Bir okulda öğrenciyi çevreleyen neredeyse her şey, eğitim ortamı kapsamı içinde düşünülür. Uzaktan eğitim ile birlikte ise evlerimiz yeni bir eğitim ortamı haline geldi. Salgın öncesinde eğitim ortamlarını analiz eden göstergeler çoğunlukla ilgiliydi. Peki evlere taşınan eğitimi izlemek ve değerlendirmek için nelere ihtiyaç var? ARKA PLAN’ın bu bölümünde, her çocuğun nitelikli öğrenme ortamına sahip olabilmesi için gereken çevresel koşulları, hayatın eve sıkışmasıyla birlikte doğan fiziksel ve psikolojik sorunları mevcut verilerle tartışmaya açıyoruz.
Bir öğrencinin içinde bulunduğu eğitim ortamı fiziksel, sosyal, duygusal, kültürel, entelektüel ve yönetsel faktörlerin bir araya gelmesi ve bunların birbirleriyle etkileşimi sonucu oluşur. Eğitim ortamları öğrencinin kişisel yetkinlik ve özerkliğini geliştirirken, aynı zamanda başkalarıyla pozitif ilişkiler kurmasına yol açarak anlamlı öğrenme çıktıları sağlayabilir.
21 Eylül 2020 tarihinden itibaren, okulöncesi ve ilkokul 1. sınıf öğrencileri için “aşamalı ve seyreltilmiş” olarak başlayan yüz yüze eğitim, 12 Ekim itibarıyla 2, 3 ve 4. sınıflar ile 8 ve 12. sınıflar için de başladı. Yüz yüze eğitime öncelikle belirli sınıf kademelerinden başlanması, çocukların okullarda bulunacağı zamanın sınırlandırılması, yalnızca belirli derslerin yüz yüze yapılması, öğrenci sayısı bakımından sınıf içindeki yoğunluğun azaltılması anlamına geliyor. Bu zaman sınırlandırmasıyla birlikte bazı öğretmenler okulda yarıya bölünmüş sınıfın bir kısmıyla iki gün, diğer kısmıyla iki gün ders yaptılar. Ayrıca öğrencilerinin bir kısmı okuldayken ve ders yaparken, diğerlerinin uzaktan eğitim programını da takip ettiler. Köylerde ise eğitim tamamen başladı, köy öğretmenleri hep okulda. Pek çok branş öğretmeni ise eğitime tümüyle uzaktan devam ediyor.
Uzaktan eğitim sürecinde eğitim evlere sıkıştı. Yaşamın olağan akışında bize yuva olan evlerimiz yeni okullar haline geldi. Evin yeni bir eğitim ortamı haline gelmiş olması, uzaktan eğitimin içeriği ve yöntemlerinin ötesinde pek çok konuyu da gündeme getiriyor. Evlerin koşullarını bir eğitim ortamını analiz ederken sadece mevcut göstergelerle değil, nitelikli bir eğitim ortamı için gerekli tüm çevresel, fiziksel, psikolojik etkenlerle ve koşullarla değerlendirmek gerekir. Bu koşulları, eğitimin verisi ile eğitimin öznelerinin deneyimleriyle harmanlayarak tartışmaya açıyoruz.
Çevresel Koşullar | Eğitim ortamlarının çevresel yeterliliği
Eğitim ortamlarının çevresel yeterliliği, anlamlı bir öğrenme ortamı için gerekli. Çevresel yeterlilikler öğrenme ortamının sıcaklık, havalandırma, aydınlatma, ses ve akustik gibi alanlardaki durumunu kapsıyor.
Bu konuda yürütülen önemli çalışmalardan bir tanesi, OECD’nin hazırladığı COVID-19 Salgınında Eğitim dosyası. Bu dosyaya göre, “sessiz bir çalışma yerine sahip olan öğrenciler” açısından veriler incelendiğinde, 77 ülke içinde Türkiye 49. sırada yer alıyor. ARKA PLAN ekibi olarak, ERG ve Öğretmen Ağı’nın sosyal medya kanalları üzerinden bir anket yürüterek, evdeki okulların çevresel koşulları hakkında fikir edinmeye çalıştık.
