Uzun Hikâye | Yoksulluk Hasadı

Zeynep 16 yaşında, tarlada çalışıyor. Ali Muhammed 12’sinde, fıstıktan, karpuza kadar pek çok ürünün hasadında çalışıyor. 14 yaşındaki Talip ortaokulu bitirdi ama okuma yazma bilmiyor. Mevsimlik gezici tarım işçilerinin çocukları eğitime devam edemiyor. Adana’da mevsimlik gezici tarım işçilerinin yaşadıkları yedi çadır yerleşimi dolaştık, aileler ve çocuklarla görüştük.

Umay Aktaş Salman
ERG Araştırmacısı

Göz alabildiğine uzanan Çukurova… Tarlalarda işçiler çalışıyor. Kimi patlıcan, biber, narenciye topluyor, kimi ise susam çırpıyor. İçlerinde çocuklar da var. Amasya’dan Adana’ya, Adana’dan Konya’ya… Mevsimlik gezici tarım işçilerinin ömürleri böyle geçiyor. Koca bir hayat günde ortalama 11 saat çalışarak, sürekli göç ederek ve çadırda yaşayarak geçer mi? Onlarınki geçiyor. Ürün ne olursa olsun gittikleri her hasat yoksulluğun hasadı aslında. Çünkü pek çoğu çocukken tarım işçiliğine başlamış ailelerin çocukları da şimdi tarım işçiliği yapıyor. Tarım işçiliği nesilden nesile geçen bir yoksunluk, yoksulluk. 16 yaşındaki Zeynep hem tarlada çalışıyor hem de çadırdaki ev işlerini yapıyor. 12 yaşındaki Ali Muhammed iki yıldır fıstıktan, karpuza, susama kadar pek çok ürünün hasadında çalışıyor. 14 yaşındaki Talip’in Urfa-Adana hattında devamsızlıklarla geçen eğitim hayatının 8. sınıftan sonrası yok. Ortaokulu bitirmesine rağmen okuma yazma bilmiyor. Mevsimlik gezici tarım işçilerinin çocukları eğitime devam etmekte zorlanıyorlar. Kimi gittikleri illerde okullara devam etmeye çalışıyor kimi erkenden eğitimden kopuyor. Oysa onları tarladan çıkarabilmenin yollarından biri nitelikli ve kapsayıcı eğitim.

2018 yılını Çocuk İşçiliğiyle Mücadele yılı ilan eden Türkiye’de çocuk işçiliği kronik sorunlardan biri. 4857 sayılı İş Kanunu’na göre 15 yaşından küçük çocukların çalıştırılması yasak. 15-18 yaş arasındaki çocuklar ise eğitimlerine engel olmayacak, sağlık ve güvenliklerinin tam olarak güvence altına alındığı işlerde çalıştırılabilirler. Aynı kanunla 14 yaşını doldurmamış çocukların da gelişmelerine ve okula devamlarına engel olmayacak sanat, kültür ve reklam faaliyetlerinde çalıştırılabilecekleri belirtiliyor. Mevsimlik gezici tarım işçiliği “en kötü biçimdeki tarım işçiliği” olarak tanımlanıyor. Bu alanda asgari çalışma yaşı 18. Ancak pek çok sektörde, en yaygın olarak da tarımda çocuk işçiliği yakıcı bir şekilde varlığını sürdürüyor. Bunu ortaya koyacak veriler ise sınırlı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun en son 2012 yılında yaptığı Çocuk İşgücü Anketi’ne göre Türkiye’de 6-17 yaş grubunda 893 bin çocuk işçi var. Bu çocukların yüzde 44,7’si, yani yaklaşık 400 bini tarımda çalışıyor. 2012’den sonra ulusal düzeyde bir veri toplanmadığı için çocuk işçi sayısının ne kadar olduğunu bilmiyoruz. Ancak Suriyeli çocuk işçileri de hesaba kattığımızda sayının daha da artmış olabileceğini söyleyebiliriz.

Mevsimlik gezici tarım işçilerinin çocuklarının kaçının eğitime devam edip kaçının etmediğine, çocukların eğitim hakkının korunmasına yönelik uygulamalara dair veriler sınırlı. 2017 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın, CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun soru önergesine verdiği yanıta göre, Türkiye’de 2016-2017 eğitim yılında mevsimlik tarım işçisi ailelerin e-Okul’a kayıtlı çocuklarının sayısı 22 bin 414.

Eğitimi terk edenlerin oranı yüzde 50

Ulusal düzeyde olmasa da en yakın tarihli verilerden biri Hayata Destek Derneği’nin 2014 yılında 1353 kişinin verisini içeren 9 ilde yaptığı Mevsimlik Gezici Tarım İşçiliği Raporu. Rapora göre verisi alınan çocuklardan 5-11 yaş grubundakilerin yüzde 35’i tarlada çalışırken, bu oran 12-15 yaş grubunda yüzde 78’e, 16-18 yaş grubunda ise yüzde 85’e çıkıyor. 18 yaş altında tarlada çalışan çocukların yüzde 50’si eğitimini terk etti. Bu oran mevsimlik tarım işçilerinin tarlada çalışmayan çocukları için bile yüzde 21. Hem tarlada çalışan hem de eğitimlerine devam eden çocukların yüzde 57’si okuluna düzenli devam edemiyor. Mevsimlik gezici tarım işçilerinin çalışmayan çocuklarının yüzde 43’ü de devamsızlık yapıyor.

