Uzun Hikâye | Okula Dönüşün Zorlu Problemleri

 

2020-21 eğitim-öğretim yılı uzaktan eğitimle başlıyor. Hem haneler hem de okullar arasında imkân ve öğrenme eşitsizliklerinin olduğu Türkiye’de her çocuk eğitim yılına bambaşka koşullardan geçmiş ve etkilenmiş olarak dönüyor. Üstelik sadece öğrencilerin değil, her okulun hikâyesi de, ihtiyaçları da farklı. Öğrencilerin, öğretmenlerin ve okulların hikâyelerini dinledik, salgın sırasında eğitime dönüşün problemlerini araştırdık.


Umay Aktaş Salman
ERG Araştırmacısı
S.Ç koronavirüs salgını başladığında birinci sınıf öğrencisiydi. Uzaktan eğitime geçildiğinde o henüz okuma yazmaya geçememişti. Annesi de okur yazar değildi. Babası okuma yazma biliyordu ama  o da yeterince ilgilenmedi. Yaklaşık üç ay süren uzaktan eğitim süreci ve sonrası onun için kayıplarla dolu upuzun bir ara oldu.
4. sınıfa başlayacak kaynaştırma öğrencisi M.N serebral palsi. Bilgisayardan yapılan canlı derslerde kapsanamadı. Eğitim hayatına başlarken okul bulmakta zorlanmıştı. “Bir tane okulum vardı, onu da kaybettim” diye düşündüğü için strese girdi.
Özel bir okulda burslu okuyan, 6. sınıf öğrencisi U.T, okulunun ve öğretmenlerin iletişimi hiç koparmadığını söylediği uzaktan eğitim sürecini verimli geçirdi. Bu süreçte projeler yaptı, hatta uzaktan eğitimle ilgili bir kitap yazdı.
Ailesi mevsimlik işçi olan beş kardeş, internet erişimleri yeterli olmadığı için televizyondan uzaktan eğitimi takip ettiler. Köy okulundaki öğretmenlerinin çabası da büyüktü. Çeşitli materyaller ulaştırdılar. Ancak annesinin deyişiyle uzaktan eğitim okul gibi olmadı: “Çocuklarıma destek olmak için yeterli bilgim yok, kızlar evde olunca ev işi de yapıyor mecburen.”
Yani her çocuk eğitim yılına bambaşka koşullardan geçmiş ve etkilenmiş olarak dönüyor. Üstelik sadece öğrencilerin değil, her okulun hikâyesi de, ihtiyaçları da farklı.
İstanbul Esenyurt’ta ikili öğretim yapan yaklaşık 3 bin mevcutlu ilkokulun öğretmen kadrosunun yarısını ücretli öğretmenler oluşturuyor. Öğretmenler arasında bilgisayarı olmayanlar var. Okul yöneticilerinden biri “1600 TL ücret alan öğretmene ‘bilgisayar al kendine’ mi diyelim? Zaten öğrencilerin de uzaktan eğitime erişim imkânı yok. Okulun hijyeni içinse daha çok temizlik malzemesine ve personele ihtiyaç var” diyor. 
Anadolu yakasında tam gün eğitim veren, velilerin desteğiyle de ihtiyaçlarını karşılayan başka bir devlet okulu, sınıflara, koridorlara, tuvaletlere dezenfektanları yerleştirdi. Ateş ölçerler alındı. Her katta hizmetlisi olan okulda yine de ek personele ihtiyaç olacağı belirtiliyor.

2020-21 eğitim-öğretim yılı uzaktan eğitimle başlıyor. 21 Eylül’de ise durum gözden geçirilerek, kademeli ve seyreltilmiş olarak çocukların okula başlaması planlanıyor. Türkiye’de pek çok ülkeye göre kısa zamanda hayata geçirilen, Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un geçtiğimiz eğitim yılında öğrenme kaybını önlemek için önemli olduğunu söylediği uzaktan eğitimin artık daha kapsamlı konuşulmaya ve tartışılmaya ihtiyacı var. Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) bunun için uzaktan eğitim deneyimlerini değerlendirmek ve bakanlık politikaları hakkında görüş almak için “Uzaktan Eğitime Bir Fikrim Var” çağrısıyla bir toplantı da düzenledi. 
Öğrencilerin uzaktan eğitime erişim sıkıntılarının nasıl çözüleceği, öğretmenlerin nasıl destekleneceği, okula dönüş gerçekleştiğinde okulların fiziki alt yapıları, bütçeleri arasındaki eşitsizliklerin nasıl çözüleceği gibi pek çok soru var. Tüm bunlarla ilgili alınan ve alınması planlanan önlemlerin netlik kazanmasına ihtiyaç var. 
Hem haneler hem de okullar arasında imkân ve öğrenme eşitsizliklerinin olduğu Türkiye’de bu sorunların bölgeler, okullar, hatta öğrenciler bazında değişiklikler gösterdiğini anlatabilmek ve ihtiyaçları ortaya koyabilmek için öğrencilerin, öğretmenlerin ve okulların hikâyelerini dinledik. Bu süreçte yaşanabilecek sorunlara, desteklenmesi gereken noktalara işaret etmek istedik. Öğretmenler, okul yöneticileri, öğrenciler ve veliler isimlerinin açık yazılmaması koşuluyla hikâyelerini bizimle paylaştı.
Geçtiğimiz eğitim-öğretim yılında 23 Mart’ta başlayan ve 19 Haziran’a kadar süren uzaktan eğitime tüm çocuklar eşit düzeyde ulaşamadı. Uzaktan eğitim sürecinin nasıl geçtiğini farklı boyutlardan “Türkiye’de Koronovirüsün Eğitime Etkileri” yazı dizimizde ele almıştık. Bu süreç, ailelerin imkânlarına, çocuklarını destekleyebilme kapasitelerine, okulların, öğretmenlerin çabalarına göre büyük farklılıklar gösterdi. MEB verilerine göre 7 milyon 383 bin 213 öğrenci, 1 milyon 30 bin 516 öğretmen EBA’dan (Eğitim Bilişim Ağı) faydalandı. Öte yandan MEB’in öğretmen, öğrenci, okul yönetici ve velilerle yaptığı anket sonuçlarına göre de uzaktan eğitimde en çok yaşanan problemler, dijital okuryazarlık eksikliği,  pandeminin getirdiği kaygı bozuklukları, cihaz ve erişim eksikliği. 

