Hükümet Artık Okulları Güçlendirecek Adımlara Odaklanmalı

Al Jazeera Turk, Batuhan Aydagül Dershanelerin zamanla giderek önem kazanması ve adeta okullarda verilen eğitimi ikame edici bir hale gelmesi, Türkiye’de nitelikli eğitimin tüm okullarda eşitlikçi biçimde sağlanamamasıyla yakından ilgilidir.

Özel öğretim kursu açmak isteyenler için başvurular bugünden itibaren başlıyor. [Fotoğraf: AA-Arşiv]
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), 1 Mart 2014 günü, Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Tasarısı’nı Genel Kurul’da onayladı. Yeni yasa, Özel Öğretim Kurumları Kanunu’ndan dershane tanımının çıkması ve 1 Eylül 2015 itibarıyla Türkiye’de orta ve yükseköğretime giriş sınavlarına veya bu sınavlar kapsamındaki derslere hazırlık niteliğinde hizmet veren eğitim kurumlarının kapanmasını öngörüyor. Bu yasa, başta öğrenciler ve dershane çalışanları olmak üzere Türkiye’de eğitim sektörünün tüm paydaşlarını etkileyecek tarihi bir değişiklik olarak değerlendirebilir. Son dönemde kamuoyunda çokça tartışılan dershaneler, Türkiye’ye özgü bir kurum değil. Dünya üzerinde birçok ülkede, özellikle üniversite sınavının çok rekabetçi olduğu yerlerde, öğrenciler sınava daha iyi hazırlanmak için dershanelere gidiyorlar. Türkiye’de de benzer bir amaca hizmet etmek üzere kurulan bu eğitim kurumların, işlevlerini yerine getirdiğine dair sağlam araştırma bulguları mevcut. Eğitim Reformu Girişimi (ERG) tarafından Kasım 2013’te yayımlanan Dershanelerin Kapatılması Eğitimde Kaliteyi ve Fırsat Eşitliğini Sağlar mı? (raporun orijinal metni) başlıklı politika notu, o bulgulara dayanarak, dershaneye gitmenin üniversite giriş sınavı başarısını olumlu yönde etkilediğine dikkat çekmişti. Dershanelerin zaman içinde giderek daha önem kazanması ve adeta okullarda verilen eğitimi ikame edici bir hale gelmesi, Türkiye’de nitelikli eğitimin tüm okullarda eşitlikçi biçimde sağlanamamasıyla yakından ilgilidir. Türk Eğitim Derneği (TED) tarafından hazırlanan Türkiye’de Üniversiteye Giriş Sistemi Araştırması (2005), öğrencilerin dershaneye gitmesinin arkasında yatan temel motivasyonun öğrencilerin okulda verilen eğitimin kendilerini üniversite giriş sınavına hazırlamadığını düşünmeleri olduğunu belirtiyordu, öğretmenler de bunu destekliyorlardı. Eğitimimiz adına daha düşündürücü bir bulgu ise hem öğrenciler hem de öğretmenler arasında, sınav hazırlığının ötesinde dershanedeki eğitimin okuldaki eğitimden her bakımdan daha kaliteli olduğu izlenimine sahip azımsanamayacak bir kesimin varlığıydı. Türkiye’de özellikle ortaöğretimde farklı okul türleri arasında görülen eşitsizlikler, çocukların bu düzeyde gittikleri okul türünün gelecekleri için önemli bir ölçüt haline gelmesine katkıda bulunuyor. Nitekim MEB PISA 2012 Ulusal Ön Raporu (raporun orijinal metni), Türkiye’de 15 yaşındaki öğrencilerin matematik puanlarındaki farklılığın yüzde 62’sinin, okul türleri arasındaki farklılıktan kaynaklandığını bildirmektedir. Bu farklılığın yanında orta ve yükseköğretimde nitelikli eğitim sunan kurumlara girebilmek için süregelen rekabetin de öğrenciler ve ailelerinin dershaneleri tercih etmesine yol açtığı öne sürülebilir. Fırsat eşitliği ve dershanelerin kapanması: Hedefte uzlaşı, yöntemde ayrışma Türkiye’de dershanelere duyulan ihtiyacın ve dershanelerin eğitimdeki ağırlığının azaltılmasının, herkesin üzerinde uzlaşabileceği bir hedef olduğu söylenebilir. Bu hedef, eğitimle ilgili diğer konular bir yana, herkesin kaliteli eğitim hakkından devlet okullarında ve ücretsiz olarak yararlanabilmesi açısından önemlidir. ERG’nin çalışmasında, araştırmalardan çıkan ‘dershanelerin bir yandan öğrencilere katkı yaratırken diğer yandan da ailelere önemli bir ekonomik yük oluşturduğu’ sonucunu paylaşmıştı. Yine aynı notta, kamuoyu tartışmalarında sık sık dile getirilen dershanelerin fırsat eşitliğine katkıda bulunduğu iddiasıyla ilgili olarak mevcut akademik çalışmalar temelinde dershanelerin hangi yönde, ne ölçüde ve kimin için fırsat eşitliğini etkilediğini çıkarsamanın güç olduğu belirtilmişti. Dershanelere duyulan ihtiyacın bir yıl gibi kısa bir sürede ortadan kalkmayacağı düşünüldüğünde, bu kurumların kapanmasıyla ortaya çıkabilecek boşluğun nasıl doldurulacağı ve alternatif mekanizmaların (örneğin dershanelerden daha pahalı olan özel dersler) fırsat eşitliği açısından doğurabileceği riskler, sağlam ve gerçekçi bir biçimde değerlendirilmelidir.
Hükümetin dershaneleri kapatma planlarının kamuoyunda yol açtığı tartışmalar, eğitimimizde dershanelere olan ihtiyacın azaltılmasının herkesin benimseyebileceği bir hedef olabileceğini ancak bunun nasıl sağlanacağı konusunda ciddi görüş ayrılıkları olduğunu ortaya koydu.

