Pandemi sonrası artan sosyoekonomik eşitsizlikler, sertleşmeye başlayan iklim krizi, zorunlu göç hareketleri ve artan toplumsal kutuplaşma, birbirini etkileyen süreçler olarak Türkiye’deki eğitim sistemini çok boyutlu biçimde dönüştürüyor. Eğitim İzleme Raporu 2025, “Eğitimde Yönetişim”, “Eğitime Erişim”, “Okul”, “Öğretmenler” ve “Çoklu Krizler Eğitimi Nasıl Etkiliyor?” başlıkları altında bu çok katmanlı kriz ortamının eğitim sistemine etkilerini çocuğun ve öğretmenin iyi olma hâlini merkeze alarak kanıt temelli bir çerçeveyle değerlendiriyor; eğitimi bir hak, kamusal alan ve toplumsal dayanıklılık ağı olarak ele alıyor.
Bu yayına şu şekilde referans veriniz: Kesbiç, K., Terzi, G. N., Korlu, Ö., Gencer, E. G. ve Arık, B. M. (2025). Eğitim izleme raporu 2025. Eğitim Reformu Girişimi. https://www.egitimreformugirisimi.org/yayinlar/egitim-izleme-raporu-2025
Eğitimde Yönetişim
Eğitimde yönetişim alanında 2024-25 döneminde sık değişen hedefler ve mevzuat, stratejik tutarlılık, veri bütünlüğü ve uygulama şeffaflığına duyulan ihtiyacı artırıyor. Çocukların ve öğretmenlerin iyi olma hâlini önceleyen kapsayıcı ve hesapverebilir bir kamusal diyalog eksik kalırken, üst politika belgelerinde şeffaf ve izlenebilir kriterlerin bulunmaması izleme süreçlerini zorlaştırıyor. Bu koşullar, hesapverebilirliğin amaçtan çok araca dönüşme riskini büyütüyor. Eğitimde yönetişim, metrik odaklı bir denetim düzeni yerine çocuğu ve öğretmeni merkeze alan nitelikli bir eğitim sisteminin kurulmasına hizmet eden bir çerçeve olarak tasarlanmalıdır.
Eğitime Erişim
Eğitim sistemlerinin krizler karşısında bir toplumsal dayanıklılık ağı olabilmesi için öncelikle tüm çocuklar örgün eğitim veren kurumlara kayıtlı olmalıdır. Bu öncelik, çocukların nitelikli eğitim hakkının gerçekleşmesi için de ilk adımdır.
Örgün Eğitim Dışındaki Çocuk Sayısı, 2024-25

2024-25 eğitim-öğretim yılında Türkiye’de eğitim dışındaki çocuk sayısı yaklaşık 804 bin 250’dir; eğitime erişemeyen çocukların yaklaşık 611 bin 612’si Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve 192 bin 638 kadarı ise yabancı uyrukludur. Bunlara zorunlu eğitim çağında olmalarına karşın örgün eğitim kurumları yerine yaygın eğitim kurumlarına kayıtlı toplam 666 bin 444 çocuk eklendiğinde örgün eğitim veren kurumlara kayıtlı olmayan çocuk sayısı 1 milyon 470 bin 694’e yükseliyor.
14–17 yaş grubunda Türkiye Cumhuriyet vatandaşı eğitim dışındaki çocuk oranının son iki yıldır %8 seviyesinin üzerinde seyretmesi ve bazı illerde bu yaş grubundaki üç çocuktan birinin ortaöğretim veya yükseköğretimde olmaması, 14-17 yaş grubuna yönelik müdahalelerin ve bölgesel eşitsizliklerin acilen önceliklendirilmesi gerektiğini gösteriyor.
14-17 yaş grubunda ortaöğretimde ve yükseköğretimde olmayan çocukların oranının Kuzeydoğu, Orta ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde bölgelerinde daha yüksek olduğu görülüyor: Muş’ta 14–17 yaş grubunun %34,4’ü, Ağrı ve Şanlıurfa’da ise %32,8’i ortaöğretim ya da üniversitede değildir. Bu durum, bu üç ilde her üç çocuktan birinin geç başlayan eğitim veya sınıf tekrarı gibi nedenlerle hâlâ ortaokulda olduğunu ya da eğitim dışında kaldığını gösteriyor.
