Şiddetin Eğitimde Yeri Yok

İlkokula 5 yaşımı 4 ay geçerken başladım. Çünkü yeni taşındığımız bölgede anaokulu yoktu ve 3 yaşından itibaren zaten gidiyordum. Annem ve babam öğretmen, doğal olarak eğitimi oldukça önemserler. Bu nedenle annemin öğretmenlik yapacağı, eve yakın olan okulun müdürüyle görüşmeye gidilir, Güneş 5 yaşında ilkokula başlamayı halledebilir mi diye, annem, babam ve müdür bey tarafından küçük, sözlü bir sınava tabi tutulurum.
Hatırladığım anlardan biri “masaya yumruğunu vurarak adını söyle bakayım kızım”, ben de yaptım tabii müdürümün isteğini. Sözlü sınav sonrasında “Tamam yapar ama yine de ilk üç ay kaydını yapmayalım, sınıf öğretmeni eğer yapamıyor derse o sıralarda anaokulumuz açılacak oraya alırız” diye fikir birliğine varıldı. Ve ben evde “Sen öğretmen çocuğusun asla öğretmenine saygısızlık yapma, derslerini çok iyi dinle, arkadaşlarına örnek ol” diye daha 5 yaşındayken öğretmen çocuğu olmanın ağırlığıyla okula başladım. Herkes “annemi istiyorum, sıkıldım, dışarı çıkacağım” derken, ben uslu durmaya çalışır ve bazı teneffüslerde annemi görebilirdim. Çünkü artık okula gidiyordum yani büyümüştüm, her zaman anne-baba yanımızda olamazdı. Okula çok istekli hatta hırslı bir şekilde başladım. Üç ay bile dolmadan okumayı söktüğüm, yazmayı öğrendiğim için hemen kaydım yapıldı. İlkokul 1. sınıftaki sevgili hanım öğretmenim afacan öğrencilerle ve özellikle kendi oğluyla başa çıkmanın yolu olarak cetvele başvururdu. Ve sınıfta cetvelden kaçan yaramaz oğlunun sıraların altına saklanma bahanesiyle eteklerimizin altına bakma çabası, biz kız öğrencilere eteklerini toplayarak oturmayı ve edep kavramını o yaşlarda öğretti. Hatta o sıralar en favori oynum evde bebeklerimi dizip öğretmencilik oynamaktı. Babam “ben müfettişim” diye oyuna katıldığında, “aç bakayım elini bir daha yapacak mısın” diyerek bebeklerimin ellerine cetvelle vurduğumu hatırlatır hala bana…
İlkokul 2. sınıfa geçtiğimde annemle babam tarafından daha iyi bir okula gitmemize karar verildi ve benden üç yaş büyük ağabeyimle beraber bize servis yolları göründü. İlkokul ikiden dörde kadar beni okutan çok sevgili öğretmenimin elinde cetveli hiç görmemiştim. Ta ki bir gün o naif öğretmenimi de yapılan yaramazlıklar çileden çıkarana kadar… “Sıra dayağı, bu sefer hepiniz cezalısınız” dedi. Bana ve (ilk aşkım) sıra arkadaşım Can’a da vurdu. İkimiz de o yaşa kadar yemediğimiz cetveli ellerimize haksızca yediğimiz için öylesine içerlemiştik ki ağlamaya başladık. Ama gururlu bir şekilde öğretmenimize göstermeden. Hatta teneffüste dışarı bile çıkmadık. Çünkü biz çalışkandık, ödevlerimizi yapıp birincilik için yarışıyorduk, öğretmenimizi üzecek bir yaramazlık da yapmamıştık. Sınıftaki herkes teneffüse çıktı ama ikimiz çıkmadık çünkü sindiremiyorduk o cetveli. Öğretmenimiz de sindirememiş ki yanımıza geldi, bana ve sıra arkadaşıma sarılıp ağlayarak özür diledi. “Siz hak etmediniz ama kurunun yanında yaş da yandı” dedi ve biz ağlamayı sürdürdükçe bir daha sarıldı bir daha özür diledi. Ve ben o öğretmenimi her hatırladığımda hala gözlerim dolar kendimi tutamam. Umarım mutludur, iyidir, ince ruhlu gerçek bir baba gibi bize sıcaklığını hissettiren canım öğretmenim… Temel eğitim ve ahlak ailede başlar. Fakat ilkokul yılları, o eğitimin pratiğe dökülüp, pekiştiği ve kalıcı hale dönüştüğü yıllardır bence. Şiddetin hiçbir türlüsünün eğitimde olmadığı ve her öğrencinin bir birey olduğunu unutmayan öğretmenlerimizin çoğalmasını gönülden diliyorum. Altmış-yetmiş yaşında bile olsanız, yedi yaşındaki çocuktan özür dileyebiliyorsanız her şeyden önce çok iyi bir insansınız demektir. Çocuklarımıza bırakacağımız en değerli miras budur. Güneş Emir, Tiyatrocu/Oyuncu Bu blog yazısı ERG’nin görüşlerini yansıtmaz. Sorumluluk blog yazarına aittir.
]]>