Veriler sınırlı, hikâyeler gerçek

Ulusal düzeyde veriler sınırlı ama çocukların eğitimi terk ettiği ya da okula kayıtlı olsa da sağlıklı bir şekilde devam edemediği sahaya çıkıldığında tüm çıplaklığıyla karşılaşılan bir gerçek. Adana’da farklı ilçelere bağlı mevsimlik gezici tarım işçilerinin yaşadıkları yedi çadır yerleşimi dolaştık, aileler ve çocuklarla görüştük.

Genellikle yol ve su kanallarının kenarlarına kurulmuş naylon, bez çadırlardan oluşan çadır yerleşimlerinin bulunduğu yerlerin adı değişiyor ama hikâyeler pek değişmiyor. Ortak nokta yoksulluk, eğitimsizlik, beslenme ve sağlık sorunları… Çadırlarda okula giden çocuklar da var, çoktan eğitimden kopmuş olanlar da…

Seyhan ilçesine bağlı Köylüoğlu Mahallesi’ndeki çadırlarda 14 aile yaşıyor. Patlıcan ve biber topluyorlar, susam çırpıyorlar şimdilerde. Ailelerden biri, işçi ile tarla sahibi arasında aracı görevi gören ‘elci’ Mehmet Taş. Taş, çadırda sekiz kişilik ailesiyle birlikte kalıyor. 37 yıldır ailece tarım işçiliği yapıyorlar. Yörede 12 ay boyunca ürün yetiştirildiği için gezici tarım işçiliği bazı aileler için kalıcılığa dönüşmüş. Taş ailesi de kalıcı olanlardan.

Çadırda gelini Sümeyye Taş, erkeklere sigara sarıyor. Hikâyesi eğitimden erken ayrılan kız çocuklarının yaşadıklarının özeti. Daha 18 yaşında, 17 yaşında evlendirilmiş. Dokuz aylık hamile. 8. sınıftan sonra liseye gidememiş. Okumak kısmet olmadı, diyor mahçup bir şekilde. Okuyabilseydi öğretmen olmak istediğini söylüyor. Okulu terk etme sebebi, evin geçimini sağlamak. Tıpkı yüzlercesinin olduğu gibi. Kalkınma Atölyesi Kooperatifi’nin 2018’de yayınladığı “Bir Yevmiye Bir Yevmiyedir” başlıklı raporuna göre çocukların yüzde 66’sının eğitime devam edememe nedeni ekonomik sebepler.

“Annem çalışıyor, biz oturmuşuz olur mu?”

Kalabalık nüfuslu ailelerde çocuklar için okumak adeta vicdan azabı. Sümeyye Taş da “Annem çalışıyor, yaşlı kadın. Biz oturmuşuz olur mu? Benimle birlikte 10 kişiyiz . Hangi birimiz okula gidecek? Sabahları bayat ekmek yiyorduk, nasıl okuyacağız? Okulu bıraktıktan sonra ben de tarlada çalışmaya başladım. Biber patlıcan toplamaya, marul kazmaya giderdim. Sabahtan akşama kadar güneşin alnında çalışıyorduk. Kolay mı? Tarladan gelince de ev işlerini yapıyordum” diye konuşuyor.

Çocukluğu çadırda geçti, hâlâ çadırda yaşıyor. Kocası da tarım işçisi. Taş, “Ben okuyamadım ama kızımı okutacağım” diyor. İkiz erkek kardeşleri 7. sınıfa gidiyor. Köylüoğlu’ndaki çadırlarda kalan okul çağındaki çocukların hepsi taşımalı eğitimle okula devam ediyor.

Yola devam ediyoruz. Seyhan ilçesine bağlı Mürseloğlu’ndayız bu kez. Buradaki çadırlarda hem Suriyeli hem de Türkiyeli aileler var. Taşımalı eğitimle okula giden çocuklar çoğunlukta ama gitmeyenler de var. Onlardan biri 16 yaşındaki Zeynep Akdere. O da 8. sınıftan sonra okula devam edememiş. “Kız olduğum için okutmadılar” diyor. Bazen tarlada çalışmaya gidiyor, tarlaya gitmediği zaman ise çadırda ev işlerini yapıyor. Tarlada çalışsın ya da çalışmasın kız çocuklarının üzerindeki iş yükü daha da ağır. Veriler de bunu gösteriyor. Hayata Destek Derneği’nin Mevsimlik Gezici Tarım İşçiliği Raporu’na göre kız çocuklarının yüzde 70’e yakını su taşıyor, odun topluyor, ateş yakıyor, çadır temizliği ve yemek yapıyor.

10 kişilik bir ailesi olan Akdere’nin beş küçük kardeşi ve annesi Kahramanmaraş’ta. Kardeşleri okuyor. Ağabeyi, 15 yaşındaki kardeşi, babası ve kendi ise Adana’da aileyi geçindirmeye çalışıyor. 15 yaşındaki kardeşi de okul yerine tarlaya gidiyor.

“Sepet öyle ağır ki yerinden kalkmıyor”

Gözleri yerde, tarlada ve çadırda geçirdiği zamanı anlatıyor:

“Ben de bazen tarlaya gidiyorum. Limon kesiyorum, portakal topluyorum. Sepet öyle ağır ki, yerinden kalkmıyor. Tarlada çalışmak çok zor. Tarladan döndüğümde de ev işi yapıyorum.”

