Uzun Hikâye | Beni Kabul Edecek Bir Okul Bulabilecek Miyiz?

 

Kaynaştırma eğitimi alan öğrenci sayısı yıllar içinde artış gösterse de, hem eğitime erişimde hem de nitelikli eğitime erişimde hala sorunlar yaşanıyor. Kaynaştırma eğitiminde yaşanan sorunları, çocukları farklı kademelerde eğitim alan ebeveynlerden, öğretmenlerden dinledik. 


Umay Aktaş Salman
ERG Araştırmacısı
M. N. 4. sınıf öğrencisi. Serebral palsi. Fiziksel engeli ve konuşma güçlüğü var. “Öğrenme ortamını bozacak öğrencileri sınıfta istemiyoruz” diye geri çevrildiği bir özel okuldan sonra bir devlet okuluna gitti. Kayıt yaptıracağı sınıfın öğretmeni “Sınıfımda asla böyle bir öğrenci istemiyorum. O çocuklar için başka okullar var” dedi. Başka bir öğretmen “Hiçbir öğrenciye gelme diyemem, kimse almazsa ben sınıfıma alırım” dedi ve M.N. okula başladı. Ebeveynlerinin deyişiyle kötü bir tavırla karşılaşmadı ama sınıfta onu diğer öğrencilerle eşitleyecek bir yaklaşım da olmadı.
K.E. 7. sınıf öğrencisi. Down sendromlu. Ailesi okulöncesinde ve ilkokulda okul bulabilmek için kentin Avrupa ve Asya yakasında deyim yerindeyse dolaşmadık kurum bırakmadı. Okul bulduklarında evlerini de taşıdılar. K.E. sonunda devlet okulunda ilkokula başladı. Ortaokula da bir devlet okulunda devam ediyor. Annesi F.E. “Eğitim açısından bir şey görmedik, biz bu kadar desteklemesek olmazdı. Okuma yazmayı biz öğrettik. Öğretmen kabul etti ama bu yeterli değil” diyor.
E.S. liseden mezun oldu. Otizmli. İki kere kreş değiştirdi, 8. sınıfa kadar kaynaştırma eğitimi aldığı ilköğretim okulunda arkadaşları ve veliler tarafından dışlandı. 8. sınıfta okul idaresi “Bu sene TEOG var. Çocukların aklı dağılıyor, sınıf düzeni bozuluyor. Okula getirmeyin” dedi. O yıl okula haftada üç yarım gün gidebildi. Liseyi bitirdi ama nitelikli bir kaynaştırma eğitimi aldığını söylemek zor. Annesi H.S. “Sisteme tırnaklarımı geçirmemiş olsam temel hakkımız eğitimden ilkokuldan sonra vazgeçmiştik” diyor. Bundan sonrasını ise koca bir boşluk olarak tanımlıyor.
Eğitim aldıkları okul kademeleri farklı ama sorun hep aynı.

Kaynaştırma eğitimi alan öğrenci sayısı artıyor. Peki ya eğitimin niteliği? 

Türkiye’de özel gereksinimli çocuklar, Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı Rehberlik Araştırma Merkezleri’nin (RAM) değerlendirmesinin ardından eğitimlerine, özel eğitim okullarında, tipik gelişim gösteren akranlarıyla aynı sınıfta kaynaştırma öğrencisi olarak ya da tipik gelişim gösteren akranlarının bulunduğu okullarda açılan özel eğitim sınıflarında devam edebiliyorlar. Özel eğitim alanında benimsenen öncelikli yaklaşım öğrencilerin kaynaştırma/bütünleştirme yoluyla eğitimden yararlanması. 
Kaynaştırma eğitimi alan öğrenci sayısı yıllar içinde artış gösterse de, bu alandaki sorunlar hala yakıcı bir şekilde varlığını sürdürüyor. Eğitime erişimde hala sorunlar yaşanıyor. Eğitime erişince de sorunlar bitmiyor. Çocuklar sınıftalar ama eğitim ne kadar bütünleştirici, kapsayıcı? Eğitime erişmek nitelikli bir kaynaştırma/bütünleştirme eğitimi aldıkları anlamına geliyor mu? Önce verilerin gösterdiklerine bakalım. 

Özel eğitim alan kız çocuk sayısı daha az 

Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) 2019-20 eğitim-öğretim yılı verilerine göre özel eğitim hizmetlerinden yararlanan çocuk sayısı 425 bin 774. Ancak kızlar ve oğlanlar arasında büyük bir fark var. Özel eğitim alan çocukların 269 bin 897’si oğlan, 155 bin 877’si kız. 

Temsili olarak kullanılmıştır. (Umay Aktaş Arşivi)

 

Özel eğitim öğrencilerinin çoğunluğu kaynaştırmada

Özel eğitimdeki 425 bin 774 çocuğun 318 bin 300’ü okulöncesi, ilkokul, ortaokul ve lisede eğitimlerini tipik gelişim gösteren akranlarıyla birlikte aynı sınıfta sürdürüyor. Yani kaynaştırma eğitimi alıyor. Bir önceki yıla göre hem özel eğitimden hem da kaynaştırmadan yararlanan öğrencisi sayısı arttı. 2018-19 eğitim-öğretim yılında özel eğitim hizmetlerinden yararlanan çocuk sayısı 398 bin 815’ti, kaynaştırma eğitimi alan öğrenci sayısı ise 296 bin 297’ydi. Önceki yıllara bakıldığında kaynaştırma eğitimi alan öğrenci sayısındaki artış daha belirgin olarak görülüyor. Örneğin, 2014’te kaynaştırma eğitimi alan öğrenci sayısı 202 bin 211’di. Yani altı yılda yüzde 58 oranında bir artış söz konusu.
2019-20 eğitim öğretim yılı istatistiklerine kademe olarak baktığımızda ise kaynaştırma yoluyla eğitim alan öğrenci sayısının okulöncesi eğitim dışındaki tüm kademelerde de arttığı görülüyor. Okulöncesinde kaynaştırma eğitimi alan öğrenci sayısı sadece 789. Üstelik bu sayı 2016’dan bu yana azalıyor. 2016-17 eğitim-öğretim yılında 3 bin 585 iken, 2017-18 eğitim yılında 2 bin 601’e, 2018-19’da 1260’a düştü. 

