Uzun Hikâye | Afet Bölgesinde Öğretmen Olmak: “Enkaz Hâlindeyiz, Birbirimize Tutunuyoruz”

Depremden en fazla etkilenen iller arasında olan Hatay’da öğretmenlerin ortaklaşan ve farklılaşan ihtiyaçlarını kendilerinden dinledik.

Umay Aktaş Salman
ERG Araştırmacısı/Medya Koordinatörü

Kamyonların ve iş makinelerinin uğultusu enkaz kaldırma çalışmalarının yarattığı toz bulutuna karışıyor. Toz bulutu kentin bazı yerlerinde yağmur yüklü bir bulut kadar yoğun, bazı yerlerinde dağılmak üzere olan bir sise dönüşüyor. Şehrin çeşitli bölgelerinde enkazın oluşturduğu yıkıntı dağları yükseliyor. Bir tarafta çadırkentler ve konteynerkentlerde devam eden yaşam, diğer tarafta yeni kurulacak konteynerkentlerin altyapı çalışmaları. Hâlâ enkaz halindeki evinden eşyalarını çıkaran da var, yıkıntıların arasındaki dükkânını açan da… 

Burası Hatay. Kahramanmaraş merkezli depremlerin üzerinden dört ay geçti. Bu büyük yıkımın ve kayıpların içinde diğer illerde olduğu gibi burada da dönülmesi en önemli rutinlerden biri eğitim. Resmi açıklamaya göre, bir ayı aşkın süredir kentin tüm ilçelerinde eğitim devam ediyor. Ancak öğretmenlerin devam eden barınma sorunu, psikolojik destek ihtiyacı, öğretmen açığı, geçici çözümlerin yarattığı belirsizlik, öğrencilerin çeşitli nedenlerle okul gidememesi, eğitimin verimli bir şekilde sürmesini önemli ölçüde etkiliyor.

6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremler 11 ilde yaşayan 9 milyondan fazla insanı, 4 milyonu okul çağında olan yaklaşık 5 milyon çocuğu doğrudan etkiledi. Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi’nin (OCHA) 6 Mayıs 2023 tarihli raporuna göre 2,5 milyon çocuk insani yardıma muhtaç, 3 milyon kişi evlerinden ayrılarak yer değiştirmek zorunda kaldı, 1,6 milyon kişi düzensiz yerleşim alanlarında kalıyor. Depremden etkilenen bölgede eğitim, 10 ilin depremden etkilenme durumlarına göre kademelendirilerek 1 Mart’tan itibaren başlatıldı. Hatay’da ilk olarak 27 Mart’ta yedi ilçede, 24 Nisan’da ise Hatay’ın da içinde bulunduğu tüm deprem bölgesi illerinde ve bu illerin tüm ilçelerinde eğitime başlandığı açıklandı. Afet bölgesinden farklı illere naklini aldıran öğrencilerden 94 bin 12’si okullarına geri döndü. Göç ettiği illerden Hatay’daki okullarına dönen öğrenci sayısı ise 18 bin 287.

Okula dönüş nasıl başladı?

6 Şubat 2023 Tarihli Kahramanmaraş Merkezli Depremlerin Eğitime Etkileri Bilgi Notu – 1’de de vurguladığımız gibi, eğitim-öğretimin onarıcı, iyileştirici, koruyucu ve önleyici rolleri açısından, depremden etkilenen çocukların okula dönebilmesi, eğitim-öğretime ilişkin rutinlerinin gecikmeden başlaması çok önemli. Afet süreçlerinde okullar aracılığıyla, çocukların yanı sıra eğitimcilerin, ailelerin ve toplulukların iyi olma hâlleri de doğrudan desteklenebilir. Ancak okula dönüşün nasıl ve hangi şartlarda olduğunun da üzerinde durulması gerekiyor. 

Eğitim Reformu Girişimi, depremden en fazla etkilenen iller arasında olan Hatay’a 29 Nisan-3 Mayıs 2023 tarihleri arasında saha ziyareti gerçekleştirdi. Saha ziyaretinin amacı, kamu kurumlarının ve yerel, sivil inisiyatiflerin eğitim yaptığı bazı alanları gözlemlemek; çalışmaları, öğretmenlerin durumlarını ve ihtiyaçlarını anlamak, görünür kılmaktı. Uzun Hikâye’nin bu bölümü sadece saha ziyareti sırasında 25 öğretmenle yapılan sohbetlere ve yarı yapılandırılmış görüşmelere, öğretmenlerin ihtiyaçlarına odaklanıyor. Bölgede eğitimin verimli bir şekilde devam edebilmesi için öğretmenlerin temel yaşam ihtiyaçlarının tamamının karşılanabilmesi, fiziksel ve psikolojik iyi olma hâlleri çok önemli. Öğretmenlere kulak vermek, depremden sonra ortaklaşan ve farklılaşan ihtiyaçlarını anlamak, mevcut ve gelecek planlamalar için gerekli. Bu yazının amacı farklı kademe ve statülerdeki öğretmenlerin mevcut durumunu ve ihtiyaçlarını onlardan dinlemek, görüşlerini görünür kılmak. Öğretmenlerin içinde bulundukları durumu ve ihtiyaçlarını çekinmeden anlatabilmeleri, bizim de aktarabilmemiz için yazıda hiçbir öğretmenin ve çalıştığı kurumun adına yer verilmiyor.

Hatay’da eğitim, çadır ve konteyner kentlerdeki eğitime destek çadırları ve sınıflarında, LGS’ye girecek 8. sınıf ve YKS’ye girecek 12. sınıflar öğrencileri için destekleme ve yetiştirme kurslarında, hasarsız olduğu tespit edilen bazı okullarda, çeşitli sivil oluşumların oluşturduğu ve öğretmenlerin gönüllü olarak eğitim verdiği konteyner ve çadır sınıflardan oluşan eğitim alanlarında devam ediyor. 