“Evde geçen bir okul gününde çocuklara sessiz bir öğrenme ortamı sağlamakta zorlanıyor musunuz?” sorusuna cevap verenler neredeyse yarı yarıya ayrılıyordu. Ankete katılanların %53’ü bu soruya “Evet”; %47’si ise “Hayır” yanıtını verdi. Sessiz bir ortam sağlamakta zorlananların sayısı daha yüksek olsa da, soruları yanıtlayanların %75’i, evlerinde çocukları için bir çalışma masası olduğunu söyledi. Uzaktan eğitime erişimde ise büyük bir fark doğuyor. “Dersler uzaktan yapıldığında, tüm öğrencilere/çocuklara ulaşabiliyor musunuz?” sorusuna cevap veren öğretmenlerin %84’ü “Hayır”; %16’sı “Evet” yanıtını verdi. Öğretmen Ağı’nın Değişim Elçisi öğretmenlerinden Seval Binici ise 94 öğrencisinin en fazla 34’ünün bağlandığını, derste aktif olan öğrenci sayısının 7’yi geçmediğini söylüyor. Binici’nin kendi evindeki okul ise, bu rakamların ardında yaşananlara bir örnek teşkil ediyor:
“Evde okul… Evin her odasından ders kitapları fırlıyor. Biri beşinci, biri üçüncü sınıfta iki çocuk. Mesajlar yağıyor sınıf gruplarından. Bağlanamıyor kimse. Bağlantı varsa EBA’ya giriş yapılamıyor. EBA’da sıkıntı yoksa da, elektrik kesiliyor. Elektrik varsa kardeşlerin dersleri birbirleriyle çakışıyor. Canlı derse girmek için komşuya gidenler, amcaya, teyzeye gidenler; hiçbir imkânı olmayan, bizim internetimiz yok, cihazımız yok diyenler… Öğretmenin her mesajına tamam, diye yanıt verenler. Bağlanabildin diyelim ki fonda ev ahalisinin gürültüsü. Kucağında 6 aylık kardeşi ile canlı ders işleyen kız öğrenci, görünür olmak isteyen ama ne yapsa görünemeyen fark edilmeyen çocuklar, mikrofonları kapatılanlar, Zoom’da beklemeye alınanlar, kamerasını açmaya zorlananlar… Nasıl olsa okul yok denilip çöp konteynerlerinden geri dönüşüm atıkları toplatılan çocuklar, erken okul terki risklerini de eklemek gerek.
Evdeki okul, okulda nesne durumunda olan çocuğu daha da nesneleştirdi. Başkasının ödevini gören veliler kendi çocuğunun üzerindeki baskıyı arttırdı. Zaten velilerden öğrencilerin takip edilmesi istendi hep. Oysa veliler öğrenme psikolojisini bilemezler. Bilmelerini beklemek de haksızlık.”
Sosyal medya kanallarından öğretmenlere sorduğumuz “Velilerle en çok hangi konularda işbirliği geliştirmeye ihtiyaç duyuyorsunuz?” sorusuna gelen yanıtlar ise Seval Öğretmen’in örneğini besler ve destekler nitelikte. Öğretmenler ödev takibi, derse katılım gibi konularda veli desteğine ihtiyaç duyuyorlar ancak bu süreçte velilerle işbirliğine ihtiyaç duydukları konular arasında “güven ortamı sağlamak”, “çocukları derse motive etmek”, “değerler eğitimi”, “ortak eğitim anlayışı”, “çocukların ilgi ve yeteneklerini tanımalarına destek olmak” gibi konular öne çıkıyor.