Liseye geçişte düşüş 

2019-20 eğitim-öğretim verilerine göre ilkokulda 119 bin 307, ortaokulda 142 bin 670, ortaöğretimde ise 55 bin 534 özel gereksinimli çocuk kaynaştırma eğitimi alıyor. Kaynaştırma eğitimine giden öğrenci sayısı her kademe artsa da, lisede kaynaştırma eğitimi alan öğrenci sayısı ile diğer kademelerde kaynaştırma eğitimi alan öğrenci sayısı arasındaki uçurum devam ediyor. Öğrenci sayısının ortaöğretimde diğer kademelere göre oldukça düşük olması, özel gereksinimli öğrencilerin eğitime erişiminin yanında eğitimde kalmalarına yönelik çalışmalara duyulan ihtiyacı da gösteriyor.
Öte yandan okul dışında kalan engelli çocukların sayısı kesin olarak bilinmediğinden, engeli olan çocukların ne kadarının örgün eğitime erişebildiği de bilinmiyor. Yaygın eğitimdeki engelli öğrenci sayısını ise bilmiyoruz. 
Verilerin anlattıklarının ardından bir de hikâyelerinin anlattıklarına bakalım. Kaynaştırma eğitiminde yaşanan sorunları, çocukları farklı kademelerde eğitim alan ebeveynlerden, farklı branşlardan öğretmenlerden, idarecilerden ve eğitimcilerden dinledik. 

Okulöncesi eğitim zorunlu ama…

İlkokulda kaynaştırma eğitimi alan öğrencilerden biri 4. sınıf öğrencisi M.N. Serebral palsi. Okul dışında özel eğitim ve rehabilitasyon merkezine, konuşma terapisine, fizyoterapiste gidiyor. Fiziksel engeli ve konuşma güçlüğü var. Yaşadıkları okulöncesinde kaynaştırma eğitimi alan öğrenci sayısının azlığının sebeplerinden birini özetler nitelikte.
Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’ne göre, 36 ayını tamamlayan özel eğitim ihtiyacı olan çocuklar için okulöncesi eğitim zorunlu. Ancak M.N.’nin teyzesi D.Y., yeğeninin önce devlet okulu bünyesindeki anasınıfına başladığını ama öğretmenin yeğenini istemediğini anlatıyor:

“Beni kabul eden bir okul bulabilecek miyiz?”

“Anasınıfına çok yarım yamalak gidebildi. İlkokula başlama yaşı geldiğinde ise özel bir okula başladı. Beşinci günün sonunda ‘Henüz okulöncesi dönemini tamamlayabilmiş değil. Bu yıl okulöncesine gitsin, seneye alacağız’ dediler. Özel bir anaokuluyla konuşup oraya yazdırdık. Okulun müdürüyle görüşmeye gittiğimde yeğenimi alması için yalvarır gibiydim. Çünkü pek çok okul kabul etmemişti. ‘Kızım neden yalvarıyorsun? Serebral palsi ise ne var? Tabii ki okula gelecek’ dedi. Yaklaşımın neleri değiştirebileceğini orada gördüm. Yeğenim o okulda davranışsal olarak çok ilerleme kaydetti. Bütünleştirici bir eğitim uygulayan bir okuldu. İlkokulda yeğenimi kabul edeceğini söyleyen özel okul yeğenimi almak istemedi. Tüm gelişmelere karşın ‘gelişme yok’ dediler. ‘Öğrenme ortamını bozacak öğrenciyi istemiyoruz. Özel gereksinimli öğrencilerimize kapımız açık dedik ama artık öğrenci seçiyoruz’ dediler. Saklıyorduk ama istenmediğinin farkındaydı. Her okul gördüğünde ağlıyordu. ‘Beni kabul eden bir okul bulabilecek miyiz?’, ‘Şu okul beni kabul eder mi bir sorsak?’ diyordu okulların önünden geçerken.”

“Kimse almazsa ben sınıfıma alırım”

M.N. için ilkokula başlamak da hiç kolay olmadı. Teyzesi D.Y. süreci şöyle anlatıyor:
“Adresimizin tuttuğu okula gittik. Sınıf mevcutlarının 30’dan fazla olduğunu, yardımcı olamayacaklarını, düşük mevcutlu sınıfta eğitim alırsa daha iyi olacağını söylediler. Bir okul önerdiler. Ancak orada da sınıflar 33-35 kişiydi. O okulun müdürü olumlu karşıladı. Tecrübeli olduğu için yeğenimi vermek istedikleri öğretmen ‘Asla sınıfıma böyle bir öğrenciyi kabul etmem. O çocuklar için başka okullar var’ dedi. Müdür bu direnişin karşısında duramadı. Üstelik bu öğretmen, herkesin öğrencisini göndermek istediği bir öğretmendi. Müdür hiçbir öğretmene söz geçiremedi. Yeğenimin şimdiki öğretmeni ‘Hiçbir öğrenciyi sınıfa almam diyemem, kimse almazsa alırım’ dedi. Yeğenimin özel eğitim öğretmeni geldi. ‘İyi bir öğrenci, öğrenmeye çok açık. Fiziksel zorlukları var ama ön yargılı olmayın’ dedi. Öğretmen biraz vicdan biraz eli mahkum kabul etti.”

Sınıfta ama yok gibi 

M.N. anayasal hakkı olan eğitime bunları yaşayarak başladı. Hikâyenin sonrası da zorluklarla dolu. Teyzesi yeğenin sınıfta olduğunu ama yok gibi hissettiğini anlatıyor:
“Gölge ablamız, yani yeğenime akademik, sosyal anlamda destek olan biri vardı. Okul müdürü onun sınıfa girmesini öğretmenin inisiyatifine bırakmıştı. Öğretmen onu sınıfta istemedi. Sonra yazı yoğunluklu derslere almaya başladı. Gölge öğretmenimiz değiştiğinde ise kesinlikle sınıfa almadı. Birinci sınıfın sonuydu. O noktada yeğenimin sorunları başladı. Ağlama krizlerine girdi. Yalnız kaldı bir anda. Diğer çocuklar gibi seri konuşamıyor, sesini duyuramıyor, yazamıyordu. Gölge ablası varken ne demek istediğini çabuk anlıyor ve öğretmene iletiyordu. İkinci sınıfı gölge ablası olmadan geçirdi. Rüyalarına giriyormuş, öğretmen ona ‘aferin kızım’ deyip saçını okşuyormuş. Öğretmen için de zor. O kadar öğrenci içinde nasıl ilgilenecek? Yeğenim her konuştuğunda öğretmenin yanına gitmesi, dinlemesi lazım anlamak için. Sınıf ortamında yetebilmesi mümkün değil. Psikiyatristi öğretmene not yazdı. 3. sınıfta gölge abla içeri alındı. Gölge abla şart. Gölge öğretmen kimsenin inisiyatifine, insafına kalmamalı.”

