Bir Bez Parçasına Önyargılıysam, Başka Dinden Alman'a Kim Kızabilir?

Radikal, Funda Özkan Alman Herbert Quandt Vakfı ile Eğitim Reformu Girişimi geçen hafta Almanya’dan 11, Türkiye’nin farklı illerinden yedi Türk öğretmeni buluşturarak, bir hafta boyunca farklı kültürlerden, kesimlerden insanların birbirine dokunma deneyimini yaşamasını sağladı. Koskoca Almanya’dan 11, koskoca Türkiye’den yedi öğretmen sayısını azımsayabilirsiniz. Ben de öğretmenlerle bir araya geldiğimde, öyle yaptım. “10’ar, 10’ar öğretmene doğruyu göstermekle sorun mu çözülür?” dedim. “Bir çocuğun hayatı bile çok önemli” yanıtını verdiler. Öğrencilerinin arasında Türklerin olduğu öğretmenler arasında seçim yapılmış.  Yedi Türk de Almanca öğretmeni. Yurtdışına sık çıkanlar bilir, misal Almanya’da “Lütfen alınmayın ama  bizdeki Türkler sizin gibi değil” denir. Dil sorunu, bulundukları topluma adaptasyon sorunu yaşayan, ailesinin kültürel birikimi yüksek olmayan Türk çocuklara, Alman öğretmenler bir de ‘farklı din’ nedeniyle önyargılı bakınca büyük iletişim kazaları meydana geliyor. Bir haftalık çalışmada amaç karşılıklı öryargıları yıkmak, toplumsal önyargı tohumlarını ortaya çıkarmaktı. Ne keyif ki, Almanların öryargılarını yıkmak için toplanan Türk öğretmenler, önce kendi aralarındaki önyargıları yıktıklarını anlattılar. Antalya Koleji’nden Ferda öğretmen ile Doğuş Üniversitesinden Belgin öğretmen “Gelirken, klasik eğitim semineri olacağını düşündük” diyordu. Almanya’dan katılan 11 öğretmenden ikisi Türk. Türklerden biri türbanlı. Türbanlı öğretmeni görünce, ‘Provokasyon mu olacak?’ diye düşündüğünü söylüyor, Ferda öğretmen. Türbanlı öğretmen lafa giriyor. Almanya’da din bilgisi öğretmeni olduğunu anlatırken, vurguluyor: “Cemaat okulunda değilim. Devlet okullarında İslam dersi verilmeye başlandı.” Sonra şunu söylüyor bizim Türk öğretmenler: “Ben bir bez parçasına bu kadar önyargılıysam, başka dinden, başka kültürden olan Almanlara önyargılı diye kızabilir miyiz?” Bir hafta boyunca iki ülkenin öğretmenleri, ders kitaplarındaki cinsiyet ayrımcılığını, göçmenlere Almanların bakış açısını, okul kitaplarındaki basmakalıpların gerçeği ne kadar yansıttığını ele aldılar. Bir insanı insan yapmak için kültürün ne kadar geçerli olduğunu, aile ve cinsiyetin Türkiye ve Almanya’daki önemini, Türkiye ve Almanya’daki kadının yerini konuştular. Herbert Quandt Vakfı ile Eğitim Reformu Girişimi bu çalışmayı her yıl tekrarlayacaklarını söylüyordu. ‘Toplumsal panik atak’ın tedavisi nedir? Prof. Dr. Tosun Terzioğlu, Sabancı Üniversitesi Rektörü, eski TÜBİTAK Başkanı, Türkiye’nin matematik dehası, analitik düşünmeyi temel alan eğitim sisteminin savaşçısı. Niteliklerini saymakla bitmez. Uluslararası arenada saygınlığı olan sayılı Türk bilim adamlarından. En son, Almanya Başbakanı Merkel’in onur doktorası törenine davet edilen dünya çapındaki 10 bilim adamından biriydi. Tosun Terzioğlu, “Panik atak olan birinin tedavisi belli, terapi görür, ilaç içer. Ama ‘toplumsal panik atak’tan nasıl kurtulacağız bilmiyorum” diyor. Tosun Terzioğlu’nun başına gelenler, Sabancı Üniversitesi’nin mezuniyet törenindeki konuşmasıyla başlıyor: “Gösteri Merkezi’mizin duvarında ‘Ben size hiçbir âyet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Manevi mirasım ilim ve akıldır’ diyor Atatürk. Bilim ve aklın gerektirdiği serinkanlı, uzun erimli bakış yerine, bugünlerde ülkemiz çatışma dilinin bol kullanıldığı, aklın sesinin duyulmadığı, ilmin bir kenara itildiği dönemden geçmekte, toplumsal bir ‘panik atak’ yaşamaktayız. Çoğu kez anlamsız sorular etrafında, ortaçağları anımsatan skolastik tartışmalarla enerjimizi harcıyoruz. Birbirimize güvenmiyoruz. Kısa, kesin ve keskin cümlelerden oluşan bir çatışma dili hayatımıza egemen oldu. Bu ortamda da Atatürk’ün manevi mirası olan bilim ve akıl çok geri planda kalıyor.” Bu konuşma bir muhabirin sorusuyla değişiyor, bir büyük gazetenin internet sayfasında ve o gazetenin büyük bir yazarının köşesinde “Bu üniversitede Atatürk’ü eleştirmeye izin var”a dönüşüveriyor. Dans eden tereyağ Öğretmenlerin ders kitaplarında önyargı tohumunu beslediğini düşündükleri anekdotları: Hayat Bilgisi ders kitabında, Alman yemek tarifi yaparken, “Tereyağ dans eder gibi tavaya konur” diyor. Türk yemeği ise “Ev kadını elleriyle eti yoğurur” diye başlıyor. Yine ders kitabında bir karikatür: Belediye binası önünde türbanlı bir kadın. (Kitaplarda tüm Türk kadınları türbanlı) Biri karnında, ikisi eteğinde, biri bebek arabasında çocuğuyla “Şu oturma iznini nasıl alırım” düşünce balonu var. Türbanlı küçük Ayşe “Herkes bana bakıp, alay ediyor” diye düşünüyor. Oysa ilerideki küçük Alman çocuğu ise “Ayşe ne kadar güzel gülümsüyor” diye aklından geçiriyor. Stern dergisinde bir fotoğraf: Camiye dönüştürülmüş küçük bir baraka, dışarıya taşmış, sökük-yırtık çoraplı insanlar, arkasından geçen Almanlaırın aşağılayıcı bakışı.]]>