Uzun Hikâye | Merakı Yeşerten Bir Eğitim Mümkün…

Araştırmalar merak ve öğrenme arasındaki ilişkinin ne kadar kuvvetli olduğunu gösteriyor. Peki okullar merakı yeteri kadar besleyebiliyor mu? Öğrencilerin sorduğu sorulara “Dur daha o konuya gelmedik”, “Dersi kaynatma”, “Arkadaşlarının kafasını karıştırma”, “Zamanı gelince öğrenirsin” yanıtlarının verilmediği bir eğitim de mümkün. İşte örnekleri…

 

Umay Aktaş Salman
ERG Araştırmacısı

“Kedilerin tüyleri nasıl çıkar”, “Dünya ne kadar yaşlı”, “Bulutlar neden pembe değil”, “Ağaçlar birbiriyle konuşur mu, gıdıklanır mı?“, “Sayılar ne zaman biter”, “Deniz ne kadar büyük”, “Su neden renkli değil”, “Biz oyun oynarken kanımız da vücudumuzun içinde oynar mı?” Bu sorular 5 yaşındaki çocuklara ait.

İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre 4 yaşındaki bir çocuk günde 390 soru sorarken, 9 yaşındaki bir çocukta bu sayı 144’e düşüyor. Peki zaman içinde neden daha az soru soruyoruz? Yazar Ian Leslie merakı düzenli olarak çalıştırılmadığında zayıflayan bir kasa benzetiyor.

Merakımızı nasıl canlı tutarız? Merak en çok nerede yeşerebilir?.. Bu soruların tek bir cevabı yok. Ancak kuşkusuz merakın en çok yeşerebileceği yerlerden biri okul. Araştırmalar merak ve öğrenme arasındaki ilişkinin ne kadar kuvvetli olduğunu gösteriyor. Bunun da ötesinde uzmanlara göre merak ve ilgi, öğrenilen bilginin kalıcı olmasını da sağlıyor. Peki merak ve öğrenme arasındaki ilişki bu kadar kuvvetliyken okullar merakı yeteri kadar besleyebiliyor mu? Merakı öğrenme için bir araca çevirebiliyor mu? Dersler çocukların merak ve ilgileri dikkate alınarak işlenebiliyor mu?

“Dur, o konuya daha gelmedik”

Eğitim sisteminin yarattığı sınav baskısı ve kaygısı, pek çok diğer sorunun yanı sıra bu soruların yanıtları da okuldan okula, öğretmenden öğretmene değişiklik gösteriyor. Ama anlatacağımız örnekler merakı canlı tutmanın, dersleri öğrencilerin ilgilerine göre işlemenin mümkün olduğunun kanıtı. Öğrencilerin sorduğu sorulara “Dur daha o konuya gelmedik”, “Dersi kaynatma”, “Arkadaşlarının kafasını karıştırma”, “Zamanı gelince öğrenirsin” yanıtlarının verilmediği bir eğitim de mümkün.

Öğretmen olarak önce kendisi merak eden sonra da öğrencilerinin merakını canlı tutmaya çalışanlardan biri Esin Yılmaz. Yılmaz, Eğitim Reformu Girişimi’nin yürütücülüğünü yaptığı Öğretmen Ağı’nın Değişim Elçisi öğretmenlerinden biri.  Yani ağ çalışmalarına gönüllü olarak dahil olan, Öğretmen Ağı’nda geliştirilen araçları uygulayan ve çevresiyle paylaşan, harekete geçen bir öğretmen. 16 yıllık Sosyal Bilgiler öğretmeni. Yılmaz, merakı “Yolumu açan ve beni sürekli besleyen bir duygu” diye tanımlıyor.

Esin Öğretmen, çocukların merakını beslemek için müfredatta vermesi gereken konuların becerilerine odaklandığını anlatıyor:

Meraklarının peşinden gitmek için derste alana ihtiyaçları var

“Mesela ön yargıları fark etmek diye bir beceri var. Önce bunu merak ediyorum. “Çocuklar nasıl ön yargılarını fark eder?” diye düşünüyorum. Merak edersem anlatabilirim. Sonra oturuyorum konuya göre ders tasarımı yapıyorum. Biz çocuklara hazır bilgi verip, hazır cevaplar alıyoruz. Oysa zaman verip konuşun dediğimizde meraklar devreye giriyor. Çocukların meraklarının peşinden gitmek için alana ihtiyacı var. Bunu sağladığınızda inanılmaz sorular soruyor ve nasıl araştıracaklarını düşünüyorlar. Benim de görevim orada başlıyor. Motive etmek, her bilginin değerli olduğunu hissettirmek, “Bu, konu ile alakalı değil” deyip önünü kesmemek.