MEB’in “kolaylaştırıcı kişi” adımı

M.N.’nin hikâyesi gölge abla olarak adlandırılan, öğrencilerin akademik, sosyal ve öz bakım becerilerini okul ortamında destekleyen “kolaylaştırıcı kişi”nin varlığının ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Millî Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü Ocak 2020’de tam zamanlı kaynaştırma eğitimi alan otizmli öğrencilerin ailelerinin talebiyle, kolaylaştırıcı kişinin belirlenmesine sınıf içinde ve dışında öğrenciye destek olmasına izin verdi. Bu kişi öğrencinin ailesi ya da ücretini ailenin ödediği bir kişi olabiliyor. Bugüne kadar uygulama okul idarecilerinin, öğretmenlerin inisiyatifine göre ilerliyordu. Ancak Bakanlık bu kez de izni sadece otizmli öğrenciler için verdi. 47 kurumun bir araya gelerek oluşturduğu Eğitimde Eşit Haklar Platformu, özel gereksinimli pek çok çocuğun eğitim ortamlarında ihtiyaç duyduğu kolaylaştırıcı kişi (gölge öğretmen) desteğinden faydalanabilmesini talep ediyor. Bundan sonraki süreçte kolaylaştırıcı kişi uygulamasının ihtiyaç duyan tüm özel gereksinimli çocukları kapsayacak şekilde genişletilmesi ve yasal zemine oturtulması önemli. Gölge öğretmen çalıştırabilecek maddi durumu olmayan pek çok aile olduğu da göz önüne alındığında bu uygulamanın tüm çocuklar için bir hak olarak sunulabilmesi gerekiyor. 
Okulöncesi ve ilkokula kayıtta benzer zorlukları yaşayan K.E. ise ortaokul. 7. sınıf öğrencisi. Down sendromlu. Annesi F.E. ilkokulda sınıfa uyumu için öğretmenin yardımcı olduğunu ama eğitim konusunda çok da katkı sunamadığını söylüyor: 
“Öğretmene ‘Diğer öğrencilerden farklı davranmayın, sınıfla eşitlensin’ dedik. Gölge öğretmen derse alınmıyor ama okuldaydı. Öğretmene ‘Kızımızı derse kaldırın, bize hangi konuda kaldıracağınızı söylerseniz çalıştıracağımızı söyledik. Öğretmeni kızımın da sınıfta olduğuna dair uyanık tutmaya çalıştık. Kızımın okulla beraber başlayan tuvalet kaçırma sıkıntıları oluyordu. Sorun haline gelmedi. Öğretmeni destekledi. Velilerle de sorun olmadı. Çok güzel deneyimlerimiz de oldu. Okuldaki dışlayıcı davranmamaları tamam ama lütuf olarak görmüyorum. Eğitim açısından bir şey görmedik, gölge kişisi olmasa, biz bu kadar desteklemesek bu noktaya gelemezdi. Okuma yazmayı biz öğrettik. Öğretmen kabul etti ama bu yeterli değil.” 

Yönetmelikteki uygulamalar hayata geçiyor mu? 

Kaynaştırma/bütünleştirme eğitiminde en önemli noktalardan biri özel gereksinimli öğrencilere ve öğretmenlerine özel eğitim desteği sağlanması.

Millî Eğitim Bakanlığı’nın Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’ne göre özel gereksinimli çocukların okuduğu okullarda Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı Geliştirme Birimi kurulması zorunlu. Okul müdürü veya bir okul müdür yardımcısı başkanlığında ki bu birimde, rehber öğretmen, öğrencinin sınıf öğretmeni, öğrencinin dersini okutan alan öğretmenleri, veli ve öğrencinin bulunması gerekiyor.

Bu birimin görevlerinden biri öğrenci için Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı (BEP) hazırlamak, uygulamak, izlemek. Öğrencinin eğitim ihtiyaçları doğrultusunda BEP’inde değişiklik ve düzenlemeler yapmak. Öte yandan yönetmeliğe göre, okullarda özel gereksinimli çocuklara destek vermek için özel araç gereç ve eğitim materyalleri sağlanarak destek eğitim odası da açılması gerekiyor. Destek eğitim odasında öğrencilerin eğitim performansları dikkate alınarak bire bir eğitim yapılıyor. Yönetmelik net ama ailelerin anlattıkları uygulamada hala sorunlar olduğunu gösteriyor. 
Anne F.E. ilkokulda kızının gittiği özel eğitim rehabilitasyon merkezinden bir öğretmenin, sınıf öğretmeninin ve kendisinin BEP yaptığını, her sene de çok yakından bu süreci takip ettiğini anlatıyor. Ortaokulda ise BEP sürecin ilkokulda olduğu kadar düzenli olmadığını anlatıyor:
“Okulların çoğu bunu yapmasını bilmiyor. BEP yapılsa da onu takip etmiyor. Mesela ortaokuldaki rehberlik ne kızımın sınıfına girip bana bir geri dönüş verdi, ne hocalara yol gösterdi. Şu an 7. sınıfta, 6. sınıf BEP’ine bakıyorum, üzüntü veriyor. Orada yaptıklarıyla kızımın durumu arasında dağlar kadar fark var.”

“BEP’e ne gerek var nasılsa sınıfta kalmıyorlar”

E.S. ise 2019-20 eğitim-öğretim yılında liseden mezun oldu. Otizmli. Destek eğitim odasından, BEP’e kadar yaşadıkları pek çok kademede ve okulda sorunun ortak olduğunu gösteriyor. Anne H.S. yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“İlkokul ve ortaokulda İstanbul’da okudu. Hakkı olduğu halde ne bir destek eğitim odası açıldı ne de BEP uygulandı. Bir tek 5. sınıfta Fen ve Sosyal Bilgiler öğretmeni BEP hazırladı. Gönüllü olarak ne yapmaları gerektiğiyle ilgili eğitim almışlar. Hayatımızın en güzel yılını yaşadık. Oğlumun anlayacağı şekilde sorular hazırlandı. O öğretmenler tayin olup gittikten sonra da başka hiçbir öğretmen BEP uygulamadı. İdarecilere, öğretmenlere ‘BEP yapmanız lazım’ diyordum. Bana ‘Kaynaştırma öğrencisi yönetmeliğe göre sınıfta kalmıyor. Ne gerek var?’ diyorlardı. Mesele sınıfta kalması değil ki! Gereksinimine göre öğrenebilmesi, gelişim sağlaması. Lisede Tekirdağ’daki okul eksikleri olsa da BEP hazırladı. Ancak BEP sınava girmeden önce öğrenciye belli konuları vermek olarak algılanıyor. Bazı öğretmen beş, bazı öğretmen 50 sayfa verip, ‘Bunlara çalış’ diyordu.”
Down Sendromu, Otizm ve Diğer Gelişim Bozukluklarının Yaygınlığının Tespiti ile İlgili Bireylerin ve Ailelerinin Sorunlarının Çözümü İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu’nun raporuna göre 2019 yılında Türkiye genelindeki okullarda 12 bin 807 destek eğitim odası bulunuyor. Millî Eğitim Bakanlığı, özel eğitim öğrencilerine yönelik eğitim hizmetlerinin kalitesini artırmak amacıyla okullardaki destek eğitim odalarını yeniden tasarladı. 2019’da başlayan çalışma kapsamında, Ocak 2020’ye kadar yeni standarlarda, eğitim materyalleri çeşitlendirilerek 400 yeni destek eğitim odası açıldı. Bu konuda çalışmalar devam ediyor ama hala kaynaştırma öğrencisi olduğu halde destek eğitim odası olmayan, ya da destek eğitim odasında eğitim materyalleri olmayan, sadece boş bir sınıftan ibaret okullar da var. Öte yandan okullarda salgın nedeniyle destek eğitim odaları şu an kapalı.