Kentte ilçelere göre kaç öğrencinin okula döndüğüne dair bir veri paylaşmak çok zor. Öğrencilerin ve öğretmenlerin okula erişimi ve devamı, bulundukları bölgedeki yıkımın boyutuna, okulların durumuna, yaşam koşullarına, psikolojik durumlarına göre değişiyor. OCHA’nın 6 Mayıs tarihli raporuna göre, Hatay’da okula devamlılık oranı tahmini yüzde 35-50 arasında. 

Yıkılmayan her okulda eğitimin başladığını söylemek de mümkün değil. Özellikle Antakya merkezde, yıkılmadıysa da etraftaki moloz yığınları nedeniyle hem güvenli hem de ulaşılabilir olmayan okul binaları var. 

Barınma sorunu ve psikolojik destek ihtiyacı 

Öte yandan öğretmenlerin barınma sorunu en büyük meselelerden biri. Öğretmenlerden bazıları, Kredi ve Yurtlar Kurumu’nun yurtlarında, bazı bölgelerde sağlam kalan otellerde, apartlarda, çadırlarda, konteynerde ya da tanıdıklarının yanında kalabalık bir şekilde kalıyor. Kent içi ulaşımın tam olarak başlamadığı Hatay’da bazı bölgelerde öğretmenler servis ile taşınsa da çoğunlukla bireysel çözümler üretiyorlar. Öğretmenlerin kaldıkları yerlerden okullara ulaştırılmasına ihtiyaç var. Okula dönebilen öğretmenler için de hiçbir şey eskisi gibi değil. Öğretmenlerin kimi henüz kayıpların üzüntüsünü, yas sürecini bile yaşamaya başlamamış, kimi bunlarla kendi başına baş etmeye çalışıyor, kimi tüm bu belirsizlik içinde hem ailesinin ihtiyaçlarını karşılamaya ve geleceğini kurmaya çalışıyor hem de mesleki açıdan yeniden yolunu bulmaya çabalıyor. 

Eğitimin ilk başladığı yedi ilçeden biri Altınözü 

Hatay’ın Altınözü ilçesi 27 Mart’ta eğitimin başladığı ilk ilçelerden. 48 mahallenin olduğu depremden önce yaklaşık 60 bin kişinin yaşadığı ilçenin nüfusu depremin ardından iç göçle 200 bini bulmuş. Altınözü’nün köylerinden birinde buluştuğumuz ilk ve ortaokul öğretmenleri, durumlarını “Enkaz hâlindeyiz, birbirimize tutunuyoruz” diye özetliyor. Görüştüğümüz öğretmenler, “Açıkçası ders yaptığımız söylenemez; çocuklara gözetmenlik yapıyoruz, okula geldiğimizde de birbirimize tutunuyoruz” diyor. Kent içindeki göçlerle okullarındaki öğrenci sayısının arttığını, okullarına yeni öğrencilerin geldiğini söylüyorlar. Başka köylerde merkezden gelen öğrenci sayısının 100’ü bulduğu okullar olduğunu anlatıyorlar. 

“Canımız sağ, onun dışında her şeyi kaybettik”

Hatay’daki pek çok öğretmen gibi sohbet ettiğimiz altı öğretmene göre de barınma sorunu ve psikolojik destek ihtiyacı, onları en çok zorlayan konular. Okuldaki öğretmenlerden biri, tek bir odadan ibaret bir yerde kaldığını, yıkanmak için her hafta başka ilçedeki akrabalarına gittiğini, iki çocuğunu başka illere yolladığını anlatıyor: 

“Ailelerimiz dağıldı, aile bütünlüğümüz kalmadı. Her bir aile ferdi başka yerde. Eşyalarımız bile aynı yerde değil. İşe çağırdığın öğretmene psikolojik destek vermek zorundasın. Online şekilde sunumla ve tek seferlik psikolojik destek olmaz. Enkaz hâlindeyiz, birbirimize tutunuyoruz. Okulun bahçesinde birbirimize sarıldığımızda güçlendik. Göreve çağrılan arkadaşlardan biri eşini ve 5 yaşındaki kızını kaybetti ve hâlâ bulamadı. Sanki biz depremi yaşamadık. Depremden sağ çıkmamız göreve çağrılmak için yeterli. Oysa psikolojimiz bitik. Herkes ‘yakınını kaybetmediysen tamam’ diyor. Belki birinci derece yakınımı kaybetmedim ama kentimizi, dostlarımızı, evimizi kaybettik. Daha ne olsun? Canımız sağ, onun dışında her şeyi kaybettik. Okullar açıldı ama kimse ‘öğretmenler nerede kalıyor’ diye sormadı. Bugüne kadar belki 150 tane form doldurduk, aynı bilgileri veriyoruz. Hâlâ konteyner yok kalabileceğimiz.”