İllere Göre 14-17 Yaş Grubunda Ortaöğretimde veya Yükseköğretimde Olmayan Öğrenci Oranı

Türkiye’de 15–17 yaş grubunda çalışan çocuk oranının artması ve tüm çocukların neredeyse üçte birinin maddi yoksunluk içinde yaşaması, sosyoekonomik koşulların eğitim dışına çıkmada belirleyici olduğunu gösteriyor.
TÜİK verileri de ciddi oranda çocuğun maddi yoksunluk içinde yaşadığını gösteriyor: 2024 yılı verilerine göre, Türkiye’de çocukların %30,4’ü maddi yoksunluk içindedir. 2024 verilerine göre Türkiye’de 15-17 yaş grubundaki çocukların %24,9’u, yani her dört çocuktan biri, işgücüne katılıyor. Oğlanlar işgücüne kızlardan daha fazla katılıyor: Oğlan çocukların %35,6’sı, kız çocuklarda ise %13,7’si işgücündeydi.
Eğitimde olmayan kız çocuklar, oğlanlara göre daha az işgücüne katılıyor; ancak ev içindeki “görünmez emek” yükünün büyük kısmını üstlenmeleri ve çocuk yaşta erken ve zorla evliliklere (ÇYEZE) ilişkin verilerin sınırlı olması, kızların eğitimden uzaklaşma nedenlerinin daha yakından ve toplumsal cinsiyet perspektifiyle incelenmesini gerektiriyor.
Kız Çocukların İllere Göre Ortaöğretim Düzeltilmiş Net Okullulaşma Oranları

TÜİK tarafından paylaşılan 16-17 yaş grubu için resmi evlenme istatistikleri, sorunun bölgesel boyutta ne durumda olduğunu göstermiyor ve sadece resmi verilerle izlenebilen kısmına işaret ediyor. ÇYEZE’nin eğitimden kopuş nedenlerinden biri olması nedeniyle, yıllara göre illerde kız çocukların ortaöğretim düzeltilmiş net okullulaşma oranlarına bakıldığında, oranı %80’in altında kalan il sayısının arttığı görülüyor. %80 eşiği, bu illerde ortaöğretim çağındaki kız çocukların önemli bir bölümünün hâlen eğitimin dışında kalma riskiyle karşı karşıya olduğuna işaret ediyor.
2024-25 eğitim-öğretim yılı itibarıyla okulöncesi eğitim hâlâ zorunlu eğitim kapsamında değildir.
Okulöncesi eğitimdeki toplam öğrenci sayısı son iki yıldır belirgin biçimde düşüyor: 2023-24’te 1 milyon 954 bin 202 olan öğrenci sayısı, 2024-25’te 1 milyon 741 bin 314’e gerileyerek %10,9 azaldı. 3-5 yaşta okulöncesi eğitim oranının en düşük olduğu iller; Şanlıurfa (%36,9), Mardin (%37,2), Diyarbakır (%38,6), Şırnak (%38,8) ve Kahramanmaraş’tır (%39,8).
Okulöncesi Eğitimde Toplam Öğrenci Sayısı ve Net Okullulaşma Oranları

Okul
2024-25 eğitim-öğretim yılında politika düzeyinde okullar etrafında öne çıkan konular: çocuk yoksulluğu, suça sürüklenen çocuklar olgusu ve çocuklarda bağımlılık yapıcı madde kullanımıdır.
2024 yılında Türkiye’de güvenlik birimlerine 202 bin 785 suça sürüklenen çocuk getirildi. 2022’den 2023’e %13,5 oranında azalan sayı, 2024’te %13,3 oranında arttı. Ancak suça sürüklenme olgusu, bireysel ahlaki yetersizlik olarak değil, okulun da arasında olduğu dayanıklılık ağlarının zayıflığı üzerinden değerlendirilmelidir.