Temsili olarak kullanılmıştır. (Umay Aktaş Arşivi)

 

“Destek eğitim odası için öğretmen bulmak kolay değil”

Down sendromu olan K.E.’nin annesi F.E.’nin anlattıkları destek eğitim odası açılması konusunda kimi zaman mekân kimi zaman da öğretmen bulmanın zorluğuna dair ipucu veriyor.
“Geçen sene okulda kızımın belirli derslerde destek alabilmesi için destek eğitim odası açılmasını talep ettik. Ancak ikinci dönem açılabildi. Okuldaki Türkçe öğretmeni destek eğitim odasında ders vermeyi kabul etti. Ama matematik öğretmenini ne okuldan ne de ilçeden bulamadık” diye konuşuyor.
H. S.’de özel gereksinimli çocukların yönetmelik gereği haftalık ders saatinin yüzde 40’ı kadar destek eğitim odasından yararlanma hakkı olduğunu hatırlatarak şöyle konuşuyor:
“Oğluma da okuldaki diğer özel gereksinimli çocuklara sadece iki saat tanımlanmış. 2019-20 eğitim yılının ikinci döneminde destek eğitim odasından yararlanma saatini artırmayı başardım. Okulun öğretmenlerinden destek eğitim odasında ders vermeyi kabul eden olmazsa, ilçe millî eğitime başvuruluyor, başka öğretmen isteniyor. Okula, ilçe millî eğitime, RAM’a dilekçe verdim. Herkes ‘Bu işler öğretmenin gönüllülük esasıyla yürüyor’ dedi. Sonunda Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’u da etiketleyerek tweet attım. İki saat sonra ücretli öğretmen görevlendirdiler. Kağıt üzerinde tüm uygulamalar ve haklarımız mükemmel ama iş uygulamaya gelince vurdumduymazlık var.”

Uzaktan eğitimde daha da görünmez oldular

Yüz yüze eğitimde bu sorunları yaşarken uzaktan eğitimde eğitime erişim özel gereksinimli çocuklar için daha büyük bir sorun haline geldi. Serebral palsisi olan M.N., teyzesi D.Y’nin deyişiyle sınıfta daha görünmez oldu: 
Yeğenimi televizyonun başına oturtmak çok zor. Canlı derslerde de ilgisini toplayamadı. Sınıfta sesini zor duyururken bilgisayardan sesini duyurması iyice zorlaştı. Böyle olunca derslere katılmak istemedi. Öğretmen de onu derse katmak için çok çaba sarf edemedi. İngilizce öğretmeninin derse katmak için çabası vardı, o derslere katılabildi. Online olarak derslere katılmaya devam ediyor. Daha çok dinleyici konumunda.”
K.E. ise uzaktan eğitime geçildiğinden bu yana annesinin deyişiyle yok hükmünde. Sınıftayken de kızının aynı müfredatı takip edemediğini, şimdi online olarak bunun çok daha zor olduğunu söylüyor:
“Geçtiğimiz eğitim yılında uzaktan eğitime geçildiğinde sınıf öğretmeninden kızıma özel bir şey istememe rağmen okulda bu yönde bir adım olmadı. EBA TV de bizim için uygun değildi, dersler hızlıydı. Özel eğitim içerikleri de bize uymadı. Kızımla kendimiz çalışmaya çalıştık. Neredesin diye soran öğretmen de, okul yöneticisi de olmadı. Bu eğitim yılının başında da uzaktan canlı dersler yeniden başladı. Saat 09.00’dan 13.30’a kadar devam ediyor. Dersin son birkaç dakikasını kızıma ayırmaya çalışıyorlar. Gölge öğretmenimiz var, o kolaylaştırıyor. Tek başına dersi o hızda takip etmesi mümkün değil. Kızım okuldan sonra gölge öğretmeniyle birebir çalışmalar yapıyor. MEB ile de görüştük. Kaynaştırma öğrencilerinin BEP’leri eylül sonuna kadar yapılacak dendi ama sahada karşılığını bulmadı. Öğretmenin derse bağlanıp BEP değerlendirmesi yapmaları gerekiyordu.”
MEB, uzaktan eğitim sürecinde özel gereksinimli öğrenciler için de içerik üretti. ÖzelimEğitimdeyim, EKPSS, MEBOZEL mobil uygulamalarının yanı sıra, kaynaştırma öğrencileri için uyarlanmış etkinlik sayfaları, aileler için videolar var. EBA TV ilkokul ve ortaokulda da yayımlanan ders videoları mevcut. 

“Pandemide kapanan destek eğitim odaları açılsın”

Anne K.E. bu içerikleri yürütmenin herkes için mümkün olmadığı, görüşünde:
“Özel eğitimdeyim uygulaması var. İçerik çok ileride. Bir anne babanın tüm içerikleri inceleyip bir şey uygulaması imkânsız. Hangisi uygun olur, karar vermek zor. Bir öğretmenin bağlanıp uzaktan çocuğu değerlendirip çocuğa özel program oluşturmalı. Çalışan bir anne olarak zorlanıyorum. Benim de yetkinliğimin yetmediği noktalar oluyor. MEB’in hazırladığı kaynaştırma öğrencileri için uyarlanmış etkinlikler var. Bunlardan çıktı almak bile her aile için mümkün değil. Biz kızımızın eğitimini bir şekilde götürüyoruz. İmkânı olmayanlar ne yapacak?Destek eğitim odaları açılabilir. ‘Özel eğitim okulları ve sınıfları açılsın, gidemeyenlere de canlı uzaktan dersler devam etsin’ diye talepte bulunduk. Özel eğitim okul ve sınıflarını tam zamanlı açtılar ama şimdi canlı dersleri kestiler.”
E.S. liseden mezun olmasına az bir süre kalmışken uzaktan eğitime geçildi. Annesi H.S. bu sürecin çok zor geçtiğini anlatıyor:
“Geçtiğimiz mart ayında eve kapandık. Okuldan ne rehberlik, ne sınıf öğretmeni, ne yöneticilerinden biri, kimse arayıp sormadı bile. Gittik diplomamızı aldık bir tek. Açıkçası zor geçti, hala da çok zor geçiyor. Kendi içimizde hayattan umutsuz bir yaşam içindeyiz. Her gün kaos, pandemiye bağlı olarak agresifliği arttı. Dağları sırtımda taşıyacak kadar özgüvenliydim. Bıkkınım, yorgunum, devletten de umudum yok. Çocuklarımız için tek tutunacak dalımız eğitimdi. O da çabamızla bu kadar oldu. Lise bitti. Ne olacak? Devlet iş imkanı sunmazsa özel sektörde iş bulma imkanı milyonda bir. Engellilerin girdiği Kamu Personeli Seçme Sınavı’na hazırlanıyordu oğlum. Sınav da kasım ayına ertelendi. Yapılsa ne olacak, atanabilecek mi?”
Velilere göre eğitim yüz yüze de olsa uzaktan da olsa sorunlar değişmiyor. Onlara göre kaynaştırma eğitimindeki sorunların temelinde bütünleştirilmiş, kapsayıcı eğitimin içselleştirilmemesi yatıyor.