Öğretmenler, barınma sorununa sürdürülebilir koşullarda çare ararken maddi ve manevi pek çok değişkeni hesaba kattıklarını söylüyor; bakmakla yükümlü oldukları aileleri, aile büyükleri, çocuklarının eğitimine nerede, nasıl devam edeceği, çalıştıkları okula nasıl ulaşacakları, enkaz kaldırma ve taşıma sırasında ortaya çıkan asbest, kurşun, silika gibi zehirli maddelerin yarattığı kirlilik… 

Öğretmenlerin geçim sorunu depremden sonra arttı

Çocukları olan öğretmenler çocuklarının geleceğinden ve daha da zorlaşan maddi koşullarından da endişeli. Sağlam olup olmadığını bilmese de evinde kaldığını söyleyen bir diğer öğretmen, “Herkes 10-15 yılda yaptığını bir gecede kaybetti. Öğretmenlerin yüzde 80’i Antakya’dan satın aldığı evlerin kredisini ödüyordu. Artık evi yok ama borcu var. Köyde 1500 TL olan kiralar 4 bine çıktı. Maddi olarak da nasıl devam edeceğiz hayatımıza? Kızımı Anamur’a yolladım. Bizi ve arkadaşlarını özledi, döndü. Evdeyiz ama geçen artçı depremde de büyük korku yaşadı. Okula yollayamıyorum. Okuma yazmayı unutmasın diye evde ben çalıştırıyorum. Bırakın eğitimi, tüm kent yıkıldı. Sosyal olarak ne sunacağım ben kızıma, nasıl büyüteceğim onu? Kendi çocuğunun güvenliğini, geleceğini sağlayamayan bir öğretmen, sınıfının güvenliğini nasıl sağlayacak?” diye konuşuyor. 

“Kızımın kronik rahatsızlığı nedeniyle tayin isteyeceğim”

Kızının kronik rahatsızlığı nedeniyle tayin isteyecek olan bir başka öğretmen, üç aile bir arada kayınvalidesinin evinde kaldıklarını anlatıyor: 

“Artık bir evimiz yok. Bu duyguyla sığamıyorum hiçbir yere. Hiçbir koltukta rahat oturamıyorum, hiçbir yatakta uyuyamıyorum. Kızımın alerjisi var, burada artık bir alerji doktoru yok. Onaylanırsa tayin isteyeceğim başka bir ile. Arabamın plakasını bile değiştireceğim, neden biliyor musunuz ? Avuntu sözleri duymaktan bıktım. ‘Canınız sağ mı, tamam o zaman’ laflarından bıktım. Gidebilirsem gittiğim yerde de deprem bölgesinden geldiğimi bilmesinler, insanların anlamak yerine avutmasından yoruldum. İnsanlar travmamızı, korkumuzu, gelecek endişemizi anlamıyorlar. Bizi teselli etmeyin, sadece dinleyin. Hepimiz hâlâ telefon rehberindeki pek çok kişiyi arayamadı korkusundan.Yani daha yüzleşemediğimiz kayıplarımız var.” 

“3. kez rapor almaya utanıyorum ama şartlarımız da iyileşmiyor”

Başka bir öğretmen, eğitim başladığından bu yana iki kez rapor aldığını, üçüncü kez rapor almaya utandığını anlatıyor: 

“Ben rapor almaya utanıyorum ama şartlarımız da iyileşmiyor. Bu şartlarda nasıl verimli olabilirim. Doktorlarla karşı karşıya getiriyorlar bizi. Üçüncü kez rapor almak istesem bariz hastalığım yok ama iyi de değilim. Bu kadar sorun içinde nasıl ders anlatacağım.”

Hatay’a dönecek öğretmenler şartların iyileştirilmesini bekliyor 

Deprem bölgesinde 10 yaşından küçük çocuğu olan kadın öğretmenler ikinci bir talimata kadar idari izinli. Bu öğretmenlerden biri de Altınözü’nde bir başka köyde ortaokulda çalışan 10 yıllık bir Türkçe öğretmeni. Depremde enkazdan çıkardığı akrabasını Mersin’e tedaviye götürdüklerini ve hâlâ orada olduklarını anlatıyor. “Depremden sonra nasılım, inanın bilmiyorum” diyor: 

“Akrabalarımızın evinde dört aile birlikte kaldık ilk aylar. Evin kalabalık olması, bir düzenimizin olmaması sebebiyle kiralık bir aparta geçtik. Şimdi eşim ve kızım ile birlikte tek odalı özel bir yurtta kalıyoruz. Tayin istemeyi düşündük ama artan kiralar, yeni bir yerde hayata başlamanın zorluğu derken vazgeçtik. Kızımın alerjisi ve egzaması var. Hatay’daki hava kirliliği bu yüzden bizi endişelendiriyor. Hatay’a koşullar biraz daha iyileşince döneceğiz. Bir şekilde hayata devam ediyoruz. En bariz hissettiğim şey yalnızlık. İnsanların çekilen bu acıyı umursamadığını, duyarsızlaştığını görmek çok üzücü.” 

Kendi idari izinli olsa da, Altınözü’nün bir köyündeki okulundaki durumu şöyle anlatıyor: 

“Benim yerime ücreti bir öğretmen başlamış, diğer üç öğretmen arkadaş devam ediyor. Öğretmenlere psikolojik olarak hiçbir destek de verilmedi. Yaşadıkları kayıplar, travmalar görmezden gelinerek göreve dönmeleri istendi. Bazı öğretmenlere barınma sorunu için tek kişilik yazlık çadır gönderildi. Altınözü ilçesinde depremin ilk haftalarından itibaren öğretmenler için kurulacak konteynerkent ile ilgili anketler yollandı ama hâlâ bir gelişme yok. Deprem bölgesindeki çocukların eğitime devam etmesi gerekiyor ama bunu gönüllü ekiplerle yapmaları gerekiyor. Eğitimden ziyade çocuklara psikolojik destek sağlayacak çalışmalar önemli. Benim çalıştığım okulda rehber öğretmen hiç olmadı, depremden sonra da gelmedi. Şu an okul grubundan ders işlendiğini görüyorum. Depremde annesini kardeşini kaybeden çocuklara fiilimsileri, üslü sayıları anlatmak ne kadar mantıklı? Öğretmenlerin de öğrencilerin de ihtiyaçları yok sayılıyor. Depremden sonra göç eden öğrenciler de çeşitli okullarda eğitimlerine devam ettiler ama ben bulunduğum yerde genel olarak mutsuzluk ve yalnızlık gözlemledim.”