Akdere’nin yaşadığı çadırın yanındaki çadırda ise Püsküllü ailesi var. Amasya’daki işin ardından Adana’ya gelmişler. Altı ay Amasya, dört ay Adana derken ömürleri böyle geçiyor. Püsküllü Ailesi Kahramanmaraşlı. 11 senedir tarım işçiliği yaparak geçimlerini sağlamaya çalışıyorlar.

Evin gelini Aysel Püsküllü 5. sınıfa kadar okuyabilmiş, köyde okul olmadığı için, “kızlar okumaz” deyip yatılı okula da yollamamışlar. Hikâyenin sonrası tanıdık… O da çocukken pamuk işçiliğine başlamış ailesiyle birlikte. Şu anda 26 yaşında ve üç çocuğu var. 6 yaşında olan kızı okul öncesi eğitimi almıyor. 3 yaşında ve dokuz aylık iki çocuğu daha var. Seneye çocuklarını da alıp Maraş’a gitmek ve orada kalmak istiyor. Çünkü çocuklarının okuyabilmesi için yerleşik bir hayatın şart olduğunu söylüyor. Mevsimlik gezici tarım işçiliği yaparken çocukların okula gitseler bile verim alamadıklarını anlatıyor:

Bu ortamda çocuklar verimli ders çalışamıyor

“Birkaç ay burada, birkaç ay başka bir ilde. Çocuklar bu şartlarda kafalarını derse veremiyorlar. Çadır ortamında ne kadar verimli yaşayabilir ve ders çalışabilirler ki. Yağmur yağınca çadırlardan su çıkmıyor. Her yer çamur, kışın soğuk, yazın sıcak.”

Şubat’a kadar Şanlıurfa’da, Şubat’tan sonra Adana’da okuyorlar

Çadır yerleşimlerin bulunduğu yöreler değişiyor ama şartlar pek değişmiyor. Karataş ilçesine bağlı Tabaklar’da 150 çadır var. Birkaç ay sonra bu sayı 250’yi bulacak. 15 senedir tarım işçiliği yapan Recep Çeçe, şu anda yalnız. Şubat’ta eşi ve üç çocuğu da yanına gelecek. “Yalnız nasıl kalayım?” diye soruyor ama “Çocuklar geldiğinde de ailece perişan oluyoruz” diyor. İkinci, 5. ve 7. sınıfa giden çocukları Şanlıurfa’daki okullarından ayrılıp burada okula devam edecekler her yıl olduğu gibi.

Çeçe, “Bir orada bir burada okuyorlar. Zor oluyor onlar için. Günde 10 saate yakın çalışıyoruz. Çocuklarla da ilgilenemiyoruz. Böyle rezil bir hayat olur mu? Ne kendim ne de çocuklarım için bir hayalim yok” diyor.

Haftanın altı günü günde 49 TL’ye çalışıyor

O sırada çadır kentte dolaşan iki Suriyeli çocuğa rastlıyoruz. 12 yaşındalar okula gitmiyorlar. “Yaşımız büyük olduğu için okula almadılar” diye anlatıyorlar. Ali Muhammed’in 12 kardeşi var. İki senedir çalışıyor. Fıstıktan karpuza, susama kadar pek çok üründe çalıştığını anlatıyor. Küçük bedeninin kaldıramayacağı kadar ağır bir iş yapıyor. Haftanın altı günü, günde 10 saat çalışıyor. Günlük yevmiyesi 49 TL. En büyük isteği Suriye’ye dönüp okula gitmek.

Tabaklar’da Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal Hayatlarını İyileştirme Projesi (METİP) kapsamında yeni yapılmış bir konteynır okul var. Okul öncesi ve ilkokul eğitimi veriliyor. Yaklaşık 80 çocuk eğitim alıyor.

“İstemiyorlar bizi”

Karataş’a bağlı Çavuşlu’da ise neredeyse çadırların tamamı Suriyeli ailelerden oluşuyor. Çadır kentte karşılaştığımız hiçbir çocuk okula gitmiyor. Bir anne oğlunun ayakkabısız çıplak ayaklarını, yırtılmış kıyafetlerini gösteriyor: “Böyle nasıl göndereyim, çocuklar dalga geçiyor. Utanıyor oğlum.” Suriyeli çocuklar, “İstemiyorlar bizi, kavga oluyor, korkuyoruz” diyorlar.

“Kim okumak istemez?”

12 yaşındaki İsmail Çumov 6 senedir Türkiye’de. Geldiğinden bu yana çocuk işçi. Ailesini geçindirmek için çalışmak zorunda olduğunu anlatıyor:

“Yapmadığım kalmadı. Patates, fıstık, biber… Günlük yevmiyem 45 TL. Ablam, ağabeyim, babam hepimiz burdayız ve çalışıyoruz. Kim okula gitmek istemez, öğrenmek istemez ama…”

“Hangi doktorun oğlu tarım işçisi olmuş?”