“Sistem bütünleştirmiyor ayırıyor” 

Anne F.E. öğretmenin kapsayıcılığına göre uygulamaların hayata geçip geçmediğinin değiştiğini anlatıyor:
 Millî eğitimin yönetmeliklerinde, hedeflerinde bütünleştirme var. Ama kağıt üzerinde kaynaştırmayı bütünleştirme yapmak bir değişim sağlamıyor. Maddi olarak da yeterli kaynak ayrılmıyor. ‘Şu kadar özel eğitim sınıfı yeniledik, şu kadar özel eğitim sınıfı açtık’ derler ama ‘Okullarımızı kapsayıcı yaptık’ diyemezler. Çünkü sistem ayrıştırmak üzerine. Bir sınıfta bir öğrencinin farklı müfredat üzerinden eğitim alabileceğine, bir arada olabileceğine inanmıyorlar. Bütünleştirme sadece bizim çocuklarımız için değil tüm çocuklar için önemli. Mevcut sistemde öğrenciler arasında öğrenme farkı gözetilmiyor. Halbuki sistemi dönüştürürsek herkese uygun olacak.”
Otizmli oğlu olan H.S. de hala ‘bu okullar onlara göre değil’ düşüncesinin yaygın olduğunu söylüyor:
“Birinci sınıfa başladığında liseyi bitireceği hayalim yoktu. Ortaokul bitince sistem bizi dışarı atar diye düşünüyordum. Pes etseydik, sistem dışına çoktan çıkmıştık.”

“Eğitim sistemi onu görmüyor ki…”

D.Y. eğitim sisteminin serebral palsi olan yeğeninin potansiyelini görmediğini anlatıyor:
“Psikoloğu ‘Farkında mısınız ne kadar yaşıtlarının ötesinde hayal gücü var? Öğrenme aşkı müthiş’ demişti. Ama eğitim sistemi bunu görmüyor ki. Her şeyden önce öğretmenin tüm çocuklara gönlünü açması önemli. Her çocuk okulda varlık gösterebileceğini hissetmeli. ‘Ben bunu yapamıyorum ama şunu yapabilirim’ diyebilmeli. Yeğenimin öğretmeni hiçbir zaman kötü muameleye maruz bırakmadı onu ama diğer çocuklarla eşitleyecek bir şey de olmadı. Bu zamana kadar yalnız başına vakit geçirme süresi arttı. Toplu gösteriler varsa, öğretmen katıyor. Ancak herkesin kafasında ‘Bu çocuklardan ne olabilir ki’ düşüncesi var. Ona gösterilen çaba boşuna diye düşünüyorlar. Temel sorun bundan kaynaklanıyor. İngilizcede sınıf birincisi ama hala buna şaşırıyorlar mesela.”
Ebeveynler eksikleri ve sorunları böyle tarif ediyor. Peki öğretmenler ve idareciler açısından durum nasıl? Onların anlattıkları da ailelerin anlattığı eksiklerin sebebini gösteriyor.
İstanbul’da sınıf öğretmeni olan F. Ç., 3. sınıfları okutuyor. Kalabalık bir okulda çalışıyor. Okulda ikili eğitim yapılıyor. Sınıfta 35 öğrencisi var. 12 öğrencisi mülteci, iki de kaynaştırma öğrencisi var. Birinin konuşma, diğerinin ise öğrenme güçlüğü var. Öğrencileri okul dışında da özel eğitim ve rehabilitasyon merkezinde eğitim alıyor. F. Ç. kaynaştırma öğrencileri okulöncesi eğitim almış ise öğretmenler için süreci yürütmenin daha kolay olduğunu vurguluyor:
Konuşma güçlüğü olan öğrencim okulöncesi eğitim almış ve raporuyla gelmişti. Öğrenme güçlüğü olan öğrencimi ise süreç içinde fark ettim. İçine kapanıktı. Harflere geçtiğimiz zaman geride kaldığını fark ettim. Rehberlik öğretmeniyle BEP hazırladık. Sınıf mevcutları kalabalık olduğu için yapabileceklerim de sınırlı oluyor. Daha çok psikolojik olarak rahatlatma konusunda destek vermeye çalışıyorum. Çok çabuk öğrenen de var, onun gibi geç öğrenen ama raporu olmayan da var. Hepsine göre dersi planlamak çok zor oluyor. Zaman zaman onu öne çekiyorsun, zaman zaman diğerini öne çekiyorsun ama bu ne kadar faydalı çocuklara bilemiyorum. Konuşma güçlüğüyle ilgili yaptığımız şeyler aza yakın. Çünkü bunun için var olan özel tekerlemeler, ayrı bir zaman gerektiriyor. Özgüvenini yükseltmekle ilgili şeyler yapıyorum. Ödevini okumada istekli olduğunda destek oluyorum, istediğini dile getirmesi konusunda cesaretlendiriyorum. Sınıftan tepki çekmemesi için çok çalıştım. 