Su sorunun devam ettiğini söyleyen öğretmen, “İnsanlar su için kuyrukta bekliyor. İnsani koşullarda yaşam herkesin hakkı. Öğretmenlerin şartsız tayin hakkına ihtiyacı var. Bölgede kalacaklar içinse barınma sorunu çözülmeli.” diye konuşuyor. 

Hatay’da da depremden etkilenen diğer illerde olduğu gibi idari izinler, sağlık raporları ya da tayinler nedeniyle oluşan öğretmen ihtiyacı ücretli öğretmenlerle kapatılmaya çalışılıyor. 

Deprem bölgesinde ücretli öğretmenlik 

Altınözü’nün bir başka köyünde depremden sonra başka ile tayin olan bir sınıf öğretmenin yerine 4. sınıflara giren bir ücretli öğretmenin anlattıkları, öğretmenlerin statü fark etmeksizin sorunlarının ortak olduğunu ancak ders saati başına ücret alan ücretli öğretmenler için maddi koşulların depremden sonra daha da ağır olabileceğini gösteriyor: 

“Depremin ardından iki ay Ankara’daydık. Ancak yakınlarımız, aile büyüklerimiz burada olduğu için geri döndük. Kayınvalidemlerle birlikte birkaç aile Altınözü’nün bir köyünde birlikte kalıyoruz. Evin bahçesindeki çadırda uyuyoruz. Depremden önce Antakya’daydı evimiz, etüt merkezinde çalışıyordum. Şimdi akrabalarımla kaldığım köyde depremden sonra ayrılan bir sınıf öğretmeninin yerine derse giriyorum. 4. sınıfları okutuyorum. Tanımadığım öğrenciler, bir de böyle büyük bir travma yaşamış durumdayız. Sınıfımda annesini, babasını ve kardeşini kaybetmiş öğrencim var mesela. Sarılmaktan başka ne yapacağımı bilmiyorum. Okulda rehberlik öğretmeni yok. Okulların başladığı ilk hafta ‘yapamayacağım’ dedim. Derse konsantre olmakta çok zorlandım, binaya girme korkusu da vardı. Kendi imkânlarımla depremzede olduğum için indirim de bulunca online terapiye başladım. Şimdi biraz daha iyiyim. Derse, öğrencilerime kendimi verebiliyorum. Hepimizin psikolojik desteğe ihtiyacı var.”

Öğretmen, sınıfındaki 27 öğrencinin de okula geldiğini, diğer sınıflarda da öğrencilerin okula devam ettiğini anlatıyor: 

“Okulda giden öğretmenler olduğu için benim dışımda ücretli öğretmenler de var. 15 öğretmenin yarısı ücretli öğretmendir. Burada yaşıyoruz, gitmeyeceğiz, ailemiz burada. Bölgedeki ücretli öğretmenleri atasalar, şartlarını iyileştirseler keşke. Öğretmenlerin, kadrolu, sözleşmeli, ücretli ayrımı olmamalı. Acil adımlar atılmalı. Zaten özlük hakları açısından sorunlu, haksız bir uygulama ücretli öğretmenlik. Eğitimin niteliği açısından da sıkıntı. Şimdi bunca maddi kaybımız da varken ücretli öğretmen maaşıyla nasıl geçineceğiz? Öyle büyük bir belirsizlik ki geleceğimiz. Artık bir şehir yok. Sosyal, kültürel açıdan bir şey yok. Su sorun. Sular kesiliyor okulda da sık sık. Salgın hastalık olursa ne olur diye korkuyorum.” 

Uzun yıllardır sorun olan, öğretmenlerin sirkülasyonunu artıran ve eğitimin niteliğini düşüren ücretli öğretmenlik deprem sonrası dönemde daha büyük sorun olabilir. Köy Okulları Değişim Ağı (KODA) da 6 Şubat Kahramanmaraş Depremleri: Köylerde Durum Ne? başlıklı raporunda buna dikkat çekiyor. KODA, deprem bölgesinde ücretli ve gönüllü öğretmen uygulamalarının öğretmen sirkülasyonunu artırdığını, bunun öğretmenlerin öğrencilerle yeterli bağı kuramamaları sorununu doğurabileceğini belirtiyor. Özellikle ücretli öğretmenlerin afet nedeniyle daha da hassas durumdaki öğrencilerin ihtiyaçlarına ne kadar cevap verebileceklerine dair soru işaretleri olduğunu söylüyor. 

Bazı okullar birleştirildi, ikili eğitime geçildi

Arsuz da eğitimin 27 Mart’ta başladığı ilçelerden biri. Burada ağırlıklı olarak okul binalarında eğitim başladı. Binasında güçlendirme gereken bazı okullar sağlam olan okullarla birleştirildi. İkili eğitime geçildi. Bir ortaokul öğretmeni, yaklaşık 300 öğrencisi olan okula 250 öğrencinin devam ettiğini söylüyor. Arsuz’da yıkım bazı ilçelere göre daha az olsa da, ağır hasarlı pek çok binanın olması öğretmenler için barınma sorununa neden olabiliyor. 