Uzaktan eğitimin çok uzağında

Birkaç hafta sonra ikinci sınıfa başlayacak olan S.Ç derin yoksulluk yaşayan bir ailenin iki çocuğundan biri. Annesi çiçek satıyor, babası düğünlerde müzik yapıyor. Ailenin kendi deyişiyle günlük kazanıyor, günlük olarak karınlarını doyuruyorlar. Salgının yayılmasını önlemek için uzaktan eğitime geçildiğine S.Ç henüz okuma yazmaya geçmemişti. Annesi de okur yazar değildi. Babası okuma yazma biliyordu ama  o da yeterince ilgilenmedi. S.Ç için geçtiğimiz eğitim yılının ikinci yarısı uzaktan eğitimin bir hayli uzağında kapandı. Üzerine yaz tatili de eklenince, anne F.Ç’nin deyimiyle “öylece kalakaldılar”:
Okumam yok. Benim gibi olmasın diye elinden geleni yapıyorum ama… Uzaktan eğitim başladığında harflere bakıyor, kızım bu -a, bu -e diyordum bildiğim kadarıyla. Kitaptan kendi kendine de bakıyordu ama… Sınıfta okumaya geçenler çoğunluktaydı. Öğretmenin WhatsApp’ tan yolladıklarını takip edemedik. Televizyondan da izlemeye çalıştı ama verimli olmadı. Araya yaz tatili de girince öğrendiklerini de unuttu. Babası okuma yazma biliyor ama erkekler de bir kere gösteriyor, sonra uğraşmıyor. Benim okumam yazmam olsa bütün gün uğraşırdım. Para lazım olunca akıllı telefonumu da sattım. WhatsApp grubuna erişimimiz de yok artık. Babasının akıllı telefonu var ama o bütün gün işte. Şimdi yine uzaktan eğitim başlayacak, ne olacak? Eğitimden bir kere koparsa okumaz, çalışmaya benim gibi çocukken başlarsa diye korkuyorum. 10 yaşında başladım ben çalışmaya.”

Uzaktan eğitim de kapsayıcı olamadı

Kapsayıcı eğitim, yüz yüze eğitimde olduğu gibi uzaktan eğitimde de çok önemli. 
Ancak pek çok özel gereksinimli öğrenci için uzaktan eğitim, sadece internet, bilgisayar yokluğundan değil eğitimin içeriği ve hayata geçirilme şekliyle kapsayıcılıktan uzaktı. 11 Eylül’de açıklayacağımız Eğitim İzleme Raporu 2020’nin Yelkin Diker Coşkun tarafından kaleme alınan Eğitimin İçeriği dosyasında da uzaktan eğitim sürecinde özel gereksinimli çocukların ve ailelerinin karşılaştığı zorluklara yer veriliyor. Engelli Çocuk Hakları Ağı (EÇHA) tarafından yayımlanan “Covid-19 (Pandemi) sürecinde Özel Gereksinimli Çocukların ve Ailelerinin İhtiyaçlarını Belirlemeye Yönelik Eğitim Analizi”nin çarpıcı verilerine yer veriliyor. Ankete katılan 565 ebeveynin yüzde 61’i çocukların örgün eğitime erişebilme olanaklarının olmadığını belirtiyor. Ebeveynler ağırlıklı olarak çocukların yarıdan fazlasının salgın sürecinde hiçbir kaynağa ulaşamadığını, EBA TV’de çocukların gereksinimlerine uygun eğitim programları olmadığını ve EBA TV’nin yetersiz olduğunu paylaşıyor.
İstanbul’da bir devlet okulunda kaynaştırma öğrencisi olan M. N için de uzaktan eğitim verimli geçmedi. Teyzesi D.Y, serebral palsi olan yeğeninin canlı derslerde ilgisini toplayamadığını, sesini duyuramadığını anlatıyor:

“Canlı derslerde sesini hiç duyuramadı”