Karataş’ın Bahçe yöresinde 300 çadır var. Suriyeli ve Türkiyeli aileler bir arada. Çadır yerleşimin iki kilometre ötesinde okul var. Ancak okula gitmeyen çocuklar da var. Ailelere sorduğumuz “neden” sorusunun cevabında hem öğrenilmiş çaresizlik hem de okullarda yaşanan ayrımcılık var:

“Köylüler çadır çocuklarını, bizim çocukları istemiyorlar. Üstlerine köpek salıyorlar. Korkuyor bizimkiler de, kavga da çıkıyor. Okula gitmeyenlerin kimi tarlada çalışıyor kimi çadırda kalıyor. Ne yapacak buradaki çocuklar? Babasına bakacak, annesine bakacak , komşusuna bakacak, o ne olduysa o da onu olacak. Mecbur tarım işçisi olacak yani. Hangi doktorun, savcının oğlu tarım işçisi olmuş?”

1980’den beri tarım işçiliği yapan Şanlıurfalı Mehmer Bakır’ın torunu Necmettin Bakır 9 yaşında ama okula gitmiyor. Şanlıurfa’da birinci sınıfa başlamış ama Adana’ya geldiğinde devam etmemiş. Okuma yazmayı unuttuğunu söylüyor. Hayali doktor olmak. “Şanlıurfa’daki öğretmenim bekliyor beni” diyor heyecanla.

“Burası sanki başka bir memleket”

Nurani Haber de 9 yaşında. O da birinci sınıfa Şanlıurfa’da başlamış. Sonrası devamsızlık… Avukat olmak istediğini, okuma yazmayı unutmadığını anlatıyor. Necmettin ve Nurani anneleriyle birlikte bazen tarlaya gittiklerini ama istemezlerse çalışmadıklarını söylüyorlar. Tarlaya gitmediklerinde ise çadırdalar. “Çok canımız sıkılıyor çadırda” diyorlar. Nurani’nin dört kardeşi daha var. Altı yaşındaki kardeşini geçen sene çadır kentte kurulan, okul öncesi eğitim veren konteynır okula götürdüğünü anlatıyor: “O kadar güzeldi ki, öğretmeni görünce çok mutlu oluyordum. Sanki benim de öğretmenimdi.”

Geçen seneki okula ne oldu diye soruyoruz? Mehmet Haber yanıtlıyor:

“Bir öğretmen vardı ama bu sene ne gelen var ne giden. Zaten sadece öğretmen değil, 40 yıldır burdayız, yağmur olur, sel olur gelenimiz gidenimiz yok. Burası sanki başka bir memleket”.

Memlekette kalan okuyabiliyor

Anne-babasıyla birlikte göç etmeyen, memleketinde kalacak yeri olanlar biraz daha şanslı. En azından liseyi bitirebiliyorlar. İçlerinden üniversiteye de gidenler çıkıyor. O örneklerden ikisi Şakar Ailesi’nin çocukları. Şakar ailesi tam 30 yıldır Yumurtalık ilçesine bağlı Kırmızıdam’daki çadır yerleşiminde kalıyor. Sekiz çocukları var 4’ü liseyi bitirmiş, diğer 4’ü liseyi bitirmeden eğitimden ayrılmış. Hatta büyük oğulları Şanlıurfa’da kalıp liseyi bitirmiş ve polis olmuş. Diğer oğulları 19 yaşındaki Erdal Şakar, şu an yaşadığı çadırda doğmuş. Lise mezunu. Bir Şanlıurfa bir Adana derken eğitimden verim alamadığını anlatıyor:

“Arkadaşların, öğretmenler değişiyor. Konulardan kopuyorsun. Çoğu çocuk bu sebeple okuyamıyor. Ben baktım ki olmayacak lise ikinci sınıfta polis olan ağabeyimin yaşadığı kente gidip onunla kaldım. Liseyi orada bitirdim ama üniversiteyi kazanamadım. Askere gidip uzman çavuş olarak kalmayı düşünüyorum. Burada kalmak istemiyorum artık.”

8. sınıfı bitirdi, okuma yazma bilmiyor

Yüreğir ilçesindeki Kadıköy Mahallesi’ndeki çadırlarda yaşayan Emine Güneş’in altı çocuğu var. 14 yaşındaki Talip 8. sınıfı bitirmiş ama okuma yazma bilmiyor. Talip’in hikâyesi, okula gitmenin yetmediğini, sosyal ve fiziksel gelişim açısından dezavantajlı olan bu çocukların desteklenmesi gerektiğini çok net gösteriyor.

Talip, okuma yazma bilmediği için liseye devam edemiyor. Urfa’da okula başlamış ve 5.sınıfa kadar orada okumuş. Beşinci sınıftan sonra ise Adana’da ortaokula devam etmiş, tabii devamsızlıklarla. Anne Güneş, “Çocuklarla ilgilenemiyoruz ki. Sabah ezanı okunuyor yoldayız, akşam dönüyoruz. Ne yaptı, ders çalıştı mı, çalışmadı mı fırsat bulamıyoruz. Şimdi liseye nasıl gitsin minibüse binip gitse, minibüsün üstündeki yazıyı nasıl okuyacak? Okulda ne yapacak. Bu zamana kadar nasıl geçti bilmiyorum” diye konuşuyor.

Ailelerin ve çocukların anlattıkları eğitime erişimde yaşanan sorunları ve okula devamın güçlüğüne dair nedenleri ortaya koyuyor. Ailelerin geçiminde çocuk işçiliği önemli bir araç. Ne kadar çok aile üyesi çalışma sürecine dahil olursa haneye giren gelir de o kadar artıyor. Bu da ailelerin eğitime bakış açısını olumsuz etkiliyor. Öte yandan yaşam koşullarının güçlüğü okula devamı zorlaştırıyor. Barınma, beslenme, sağlık konusundaki yetersizlikler içinde ailenin gündemi eğitimden önce hayatta kalmak oluyor.