Politika düzeyinde okulun ısrarla vurgulanması gereken bir rolü ise ücretsiz ve sağlıklı okul yemeğidir.
Maddi yetersizlik nedeniyle Türkiye’de her 10 çocuktan biri günde taze meyve/sebze yiyemiyor (%10,0), her dört çocuktan biri düzenli protein tüketemiyor (%23,1). En düşük sosyoekonomik gruptaki çocukların yalnızca %43,5’i haftada iki-üç kez et, balık ya da tavuk yiyebilirken, bu oran en yüksek gelir grubunda %77,9. Türkiye’de çocukların %5,5’i yetersiz beslenme nedeniyle bodurluk yaşıyor. MEB tarafından okul yemeği programının sadece ihtiyaç sahibi olan öğrencilere sunulmaya devam edileceği paylaşıldı. TÜİK verilerine göre Eylül 2024 ile Ekim 2025 arasında gıda ve alkolsüz içecek fiyatları %40,7 oranında arttı. Türkiye’de yüksek gıda enflasyonu ve yoksulların enflasyondan daha yüksek oranlarda etkilenmesi, beslenme ve temel ihtiyaçlara erişimde var olan eşitsizlikleri derinleştiriyor.
Zorbalık vakalarındaki artışla öne çıkan güvenlik ihtiyacını karşılamanın yolu, fiziki önlemleri artırmaktan değil, okul ekosisteminde güvene dayalı ilişkileri güçlendirerek öğrencilerin içsel güvenlik algısını desteklemekten geçiyor.
2025 yılında yapılan bir araştırmaya katılan ebeveynlerin %68’i çevrelerindeki bir çocuğun zorbalığa uğradığını paylaşıyor. Araştırma, açık kuralların ve destekleyici ilişkilerin bir arada bulunduğu okul iklimlerinin zorbalık oranlarını azaltmada en etkili model olduğunu gösteriyor.
İkili Eğitimdeki Öğrenci Oranı (%)

İkili eğitim, pedagojik bir planlama sorunu olmasının yanı sıra; öğrencinin günlük rutinlerinin parçalanması yoluyla ilişkisel ve duygusal dayanıklılığını zayıflatma potansiyeline de sahiptir.
Eğitimin İçeriği
2024-25 döneminde Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli kapsamında izleme-değerlendirme sisteminin kurulması önemli bir adım olsa da sonuçların kamuoyuyla paylaşılmaması şeffaflığı sınırlıyor. Öğretmen görüşleri, öğretim programlarına yönelik hizmet içi eğitimlerin kısa ve uygulama açısından yetersiz kaldığını, içerik yoğunluğu, erken yaşta verilen soyut kavramlar, kalabalık sınıflar ve altyapı eksiklerinin programların uygulanabilirliğini zorlaştırdığını gösteriyor. Öğrencilerin okuma-anlama, problem çözme ve uygulamalı öğrenmeye yönelik etkinliklerin artırılması olumlu değerlendiriliyor. Aynı dönemde yapay zekâ politikalarının kurumsallaşması hız kazandı; bu dönüşümün pedagojik, etik ve eşitlikçi çerçevelerle desteklenmesi gerekiyor. Çevresel farkındalık ve enerji verimliliğine yönelik okul temelli girişimler yaygınlaştı. Altyapı eşitsizliklerinin giderilmesi, öğretmenlerin sürdürülebilirlik okuryazarlığının güçlendirilmesi ve izleme-değerlendirme süreçlerinin sağlamlaştırılması bu çalışmaların etkisini belirleyecek temel unsurlar olarak öne çıkıyor.
Öğretmenler
Öğretmenler mesleklerini küresel ölçekte bir krize dönüşecek hız ve oranda bırakıyorlar. Alanyazına göre mesleğin itibarsızlaşması, düşük maaşlar, mesleki dayanışmanın kaybolması ve öğretmenlerin içinde yaşadıkları zaman yoksulluğu gibi unsurlar meslekten ayrılışı veya mesleğin seçilmeyişini etkiliyor.