“Yeğenimi televizyonun başına oturtmak çok zor. Canlı derslerde de ilgisini toplayamadı. Sınıfta sesini zor duyururken bilgisayardan sesini duyurması iyice zorlaştı. Çok kenarda kaldı. Böyle olunca derslere katılmak istemedi. Öğretmen de onu derse katmak için çok çaba sarf edemedi. Öğretmenin iki küçük çocuğu vardı ve bir yandan da öğrencilerine Zoom’dan ders anlatmaya çabalıyordu. Ne bileyim sınıf ikiye bölünüp ders yapılabilirdi belki. İngilizce öğretmeninin derse katmak için çabası vardı, o derslere katılabildi. Öğretmeniyle iletişim kurmak yeğenim için çok önemliydi. Sınıf öğretmeni ‘Beni istediğin zaman ara ya da mesaj at, açamazsam da müsait olunca mutlaka dönerim’ dedi. Yeğenime özel gereksinimli olduğu için çok zor okul bulabilmiştik. ‘Bir tane okulum vardı ama onu da kaybettim’ dedi ve strese girdi. Öğretmeniyle birebir konuşa konuşa bu stresi azaldı.”
Özetle M.N için uzaktan eğitim süreci hem psikolojik hem de akademik olarak çok zor geçti. Sadece okulundan değil bu dönemde, okul dışında aldığı, fizyoterapi, özel eğitim, konuşma terapisi gibi ihtiyaçlarından da uzak kaldı. D.Y’ye göre yeğeninin yeni eğitim yılına dönüşü ve sonrası da pek çok zorluk barındırıyor:
“Uzaktan eğitimden çok bir şey beklemiyoruz. Okula nasıl tekrar adapte olacak? Zaten her sene adapte olabilmesi zaman alıyor. Bu yıl 4. sınıf. Zaten ortaokula geçiş zor olacakken, neredeyse bir yıllık kayıp bu zorluğu artıracak. Ortaokula başlarken bu süreci kimse sormayacak da. Nasıl olacak bilmiyorum? Ben desteklemek ve göstermek istiyorum. Ancak sadece okul değil ki, terapiler de birikti. Yüklenmek doğru olmuyor. Hangi birini yapacaklar. Umarım gelecek eğitim yılı başlamadan, yeğenim ortaokula geçmeden okullar açılır. Birden aylarca uzak kaldıktan sonra ortaokula başlamasındaki zorlukları düşünemiyorum.”

Mevsimlik işçi aile uzaktan eğitim için dönecek ama…

Diyarbakır Pembeviran Köyü’nde yaşayan Ç.A’nın beş kız, bir de oğlan çocuğu var. Çocuklarının beşi eğitim çağında. Aile mevsimlik işçi olarak çalışıyorlar. İki senedir Sivas’ın yolunu tutuyor ve burada mangal kömürü işçiliği yapıyorlar. Pek çok aile mart ve kasım ayları arasında çadırlarda konaklayarak bu işi yapıyor ama onlar okullar açılınca dönüyor. Anne Ç.A uzaktan eğitim başlayınca da döneceklerini anlatıyor. Anlatıkları uzaktan eğitimin pek çok kız çocuğunun ev içi iş yükünü artırdığını da gösteriyor: 
“İki yaşındaki kızım hariç tüm çocuklarım okuyor. 9. sınıfa giden kızım telefonundan uzaktan eğitimi takip etti. Diğerleri televizyondan takip etti. Sorun yaşıyorlardı. Ben de 2 bin TL borç alıp bir televizyon daha aldım. Yeter ki okusunlar. Ama uzaktan eğitim okul gibi olmuyor tabii. Ben destek olamıyorum. Kızlar evde olunca ev işi de yapıyor mecburen.”

“Ürettiğim ve öğrendiğim bir süreç oldu ”

6. sınıfa başlayacak olan U.T ise İstanbul’da özel bir okulda burslu eğitim alıyor. Uzaktan eğitim sürecini verimli geçirenlerden. Evde bilgisayarı, tableti ve telefonu olan U.T, tableti üzerinden okulunun canlı derslerine katıldı. Ayrıca okul sonrası zamanlarda devam ettiği Bilim ve Sanat Merkezi’nde de (BİLSEM) online olarak derslere de devam etti. Annesi N.T kulüp derslerinin bile yapıldığını anlatıyor:
“Spor yaptılar, kas hareketleri çalıştılar. Bazı derslere dans ederek başladılar, doğum günleri bile es geçilmedi, online kutlandı. Öğrencilerin birbiriyle ve öğretmenleriyle iletişim hiç kopmadı.”
U.T yazın da öğretmenlerinin verdiği kısa tekrarları yaptığını anlatıyor. Anlattıkları hem öğrencinin hem de öğretmenlerin dijital okuryazarlığının uzaktan eğitimin verimini nasıl etkilediğini de ortaya koyuyor: 
“Online platformları, EBA web adresini daha önce de kullanıyordum. Bilgisayar becerim bu süreçte daha da arttı hatta. Benim için fikir üretme ve hayata geçirme dönemi de oldu. Bir kitap yazdım uzaktan eğitimle ilgili. Hem duygularımı anlattım hem tavsiyelerimi yazdım. Bu süreçte bir proje yapmaya karar verdim. Frizbinin uçuş şeklinden hareketle uçan daire yapmayı düşündüm. Fikir üretmiş oldum. Hayata geçirmek için çalışmalar yaptım; üç boyutlu çizimler, motorlar… Okulumu ve arkadaşlarımı özledim ama öğrenme açısından uzaktan eğitimde de rahattım. Bir sürü uygulama ile ilgili bilgi sahibi oldum. Bilgisayardaki bir programla üç boyutlu çizim yapmayı da öğrendim.”