“Dinamik çözümlere ihtiyaç var”

14 yıldır bu alanda çalışan Kalkınma Atölyesi Kooperatifi, mevsimlik tarım işçiliğiyle ilgili çok önemli tespitler, çözüm önerileri ve veri üretiyor. Kalkınma Atölyesi Uzmanı Ertan Karabıyık, çocuk işçiliği sorununun, eğitime erişim ve devam sorununun tek tip yöntemlerle çözülemeyeceğinin altını çiziyor:

“Türkiye bu dinamik, coğrafyaya ve ürüne özgü sorunu tek tip projelerle çözmeye çalışıyor. Daha yerel, katılımcı, bu alanda çalışanlara sorularak çözümler üretilmesi lazım. Çözümler yaratıcı ve bu hedef gruba özgü değil. Öğretmeni görevlendirdin aile 25 gün sonra başka bir yere gitti, öğretmen boşa çıktı. Hemen bir planlama yapman lazım. O kadar dinamik ki koşullar. Durum Adana’da ilçeler arasında bile farklılıklar gösteriyor. Farklı çözümler üretilmesi lazım. Mesela fındığa gidildiğinde 35 gün sürüyor fındık hasadı ve eğitim dönemi dışına denk geliyor. Eğitim dönemi dışı demek onlara eğitim verilmeyecek anlamına gelmiyor. Kaçırdıkları eğitimin telafisi yapılabilir. Ama fındığa gittiğinde de çadır yerleşim alanlarında kalan var, fındık bahçelerinde kalan aileler var. Daha çok çadır yerleşim alanlarında kalan çocuklara ulaşılıyor. Yani düzenli değil, planlı değil. Çocuğun okuduğu yerde, memleketinde kalarak eğitimine devam edebilmesi için ailesine ekonomik destek sağlanabilir. İlköğretim sonrasında çocukların tarım işleriyle ilgili mesleki eğitim alması sağlanabilir.”

“Kamu yetersiz kalıyor”

Çocukları psiko-sosyal anlamda desteklemeye çalışan sivil toplum kuruluşlarından biri Hayata Destek Derneği. Derneğin Çocuk Koruma Uzmanı Berivan Çite de çocukların olması gerektiği gelişimin çok gerisinde olduğu için okula erişenler için sorunların ve zorlukların devam ettiğini vurguluyor ve bu konuda eksikler olduğunu anlatıyor:

“Mesela 8 yaşında bir çocuk 6 yaşında bir çocuğun gelişimsel kapasitesine sahip olabiliyor. Çocukların psikolojik ve fizyolojik hazır bulunuşlukları yok. Biz bir modül geliştirdik ve altı ilde uyguluyoruz ama bunun yaygın bir şekilde yapılıyor olmasına ihtiyaç var. Çocuklar okula devam ederken onları destekleyici programlara ihtiyaç var. Çocuğun okulda ortaya çıkan ihtiyacına çözüm üretilmezse, çocuğa destek olunmazsa okula gitmeyi bırakıyor. Bu konuda yerelde okul yönetimleri ve ilçe milli eğitim müdürlükleriyle çalışmalar yapıyoruz biz de ama kamu yetersiz kalıyor.”

“Öğretmenlerin rolü çok önemli”

Çocuk işçilerin eğitime erişimleri ve devamlarını sağlama konusunda en önemli rollerden biri de öğretmenlere ait. Mevsimlik gezici tarım işçisi ailelerin çocuklarının okula devamını sağlamak için öğretmenlerle çalışmalar yapan Genç Hayat Vakfı’nın Çocuk İşçiliğini Önleme Program Yöneticisi Ozan Çetin öğretmenlerin de çoğu zamana çocukların yoksulluk döngüsünden çıkabileceğine inanmamalarının etkili izlemeyi önlediğini anlatıyor.

En fazla mevsimlik tarım işçisi göçü veren Şanlıurfa’da çalışan, adının yazılmasını istemeyen bir öğretmenin anlattıkları çocukları izleme sisteminin tıkandığı noktalara dair de ipuçları veriyor:

İzleme ile okula erken dönen çocuklar oldu

“Öğrenciler eylül-ekim ayları ve nisan –mayıs-haziran ayları okula gelmiyorlar. Yoklar. Mevsimlik tarıma gidenlerin akademik motivasyonu yok. Geleceğe yönelik bir beklentileri ve hedefleri yok. Bu çocukların milli eğitim müdürlükleri tarafından etkili takip edildikleri söylenemez. Mevsimlik tarıma giden öğrencilerin listeleri okul idare personelinde var ve yıl sonu değerlendirmelerinde bu çocuklar zaten sınıf geçiyorlar. Sınıf geçtikleri için de bu durum hem idare ve okul hem de aile ve çocuk açısından sorun gibi görünmüyor. Takip sistemindeki en büyük sorunlardan biri öğretmenlerin ve idarenin akademik, ekonomik ve mesleki motivasyonlarının olmayışı. Oysa öğretmenin takibi çok şeyi değiştirebiliyor. Okulumuzdaki bir öğretmen çocuklarının ailelerini düzenli arıyor ve nereye gittiklerini soruyordu. Öğrencileri gittikleri yerlerde mutlaka okula devam etti. Bu ilgi ve iletişimden dolayı mevsimlik tarımdan erken dönen aileler de olmuştu. Ancak öğretmenlerin bireysel duyarlılıklarına kalmamalı. Pek çok öğretmen çocukların neler yaşadığını bilmiyor.”