Arsuz’da küçük bir köy okulunda çalışan ve birleştirilmiş sınıf okutan bir sınıf öğretmeni, 15 öğrencisinin eğitim başladığından bu yana okula geldiğini anlatıyor: 

“Yarım gün okuldayız. Tek katlı bir binamız var, hasarsız ama öğrencilerim hâlâ korkuyor, kapı açık ders yapmak istiyorlar. Kapıyı kapatmama izin vermiyorlar. Düzenimizi bir nebze oturttuk biz. Liselerde okula devam oranı daha az. Arsuz’da pek çok bina ağır hasarlı. Öğretmenlerin kaldıkları apartlar ağır hasarlı. Barınma sorun bu sebeple. Bekar öğretmenleri önce ilçedeki bir otele yerleştirdiler. Etrafında ağır hasarlı pek çok bina olan bu otelin orada yıkım çalışmaları başlayınca, o öğretmenler için konteynerler kuruldu. Öğretmenevinde yerleşenler de var. Yine de barınma sorunu tamamen çözüldü denemez. Hasarsız bina bulunduysa üç, dört öğretmen bir evi paylaşanlar da var. Sağlam kalan binalarda da kiralar iyice arttı. Burası sahil şeridi, Hatay’ın sayfiye yeri. Depremden sonra 1+1 evlerin kirası bile 8 bini buldu.” 

Öğretmenlerden bazıları da kendi çabalarıyla barınma sorununu çözmeye çalışıyor. Okulun ana sınıfı öğretmeni bunlardan biri. Babasının desteğiyle aldığı konteynerde kalıyor. 

Öğretmen sayısı da öğrenci sayısı da azaldı

Açılan okullarda öğretmen ve öğrenci sayıları değişiyor. Defne’de bir ortaokulda çalışan Türkçe öğretmeni, depremden önce okulda 26 öğretmen olduğunu şimdi ise bu sayının 6 olduğunu anlatıyor: 

“Biri tayin istedi, biri yurt dışına gitti. İdari izinli olanlar var. 338 öğrencimiz vardı. Gelen 210 öğrenci var. Öğrenci sayısı daha az olunca şubeleri birleştirdik. 15 sınıfı 8’e düşürdük. Resmi bir ders programı yok. 30 dakika ders yapıyoruz. Okul açılacağı için herhangi bir oryantasyon olmadı. Bırak onu, birlikte bir çay içilip ‘nasılsınız’ denmedi öncesinde, konuşulmadı. Her öğretmen ne yapacağını bilmiyor. Ben psikososyal destek çalışmalarını daha önce de yaptım, uyguladım. Bir öğretmen arkadaşım ‘Ne yapacağımı bilmiyorum’ dedi. Çocuklara nasıl enkaz altında kaldığını anlatmış. Çocuklar gelmeyen öğretmenleri çok sordular. Özellikle 5. sınıflar. Nereye gittiler? Evleri yıkıldı mı? Enkazdan çıktılar mı? Çocuklar geleceklerine dair de kaygılı. Sınav olacak mı? Eski konuları nasıl öğreneceğim? Karne notu olacak mı? Bunları sordular hep. Veliler, ‘Sınıfta bırakın hocam. Kayıpları çok, eksik olacak pek çok konudan, seneye bir daha okusunlar’ diyorlar. Bu çocuklar 5-6. sınıfı pandemide geçirdiler. 7. sınıfta okuldaydılar. 8. sınıfta deprem oldu. Bazı çocuklar ‘Öğretmenim bir saat daha kalabilir miyim? Çadıra gittiğimde çalışamıyorum, çok kalabalık oluyor’ diyor. 30 kişi kalanlar var. Çocukların ve gençlerin kendi istekleri ile gidebilecekleri gençlik merkezleri, çocuk evleri gibi yerlere de ihtiyaç var.”

Eylülde ne olacak? 

Antakya’da çalışan bir öğretmen de okuldaki öğrenci ve öğretmen sayısının azaldığını anlatıyor. Eşi ve ilkokul çağındaki kızını barınma sorunu yaşamayacakları, güvenli bir şehre yerleştirdikten sonra Hatay’a geri dönen, Antakya’da bir ilkokulda çalışan sınıf öğretmeni, okulun bahçesinde depremden önce sınıf olarak kullanılan konteynerleri yatakhaneye dönüştürdüklerini ve orada kaldıklarını anlatıyor: 

“Bulunduğum ilçedeki ilkokulların henüz büyük kısmı açılmadı. Okullar, peyder pey açılmaya devam ediyor. Okulumuz sağlam. Bahçemizde sınıf olarak kullandığımız iki prefabriği eve çevirdik. Birinde erkek öğretmenler kalıyoruz, diğerinde kadın öğretmen arkadaşlar kalıyor. AFAD’dan ranza aldık. Çamaşır makinesi aldık, okul içindeki tuvalete elektrikli şofben koyduk. Banyo işimizi de çözdük. Yurtlarda kalan öğretmen arkadaşlar var. 11 katlı yurtta kalmaya, öyle bir binaya girmeye cesaret edemedim. Apartlarda kalanlar var. Eylülde ne olacak esas? Okul kadrosunda tayinle gidenler de var. 4-5 öğretmen idari izinli. Yaklaşık 250 öğrenci vardı. Şu an 4’te bir oranında öğrencimiz var. Mevcut velilerimizin bazıları çadırkent ve konteynerkentlere taşındılar. Çocuklar buradaki sınıflara gidiyor. Okula gelen çocuklar, çadırkentte olmayan, okulun civarındaki evlerinin bahçesinde çadırda kalan öğrencilerimiz. Kimi veliler de köylere göç etti.”