Okullar arasındaki imkân farklılıkları eğitime dönüş hazırlıklarını nasıl etkiliyor?

Uzaktan eğitim döneminde evler arasındaki imkân ve öğrenme farklılıkları daha görünür oldu. Uzaktan eğitim süreci de bu farklardan doğrudan etkilendi. Yüz yüze eğitime dönüş hazırlıklarında da okullar arasındaki imkân ve öğrenme farklılıkları daha fazla etkisini hissettirebilir. Normal koşullarda da okulların bulunduğu mahallenin sosyoekonomik durumu okulların ihtiyaçlarının karşılanmasında belirleyiciydi. Veli desteğinin olduğu okulların şartları biraz daha iyi, ihtiyaçları karşılamak daha kolaydı. Ancak sosyoekonomik açıdan elverişli koşullarda olmayan ailelerin çocuklarının gittiği okullar fiziksel olarak daha sorunluydu. Aradaki bu eşitsizlik, okulların uzaktan eğitim planlamasının yanı sıra salgın koşullarında öğrenci sayısına göre sınıf ve hijyen planlamasını da doğrudan etkiliyor. ERG’de Araştırmacı Özgenur Korlu’nun kaleme aldığı Eğitim İzleme Raporu 2020’nin Eğitim Yönetişimi ve Finansmanı dosyamızda da belirtildiği gibi okullarda hijyen ürünlerine ve temizlik çalışanına duyulan ihtiyacın kamu kaynaklarıyla eksiksiz biçimde giderilmesi, özellikle okul-aile birliği bütçesi sınırlı olan okullarda elzem. Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, maske ve dezenfektan temini konusunda endişelerinin olmadığını, bu malzemelerin meslek liseleri aracılığıyla üretildiğini söylüyor. “Hijyen Şartlarının Geliştirilmesi ve Enfeksiyon Önleme Kılavuzu” da hazırlandı. Standartları karşılayan kurumlara “Okulum Temiz Belgesi” verilecek. Denetimler yapılacak. Öğrenci,  yönetici ve öğretmen ve veliler için hazırlanan rehberlerle de eğitim ortamlarında uyulması gereken kuralları ayrıntılı bir şekilde tarif edildi. Ancak okulların temizlik malzemesi ve personeline de ihtiyacı var.

Bir yanda her türlü önlem alınıyor, diğer yanda eksik temizlik personeli kaygısı var 

Özel okullarla devlet okulları arasında imkân farklarının yanı sıra devlet okulları arasındaki eşitsizlik salgın koşullarında okula dönüş hazırlıklarında da belirgin bir şekilde görülüyor. Özel okullar sınıflarını zaten mevcudu az olan öğrenci sayısının daha da azalacağı ihtimaline göre tasarlarken, bazı okullar tekli oturma düzenine göre yeni sıralar aldı, bazı okullar tek kişilik sıraların etrafını şeffaf paravanlarla çevrildi. Yemekhane düzeni farklı zamanlarda daha az öğrencinin girebilmesine göre tasarlandı. Tek kullanımlık kaşık, çatal ve bıçaklar, tepsilerin üzerine kapaklar hazırlandı. Servis elemanlarının maskelerinin yanı sıra siperlikleri hazır. Hem koridorlara hem de hijyen açısından en önemli alanlardan olan tuvaletlere dezenfektan ve sıvı sabun yerleştirildi. Pek çok okul lavaboların musluklarını dokunmadan açılan fotoselli musluklarla değiştirdi. Velilere hem bu teknik önlemlerle ilgili bilgiler hem de uzaktan eğitimin içeriğiyle ilgili bilgiler verildi. Bazı okullar Psikolojik Danışma ve Rehberlik Servisi’nin uzaktan eğitimde nasıl çalışacağını, kullanılacak uzaktan eğitim araçlarını, öğretmenlerin hangi eğitimlerini alacaklarına dair ayrıntıları da paylaştı.
Öte yandan devlet okullarında da hazırlıklar yapılıyor. Ancak okulların imkânları arasındaki farklar okuldan okula yapılan hazırlığı da ihtiyaçları da değiştiriyor.

“Bilgisayarı olmayan öğretmenlerimiz var”