METİP ne değiştirdi?

Aslında Türkiye, özellikle son yıllarda çocuk işçiliğinin engellenmesi, çocukların eğitim hakkından yararlanabilmesi için mevzuatlarla, genelgelerle, eylem planlarıyla önemli adımlar attı.

2010 yılında Başbakanlık tarafından Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal Hayatlarının İyileştirilmesi ile ilgili bir genelge yayınlandı. Genelgenin eğitimle ilgili maddesinde şöyle diyordu:

“İşçilerin zorunlu öğretim çağındaki çocuklarının eğitimlerini devam ettirmek üzere; kendi yörelerindeki veya gittikleri yerlerdeki Yatılı İlköğretim Bölge Okullarına misafir öğrenci olarak alınmaları veya taşımalı eğitim veya mobil eğitim gibi imkanlardan en uygun olanı seçilerek çocukların okula devamları sağlanacaktır. Bu hususta şartlı nakit transferi gibi özendirici tedbirler etkin şekilde uygulanacak, çocukların okul kıyafetleri ve malzemeleri İl/İlçe Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarınca temin edilecektir.”

Genelge kapsamında o dönemki adıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerininin Çalışma ve Sosyal Hayatlarının İyileştirilmesi Projesi (METİP) hayata geçirildi. Proje, İl Özel İdarelerine aktarılan ödenek ve diğer yerel katkılarla uygulandı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılması için kurulan komisyonun raporuna göre, projenin uygulanmaya başladığı 2010 yılından raporun çıktığı 2015 yılına kadar 38 il valiliği tarafından 65 yerel proje desteklendi. Proje finansmanı için tahsis edilen 96 milyon 242 bin 21 TL ödeneğin; 72 milyon TL’si barınma, alt yapı ve kolaylık tesisi, 5 milyon TL’si eğitim, 3 milyon TL’si sağlık için harcandı. Proje kapsamında 328 bin 39 işçiye ulaşıldı.

Nisan 2017’de Başbakanlık tarafından mevsimlik tarım işçileriyle ilgili yeni bir genelge daha yayınlandı. METİP yeniden canlandı. Geçen haziran ayında Ankara Polatlı da tuvaleti, banyosu, mutfağı, okulu, parkı olan 200 çadırlık bir alan mevsimlik tarım işçilerin kullanımına sunuldu. Benzer bir yaşam alanının 6 ilde daha yapılması hedefleniyor.

Eylem planı var ama…

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın ayrıca 2017-2023 dönemini kapsayan Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Eylem Planı mevcut. Eylem planında çocuk işçiliğiyle ilgili mevzuattaki eksiklerden, mevzuatı uygularken karşılaşılan problemlere, eğitime erişimde yaşanan sıkıntılara kadar pek çok kurumu ilgilendiren hedefler var. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na yazılı olarak bugüne kadar eylem planı ile ilgili neler yapıldığını, ayrıca METİP kapsamında yapılan çalışmalarla ilgili güncel bilgileri sorduk. Ancak bir dönüş alamadık.

Millî Eğitim Bakanlığı’nın da, “Mevsimlik Tarım İşçisi Aileler ile Göçer ve Yarı Göçer Ailelerin Çocuklarının Eğitime Erişimi” genelgesi var. Genelgede METİP kapsamında eğitime erişimde atılacak adımlar ayrıntılı olarak tarif ediliyor. İl ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinde çocukları takip ekipleri kurulması, ekiplerin saha çalışması yapması, çocukların işçi olarak gittikleri illere bildirilmesi isteniyor. Genelgede, çocukların eğitime erişimiyle ilgili bilinçlendirme çalışmalarından, telafi eğitimlerine, mobil, prefabrik sınıflar açılmasına kadar pek çok ayrıntı yer alıyor.

Bunların ne kadar hayata geçebildiğini, sahada karşılaştığımız eğitime erişim ve devam sorununu da Millî Eğitim Bakanlığı’na sorduk. Ayrıca bakanlığa Yatılı Bölge Okulu’nda okuyan, taşımalı eğitimden, şartlı eğitim yardımından yararlanan çocuk sayısını, mevsimlik tarım işçilerin çalıştığı yerlerdeki mobil ve prefabrik okul sayılarını da sorduk. Ancak verilere dair sorularımıza yanıt alamadık. Öte yandan Millî Eğitim Bakanlığı Temel Eğitim Genel Müdürlüğü, çocukları takip çalışmaları ve öğretmenlerle yapılan çalışmalarla hakkında bilgi verdi.