Evdeki Okullar | Mekânsal koşulların fiziksel ve psikolojik etkileri
Uzaktan eğitim evlerde devam ederken, yaygın olarak paylaşılan deneyimler arasında mekânsal koşulların öğrenciler üzerindeki fiziksel ve psikolojik yansımaları da yer alıyor. Öğrenci Veli Derneği’nin 400 veliyle yaptığı çalışma ise durumu verilerle ortaya koyuyor. Çalışmanın sonuçlarına göre, velilerin %47,4’ü çocuklarının baş, göz ve sırt eklem ağrıları yaşamaya başladıklarını belirtiyor. Veliler, fiziksel sıkıntıların yanında çocuklarının psikolojik sıkıntılar da yaşadıklarını belirtiyor. Çocukların %81,3’ü öfke, içe kapanma, isteksizlik ve hareketsizlik gibi sorunlar yaşıyor. Öğretmen Ağı’nın Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik (PDR) Çevrimiçi Çalışma Grubu’ndan Uzman Psikolog Özge Özsaka Güvenç, Öğrenci Veli Derneği’nin sonuçlarını şöyle yorumluyor:
“Fiziksel sıkıntılar çocukların uzun süre masa başında ya da ekran başında kalmasının etkisiyle ortaya çıkabileceği gibi, psikolojik temelli de oluşabilir. Öğrenme sürecini tek başına yöneten çocuklar, öz disiplinlerini geliştirmeye doğrudan maruz kaldılar, yeni deneyimle birlikte bilişsel yükleri ve stres düzeyleri arttı. Bu durum, fiziksel yakınmalarını arttıran faktörlerden biri oldu. Bu süreçte yaşanan sosyal hayattan çekilme durumu ve azalan akran iletişimi çocukların stresi yönetecek alanlarını daralttı. Değişim ve uyum süreci, baskı ve engellenmişlik, duyguların ifade edilmesinde yaşanan problemler, rol karmaşaları; psikolojik olarak çocukları etkiliyor ve yoğun duygulanım sürecine yol açıyor. Verilere bakıldığında; öfke, içe kapanma ve isteksizlik oranının yüksekliği de bize bu etkiyi düşündürüyor.”
Benzer şekilde UNICEF de sıklıkla, COVID-19 salgınında çocukların hayatlarının eve sıkışmasıyla birlikte, çocuklara yönelik istismar, ihmal, sömürü ve şiddet riskinin de yükseldiğine dair uyarılarda bulunuyor. Kaldı ki, Türkiye’de salgın sürecinde kadına yönelik şiddetin belirgin şekilde arttığı medyada sıkça gündeme geliyor. Dolayısıyla daha çok çocuk şiddete tanık oluyor.
Salgın sürecinde çocukların evinde nasıl bir hayat olduğu ve bu hayatın onların evde öğrenme süreçlerini nasıl etkilediğini geniş çaplı araştırmalarla öğrenmeye, çocukların sesini duymaya ve ihtiyaçlarına yönelik çözümlerin oluşturulmasına çok büyük ihtiyaç var. Hümanist Büro’dan Bürge Akbulut, çocukların düzenli takip edilebilmesi ve desteklenebilmesini sağlamak üzere, okulların çocuk koruma politikalarının ve bu politika doğrultusunda çocuklara daha iyi erişebilmek ve daha etkili bir koruyucu çevre sunabilmek için nitelik ve nicelik bakımından yeterli ekiplerinin olmasının büyük önem taşıdığını hatırlatıyor.
Öğrenme mekânının okullardan evlere taşınması, salgının hayatlarımızda yarattığı değişikliklerden yalnızca bir tanesi. Yüz yüze eğitim bugünlerde tekrar başlasa da, evler uzun bir süre daha öğrenme mekânı olmaya devam edecek. 2019-20 eğitim-öğretim yılında eğitim ortamlarına ilişkin tüm gelişmeleri Eğitim İzleme Raporu 2020: Eğitim Ortamları‘nda okuyabilirsiniz.