“Keşke materyallerimiz olsa…”

“Çocuklar destek eğitim odasına gidiyor ama okul derslerine destek dışında çalışmalar az. Elimizde materyallerimiz, oyunlarımız olsa… Araç gereçler derslerimiz için önemli, destek eğitim için daha da önemli. Kendi olanaklarımızla, öğretmenin insiyatifine kalıyor. Bizim gibi kalabalık bir okulda oda bile yaratmak çok güç. Rehberlik öğretmeni de bir yere kadar yetebiliyor. Rehberlik öğretmeninden beklentim çok ama 2 bin öğrenciyi ne kadar gözlemleyebilir. BEP’de genelde yapılmak zorunda olduğu için yapılıyor. Bir şablona öğretmenin söylediği kazanımlar ekleniyor. O kadar…”
Öğretmenin davranışının sınıfın ve velilerin davranış şeklini belirlediğinin altını çizen F. Ç. hatalarını da süreç içinde fark ettiğini anlatıyor:
“Sınıfta öğrencilere okuma yaptırırken öğrenme güçlüğü olan öğrencimi hep es geçiyordum. Sınıf dalga geçmesin diye yapıyordum bunu. Bir gün o öğrencime ‘Sen devam et okumaya’ dedim. Çocuklar ‘okuyamaz’ diye tepki gösterdi. O zaman yanlış yaptığımı fark ettim. ‘Neden okuyamasın? Daha yavaş okur ama okur’ dedim. Ben beklediğim zaman çocuklar da bekliyor. Hareketlerini sürekli planlamak, bunu başarabilmek gerçekten zor. Her şeyi öğretmenden beklemek doğru değil. Yeterli desteğin verilmesi gerekiyor. İki kaynaştırma öğrencimle el yordamıyla bir yol buldum. Sınıfı yakaladılar şimdi.”

“Fakülteden donanımsız mezun oluyoruz”

9 yıllık sınıf öğretmeni F.Ç. eğitim fakültelerinden çok donanımsız sahaya atılmalarının bu kadar zorlanmalarında payının büyük olduğu görüşünde:
“Şimdi eğitimlerle telafi edilmeye çalışılıyor. Bilgi olarak kendini tamamlayabiliyorsun ama uygulama bambaşka. O anda pratik çözüm bulmak, farklı açıdan bakmak… Kaynaştırma eğitimleri, dersi çeşitlendirmek ve farklılaştırmakla ilgili eğitim fakültesinden donanımlı mezun olsak keşke. Ben eğitimlerime drama eğitimiyle başladım. Kendi imkânlarımla gittim, çok faydası oldu. MEB’in eğitimlerine de gidiyorum 2-3 senedir. Mesleğe yeni başlayan biri için faydalı ama teorik kalıyor.”

Öğrenci ismi değiştirilerek BEP yapılıyor

İstanbul’da bir devlet ortaokulunda çalışan matematik öğretmeni E. Y. ise 2019-20 eğitim-öğretim yılında öğrenme güçlüğü olan dört öğrenciye bir de down sendromu olan öğrencisine destek eğitimi verdi. Daha önce çalıştığı okullarda öğrencilere BEP yapılmadığını, ya da özel gereksinimi dikkate alınmadan sadece isim değiştirilerek aynı BEP’in yapıldığını söylüyor.
Şimdiki okulunda ise BEP hazırlama sürecinin veli ve rehberlik öğretmenin katılımıyla yapıldığını anlatıyor:
“Veli, ben ve rehber öğretmen toplantı yaptık. Veliyi ve öğrenciyi daha iyi tanıdık ve BEP yaptık. Okuldaki öğrenci sayımız az, idare de kaynaştırma öğrencilerini bu nedenle daha iyi tanıyor. Destek eğitimi konusunda ellerinden geldiği ölçüde destekliyorlar.”

Destek eğitim odasının varlığı değil işlevi ve niteliği önemli

E. Y.’nin destek eğitim odalarının işleviyle ilgili önemli bir tespiti ve önerisi var: 
“Destek eğitim odalarına diğer öğrencilerin de girebilmesi ve etkinlik yapması lazım. Birlikte de bir şeyler yapılması çok önemli. Öteki türlü ayrıştırmak oluyor öğrenciyi. İyi bir yöntem ama odanın yapısı, geçirilen saatin niteliği önemli. Eğitimi veren kişi de destek eğitim odasına gelen öğrenci de zaman geçsin diye bakıyor. Nitelikli olmadığını düşünüyorum.”
Okul dışında özel eğitim ve rehabilitasyon merkezine giden iki öğrencisinin, merkezdeki öğretmeniyle görüşmeler yaptığını, öğrencilerin neleri yapabildiğini, neler çalıştıklarını öğrenip daha iyi bir destek eğitim vermeye çalıştığını söyleyen E.Y.’nin anlattıkları bu konuda pek çok eğitimcinin ve ailenin dikkat çektiği kurumlar arası koordinasyonun önemini de ortaya koyuyor. 
Öğretmenin inisiyatifine kalmadan özel gereksinimli çocukların okuldaki ve özel eğitim ve rehabilitasyon merkezindeki çalışmaların birbirini tamamlayacak ve destekleyecek şekilde ilerleyebileceği sistemin olması önemli.
E.Y. bu konudaki deneyimini ve gözlemlerini şöyle anlatıyor:
“İki öğrencimin rehabilitasyon merkezindeki öğretmeniyle görüştüğümde hem daha çabuk iletişim kurdum hem de neler yapabileceğimi daha net gördüm. Down sendromu olan öğrencimle geçtiğimiz eğitim yılında destek eğitim odasında 4 işlemi çok iyi bildiği için sudoku çalışıyorduk. Konuşma bozukluğu olan öğrencimde de fark ettim ki, işlemleri biliyor ama tuvalete gidemiyor yalnız, arkadaşlarıyla iletişim kuramıyor, kantinden alışveriş yapamıyor. Onun üzerine çalıştık. Başka bir öğrencimle puzzle çalışması, kesme yapıştırma yapıyorduk kasları gelişsin diye. Ben sınavda öğrencilerime ayrı bir kağıt veriyorum ama yaşam becerisi üzerine çalışmak, okuldaki tüm çocukların bir arada bir şey yapabilmesi önemli. Okulda özel eğitim sınıfımız da var, hiçbir öğretmen oraya gitmiyor mesela. Kendi sınıflarına geldiğinde karşı çıkmıyor kimse ama o kadar. Görünmez duvarlar var sanki.”

