Yeni Krizlere Dayanıklı Okul Ortamları Nasıl Kurulur?

 

Şu anda en önemli sorumluluğun Covid-19 salgınının hatırlattıklarını ve öğrettiklerini yorumlayarak gelecek krizlere karşı daha esnek, kapsayıcı ve yere özgü okul ortamları geliştirmek olduğu çok açık. Yüksek Mimar Pınar Gökbayrak, yeni krizlere dayanıklı eğitim ortamlarının nasıl kurulabileceğini ERG Blog’a yazdı. 

Pınar Gökbayrak
Y. Mimar

Covid-19 salgınında yeni bir eşikle karşı karşıya geldiğimizi hissettiğimiz bir eğitim-öğretim yılına girdik. Bir yandan aşılanma oranlarını artırmaya çalışarak kesintisiz yüz yüze eğitime geri dönme çabası, diğer yandan salgınla geçen bir buçuk yıllık uzaktan eğitim sürecinin eksiklerini tamamlama telaşı içinde tüm eğitim ortamı. 

Ancak içinde bulunduğumuz dönemde, salgının çok daha büyük bir doğal dengenin parçası olduğunu görmek gerekiyor. Yirmi yıl öncesinin “iklim değişikliği” yeterli önlemi almayan insanlık için artık bir “iklim krizi”ne dönüşmüşken, yaşanan bu salgının benzerlerinin olabileceğini, dünyanın çeşitli yerlerinde farklı afetlerle karşı karşıya gelme riskimizin arttığını uzmanlar çoktandır vurguluyordu. Artık birebir bu afetleri yaşar olduk. Bu açıdan ele alırsak, içinden geçtiğimiz bu salgın, gelecek krizlere dayanıklı okul ortamları oluşturmak için bize yol gösterici olabilir. Salgın süreci, eğitim ekosisteminin tüm paydaşları için ne denli zorlu ve bilinmezlerle dolu olsa da, bu sürecin bir o kadar da öğretici ve gelecek projeksiyonları için önemli bir veri kaynağı oluşturduğunu görmek gerekiyor. Krizlere dayanıklı bir okul ortamını fiziksel mekân perspektifinden ele almanın da yeni bir katman ekleyip konuya bakışımızı derinleştireceğini düşünüyorum.

“Okulu okul yapan derslikler değil, ders dışı ortak alanlardır”

Salgın her şeyden önce okulun, sadece akademik bir eğitim ortamı olmanın çok ötesinde, çocuğun fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimini sürdürdüğü, ailesinden sonra toplumsal yapıyla ilk defa karşılaştığı ve bir birey olarak bu toplumsal yapıya dahil olduğu kamusal bir alan olduğunu hatırlattı. Okul ortamında, farklı yaş gruplarının bir arada olup birbirinden öğrenmesi ve sosyalleşmesi farklı bir sinerji doğurur. Bu da aslında okul mekânlarında derslikler dışındaki ortak alanların ve koridorların önemini gösterir. Eğitim ortamları üzerine çalışan bir mimarlık ofisi olarak en çok üzerinde durduğumuz mekânlar, tam da bu sinerjinin oluştuğu, toplumsallığın çok katmanlı yaşandığı derslik dışı ortak alanlardır. Okulu okul yapan da aslında derslikler değil, ders dışı ortak alanlardır, bu sinerjidir, toplumsallıktır. Bu mekânsal birliktelik, duygusal ve zihinsel bir birlikteliğin de önünü açar, olası bir krizde bir arada durabilmeyi, bütünü gözeterek hareket etmeyi ve kapsayıcı olmayı sağlar.

