın ana destekçisi olduğu ve Bank ABC’nin katkılarıyla Hatay’da Öğretmen Dayanışma Alanı açtı. 6 Ocak’ta Antakya Güzelburç Mahallesi’nde açılan alanda çocuk ve yetişkinler için bir kütüphane, etkinlik alanı, mutfak, bahçe ve şehir dışından gelenlerin konaklayabileceği küçük bir yatakhane bulunuyor. Depremin ardından Hatay, Adana, Mersin’deki Değişim Elçisi öğretmenlerin yaptıkları çalışmalar, tespit edilen ihtiyaçlar doğrultusunda öğretmenlerle birlikte kurulan mekân, hem kentteki hem de bölgedeki tüm öğretmenlere açık. Dayanışma alanında öğretmenlerin yalnızlık hissini meslektaşlarıyla paylaşması, birbirinden öğrenmesi, farklı paydaşlarla bir arada üretebilmesi amaçlanıyor. Öğretmenlerin yerelde mesleki ve sosyal olarak meslektaş temasını sağlayacak mekânların çok önemli olduğunu belirten Öğretmen Ağı Genel Koordinatörü Buket Sönmez, “Afet sebebiyle iç göç ve yeni atamalar dolayısıyla öğretmenlerin birbirinden kopuk olduğu, bir araya gelmeye, tanışık olmaya en ihtiyaç duyduğu bölgelerden birindeyiz. Öğretmen Dayanışma Alanı’nın tamamen öğretmenlere ait bir kapı; nefes alacak, sorunlara birlikte çözüm aranacak bir yer olmasını hayal ediyoruz” diyor. 

Dayanışma alanı, kentin ve eğitimin yeniden inşasında öğretmenlerin belirlediği ihtiyaçlara yine kendilerinin çözüm üretebilmesi için önemli bir alan. Yazı boyunca öğretmenlerin anlattığı ihtiyaçlar da Öğretmen Dayanışma Alanı’nın önemini ve öğretmenlerin iyi olma hâlini desteklemedeki rolünü açıkça gösteriyor.  

“Meslektaşımdan öğrendiğim etkinliği sınıfta uyguladım”

Öğretmen Dayanışma Alanı, öğretmenlerin kendi deyişiyle nefes alabildikleri, birbirinden öğrendikleri bir yer. Örneğin burada bir araya gelen öğretmenler geçtiğimiz günlerde, pek çok öğretmenin dile getirdiği, öğrencilerin derslerde yaşadıkları odaklanma sorununa karşı neler yapabileceklerini konuştu. Ü.Ş. Öğretmen, dayanışma alanında bir araya geldiği öğretmen arkadaşlarından farklı etkinlikler öğrendiğini anlatıyor: 

“Sınıfta bu etkinliği uyguladım hemen. Öğrencilere o kadar iyi geldi ki, teneffüse bile çıkmayıp etkinliğe kendileri devam etti. Meslektaşlarımla sohbet etmek, birlikte düşünmek bana da çok iyi geldi. Motivasyonum arttı. Öğretmen Ağı’ndaki öğretmenlerin depremden sonra çocukların ve velilerin iyi olma hâlini güçlendirmek, sosyal duygusal öğrenmelerini desteklemek için geliştirdiği ve Mersin, Adıyaman, Hatay ile Kahramanmaraş’ta uyguladığı Mobil Psikososyal Destek Programı’nı (MOBİDES) uygulamaya devam etmek, daha da yaygınlaştırmak istiyoruz. Bu alanda dayanışacağımız öğretmenlerin artmasıyla MOBİDES’i yaygınlaştırabiliriz mesela.”  

“Öğretmen olduğumun farkına vardım”

Bir başka öğretmen D.A. ise öğretmenlerin derin bir yalnızlık hissedebildiğini belirterek, “Öğretmen Dayanışma Alanı bu duyguya çare olabilir. En azından bir mekânımız var. Öğretmenlerin seminerlerden ziyade atölyelerle öğrenmeye, mesleki gelişimlerini desteklemeye ihtiyaçları var. Bu alan bunun için müthiş bir fırsat” diye konuşuyor. Öğretmenliğinin ilk yılında olan H.T. Öğretmen ise dayanışma alanındaki birlik beraberliği görünce öğretmen olduğunun farkına vardığını söylüyor: “Kaç aydır ilk kez böyle bir şey yaşadım. Eksiklerimi gördüm.”

Bir aydır, Öğretmen Dayanışma Alanı’nın nasıl kullanılacağından, düzenlenecek etkinliklere, hangi ihtiyaçlara çözüm olabileceğine, hangi kurumlarla ne gibi çalışmalar yapılabileceğine kadar pek çok konuyu öğretmenler birlikte tartışıyor, yöntemler geliştirmeye çalışıyor, umut ediyorlar. 

Yaptıkları beyin fırtınasında ihtiyaç listesi uzayıp gidiyor; mentorluk, bilgiye erişim, esenlik, birlikte güçlenme, psikolojik destek, yaratıcı yöntemler öğrenme, sosyalleşme, hayata karışma, sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya gelme, sessizlik… Bu uzayıp giden ihtiyaç listesi karşısında umutla üretmeye çalışmalarının sebebi ise dayanışma alanında bir araya geldiklerinde hissettikleri: Huzur, aidiyet, güçlü, anlaşılmış, güven, değer, eğlence, sevgi…. 

Öğretmenlerin çözüm önerilerini hayata geçirmek ve daha fazla meslektaşına ulaşmak için sarf ettiği bu çaba karşısında da kamu kurumları, yerel yönetimler ile  sivil toplum örgütlerinin işbirliği çok önemli.

Diğer Uzun Hikâyeler

Uzun Hikâye | Depremin Birinci Yılında Hatay’da Eğitimin Durumu

Depremin birinci yılında öğretmenler Hatay’da eğitimin durumunu ve ihtiyaçlarını anlatıyor  Depremin yarattığı yıkımın en fazla olduğu illerden Hatay’da dersliklerin yüzde 45’i kullanılmaz hâle geldi. Kentte konteyner okullar kuruldu; sağlam kalan okullardan bazıları binalarını, yıkılan ya da hasarlı olan okullarla paylaşıyor. İkili eğitim oranı arttı. Kent

Uzun Hikâye | Tüm Varlıkları Gözeten Dünyalar Eğitim Yoluyla Nasıl Kurulabilir?

Eğitim Reformu Girişimi’nin 2004 yılından beri düzenlediği, Türkiye’nin dört bir yanından öğretmenlerin hazırladığı yaratıcı materyalleri ve uygulamaları görünür kılan Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’nın 19’uncusu gerçekleştirildi. 17 farklı ilden seçilen 53 uygulama, ilham veren çözümler öneriyor. Uzun Hikâye’nin bu bölümünde öğretmenlerin uygulamalarına yer verdik.

İlginizi Çekebilecek İçerikler

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi-4 | “Anayasal Prensip Olarak Çoğulculuğu ve Bir Arada Olmayı Benimsememiz Lazım”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. Dördüncü bölümde İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi-3 | “Din Eğitimi İdeolojik Kavgaların Sebebi Hâline Getirildi”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. Üçüncü bölümde Kocaeli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. M.

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi-2 | “Endoktrinasyon Niteliğindeki Din Öğretimi Düşünce, Din veya İnanç Özgürlüğünü İhlal Eder”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. İkinci bölümde İnanç Özgürlüğü Girişimi Proje Koordinatörü Dr. Mine Yıldırım’la  okullarda dinler hakkında eğitimi,