“Her çocuğu kapsayamıyoruz”

E.Y. öğretmen olarak yetersiz kaldıkları noktalar olduğunu anlatıyor: 
“Kaynaştırma öğrencilerinin ötesinde birçok çocuk farklı. Yetersiz kalıyoruz. Her çocuğu kapsayamıyoruz. Görsel bir materyal hazırlıyorum ama işitselde tıkanıyorum. Her konudan kazanımı amaçlayan materyal hazırlama tecrübem yok. Bazı konuları tahtada anlatabiliyorum sadece, öyle gördüm. Zaman da yok. Her şeyi öğretmenden bekliyoruz. 
E.Y. şimdi uzaktan eğitimde her öğrencisini kapsamanın daha da zor olduğunu vurgulayarak, “Uzaktan eğitimde nasıl kapsayıcı olabileceğiyle ilgili uygulamalar, deneyimler paylaşılabilir” diye konuşuyor.
E.Y. öğretmenin söylediği görünmez duvarlar pek çok okulda var. Okullarda akranlarıyla aynı sınıfta kaynaştırma eğitimi alamayacak öğrenciler için özel eğitim sınıfları var. Kaynaştırma öğrencisi olan ya da özel eğitim sınıfı olan birkaç okulu gezildiğinde bütünleşmeyi başarmış okullar kadar ayrışamanın hakim olduğu okullar da kolaylıkla göze çarpıyor. Hem kaynaştırma hem de özel eğitim sınıflarındaki çocuklar kalabalık içinde yalnızlar. Herkesin teneffüse birlikte çıktığı ama bazı öğrencilerin görünmez olduğu bir ortam.
Öğrencinin gelişimine göre özel eğitim sınıflarında kaynaştırma eğitimine geçebilmesi mümkün Ya da özel gereksinimli öğrenciler yarı zamanlı kaynaştırmayla, bazı dersleri tipik gelişim gösteren akranlarıyla aynı sınıfta bazılarını da özel eğitim sınıflarında alabiliyor. Ancak aynı okulun öğrencisi olsa bile özel eğitim sınıfından tipik gelişim gösteren çocukların sınıfına geçmek de hiç kolay değil. Özel eğitim sınıfında başlayan bir çocuğun hep o sınıfta kalması gerektiği algısı hakim kimi zaman da.

“Özel eğitim sınıf ceza sınıfı gibi algılanıyor bazen”

İstanbul’da bir devlet okulunda özel eğitim sınıfında çalışan özel eğitim öğretmeni H.K., her çocuğun problemli davranışları olabileceğini altını çizerek şöyle konuşuyor:
“Çocuk okuma yazmaya geçemiyor. Sınıf öğretmeni ‘özel eğitim sınıfına gitsin’ diyor. Ama okuma yazmanın bir sürü yöntemi var. Sadece ses temelli gidersen yapamaz. Özel eğitim sınıfımıza gelip okuyamayan tek bir öğrenci oldu, o da 4. sınıftaydı. Bu sınıfa gelene kadar rehber öğretmen, öğretmeni, idareci kimse okuyamıyor diye bir şey yapmadı mı? Tanı almamış bir çocuktu. Bunca zaman neredeydi herkes. Tipik gelişim gösterenler çocuklar bizim sınıfa iniyor. Merak ediyorlar. Ama buradan onların sınıfına giden öğrencimiz yok. Tersine kaynaştırma yok. Kaynaştırma için okul iklimi önemli. Diğer sınıflardan bir öğretmen kaynaştırma öğrencisini yolladı dersin ortasında. Öğrenci ‘Yaramazlık yaptım, beni buraya yolladı’ dedi. Ceza sınıfı gibi görüyorlar burayı.”

20 bin özel eğitim öğretmeni açığı var

Kapsayıcı bir okul iklimi ve nitelikli bir kaynaştırma eğitimi için okullardaki rehber öğretmenlerin ve özel eğitim öğretmenlerinin rolü çok önemli. İstanbul’daki bir rehberlik araştırma merkezinde çalışan rehber öğretmen D. Ş., rehberliğin ve özel eğitim öğretmenin önemini şöyle anlatıyor:
“Daha önce çalıştığım okullardan birinde özel eğitim sınıfında alan mezunu iki özel eğitim öğretmeni vardı. Onların gelmesiyle okuldaki hem özel eğitim sınıfının durumu hem de kaynaştırma öğrencilerinin durumu sıçrama yaptı. Küçük bir okul olduğu için kaynaştırma öğrencileri ve öğretmenleriyle de çalışabilmişlerdi. Her okulda rehber öğretmen gibi özel eğitim öğretmeni olabilse keşke. Polonya ve İtalya örneklerini yerinde gördüm. Okulda sınıfı olmayan özel eğitim öğretmeni vardı. Her çocuk her sınıfta ve o öğretmen o çocukları takip ediyor. Farklı gelişen öğrencinin olduğu sınıflarda iki öğretmen vardı. Biri sınıf, diğeri özel eğitim öğretmeni. Bu sistemin çok iyi işlediğini gördüm. Çocuklar hep bir arada, izole değil.”
Türkiye’de kaynaştırma öğrencisinin bulunduğu her sınıfta özel eğitim öğretmeni olması bir yana bu alanda önemli bir öğretmen açığı var. Meclis Araştırma Komisyonu’nun raporuna göre Türkiye’de 35 bin 250 rehber öğretmen, 19 bin 124 özel eğitim öğretmeni bulunuyor. Ancak 20 bin 103 özel eğitim öğretmenine ve 6 bin 696 rehber öğretmene daha ihtiyaç var. İdeal olan okullarda 250 öğrenciye bir rehber öğretmen düşmesi ama bin öğrenciye bir rehber öğretmen düşen okullar bile var. Öte yandan özel eğitim öğretmeni ihtiyacı ise uzun yıllardır ücretli ve sertifika alan öğretmenlerle kapatılıyor. Bu nitelikli eğitimin önündeki en büyük engellerden biri. 
Ayrıca tüm öğretmenlerin de özel eğitim alanında desteklenmesi çok önemli. Bu alanda MEB’in yürüttüğü çalışmalar var. Eğitimcilere göre niteliği artan eğitimler de var ama genel olarak niteliğin daha fazla artması gerekiyor. Rehber öğretmen D. Ş., öğretmenlerin hayata geçireceği bilgi istediğini belirtiyor: 

Öğretmenden öğretmene hizmetiçi eğitim önemli

“Eğitim verenlerin alandan kişiler olmaması, anlatma becerilerinin düşük olması niteliği etkiliyor. Yöntemlerin değişmesi lazım. Örnek olaylar, atölye, rol playing gibi yöntemler de olabilir. Eğitimleri veren formatör öğretmenin akademisyen olmasından çok özel eğitimci olması daha etkili oluyor mesela. Hizmetiçi eğitimlerin öğretmenden öğretmene olması önemli.
Alanda yetkin öğretmenlerin teşvik edilmesi gerekiyor, daha fazla deneyimlerini paylaşacakları alan açılmalı.” 