Salgın sonrasında okullar 

Kapsayıcı olmak demek ise, eğitim ortamının tüm paydaşlarını gözetmek demektir. Öğrencisi, öğretmeni, idarecisi, hizmetlileri ile okul kullanıcılarının tümüne yer açan, ihtiyaçlarını karşılayan ve hayatlarını iyileştiren bir okul ortamı gereklidir. Uzun zamandır eğitimcilerle birlikte öğrenci odaklı bir okul ortamının önemini konuşurken, öğrenciyi merkeze alacak, edilgen konumdan etkin konuma geçirecek, dinleyici olmaktan çıkarıp deneyimleyerek öğrenen birey konumuna getirecek mekânsal düzenlemeleri tartışırken; uzaktan eğitim sırasında öğrencinin yine dinleyici konumuna itildiğini, tek taraflı didaktik bir öğretim modeline dönüldüğünü gözlemledik. Öğrenci odaklı mekân farkındalığı önemli bir kazanımdı; salgında bu kazanım adına çok geri adım atılmak durumunda kalındı. Dolayısıyla salgın sonrası okullarda öğrenciyi yine merkeze koyarken, bu defa okulun diğer paydaşlarının da gereksinimlerini unutmamayı, tüm aktörleri kapsamayı, kriz zamanları için herkesi kuşatan senaryoları pratiğe geçirmeyi de hatırlamak gerekiyor.  

“Okul mekânları sadece binalardan ibaret değil”

Salgın bize ayrıca içinde bulunduğumuz mekânların yaşam kalitemize ne kadar büyük etkisi olduğunu hatırlattı. Nitelikli mimari yapılar içinde yaşamanın önemli ve aslında bir o kadar da ulaşılabilir olduğunu gösterdi. Salgında en çok ihtiyaç duyduğumuz doğal havalandırmanın ne kadar basit karşılanabilecek bir ihtiyaçken, derslik pencereleri açılmayan ve hatta doğal ışık almayan derslikleri olan okullar aklımıza geldi. Okul mekânlarının sadece kapalı hacimlerden oluşan, birkaç katlı binalardan ibaret olmadığını, bahçesiyle bir bütün olduğunu, açık alan aktivitelerinin çocuğun gündelik hayatındaki önemini ve hatta açık alanın da bir derslik olabileceğini, yeterli açık alanı olmayan okullar çokça hissetti. Üstelik, iklim krizini düşündüğümüzde, iklim odaklı bir eğitim müfredatının da gerekliliği, bu müfredatın ancak açık alanı bol, bahçesi büyük bir okulda görerek, gözlemleyerek, yaşayarak verilebileceğini de düşündürdü. Okulların açık alanlarının benzer kriz koşullarında bir toplanma alanı olacağını deprem senaryolarından da bildiğimizi varsayarsak, okul mekânlarının açık alan-kapalı alan dengesini gözetmenin hem okulun gündelik yaşantısında hem kriz anlarında hem de krizleri önlemek adına gerekli eğitim programındaki önemini tekrar hatırlamış oluruz.

“Salgınla okul yapılarının esnekliğinin önemi ortaya çıktı”

Kriz zamanları en çok, hızlı adapte olabilmeyi gerektirir. Salgında da belirsiz koşullar karşısında hızlı karar vermek, çabuk harekete geçebilmek ve adapte olabilmek gerekti. Bu hızlı adaptasyon becerisi aslında esnek bir yapı gerektirir. Eğitim ortamlarının paydaşlarının, içerik bileşenlerinin esnekliği kadar okul yapılarının da esnekliğinin önemi ortaya çıktı. Yeni ihtiyaçlara göre sınıfları, yemekhaneleri kolayca dönüştürebilmek, kişi sayılarını, oturma düzenlerini adapte edebilmek, açık alanları dersliğe çevirmek gerekti. Katı bir kabuğu olan bu yapıların daha geçirgen olması, iç-dış sürekliliğinin sağlanabilmesi ya da dersliklerin iç koridor duvarlarının sabit olmak yerine, hareketli, kayar-katlanır, genişleyebilir, birleşebilir olması durumunda pek çok okul çok daha kolay yeni durumun gerektirdiği koşulları sağlayabilirdi. Yapısal esneklik peşi sıra zamansal, zihinsel ve davranışsal esnekliği de getirecekti. 