MEB: Takip ekipleri kuruldu

Millî Eğitim Bakanlığı’ndan gelen yanıtlara göre, 2016 yılında yayımlanan genelgenin ardından, e-Okul Yönetim Bilgi Sistemi’ne geçici nakil nedeni olarak “Mevsimlik Tarım İşçisi” butonu eklenildiği belirtilerek çalışmalar hakkında şu bilgiler verildi:

“Bu buton sayesinde öğrencilerimizin ailelerinin çalışmaya gittikleri illerde yerleştikleri en yakın eğitim kurumuna kayıtları alınıyor. Ayrıca Genelgeyle “İl/İlçe Mevsimlik Gezici Tarım İşçileri ile Göçer veya Yarı Göçer Ailelerin Çocuklarını Takip Ekipleri” kuruldu. Her il ve ilçede kurulan takip ekipleri bölgesinde bulunan okul müdürleri ve öğretmenler ile toplantılar ve bilgilendirme faaliyetleri yürütüyor. Bu kapsamada okulundan ayrılan öğrenci öğretmeni ya da okul müdürü vasıtasıyla ivedilikle il/ilçe takip ekiplerine bildiriliyor. İl takip ekipleri ise öğrencilerin bilgilerini mevsimlik tarım nedeniyle gidilen ilde bulunan ekiplere iletiyor. Ekiplerin yapmış oldukları çalışmaları ise haziran ve aralık aylarında Genel Müdürlüğümüze raporluyor. Çocuk işçiliği ailelerin sosyo-ekonomik durumları ve çocukların ucuz işgücü olarak görülmeleri nedeniyle tarla sahipleri tarafından tercih ediliyor. Bakanlığımız yetki ve sorumlulukları çerçevesinde üzerine düşenleri yapıyor. Ancak bu konunun çok boyutlu olması nedeniyle diğer tüm paydaşların (Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ile kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum kuruluşları ve işverenler gibi) etkin katılımı önem arz ediyor.”

MEB, çocukların eğitime erişimi ve devamı konusunda öğretmenlerle, okul yöneticileriyle de çalışmalar yapıldığı bilgisini verdi:

“2018’de takip ekiplerine yönelik eğitimler verilmeye başlandı. Bu kapsama düzenlenen hizmet içi eğitime 81 ilden gelen takip ekipleri katıldı. Yapılan seminerde “Mevsimlik Tarım İşçisi Aile Çocuklarının İzlenmesi”, “Çocuk İşçiliği ve Eğitim”, “Mevsimlik Tarım İşçisi Çocuklarının Eğitiminde İyi Uygulama Örnekleri” konuları ile “2016/5 sayılı Genelge” anlatıldı. Ayrıca 81 il Milli Eğitim Müdürlüğünde temel eğitimden sorumlu şube müdürlerimize ‘Eğitim Yönetimi Semineri’ yapıldı. İl ve ilçe millî eğitim müdürlüklerinde görevli 121 şube müdürü katıldı. Söz konusu faaliyette “Mevsimlik Tarım İşçisi Aile Çocuklarının İzlenmesi”, “Çocuk İşçiliği ve Eğitim”, “Mevsimlik Tarım İşçisi Çocuklarının Eğitiminde İyi Uygulama Örnekleri” dersleri toplam 16 saat verildi.”

Tüm bu çalışmaların yarattığı iyileşmenin yanı sıra çocuk işçiliğiyle mücadelede alınacak önlemlerin mevzuatta bulunması, uygulamada çocuk işçiliğinin engellenmesini sağlamıyor. Mevsimlik gezici tarım işçileriyle ilgili çalışma yapan uzmanlara göre ne METİP’te uygulama alanında sıkıntılar var.

Mevsimli Tarım İşçileri Büroları daha kurumsal olmalı

Sahada edindiğimiz izlenimlere göre, Başbakanlık genelgesine göre mevsimlik gezici tarım işçilerinin farklı ihtiyaçlarını farklı kamu kurumları karşılıyor. Örneğin okul binası yapımı için valilikler, kırtasiye alımı için Başbakanlık Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Vakıfları görevli. Öğrencileri taşıma için Millî Eğitim Bakanlığı sorumlu. Kimi zaman bina yapılıyor ama kırtasiye ve malzeme alımı aynı zamanda gerçekleşemiyor. Her kurumda da aynı kararlılık, bilinç düzeyinin olmadığından şikayet ediliyor. Genelgenin daha esnek olabileceği sahada çalışanlar tarafından dile getiriliyor. İllerdeki Mevsimlik Gezici Tarım İşçileri Koordinasyon Büroları’nın da daha kurumsal ve birbiriyle koordineli çalışmaya gerektiği ihtiyacı var. Büroların il milli eğitim müdürlüklerini toplantıya çağırdığında kimi zaman gelen olmadığından yakınılıyor. Yapılanların etkisinin ölçülmeye ihtiyacı olduğu anlatılıyor.

“Denetim ve sahiplenme eksik”

Hayata Destek Derneği Çocuk Koruma Uzmanı Berivan Çite de METİP ekiplerinin sahada yaptığı çalışmaların düzenli işlemediği görüşünde:

“Üç yıldır Adana’dayız hâlâ aşısı eksik çocuklar var. Daha önceki yıllarda banyo, tuvalet gibi konteynırlar yapılmış. Atıl duruyor, çürümüş. Kimse ortak bir şekilde tuvalet banyo kullanmak istemiyor. İhtiyaç sahiplerinin de fikri alınmalı. Genel olarak denetim ve sahiplenmeme en büyük sorun. Sistem çocukların okula takibini düşünüyor ama Urfa’daki öğretmen çocuğu sisteme girmeyeyim, iki ay çalışacak, para kazanacaklar, okula gelince de bir üst sınıftan devam eder diye düşünüyor. METİP’i bilmeyen öğretmen ve okul yöneticisi var. Öğretmenlerin de bilgilendirilmeye ve yönlendirilmeye ihtiyaçları var. METİP kapsamında lokal olarak çok iyi örnekler de var tabii. Ancak METİP verilerinin paylaşılması lazım.”