Kent dışına göçlerin yanı sıra kentteki iç göçün de öğrenci ve öğretmen nüfusunu değiştirdiğini anlatan öğretmen, yeni eğitim-öğretim yılında bu dengelerin nasıl olacağına dair pek çok soru olduğunu söylüyor:

“Kalan ve gelecek öğretmenlere teşvik gerekli”

“Okulların öğrenci potansiyeli ne olacak, norm fazlası öğretmen olacak mı, bu öğretmenler nerede değerlendirilecek? Ulaşım sorun, barınma sorun. Mevcut süreç günü geçirmek, çocukların travmasını azaltmak şeklinde. Burada çalışan ilçe millî eğitim yetkilileri de iyi niyetle çalışıyor. Devletin işi devam etmek zorunda; üzerimize yük binmiş durumda. Şu unutuluyor: Burada çalışan öğretmen, idareci, herkes bir deprem yaşadı. Kamu personeliyiz ama hepimiz depremzedeyiz. Kendi eşimizin, çocuğumuzun psikolojisinin düzelmesini de sağlamak durumundayız. Binaya giremeyecek psikolojide öğretmen arkadaşlarımız var. Ne kadar verimli olabilirler? Biz de aynı sorunları yaşıyoruz, öğrencilerimiz de bunu görüyor. Bunu görmek yalnız olmadıklarını da hissettiriyor. Şehrimizi de seviyoruz, çabalıyoruz. Ancak herkese, öğretmenlere de terapi gerekiyor. Burada kalan öğretmenlerin ya da gönüllü gelenlerin teşvik edilmesi gerekiyor; yıpranma payı, ek görev tazminatı verilebilir. Hizmet puanı olarak teşvik edilebilir bölge. Ancak bu şekilde mevcut öğretmen tutulabilir, geleni de bağlayabilirler buraya.”

Çadırkentlerde de öğretmen ihtiyacı var

Öğretmen ihtiyacı eğitimin başladığı belirtilen okullarda değil sadece. Çadırkent ve konteynerkentlerdeki sınıflarda ve yerel, sivil inisiyatiflerin kurduğu eğitim alanlarında da öğretmen ihtiyacı büyük. Kurulan çadırkent ve konteynerkentlerin bazılarında da sınıflar bulunuyor. Burada çalışmalar ağırlıklı olarak kent dışından birer ya da ikişer haftalığına gelen gönüllü öğretmenlerle gerçekleştiriliyor. Örneğin, kentteki çadırkentlerden birinde görevli öğretmen, gelen gönüllü öğretmen sayısının azaldığını belirterek şöyle konuşuyor: 

“En önemli ihtiyaç öğretmen. Gönüllü gelen öğretmen sayısı azaldı. Branş öğretmeni eksiği fazla. Gönüllü gelen öğretmenlerin branşlara göre bir düzeni yok. Mesela bu hafta 4 tane sınıf öğretmeni geldi ama branş öğretmeni yok. Gelen öğretmen ilkokul öğretmeni ise o yaş grubuyla bir şeyler yapıyor ama ortaokul ve lise çağındaki çocuklar o sınıflara gitmek istemiyor, sıkılıyorlar doğal olarak. Öğretmenler 15’er günlük periyotlarla geliyorlar. Öğrenciler de onların kalıcı olmadığını biliyor ve sıkılıyorlar artık. Bir düzen yok. Burada bir eğitim kurumu düzenine, çocukların benimseyeceği bir plana ihtiyaç var. Motivasyonu yok çocuğun. Taşımalı eğitime geçilmesi şart. Bazı erkek çocuklar babalarının yanında çalışmaya başladılar. Örneğin babası kaportacı, onunla işe gidiyor. Ergenler çadırdan çıkmıyorlar.”

Çadır ve konteynerkentlerdeki sınıflara göre şartları çok daha iyi olan, tamamen bir eğitim alanı hâline getirilen alanlar da var. Buralarda öğrenciler sınavlara hazırlanıyor. Gönüllü öğretmen sirkülasyonu işleyiş açısından zorluklar oluşturabiliyor. Bu alanlardan birinde çalışan öğretmenlerden biri gönüllü öğretmen sirkülasyonunun yarattığı zorlukları şöyle anlatıyor: 

“Buradaki şartlar diğer çadırkentlere göre çok çok iyi. Öğrencilerin kaldığı çadır yatakhaneler var. Öğrenciler kalabalık çadırlarda yaşıyorlardı çadırkentlerde, ders çalışamadıklarını söylüyorlardı. Burada arkadaşlarıyla da bir araya gelince iyi hissettiler. Öğretmenler için de burada olmak iyileşmek adına önemli. Öğrencilerle bir arada olmak bize de iyi geliyor. Aralarında kendi öğrencilerimiz olanlar da var. Onları görünce seviniyoruz, motivasyonumuz artıyor. Bizler de burada konaklıyoruz. Gelen öğrenci ve öğretmen sayısında dengesizlik var. Öğrencileri yatılı kalmaya ikna etmekte zorlanıyoruz bazen, ailelerinden ayrılmakta zorlanıyorlar haklı olarak. Kalıcı öğretmene ihtiyaç var. Her hafta şehir dışından da gönüllü öğretmenler geliyor. Gelecek öğretmenler bir gün önce belli oluyor. Hangisi lise, hangisi ortaokul, branşı ne bilmiyoruz. Ders programı yapmak zor oluyor son anda. Mesela bu hafta matematik ve edebiyat öğretmeni eksiği yaşıyoruz, gelen gönüllü öğretmenlerden bu branştan kişi yok. Ayrıca öğrenciler öğretmenlere alışıyorlar, gidince üzülüyorlar. Derslerde de bütünlük olmuyor. Gelen ve giden öğretmenler birbirlerini görmüyor bile.” 

Özel sektör öğretmenleri işsiz kaldı, atanamayan öğretmenler çözüm bekliyor 

Kamuda çalışan öğretmenlerin yanı sıra atanamayan öğretmenlerin, özel okul öğretmenlerinin bazıları da gönüllü olarak yerel örgütlenmeler, sivil inisiyatifler tarafından kurulan eğitim alanlarında büyük bir emekle çalışıyorlar. Bu alanların biri Samandağ’daki Atatürk Eğitim Köyü. Bir konteynerde 20 öğrenci ile başlayan süreç, çeşitli kamu kurumlarının ve özel kuruluşların desteğiyle eğitim köyüne döndü. Gönüllü öğretmenlerle eğitimin başladığını duyanlar gittikleri şehirlerden döndüler. Şimdi 18 konteynerde 11 öğretmen, 630 ilkokul ve ortaokul öğrencisine eğitim veriyor. Bir park içinde kurulan eğitim alanında öğrencilerin yemek, kırtasiye, kıyafet ihtiyaçları da karşılanıyor. Gönüllü olarak çalışan öğretmenler arasında kamuda çalışan öğretmenlerin yanı sıra eğitim fakültesi öğrencileri de, atanamayan öğretmenler de var.