by Batuhan Aydagül
Hükümetin dershaneleri kapatma planlarının kamuoyunda yol açtığı tartışmalar, eğitimimizde dershanelere olan ihtiyacın azaltılmasının herkesin benimseyebileceği bir hedef olabileceğini ancak bunun nasıl sağlanacağı konusunda ciddi görüş ayrılıkları olduğunu ortaya koydu. Bunun dershanelerin kapatılarak gerçekleşmesi önerisine özellikle ilkesel bir düzlemde katılmak zor. Çünkü dayatmacı ve yasakçı yöntemlerin ülkemizin kronik sorunlarına nasıl uygulanabilir, kabul edilebilir ve sürdürülebilir çözümler getireceği açık değil. Lakin yeni yasanın yürürlüğe girmesiyle dershanelerin bir yıl içinde kapanması öngörülüyor. Dolayısıyla tüm kamuoyu dikkatini artık ülkemizde demokratik, nitelikli ve eşitlikçi bir eğitim sağlamaya çevirmeli. Nitelikli ve eşitlikçi bir eğitim için somut öncelikler Bunun için atılması gereken adımların başında, özellikle dezavantajlı okullara odaklanmak kaydıyla tüm okullarda eğitim kalitesini artıracak önlemler geliyor. Öncelikle, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), her sınıfta nitelikli bir öğretmenin bulunmasını sağlamalı. Buna yönelik yapılması gerekenlerin bir bölümü halen Bakanlar Kurulu’nca imzalanarak yürürlüğe girmek için bekleyen Ulusal Öğretmen Stratejisi Belgesi’nde mevcut. Strateji, bütüncül bir şekilde ve öğretmenler ile eğitim fakültelerinin desteğiyle hızla uygulanmalıdır. Hükümetin artık okulları güçlendirecek adımları hızla atması gerekiyor. Bu da eğitimde kamu yönetimi, insan kaynakları ve finansmanı alanında önemli reformlar gerektiriyor. ERG’nin MEB ve UNICEF (Birleşmiş Milletler Uluslararası Çocuklara Acil Yardım Fonu) işbirliğinde yaptığı bir çalışmada, okullar arasında oluşan sosyo-ekonomik farkların azaltılması için her okula asgari eğitim niteliği sağlamak üzere temel bütçe gönderilmesi ve bunun okulların farklı ihtiyaçlarına yönelik özel tasarlanmış proje fonlarıyla desteklenmesi öneriliyor. MEB’in uzun süredir üzerinde çalıştığı Okul Temelli Mesleki Gelişim ve İlköğretim Kurumları Standartları gibi Türkiye’de eğitimin niteliğinin yükseltilmesine katkı sağlama potansiyeli yüksek proje ve programların hızla tamamlanıp uygulamaya geçmesi de önem taşıyor. Tüm bu gayretlerle okullarda başlaması hedeflenecek kapsamlı dönüşüme liderlik etmesi beklenen okul yöneticilerini güçlendirmek için ise henüz dar bir kapsamda uygulanan Eğitim Yöneticisi Geliştirme Programı (programın orijinal metni) vb. çalışmalar yaygınlaştırılarak sürüyor. Bir diğer öncelik ise MEB’in 2012’de başlattığı fakat daha sonra yarıda bıraktığı ortaöğretimi yeniden yapılandırma çalışmalarını canlandırmasıdır. Ortaöğretimde akademik seçici okul türlerinin (Anadolu ya da Fen liseleri) aldığı öğrenci oranının ciddi bir şekilde azaltılması ve liselere yerleştirme için hem okulların özellikleri hem de öğrencilerin ihtiyaç ve gereksinimlerini dikkate alacak ve buluşturacak yeni bir yerleştirme sisteminin geliştirilmesi gerekiyor. Bu şekilde öğrencilerin ortaöğretime geçişte akademik olarak ayrıştırılmasının kapsamı daraltılabilirse ve onlara farklı ihtiyaçlara cevap verebilecek çok programlı bir lise türü sunulabilirse Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sınavları’nın da öğrencilerin geleceklerini böylesine etkileyen bir sınav olma niteliği azalabilir. ERG, bu konudaki somut önerilerini, yayımladığı Yeni Dönemde Ortaöğretimin Amacı ve Yeniden Düzenlenmesi (raporun orijinal metni) başlıklı bilgi notunda paylaşmıştı. Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa, dershanelere ek olarak eğitimde geniş bir yelpazede farkı konularda değişiklikler yapıyor: MEB teşkilatının yapısı; öğretmen ve müdür seçme, uyum ve atama uygulamaları ve özel öğretim kurumlarına verilecek teşvikler bağlamında değiştiriliyor. ERG’nin yasaya ilişkin bütüncül görüşleri, 6 Şubat 2014 Tarihinde TBBM’ye Sunulan MEB Yasa Tasarısı Üzerine Ön Değerlendirmeler başlığını taşıyan politika notunda bulunabilir. Batuhan Aydagül, Eğitim Reformu Girişimi (ERG) Direktörü. Marmara Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun oldu. Stanford Üniversitesi’nden Uluslararası Karşılaştırmalı Eğitim üzerine yüksek lisans derecesi aldı. Gelişmekte olan ve çatışma sonrası sürecindeki ülkelerde eğitim politikaları ve yönetişimi alanında uzmanlaştı. Education Policy Reform Trends in G20 Members (2013) başlıklı çalışma kapsamında, Türkiye’deki eğitim politikaları hakkında bir makalesi yayımlandı. Twitter’dan takip edin: @baydagul Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Al Jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
]]>