Bağımsız bir çalışma grubu şart

Kalkınma Atölyesi Uzmanı Ertan Karabıyık ise METİP’te bir anlayış eksikliği olduğunu vurguluyor:

“Valilere para göndererek, sadece kamunun üstesinden geleceği bir şey değil bu sorun. Sivil toplum örgütleri, meslek örgütleri, tarım aracısı, firmalar, uluslararası kuruluşlar, medya, akademik kurumlar kısaca herkesin rol ve sorumluluklarını iyi yapmasıyla olabilecek bir şey. Bu da hükümetin bir masa etrafına hepimizi eşit koşullarda oturtmasıyla olur. İzleme sistemi, model geliştirme, fon yaratma, yoksullukla mücadele, insana yakışır iş koşullarının yaratılması konularında bizlere insiyatif verilmesi lazım. METİP kapsamında farklı kamu kurumlarının sorumluluğu var. Ancak sorumluluğu yerine getirip getirmedikleriyle ilgili kurumların insan kaynakları kapasitesine, finansal kaynaklarına bakılmıyor. Acilen bağımsız bir çalışma grubu kurulmalı. Bu komisyon operasyona da talimat verebilmeli.Yerel düzeyde beslenme ve eğitim konusunda dinamik programlar yapılmalı. Sadece fon desteği ile çeşitli kurumların yaptığı projelerle, programlarla olacak bir iş değil. Bu sorunun çözümü kamu iradesi ile hep birlikte olabilir.”

Sosyo-ekonomik politikalarla ilişkili bu sorunun çözümünde pek çok kurumun sorumluluğu var.  Kalkınma Atölyesi Kooperatifi’nin tarımsal üretimde çocuk işçiliğinin önlenmesinde “Kurumsal Boşluk Analizi ve Öneriler” raporu bu kapsamda her kurumun sorumluluklarını, çözüm için yapılması gerekenleri detaylı bir şekilde açıklıyor.  

ERG’nin on birinci Eğitim İzleme Raporu 2017-18’de de TÜİK tarafından 2012 yılından bu yana Çocuk İşgücü Anketi’nin tekrarlanmamasının kamu kurumları ve STK’ların yaptığı çalışmalarla ilgili etki değerlendirmesi yapılmasını zorlaştırdığı vurgulanıyor. Belirli aralıklarla anketlerin tekrarlanması ve sonuçlarına göre gerekiyorsa programda revizyona gidilmesi öneriliyor.

Özetle, bugüne kadar yapılan çalışmaların ne kadar etkili olduğunun, denetim ve izleme mekanizmalarının sorgulanması, veriye dayalı politikalar geliştirmek gerekiyor.

Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Yılı ilan edilen 2018 biterken, çadırlarda çocuklar savcı, doktor, avukat ve öğretmen olmak istediklerini bir hayal olarak anlatıyor. Bunu gerçeğe dönüştürmelerinin yolu temel hakları olan eğitimden geçiyor.

Diğer Uzun Hikâyeler

Uzun Hikâye | Depremin Birinci Yılında Hatay’da Eğitimin Durumu

Depremin birinci yılında öğretmenler Hatay’da eğitimin durumunu ve ihtiyaçlarını anlatıyor  Depremin yarattığı yıkımın en fazla olduğu illerden Hatay’da dersliklerin yüzde 45’i kullanılmaz hâle geldi. Kentte konteyner okullar kuruldu; sağlam kalan okullardan bazıları binalarını, yıkılan ya da hasarlı olan okullarla paylaşıyor. İkili eğitim oranı arttı. Kent

Uzun Hikâye | Tüm Varlıkları Gözeten Dünyalar Eğitim Yoluyla Nasıl Kurulabilir?

Eğitim Reformu Girişimi’nin 2004 yılından beri düzenlediği, Türkiye’nin dört bir yanından öğretmenlerin hazırladığı yaratıcı materyalleri ve uygulamaları görünür kılan Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’nın 19’uncusu gerçekleştirildi. 17 farklı ilden seçilen 53 uygulama, ilham veren çözümler öneriyor. Uzun Hikâye’nin bu bölümünde öğretmenlerin uygulamalarına yer verdik.

İlginizi Çekebilecek İçerikler

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi-3 | “Din Eğitimi İdeolojik Kavgaların Sebebi Hâline Getirildi”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. Üçüncü bölümde Kocaeli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. M.

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi-2 | “Endoktrinasyon Niteliğindeki Din Öğretimi Düşünce, Din veya İnanç Özgürlüğünü İhlal Eder”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. İkinci bölümde İnanç Özgürlüğü Girişimi Proje Koordinatörü Dr. Mine Yıldırım’la  okullarda dinler hakkında eğitimi,

Program Geliştirme, Uygulama, İzleme, Ölçme ve Değerlendirme Süreçlerine İlişkin ERG’nin Görüşleri ve Önerileri

Teknolojik gelişmelerin ve sosyal değişimlerin hız kazandığı, öte yandan mevcut sorunları derinleştirdiği zamanlardayız. Ekonomi, sağlık, kültür ve sosyal sistemler sürdürülebilirlik açısından alarm veriyor. Son yıllarda yaşanan birçok kriz, insanlığın kurduğu çeşitli sistemlerin dayanıksız ve sürdürülemez olduğunu gözler önüne serdi. Siyasi kutuplaşmanın eğitime olumsuz etkileri ve