Örneğin, Esenyurt’ta yaklaşık 3 bin öğrencinin eğitim aldığı, ikili eğitim yapan 33 derslikli ilkokulun imkânları hayli sınırlı. Okulun adını vermek istemeyen yöneticilerinden biri hem öğrencilerinin uzaktan eğitime erişim hem de okulun temizlik personeli sorunları hakkında anlattıkları yeni eğitim yılında özellikle soyoekonomik olarak elverişsiz koşullardaki çocukların okuduğu pek çok okulun yaşayabileceği sorunlara dair ipucu veriyor: 
“Uzaktan eğitim verebilme öğretmenlerin niyetleri ve yetenekleriyle de ilgiliydi. Canlı ders zaten zorunlu değildi. Okulun bulunduğu bölge yoksul bir bölge. Öğrencilerin kiminin bilgisayarı yok kiminin interneti yok. Derslere katılım 45-50 kişilik sınıflarda bir, iki kişiyle sınırlı kaldı. Bakanlığın verdiği 8 GB internet yeterli değildi. Öğrencisiyle hiç iletişim kurmayan, işi sadece EBA TV’ye bırakan öğretmenler de oldu. 400 de mülteci öğrencimiz var. Onların interneti zaten yok. Semtimizde insanlar işini kaybetti, kimisi ücretsiz izne çıkarıldılar. Bu şartlarda veliden destek bekleyemiyorsun. Bizim okulun öğrencileri için uzun bir yaz tatili gibi oldu geçtiğimiz eğitim yılının ikinci dönemi. Bundan sonra da sorular olacaktır. 80 kişilik öğretmen kadromuzun neredeyse yarısı ücretli öğretmenlerden oluşuyor. Bizde 3 ve 4. sınıflarda kadrolu öğretmen göremezsin. Kadrolular 1 ve 2. sınıfları alır. Onları 3. sınıfa getirdiklerinde ücretlilere devreder ki, yeni gelen 1 ve 2. sınıflara da kadrolu öğretmen verebilelim. Yine de en çok çabalayan öğretmenlerimiz ücretli öğretmenlerimizdi. Ancak bilgisayarı, internet olmayan öğretmenler var. Ne yapacaksın, 1600 TL maaş alan ücretli öğretmene ‘bilgisayar al’ mı diyeceksin?”

“Okul-aile birliği bütçesi, kantin geliri olmayınca ne yapacağız?”

Okulun hijyeni, ihtiyaçların karşılanması bugüne kadar en zorlu problemlerden biriydi. Artık bu konu daha da önemli, okul yöneticisinin anlattıkları devletin temizlik malzemesi ve personel desteğinin ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor:
“Devletin maaşını karşıladığı güvenlik ve hizmetli olmak üzere iki personelimiz var. Bu yetmediği için dört kişi de biz çalıştırıyoruz. Maaşlarını okul-aile birliği, kantin gelirinden karşılıyoruz. Daha fazla personelimiz olmalı ama gücümüz yok. Yazıcının tonerini dahi okul kendi bütçesinden alıyor. Her sene eksikler sorulur, yazarız ama doğru düzgün katkı asla alamayız. Velinin bağış desteğiyle pek çok okul bu ihtiyaçlarını karşılıyor. Ancak bizim gibi yoksul mahalledeki bir okulda mümkün değil. 1 TL fotokopi parası istediğimizde kendimizi CİMER’de buluyoruz. Gezi, tiyatro, kermesten artırdığımız ufak paralarla ihtiyaç karşılamaya çalışıyorduk bugüne kadar. Okula tiyatro gelir. Ücreti 40 TL’dir. 60 TL denir, 20 TL’si okula kalır misal. Şimdi okul da yok, bu etkinliklerden de bir kaynak oluşturamayız.”

“Tuvaletlere sabun koyamadığımız zamanlar oluyordu”

Gaziosmanpaşa’da hem ilkokul hem ortaokul olarak eğitim veren bir okulda çalışan ve başka okula tayin olan bir öğretmenin anlattıkları da var olan hijyen sorunun salgın döneminde daha yakıcı bir şekilde hissedilebileceğini gösteriyor: 
“Okulda sekiz hizmetliye ihtiyaç var ama dört hizmetli çalışıyor. Temizlik malzemesi çok önemli. Ancak tuvaletlere sıvı sabun alınamadığı zamanlar oluyordu. Salgın sürecinde bu sorunlar su üzerine çıkacak, ‘kral çıplak’ diyeceğiz. Öte yandan uzaktan eğitim dönemi hiç verimli geçmedi. Yeni dönemde nasıl olacak? Mahalledeki ailelerin ekonomik durumları belli. Çoğu asgari ücret ve altı. Kalabalık aileler, babaların çoğu işsiz kaldı. Bu stres ve yokluk içindeydi çocuklar evlerinde. Öğretmenlerin bireysel çabasıyla çocuklara ulaşma durumları oldu. EBA dışında benim sınıfımın başka bir şeye ihtiyacı var deyip etkinlik, program çıkaran da oldu, hiçbir şey yapmayan öğretmen de vardı.”
Sosyoekonomik olarak daha iyi durumdaki velilerin yaşadığı mahallelerdeki devlet okulları biraz daha şanslı. Anadolu yakasındaki yaklaşık 700 öğrencinin okuduğu ilkokulda veliler bağışta bulunuyor. Çoğunlukla okulun ihtiyaçlarını karşılamada bu bağışlar etkili. Örneğin sınıflara koridorlara ve tuvaletlere okul dezenfektan makinaları taktırmış. Maske, ateş ölçerler alınmış. Ayrıca velilerden de öğrencileri için maske ve dezenfektan istendiğinde, veli profili bunu karşılayabilecek durumda. Üç katlı okulun her katında bir hizmetli var. İki güvenlik görevlisi, hatta devlet okullarında pek rastlanmayan hemşire bile mevcut. Ancak okul yöneticilerinden biri  yine de ek bütçe ve personele ihtiyaç olabileceği vurgulanıyor:
“Sınıflarımızdaki öğrenci sayısı 24-30 arası. İkiye bölündüğünde öğrencinin bir kısmı sınıfta bir kısmı evde olduğunda rahatlıkla mesafe alabileceğiz. Okullar seyreltilmiş ve kademeli bir şekilde açıldığında hijyen çok çok daha önemli olacak. Daha fazla temizlik malzemesi almak, daha fazla hizmetli çalıştırmak gerekecektir. Personel ve bütçe desteği çok önemli. Daha önceleri bize verilen temizlik malzemesini kendi bütçemizle alabildiğimiz için ihtiyacı olan bir okula veriyorduk ama şimdi her okulun daha fazla personele ve temizlik malzemesine ihtiyacı olacak. Yeni dönemde kantin geliri, etkinliklerden okula kalan kaynaklar da olmayacak. Şimdi ihtiyaçları karşılamak daha zor.”