“Özel eğitim kanunu gerekli”

Öğrenci, veli ve öğretmen deneyimleri, sahada yaşananları gösterirken, özel eğitim hukuku alanında uzman olan olan ve aynı zamanda özel gereksinimli çocukları olan Avukat Işıl Bağatur, mevzuatta da eksikler olduğu görüşünde. Bağatur özel eğitim yönetmeliğinde geriye gidişler olduğunu savunuyor:
Türkiye’de özel gereksinimli çocukların eğitiminde merkezde tam zamanlı kaynaştırma ve en az sınırlandırılmış ortamın olduğu bir uygulama var. Özel Eğitim Yönetmeliği’nde 2018’de yapılan son değişikliklerle eksen kaynaştırmadan çok ayrıştırmaya kayıyor. Örneğin lise kademesinde mesleki ve teknik eğitim dışında özel eğitim sınıfları kaldırıldı. Bir çocuk kaynaştırma öğrencisi olabiliyorsa liseye gidebiliyor. Eski yönetmelikte kaynaştırmaya ilişkin maddede, okul müdürü, RAM görevlisiyle okulun diğer personeli ve veliler için seminer düzerler diyordu. Bu yok şimdi. ‘Müdürün bunu yapmaması için sebep yok ki’ deniyor. Hukukta güven, iyi niyet olmaz. Buraya koyacaksın ki, denetime de açacaksın. Özel eğitim kanunu gerekli. MEB kaynaştırmayı, kaynaştırma/bütünleştirme olarak yazıyor. Şu anda uygulanan bütünleştirmeye giden bir kaynaştırma değil, ayrıştırmaya giden bir kaynaştırma. Destek eğitim odası tek başına ne olacak? Okullarda rehberlik servisi yanında özel eğitim servisleri açmak lazım. Böyle olursa kadro tanımlamak durumundasınız. Kadroda veremiyorsunuz, paranız yok. Özel eğitimde tanılama, eğitsel değerlendirme, yönlendirme, yerleştirme buraya kadar nispeten kurgu yapılmış ama izleme çok kötü. Özel eğitim kanunu olmalı ki, MEB’in vizyonunu, hedeflerini görelim. ”
MEB’in kaynaştırma eğitiminden, bütünleştirmeye ve kapsayıcı eğitime geçiş sürecinde olduğunu söylediği, kaynaştırma eğitimine 1997 yılında başlayan Türkiye’de aradan geçen 23 yıla rağmen hem eğitime hem de nitelikli eğitime erişimde kronik sorunlar var. Bu alanda yaşanan iyileşmelere karşın kaynaştırma/bütünleştirme eğitiminin uygulanması, niteliğin artırılmasına dair yapılması gerekenlerin mevzuatta olması, uygulamada hayata geçmesini hala tam olarak sağlayamıyor. Ebeveynlerin, öğretmenlerin, eğitimcilerin anlattıkları, nitelikli bir kaynaştırma eğitimin önündeki engelleri, eksikleri hatta çözümü işaret ediyor. 
ERG’nin Engeli Olan Çocukların Türkiye’de Eğitime Erişimi: Durum Analizi ve Öneriler ve Tohum Otizm Otizm Vakfı’yla birlikte hazırladığı Türkiye’de Kaynaştırma/Bütünleştirme Yoluyla Eğitimin Durumu raporlarındaki çözüm ve politika önerileri ayrıntılı şekilde ele alınıyor ve geçerliliğini koruyor. Ayrıca aralık ayında açıklayacağımız Eğitim İzleme Raporu 2020’nin Eğitime Erişim dosyasında da özel gereksinimli çocukların eğitime erişimine dair bilgiler yer alacak.
MEB’in 2023 Eğitim Vizyonu Belgesi’nde özel gereksinimli çocuklarla ilgili hedefleri de bu eksiklerin tespitine dayanıyor. Belgede özel gereksinimli çocukların akranlarından soyutlamayan, birlikte yaşama kültürünü daha fazla destekleyen bakışın eğitim sisteminde kurgulanmasından, özel eğitimde hesap verebilirliği esas alan bir dönüşüm sağlanmasına kadar çeşitli hedefler bulunuyor. MEB öğretmenlere verilen hizmetiçi eğitimler, materyal geliştirme, özel gereksinimli çocukların ailelerini kurslarla destekleme gibi çeşitli çalışmalar da yürütüyor. Hem devam eden hem de sonlanan Bütünleştirici Eğitimin Güçlendirilmesi (BEGEP), Özel Eğitimin Güçlendirilmesi Projesi, Rehberlik ve Araştırma Merkezlerinin Kapsayıcı Eğitim Hizmetleri Sunma Açısından Kapasitelerinin Güçlendirilmesi (RAMKEG) Projesi gibi çalışmalar var. 
TIKLAYIN – ERG’nin Vizyon Değerlendirmesi
Öte yandan bugüne kadar yapılan çalışmaların ne kadar etkili olduğunun, izlenmesi çok önemli. Kaynaştırma eğitiminde geçmişten bugüne yapılan denetim ve izleme çalışmalarının sorgulanmasına da ihtiyaç var. Bu alanda daha fazla iyileşme için, özel eğitim ve kapsayıcı eğitim alanında insan kaynağının hem nicelik hem de nitelik olarak daha fazla artırılmasına öncelik verilmesi, özel eğitime daha fazla kaynak ayrılması gerekiyor.

Diğer Uzun Hikâyeler

Uzun Hikâye | Depremin Birinci Yılında Hatay’da Eğitimin Durumu

Depremin birinci yılında öğretmenler Hatay’da eğitimin durumunu ve ihtiyaçlarını anlatıyor  Depremin yarattığı yıkımın en fazla olduğu illerden Hatay’da dersliklerin yüzde 45’i kullanılmaz hâle geldi. Kentte konteyner okullar kuruldu; sağlam kalan okullardan bazıları binalarını, yıkılan ya da hasarlı olan okullarla paylaşıyor. İkili eğitim oranı arttı. Kent

Uzun Hikâye | Tüm Varlıkları Gözeten Dünyalar Eğitim Yoluyla Nasıl Kurulabilir?

Eğitim Reformu Girişimi’nin 2004 yılından beri düzenlediği, Türkiye’nin dört bir yanından öğretmenlerin hazırladığı yaratıcı materyalleri ve uygulamaları görünür kılan Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’nın 19’uncusu gerçekleştirildi. 17 farklı ilden seçilen 53 uygulama, ilham veren çözümler öneriyor. Uzun Hikâye’nin bu bölümünde öğretmenlerin uygulamalarına yer verdik.

İlginizi Çekebilecek İçerikler

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi-4 | “Anayasal Prensip Olarak Çoğulculuğu ve Bir Arada Olmayı Benimsememiz Lazım”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. Dördüncü bölümde İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi-3 | “Din Eğitimi İdeolojik Kavgaların Sebebi Hâline Getirildi”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. Üçüncü bölümde Kocaeli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. M.

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi-2 | “Endoktrinasyon Niteliğindeki Din Öğretimi Düşünce, Din veya İnanç Özgürlüğünü İhlal Eder”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. İkinci bölümde İnanç Özgürlüğü Girişimi Proje Koordinatörü Dr. Mine Yıldırım’la  okullarda dinler hakkında eğitimi,