Köyün kurulmasında ve desteklerin bulunmasında büyük emek harcayan öğretmenlerden biri şöyle konuşuyor: 

“Buraya devam eden çocuklardan okulu açılanlar oldu ama buraya devam ediyor. Bazı okullarda sınıfları günlere bölmüşler, 2 gün 5. sınıflar, 2 gün 2. sınıflar okula gidiyor mesela. Burada bir düzen oturttuk. Haftanın her günü geliyor çocuklar. Ders programımız var. 15.30’da ders bitince gitmek istemiyorlar. Altıya kadar buradayız, kalıp çalışanlar var. Burasının kalıcı olabilmesi bizler ve öğrenciler için çok önemli.”

Eğitim köyünde gönüllü olarak çalışan atanamayan bir Türkçe öğretmeni ise “Atanacak arkadaşlar arayıp Samandağ’da kalacak yer olup olmadığını soruyor. Ben kalacak yer sorunumu çözdüm. Çocukları da tanıyorum. Biz şartları biliyoruz, çocuklarla bir düzen oturtmaya çalışıyoruz. Puanım atanmaya yetmedi ama deprem bölgesinden atanamayan öğretmenleri atayabilseler çok iyi olur.” diye konuşuyor. 

Samandağ’da Tomruksuyu’nda Karaçay Kolektifi’nin eğitim alanında da bölgedeki gönüllü öğretmenler tarafından okulöncesinden 12. sınıfa kadar öğrencilere eğitim veriliyor. 8. sınıf ve 12. sınıflar ile başlayan çalışma zaman içinde çoğalarak devam etmiş. Şimdi bölgedeki 40 köyden gelen 650 öğrenciyle eğitime devam ediliyor. 8 ve 12. sınıfların yanı sıra okulöncesi ve ilkokul sınıfları, 6-15 yaş aralığında 40 da özel eğitim öğrencisi var. Çadır sınıflarda materyal sorunu yok. Sinema alanı, etkinlik çadırları, jimnastik sınıfı var. Okullar açılmasına rağmen öğrenci sayısı azalmamış. Okullarda düzenli bir ders programının olmaması, öğretmen açığının olması, çocukların hâlâ binalara girme konusundaki kaygıları buraya devam etmelerinin başlıca sebepleri. Eğitim alanında sınava girecek öğrenciler için her hafta deneme sınavları da yapılıyor. Alanda gönüllü çalışan öğretmenler çocukların ve ailelerin eğitim ile ilgili kaygıları olduğunu, eğitimlerine düzenli olarak devam etmek istediklerini söylüyorlar. 

Eğitim alanındaki 42 gönüllü öğretmenin emeği çok büyük. Gönüllü öğretmenler arasında atanamayan öğretmenler ve işsiz kalan özel sektör öğretmenleri de var. Öğretmenler eğitimin yanı sıra alanın her türlü ihtiyacı için de çalışıyor. Bu alanda bugüne kadar yapılan çalışmaların sürdürülebilirliği çok önemli. Alanda çadır yerine konteyner sınıflara, sınıf ve özel eğitim öğretmenine ve var olan gönüllü öğretmenlerin de geçinebilmek için işe ihtiyaçları var. Önümüzdeki günlerde yayımlanacak 6 Şubat 2023 Tarihli Kahramanmaraş Merkezli Depremlerin Eğitime Etkileri Bilgi Notu – 2’de de belirttiğimiz gibi, yerel örgütlenmeler ve inisiyatiflerin eğitim alanlarının finansal sürdürülebilirliği ve gönüllü hizmetinin sürekliliğini sağlama en önemli sorunlar olarak dikkat çekiyor.

“Gelecek sene bizler için nasıl olacak?”

Bu eğitim alanında gönüllü olarak çalışan öğretmenlerden biri depremden önce asgari ücret kadar gelir elde etmek için üç dershanede birden çalışan bir matematik öğretmeni. Depremin ardından Hatay’dan ayrılıp sonra geri dönen öğretmen yaşadıklarını ve sorunları şöyle anlatıyor: 

“Depremden sonra 20-25 gün kendime gelemedim. Sonra iş bulabilmek ve barınmak için Mersin’e, Ankara’ya, Eskişehir’e, İzmir’e, Bilecik’e gittim. Kiralık evler 9 bin TL, kolejlerin teklif ettiği maaş 10 bin TL idi. Memleketimden başka yaralarımı saracak yer yok diyerek geri döndüm. Karaçay Kolektif’te gönüllü öğretmenlik yapıyorum, derse girmediğimde alanın her türlü işini yapıyoruz. Burası paranın geçmediği ve dayanışmanın olduğu çok güzel bir alan. 23.00’e kadar online ders vererek geçinmeye çalışıyorum. Amcama ait bir binanın çatı katındaki tek göz odada yaşıyorum. Tüpüm de, yatağım da, çalışma masam da bu odada. Bir mobil internet sağlayıcı aldım. İnternete bağlanıp, online ders veriyorum. Gelecek senenin nasıl olacağını, özel sektör öğretmenlerinin nasıl yaşayacağını düşünemiyorum bile. Diyelim açılabilen özel okullar, dershaneler oldu, kimsenin özel okula, dershaneye çocuğunu yollayacak durumu kalmadı maddi olarak. Çalışacak hiçbir yerimiz kalmadı. Öğretmenlerin barınma ve geçinme sorunları çözülmeden eğitimin de tam anlamıyla başlaması ya da verimli olması mümkün olmaz. Hatay’daki öğretmenlerin barınma, psikolojik sağlık ve geçim sıkıntılarının çözülmesi lazım önce.”