Köy okullarında hem eğitime erişim hem personel sorunu 

Hem öğrencilerinin uzaktan eğitime erişimi hem de personel eksiği noktasında sorun yaşayanlardan biri de köy okulları. Diyarbakır’ın bir köyünde görev yapan, okul yöneticilerinden biri  uzaktan eğitimde öğrencilerinin yaşadıkları sorunları, yeni eğitim yılında karşılaşabilecekleri sorunlara dair önemli tespitler yapıyor:
“Okulda öğretmen olarak altı kişiyiz. Kayıtlı 65 öğrencimiz var. Geçtiğimiz uzaktan eğitim döneminde öğrencilerin gidip alabilmesi için köydeki belli evlere kaynak kitaplar, notlar bırakmıştık. Köy Okulları Değişim Ağı’nın (KODA) sesli içeriklerini kullanmıştık. Öğrencilerimizin internete erişimi yok. Dolayısıyla yine çok zorlanacağız. Bir şekilde ulaşmaya çalışacağız, daha sık kaynak götürmeye çalışırız. Zaten var olan eğitim döneminde de bir sınıfın içinde öğrencilerin bilgi seviyesi arasında iki üç sınıflık bir fark olabiliyordu. Bunun üzerine uzaktan eğitim döneminde hiç ulaşamadıklarımız ya da az ulaştıklarımız oldu. 1. sınıfa gelecek öğrenciler sıkıntı olacak. Çocuklar anasınıfında Türkçeyi öğreniyordu. Şimdi anasınıfına gitmeden 1. sınıfa gelecekler. Köy öğretmenleri çocukların geri kalmasına alışkınız. Diğer çocuklara yetişmesi için her sene elimizden geleni yapıyoruz ama uzaktan olunca çok daha zor.”
Okul yöneticisi pek çok köy okulunun temizlik personeli sorunu yaşadığını da hatırlatıyor:
“Düzenli temizlik personelimiz yok. Kendi tuvaletlerimizi ve öğrencilerin tuvaletlerini biz temizlerdik, sınıfları öğrenciler temizliyor. Köyden gönüllü destek alıyorduk temizlik için. Onu bulabilecek miyiz bu şartlarda? Hiçbir zaman hizmetlimiz yoktu. Talep ediyoruz, ‘İŞKUR’dan isim çıkmasını bekleyin’ deniyor. Her okula en az bir personel verilebilir. 12 yıldır köylerde çalışıyorum, yedinci köyüm. Hiçbir zaman düzenli temizlik personeli göremedim.”
Köy Okulları Değişim Ağı’nın (KODA) Temmuz ayında düzenlediği Kırsalda Eğitim Konferansı’nın ardından hazırlanan raporda da eğitime dönüşte köy okullarının karşılaşabileceği sorunlara ve çözüm önerilerine değiniliyor. Raporda kamu kurumlarından, sivil toplum kuruluşlarına, özel sektöre kadar pek çok aktörün yapabileceklerine değiniliyor. Belediyelerin temizlik personeli konusunda destek olabileceği, sivil toplum kuruluşlarının eğitsel içerikler oluşturabileceği, özel sektörün sınıflardaki yeni düzen için materyal desteği verebileceği, telekomünikasyon şirketlerinin altyapı sorunlarına destek olabileceği gibi pek çok çözüm önerisi sıralanıyor. 

Geçtiğimiz uzaktan eğitim dönemi değişmeyen tek şeyin öğretmenin önemi olduğunu göstermişti. Öğrencilerinin evdeki imkânları ve veli desteği uzaktan eğitim sürecinde öğretmenlerin verdiği eğitimi doğrudan etkiledi ama pek çok öğretmen öğrencilerine ulaşabilmek adına farklı farklı yöntemler geliştirdi. Çaba harcadı. Öğretmenler bu hafta seminer dönemine başladı. Ancak onların da pek çok soru işareti var? Sordukları her bir soru alınan ve alınması planlanan önlemlerin netlik kazanmasının önemini de gösteriyor. 
En kaygılı grup bu yıl birinci sınıf okutacaklar. Onlardan biri Denizli’de devlet okulunda çalışan S.İ. Hem mezun ettiği 4. sınıflar hem de yeni okutmaya başlayacağı 1. sınıflarla ilgili kafasında sorular var: 

“Birinci sınıflara nasıl uzaktan eğitim vereceğim?”