Bu durumun oluşturduğu öğretmen açığını küresel bağlamda anlamak oldukça zordur ancak OECD’nin gerçekleştirdiği TALIS 2024 bu anlamda yol göstericidir. TALIS’te öğretmen açığına ilişkin en önemli göstergelerden biri “yeterli donanıma sahip öğretmen eksikliği”dir. TALIS için görüşülen ortaokul idarecilerinin %23’ü yeterli donanıma sahip öğretmen sıkıntısından dolayı okullarında nitelikli eğitim kapasitesinin sınırlandığını söylüyor. Türkiye’de durum OECD ortalamasına yakındır: bu eksiklik ilkokulda %21,34, ortaokulda %22,7 ve %29,1 olarak beyan edildi.
Grafik: Yeterli Donanıma Sahip Öğretmen Eksikliği 2018 ve 2024, (%)

Türkiye’de öğretmenlik krizinin nicelikten ziyade nitelik, çalışma koşulları, atama süreçleri ve işgücü planlamasında yoğunlaştığı görülüyor.
- TALIS 2024 için görüşülen ortaokul öğretmenlerinin %26,8’i önümüzdeki beş yıl içinde mesleği bırakmak istediğini söylüyor. Özellikle 30 yaş altı öğretmenlerin meslekten ayrılma planları dünyada büyüyen bir problemken Türkiye’de meslekten ayrılma niyeti en düşük grup 30 yaş altı öğretmenlerdir.
- Türkiye, öğretmen kadroları en genç olan ülkelerden biridir. 50 ve üzeri yaşta öğretmen oranı ortaokulda en düşük olan ülke Türkiye’dir: %7,9 olan Türkiye ortalaması, OECD ortalamasının (%36,6) çok altındadır. Emekli olan öğretmen sayıları da sistemdeki öğretmen sayısına oranla oldukça düşüktür.
- Verilere göre Türkiye’de lisans mezunları mesleğe girmek için hâlâ isteklidirler. TALIS’te Türkiye’de ilk kariyer tercihi öğretmenlik olan yeni öğretmen oranı %73,6 OECD ortalaması %57,5’dir. 2025’te 10 bin kişi alınacak Millî Eğitim Akademisi giriş sınavlarına yüz binlerce kişinin başvurduğu düşünüldüğünde Türkiye’de mesleğe yeterli sayıda aday çekme konusunda bir zorluk yaşanmadığı söylenebilir.
Dünyadaki genel yönelimin aksine Türkiye’de öğretmen “arzıyla” ve sistem dışına çıkan öğretmen sayısıyla ilgili sorun yaşanmıyor; bu durumun öğretmen açığı olmadığı anlamına gelmediğinin altının çizilmesi önemlidir.
Türkiye’de ve pek çok ülkede neoliberal reformlar doğrultusunda daha düşük ücret ve sınırlı haklarla çalışan ayrı bir öğretmen grubu oluştu.
2024-25’te ücretli öğretmenlerin sayısı yaklaşık 13 bin artarak 78 ilde 86 bin 136 oldu. Ücretli öğretmen sayısının yıllardır düşmemesi, bu yöntemin öğretmen açığını karşılamada fiilen kalıcı bir mekanizmaya dönüştüğünü gösteriyor. Özel öğretim kurumlarında çalışan 177 bin 738 öğretmenin haklarının kanun nezdinde devlet okullarında çalışan meslektaşlarıyla eşitlenmesi ihtiyacı sürüyor. Özel okullarda çalışan öğretmenlerin işverenleri kamu idaresi olmasa da eğitim bir kamu hizmetidir.
Türkiye’de kadın öğretmenlerin eğitim sistemindeki yüksek temsil oranı yöneticilik pozisyonlarına yansımıyor.
Mevzuatta müdür yardımcılarından en az birinin kadın olması yönündeki düzenleme, cinsiyet farkının büyüklüğü karşısında sınırlı etki yaratıyor. Yeniden görevlendirmenin öncelikli olması ve mevcut yöneticilerin çoğunun erkek olması, yeni pozisyonlarda da erkeklerin ağırlığının sürmesine yol açıyor.