Görüşme yaptığımız herkesin dile getirdiği barınma sorunu için Altınözü, Arsuz ve İskenderun’da öğretmenler için konteynerkentler kurulması planlanıyor. Ayrıca kentte kurulan ikinci NATO yerleşkesininin öğretmenlere tahsis edilmesi de planlar dahilinde. Ancak NATO yerleşkesindeki çadırların paylaşımlı, koğuş sistemi şeklinde olmasından dolayı burası bekar öğretmenler için bir çözüm olarak sunuluyor. Görüştüğümüz pek çok öğretmen, bunun kalıcı bir çözüm olmayacağı görüşünde. Bir öğretmen bunun nedeni şöyle açıklıyor: “Öğretmenler tek başına bireyler değil ki. Bekarsa bile bakmakla yükümlü olduğu kişiler var. Benim çekirdek ailem 4 kişi ama toplamda 27 kişiden sorumluyum. Herkesin depremden sonra düzeni değişti. Ailemi bırakamam.” Kalıcı barınma çözümlerinin öğretmenlerin farklılaşan yaşam koşullarına göre planlanması elzem. 

Özetle, Hatay’da öğretmenlerin anlattıkları, eğitimin hangi şartlarda, nasıl başladığına, ihtiyaçlara dair çok önemli noktalara işaret ediyor. Eğitimin verimli bir şekilde tam kapasiteyle başlaması ve sürdürülmesi öğretmenlerin barınma, sağlık, mesleki ve psikolojik iyi olma hâlleri gibi etkenlerden bağımsız değil. Tüm bunlar eğitim-öğretim sürecini etkiliyor. Aynı şekilde yaz aylarında planlanan telafi eğitimleri süreçlerini, 2023-24 eğitim öğretim yılını da etkileyecek. Hem Hatay’da kalan hem de yeni atanan öğretmenlerin acil olarak barınma ve okullara ulaşım sorunun çözülmesi önemli. 

Öğretmenlerin bir diğer yakıcı ihtiyacı, etkili ve sürekli psikolojik destek. Sınıflarındaki öğrencilerine de psikososyal destek vermek için kendini yeterli görmeyen pek çok öğretmen var. Hatay’a yeni atanan öğretmenlerin pek çoğunun yeni mezun ve mesleğin ilk yıllarında olduğu hesaba katıldığında, yeni gelecek öğretmenlerin hem mesleki hem de psikososyal olarak bu desteğe daha çok ihtiyaç duyacakları açık. Öğretmenlerin hem kendilerinin hem de öğrencilerinin iyi olma hâllerini destekleyebilmeleri için etkili ve sürekliliği olan mekanizmalara olan ihtiyaç sürüyor.

Diğer Uzun Hikâyeler

Uzun Hikâye | Depremin Birinci Yılında Hatay’da Eğitimin Durumu

Depremin birinci yılında öğretmenler Hatay’da eğitimin durumunu ve ihtiyaçlarını anlatıyor  Depremin yarattığı yıkımın en fazla olduğu illerden Hatay’da dersliklerin yüzde 45’i kullanılmaz hâle geldi. Kentte konteyner okullar kuruldu; sağlam kalan okullardan bazıları binalarını, yıkılan ya da hasarlı olan okullarla paylaşıyor. İkili eğitim oranı arttı. Kent

Uzun Hikâye | Tüm Varlıkları Gözeten Dünyalar Eğitim Yoluyla Nasıl Kurulabilir?

Eğitim Reformu Girişimi’nin 2004 yılından beri düzenlediği, Türkiye’nin dört bir yanından öğretmenlerin hazırladığı yaratıcı materyalleri ve uygulamaları görünür kılan Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’nın 19’uncusu gerçekleştirildi. 17 farklı ilden seçilen 53 uygulama, ilham veren çözümler öneriyor. Uzun Hikâye’nin bu bölümünde öğretmenlerin uygulamalarına yer verdik.

Uzun Hikâye | Afet Bölgesinde Öğretmen Olmak: “Enkaz Hâlindeyiz, Birbirimize Tutunuyoruz”

Depremden en fazla etkilenen iller arasında olan Hatay’da öğretmenlerin ortaklaşan ve farklılaşan ihtiyaçlarını kendilerinden dinledik. Umay Aktaş Salman ERG Araştırmacısı/Medya Koordinatörü Kamyonların ve iş makinelerinin uğultusu enkaz kaldırma çalışmalarının yarattığı toz bulutuna karışıyor. Toz bulutu kentin bazı yerlerinde yağmur yüklü bir bulut kadar yoğun, bazı

İlginizi Çekebilecek İçerikler

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi-4 | “Anayasal Prensip Olarak Çoğulculuğu ve Bir Arada Olmayı Benimsememiz Lazım”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. Dördüncü bölümde İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi-3 | “Din Eğitimi İdeolojik Kavgaların Sebebi Hâline Getirildi”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. Üçüncü bölümde Kocaeli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. M.

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi-2 | “Endoktrinasyon Niteliğindeki Din Öğretimi Düşünce, Din veya İnanç Özgürlüğünü İhlal Eder”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. İkinci bölümde İnanç Özgürlüğü Girişimi Proje Koordinatörü Dr. Mine Yıldırım’la  okullarda dinler hakkında eğitimi,