“Geçtiğimiz yıl Zoom üzerinden ders yapmak istedim ama sınıftaki 22 kişiden altı-yedi kişi ‘katılabiliriz’ dedi. Kiminin dijital okuryazarlığı kiminin de interneti yoktu. EBA web sitesinden de canlı dersler yapmayı denedim. Sınıfın üçte birine erişebildim. YouTube kanalı kurdum, içerik üretip yolladım. Evlerinin önlerine gittim. YouTube’dan öğrencilere online kaynaklarla nasıl soru hazılanacağına dair videolar izleyip, öğrendim. Öğrencilerime sorular hazırladım, yolladım. Keşke mezun ettiğim öğrencilerin telafi eğitimini benim yapabileceğim bir sistem olsa. Ortaokula başladıklarında bu telafi eğitimi ne kadar sağlıklı olacak? 1. sınıflara nasıl uzaktan eğitim vereceğiz? Harfleri öğretmekten ziyade, duygusal bağ ve güven bağını nasıl kuracağım? Ekran başında nasıl kalacaklar? Bunları düşünüyorum. Bir de okul profilimiz gereği uzaktan eğitim araçlarına ulaşım problemi olan çocuklarımız yine olacaktır.”

“Okullarda birlikte düşünmeye ihtiyaç var”

Öğretmenlerin desteklenmeye ihtiyacı olduğunu anlatan S.İ, okul yöneticilerinin desteği ve öğretmenlerle bir arada çözüm üretme çalışmalarının da önemli olduğunu vurguluyor: 
“Yaz döneminde EBA web sitesindeki müze eğitimi, bilişsel düşünme becerileri ve masal anlatıcılığı eğitimlerine katıldım. Bunlar güzeldi. Öğretmenler uzaktan eğitim araçlarını kullanma noktasında da desteklenebilir miydi ya da desteklenecek mi diye hep düşündüm. Hala bunlara yabancıyız. Okul yöneticilerinin desteği önemli. Geçtiğimiz eğitim yılı MEB neler yapıldığına dair rapor istediği için dönem sonunda tek bir toplantı oldu. Oysa ne yapabiliriz diye birlikte düşünmeye ve üretmeye ihtiyacımız var.” 
İstanbul’da ilkokul öğretmeni olan G. B. de okul olarak uzaktan eğitim dönemini kopuk geçirdiklerini, devlet okullarında genelde uzaktan eğitimin öğretmenlerin insiyatifiyle yürüdüğünü söylüyor.

“Hevesli ve umutluyum ama öğrencilerimin erişim problemi var”

Adana’da Anadolu Lisesi’nde çalışan matematik öğretmeni T. T. lisede velilerle iletişime geçmenin daha zor olduğunu belirterek, geçtiğimiz eğitim yılında öğrencilerinin yaşadığı erişim problemine rağmen çok hevesli olduğunu ve öğrenmeye açık olduğunu söylüyor: 
“Öğrencilerimin teknolojiye ulaşım problemi vardı. WhatsApp üzerinden, EBA’daki canlı dersler üzerinden çeşitli yöntemlerle ulaşmaya çalıştım. 12. sınıflara soru yolladım. Çok hevesliyim. EBA kendimizi geliştirmemiz konusunda bize çok güzel kapı açtı. Canlı dersten de keyif aldım. Gelecek seneye daha umutlu bakıyorum. Ben her şarta göre yapar, çözüm üretirim, umutla bakıyorum. Ancak yoksul bir bölgedeyiz. Öğrenciler ne yapacak? Boşa kürek çekmekten korkuyorum.” 

“EBA’ya giriş sayısı değil, içerik önemli olmalı”