Kadın İdareci Oranı (Ortaokul) 2024, %

2024-25 yılında öğretmenlerle ilgili olarak “ataması yapılmamış öğretmen” durumu; mülakatlar, Millî Eğitim Akademileri’nin öğretmenlerin ve eğitim fakültelerinin itirazlarına rağmen açılması, proje okullarda resen atamalar ve özel okul öğretmenleri ve ücretli öğretmenlerin hakları başlıkları kamuoyunda sıkça tartışıldı.
Çoklu Krizler ve Eğitim
Bölgesel İnsani/Siyasi Krizler: Türkiye’deki Mülteci Çocukların Eğitime Erişimi ve Mevcut Durum
Ekonomik durgunluk, deprem sonrası eğitime erişimde yaşanan zorluklar ile artan toplumsal kutuplaşma gibi çoklu krizlerin ortasında, mülteci çocukların eğitime erişimi kırılganlaşmaya devam ediyor. MEB verilerine göre eğitim dışında 192 bin 638 yabancı uyruklu çocuk bulunuyor. Veriler incelendiğinde, yabancı uyruklu öğrencilerin %79,4’ünün okullulaştığı görülüyor. Okullulaşma oranları bir önceki yıla kıyasla artsa da özellikle okulöncesi ve ortaöğretim kademelerinde düşük seyrettiğini vurgulamak gerekiyor.
Türkiye’de Bulunan Yabancı Uyruklu Öğrencilerin Eğitim Kademelerine Göre Okullulaşma Oranları (%)

UNICEF’in yaptığı bir araştırma, okula kayıtta yaşanan güçlükler, barınma, ulaşım ve ekonomik sorunlar, kesişimsel engeller ve okul iklimi ve dil bariyeri gibi nedenlerin mülteci çocukların eğitime erişimini sınırladığını ortaya koyuyor.
Suriye’de 8 Aralık 2024’te yaşanan rejim değişikliği, yüz binlerce çocuğun geri dönüşüyle birlikte Türkiye ve Suriye arasında kesintisiz, güvenli ve kapsayıcı eğitimin nasıl sağlanacağına dair kritik bir belirsizlik dönemi başlattı.
Ekonomik Kriz ve Eğitim
En zengin hanelerin eğitime yaptığı harcama, en yoksul hanelerin 28 katına ulaşıyor.
2024 verileri, özel eğitim harcamalarında sosyoekonomik uçurumun ne kadar derinleştiğini açıkça gösteriyor: En alt gelir grubundaki haneler tüm özel eğitim harcamalarının yalnızca %2,3’ünü yaparken, en üst %20’lik dilim bu harcamaların %64,5’ini gerçekleştiriyor. Kırtasiye, kurs, dershane, özel öğretmen ve özel okullar gibi tüm kalemleri kapsayan bu tablo, ekonomik eşitsizliklerin çocukların eğitime erişim olanaklarını belirleyen en güçlü faktörlerden biri hâline geldiğini ortaya koyuyor.
Ekonomik kriz, güvencesiz çalışma koşulları ve artan iş güvenliği riskleri, mesleki eğitimin öğrenciler için bir ‘fırsat alanı’ olmaktan çıkıp bir kırılganlık kaynağına dönüşmesine yol açıyor.
Meslek lisesi mezunları ile yükseköğretim mezunları arasındaki yaklaşık %40’lık ücret farkı, öğrencilerin üniversite sınavına yönelmesine ve mesleki eğitimden uzaklaşmasına neden oluyor. Buna ek olarak, Türkiye’nin 2023 ve 2024 yıllarında 100 bin çalışan başına düşen ölümcül iş kazalarında Avrupa’da ilk sırada yer alması ve yalnızca Ocak–Ekim 2025 döneminde en az 72 çocuk işçinin hayatını kaybetmesi, iş güvenliği risklerinin mesleki eğitimi gençler için giderek daha tehlikeli bir seçenek hâline getirdiğini ortaya koyuyor.