Tip okul projeleri yerine o coğrafyanın ihtiyaçlarını gözetmek 

Ancak tüm bunlardan da öte salgın, aslında ülkemizin hiç de homojen bir yapıda olmadığını hatırlattı. Ülkenin farklı coğrafyalarının ve hatta aynı kentin farklı mahallelerinin farklı fiziksel ve sosyo-ekonomik ihtiyaçları varken, tümel bir bakışla aynı koşul ve çözümlerin her yerde uygulanamayacağını da gösterdi. O yerin kullanıcısının ihtiyaçlarını dikkate alan, yere özel çözümlerin öneminin altını çizdi. Gelecek olası krizlerin de coğrafyanın özelliklerine göre farklılıklar göstereceği, her yeri aynı etkilemeyeceğini düşünürsek, yere özel stratejiler geliştirmenin, yere özel eğitim ortamları kurmanın gerekliliğini de krizlere karşı dayanıklılığı artıracak en önemli bileşen olduğunu görebiliriz. Yere özel bir kurgudan bahsederken, nitelikli ve iyi mimarlığın tanımını da tekrar hatırlamak ve hatırlatmak gerekiyor. Nitelikli mimarlık aslında yerine özgü tasarlanan, güneşlenme açısından süresine, hâkim rüzgâr yönünden yerel bitki örtüsüne, bölgenin aldığı yağış miktarından mevsim farklarına yerelin bilgisini gözeten, pasif iklimlendirme dediğimiz doğal havalandırma ve doğal ışık almayı önceliklendiren, açık alan ve kapalı alan dengesini bir arada düşünen, yapı yapmanın ötesinde bir yaşam senaryosu kurduğunun farkında olan mimarlıktır. Bir dönemin tip okul projelerinden uzaklaşmak, yerine özel tasarlanmış okul yapıları düşünmek, o coğrafyanın çocuklarının ihtiyaçlarını gözeten yaşam senaryoları kurmaktır aslolan. Krizlere dayanıklı olabilmenin yöntemlerinden birisinin yerelin bilgisini kullanmak, yerel koşulları doğru değerlendirmek olduğu düşünülürse, okul yapılarının da yere özel tasarlanmasını beklemek yanlış olmayacaktır.

Çok katmanlı bakış açısının önemi

Covid-19 hayatlarımızda kısa vadeli olduğu kadar uzun vadeli de pek çok etki yarattı. Şu anda en önemli sorumluluğun Covid-19 salgınının hatırlattıklarını ve öğrettiklerini yorumlayarak gelecek krizlere karşı daha esnek, kapsayıcı ve yere özgü senaryolar geliştirmek olduğu çok açık. Bunu yaparken de eğitimin içeriğinden paydaşların rollerine, fiziksel ortamın potansiyellerinden coğrafyanın getirdiklerine kadar pek çok katmanı gözeten bir bakış açısı zihnimizi açacak, yeni güzergâhlar çizmemize yardımcı olacaktır. 

 

Pınar Gökbayrak’ın da katıldığı Eğitim İzleme Raporu 2021: Eğitim Ortamları dosyasının paylaşıldığı etkinliğini izlemek için 👉

İlginizi Çekebilecek İçerikler

Öğretmen Gözünden Öğrenme Kayıpları

COVID-19 salgını nedeniyle okulların kapatılmasının üzerinden bir yıldan fazla bir zaman geçti. Eğitimin çoğunlukla uzaktan devam ettiği bu süreçte, kısa süreli olsa da yüz yüze seyreltilmiş eğitim yapılan dönemler oldu. Öğretmen Ağı Değişim Elçisi Seval Binici, öğrencileriyle yüz yüze eğitim yaptığı dönemdeki izlenimlerini ERG Blog için kaleme aldı.

2020-21 Eğitim-Öğretim Yılı Başladı!

16 Mart’ta koronavirüs nedeniyle ara verilen yüz yüze eğitim, bugün okul öncesi ve 1. sınıf öğrencileri için yeniden başladı. Diğer kademelerdeki öğrenciler için de 2020-21 eğitim-öğretim yılı uzaktan eğitimle devam ediyor.