İstanbul’da bir meslek lisesinde çalışan H.B’nin ise aklındaki en büyük soru işareti uygulamalı meslek derslerinin nasıl olacağı: 
“Açıkçası verimsiz bir süreçti geçtiğimiz uzaktan eğitim dönemi. Öğretmenin insiyatifinde kalmış durumda. WhatsApp üzerinden sınırlı öğrenciye ulaşmıştım. Bazı çalışmalar da yolladım ama geri dönüş alamamıştım. İlk dönem notlarıyla geçileceğini bildikleri için öğrencilerin de motivasyonu çok düşüktü. Kimi zaman da yarışa döndü; hangi okul, hangi öğretmen EBA’ya kaç kere girdi, ne kadar içerik yükledi diye. Kimi öğretmenler sırf bir şey yollamak için öğrenciye içerikler sundu. Oysa ne kadar sayıda bir şey yolladığın değil nitelik önemli olmalı.”
Yeni eğitim yılında en büyük ihtiyaçlardan biri kaygıyı azaltmak ve psikolojik destek. İzmir’de bir özel okulda çalışan Rehber ve Psikolojik Danışman E.Ö şöyle konuşuyor: 
“Öğretmenlerin ve öğrencilerin psikolojik sağlamlıklarını yükseltmek için neler yapılabilir? Kafamdaki soru bu. Bu süreçte risk altındaki çocukları izleme ve değerlendirme çok önemli. Daha sıkı kontrol edilebilmeli ve rehber öğretmenler görev almalı. Her okulda bu çalışmalar mümkün olabilmeli. Biz her yıl okulun risk haritasını oluştururuz. Ebeveynini kaybetmiş mi, akran ilişkilerinde sıkıntı mı yaşıyor mu gibi. Bunların okullarda yapılabilmesi çok önemli. Her okulun psikososyal destek ekibi olabilmeli.”
Kaygıyı azaltıp, okula uyumu artırmak için yapılacak çalışmalar hem uzaktan eğitim hem de okula dönüldüğünde çok önemli.  Öğretmen Ağı Değişim Elçilerinden farklı illerde çalışan 16 psikolojik danışmanın oluşturduğu Çevrimiçi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik (PDR) Grubu, öğretmen ve öğrencilerin okula uyumunu kolaylaştıracak çözümler üretti. Okuldaki tüm paydaşların sosyal ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamak ve okula uyum sürecini kolaylaştırmak için etkinlikler planladılar ve bunu bir kitapçık haline getirdiler. Kitapçıkta,  öğretmenlere yönelik seminer döneminde uygulanabilecek bir atölye, ikinci bölümünde ise öğrencilerle uygulanabilecek 20’ye yakın etkinlik bulunuyor. Ayrıca, Anne Çocuk Eğitim Vakfı’nın (AÇEV) Covid-19 Salgını Döneminde Evde İyi Olma Halini Koruma Rehberi, hem öğretmenlerin kullanabileceği hem de velilerine önerebileceği kaynaklardan biri. Rehberde ebeveynlerin ve çocukların fiziksel ve psikolojik iyi olma halini destekleyebilmek için öneriler yer alıyor. Bir diğer kaynak da MEB’in okul öncesi, ilkokul ve ortaokul öğrencileri için hazırladığı “Uzaktan Eğitim Yakından İlgi” seti. Sette pek çok etkinlik önerisi yer alıyor.
Öğrencilerin, öğretmenlerin ve okulların hikâyeleri ihtiyaçları, ihtiyaçların çeşitliliğini bir kez daha çarpıcı şekilde ortaya koyuyor. Her okulun ve her çocuğun ihtiyaçları, eksikleri farklılaşıyor. İhtiyaçların çeşitliliği çözümün çeşitliliğini, beraberinde getiriyor. Eşitlikçi ve kapsayıcı çalışmaların artmasına ihtiyaç var. MEB yoğun bir çalışma içinde olduğunu açıklıyor. Çok yönlü ve katmanlı bu sorunların çözümünde şeffaflık ve katılım önemli. Okulların öğrencileri için bireysel eylem planları hazırlaması, kamu kurumlarının ise bu eylem planlarının hayata geçmesini garanti altına alabilmesi gerekiyor. Okullara ve risk altındaki gruplara yönelik çalışmalar yürüten sivil toplum kuruluşlarının da işbirliği bu süreçte çok önemli. ]]>

Diğer Uzun Hikâyeler

Uzun Hikâye | Depremin Birinci Yılında Hatay’da Eğitimin Durumu

Depremin birinci yılında öğretmenler Hatay’da eğitimin durumunu ve ihtiyaçlarını anlatıyor  Depremin yarattığı yıkımın en fazla olduğu illerden Hatay’da dersliklerin yüzde 45’i kullanılmaz hâle geldi. Kentte konteyner okullar kuruldu; sağlam kalan okullardan bazıları binalarını, yıkılan ya da hasarlı olan okullarla paylaşıyor. İkili eğitim oranı arttı. Kent

Uzun Hikâye | Tüm Varlıkları Gözeten Dünyalar Eğitim Yoluyla Nasıl Kurulabilir?

Eğitim Reformu Girişimi’nin 2004 yılından beri düzenlediği, Türkiye’nin dört bir yanından öğretmenlerin hazırladığı yaratıcı materyalleri ve uygulamaları görünür kılan Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’nın 19’uncusu gerçekleştirildi. 17 farklı ilden seçilen 53 uygulama, ilham veren çözümler öneriyor. Uzun Hikâye’nin bu bölümünde öğretmenlerin uygulamalarına yer verdik.

İlginizi Çekebilecek İçerikler

Program Geliştirme, Uygulama, İzleme, Ölçme ve Değerlendirme Süreçlerine İlişkin ERG’nin Görüşleri ve Önerileri

Teknolojik gelişmelerin ve sosyal değişimlerin hız kazandığı, öte yandan mevcut sorunları derinleştirdiği zamanlardayız. Ekonomi, sağlık, kültür ve sosyal sistemler sürdürülebilirlik açısından alarm veriyor. Son yıllarda yaşanan birçok kriz, insanlığın kurduğu çeşitli sistemlerin dayanıksız ve sürdürülemez olduğunu gözler önüne serdi. Siyasi kutuplaşmanın eğitime olumsuz etkileri ve

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi – 1 | “Eğitimin bir arada yaşama olanak sağlama rolünde ısrarcı olmalıyız”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. Birinci bölümde ERG Eğitim Gözlemevi Koordinatörü Burcu Meltem Arık’la din öğretiminde mevcut durumu, çeşitli

Uzun Hikâye | Depremin Birinci Yılında Hatay’da Eğitimin Durumu

Depremin birinci yılında öğretmenler Hatay’da eğitimin durumunu ve ihtiyaçlarını anlatıyor  Depremin yarattığı yıkımın en fazla olduğu illerden Hatay’da dersliklerin yüzde 45’i kullanılmaz hâle geldi. Kentte konteyner okullar kuruldu; sağlam kalan okullardan bazıları binalarını, yıkılan ya da hasarlı olan okullarla paylaşıyor. İkili eğitim oranı arttı. Kent