Ekonomik kriz, yaşam maliyetlerindeki artış ve diplomaların değer kaybı, gençlerin üniversiteye erişimini zayıflatıyor; yükseköğretim sistemi çoklu krizlerin baskısı altında daralıyor.
Son sınıf öğrencilerinin yükseköğretime yerleşme oranı iki yılda 5,9 yüzde puan düşerek %26,4’e geriledi. 2025’te yükseköğretim kontenjanlarının neredeyse %10’u boş kalırken, bu boş kontenjanların %82’si vakıf üniversitelerinde gerçekleşti. Üniversite mezunu ücretlerinin son 20 yılda sert biçimde gerilemesi ve ortalama maaşların asgari ücrete yakınsaması, diplomaların ekonomik değerini zayıflattı.
EİR 2025, tüm bu bulgular ışında eğitimin niteliğini izlerken eşitlik, kapsayıcılık, dayanıklılık, katılımcılık ve insan hakları temellilik ilkelerini öne çıkarıyor; tüm çocukların nitelikli, güvenli ve anlamlı bir öğrenme sürecine erişimini güçlendirmeye yönelik politika önerileri geliştiriyor. Rapor, veriye dayalı analizlerle hem mevcut durumu ortaya koyuyor hem de eğitim sisteminin dönüşümünde diyalog, şeffaflık ve hesapverebilirliğin kurucu rolünü vurguluyor.
EİR 2025’in, nitelikli eğitim hakkının hayata geçmesi için her ölçekte yürütülen çalışmalara katkı sunmasını diliyoruz.
ERG Sözlük
ERG Sözlük
ÇOKLU KRİZLER ÇAĞI
Çoklu krizler çağı, birbirini etkileyen ve tetikleyen ekonomik, çevresel, toplumsal ve siyasal krizlerin aynı anda yaşandığı bir dönem olarak tanımlanıyor. Bu krizler, birbirine eklemlenerek tekil krizlerin ötesine geçen ve toplumsal, ekonomik, ekolojik ve siyasal sistemlerin bütününü sarsan bir etki yaratıyor.* Krizlerin süreklilik kazandığı bu dönemde, toplumsal yaşamın tüm alanları gibi eğitim sistemi de doğrudan etkileniyor.
* Tooze, A. (2022, 28 Ekim). Welcome to the world of the polycrisis. Financial Times.
https://www.ft.com/content/498398e7-11b1-494b-9cd3-6d669dc3de33
OKUL AİDİYETİ
Okul aidiyeti “öğrencilerin okulun sosyal ortamında kendilerini bireysel olarak kabul edilmiş, saygı duyulmuş, dahil edilmiş ve desteklenmiş hissetme düzeyi” olarak tanımlanabilir.
Kaynak: Goodenow, C. (1993). Classroom belonging among early adolescent students: Relationships to motivation and achievement.
The Journal of early adolescence, 13(1), 21-43. https://journals.sagepub.com/doi/10.1177/0272431693013001002
YEŞİL BECERİLER
Bireylerin düşük karbonlu, iklim değişikliğine dayanıklı bir ekonomiye geçiş yapabilmesi, geleneksel yeşil sektörlerde çalışabilmesi, daha sürdürülebilir davranışlar benimseyebilmesi, iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlayabilmesi ve iklim adaleti doğrultusunda eyleme geçebilmesi için gerekli becerilerdir.
YÖNETİŞİM
Birlikte yönetimi esas alan, karar alma süreçlerine tüm aktörlerin katılımını öngören bir yönetim modeli.
ZAMAN YOKSULLUĞU
Zaman yoksulluğu bir öğretmenin yapması gereken ya da yapması gerektiğini düşündüğü işin miktarıyla işin yoğunluğu (belirli bir sürede verilmesi gereken kararların sayısı, karmaşıklığı ve riskleri) arasındaki ilişkiden doğar.
Zaman yoksulluğu yaşayan insanların iyi olma hâllerini olumlu etkileyecek etkinlere zaman ayırma özgürlüğü bulunmaz. Seçim şansı olmadan uzun saatler çalışma zorunluluğu içindedirler.