“40 dakika aktif olmak beni öğretmen yapmaz”

Eskiden 40 dakika boyunca aktif olmak, süreyi hiç boşluk bırakmadan kullanmak beni öğretmen yapar zannediyordum. Oysa çocuğa ne kadar alan tanıdığım beni öğretmen yapar. Her ünitedeki konuları Google’dan da sorgulayıp öğrenebilirler. Ben onlara bilgiye ulaşabilecekleri deneyimleri, beceriyi vermek istiyorum. Derslerimin sürecini de böyle tasarlıyorum.”

Ezberlemek yerine harita okumayı işleyerek öğretti

Örneğin Esin Öğretmen, harita bilgisi konusunu alışıla geldik harita okuma yöntemlerinden daha farklı anlatıyor:

“Haritaları elimize aldık ve iğne iplikle işledik. Akarsuları işlerken gördüler ki bazıları daha uzun ve kıvrımlı. ‘Kızılırmak niye bu kadar kıvrılıyor?’ diye merak ettiler. ‘Buralar neden daha fazla kahverengi?’ diye sordular. Araştırdılar, dağlar varmış onu gördüler. Haritaya başka gözle bakmaya başladılar. Gölleri işlediler. Bazı yerlerde çok bazı yerlerde az olduğunu gördüler. Akarsularla ilişkini gördüler. Merak etmezlerse süreç yürümüyor. Bu konuyu eğer her zaman işlenen gibi işleseydik, renk skalası gösterip ‘Deniz seviyesi olan yerler mavi, Marmara’da, Karadeniz’de akarsularımız bunlar’ deyip verecektim. Yani ezberleyeceklerdi. Oysa çok zevkli ve öğrendiklerinin kalıcı olmasını sağlayan bir ders oldu.”

Yılmaz’ın başka bir örneği de Osmanlı tarihinden. 7. sınıftaki Kültür ve Miras Ünitesi’nin Osmanlı dönemini anlatan bir ünite olduğunu söyleyen Yılmaz, “Zor ve uzun bir ünite. Öğrenciler sevmiyor. Ezber içinde boğulacaklarından korkuyorlar. Bu konuları merak ederek, ezberden uzak nasıl anlatacağımı merak ettim. Sosyal medya ile haşır neşir bir nesil karşımızdaki. Buradan yola çıkarak bir ders tasarladım” diye konuşuyor. Esin Öğretmen tasarladığı ders ise şöyle:

Osmanlı padişahları Facebook’ta

“Öğrencilere ‘Padişahlar bu dönemde olsaydı Facebook, Instagram ve Twitter’da neler paylaşırlardı?’ diye sordum. ‘Mesela Fatih Sultan Mehmet İstanbul’un Fethi’nde selfie çekerdi’ dediler. Kartonlara Facebook, Instagram, Twitter paylaşımları hazırladılar. Bir öğrenci Fatih Sultan Mehmet’in, Hüma Hatun ile fotoğrafını koyup mutlu hissediyor demiş. Osman Gazi Facebook duvarına “Aslanlarım Bilecik’i almaya gidiyoruz” yazmış. Altına Ertuğrul Gazi yorum yapmış: Almadan gelmeyin oğlum. I. Beyazıt Facebook’ta etkinlik olarak Niğbolu, Ankara Savaşı’nı paylaşmış. Bir diğer öğrenci Facebook’ta Sultan 2. Murad’ın hakkında kısmına şunları yazmış: Önceden Osmanlı İmparatorluğu’nda padişah. Memleketi Amasya. Enderun’da okudu. İstanbul’da yaşıyor. Yıldırım Beyazıt , Timur’u engelledi yapmış biri de…”

“Öğretmenler de ‘Bilmiyorum, birlikte araştıralım’ diyebilmeli”

Öğrencilerin merak ettiklerini sorduğunda bilmediği şeyler de olduğunu anlatan Yılmaz, soruları geçiştirmek yerine bir öğretmenin “bunu ben de bilmiyorum beraber öğrenebiliriz” diyebilmesinin önemli olduğunu anlatıyor:

“ ‘Senden öğrenirsem çok mutlu olurum. Bunu bütün sınıfla paylaşırsın hatta’ diyorum. Çocuklar öğretmeninin de bilmediğini, onun da soru sorduğunu görmeye aç. Sınıfta soru sor köşemiz de var. Yeni üniteye geçmeden kitapları alıp 20 dakika okumadan bir karıştırıyoruz. Resimlere bakıyoruz, sonra neleri merak ettiğimizi konuşuyoruz.”

Yılmaz, çocukların soru sormasıyla öğretmenin soru sorması arasında önemli bir fark olduğunu, onları sormaya teşvik etmek gerektiğinin altını çiziyor:

“Soruyu onlar bulduğumda çılgınca uğraşıyorlar. Soruyu ben sorduğumda sadece yetişkinleri idare edecek cevaplar veriyorlar. Beklentiyi karşılıyorlar. O kadar.”

Sınav yöntemi de ezberden uzak

Sadece dersler değil, sınavlarda da ezberden kaçıyor Esin Öğretmen. Dersleri böyle tasarladıktan sonra sınavın da klasik yöntemle yapılamayacağını anlatıyor:

“Sınavda mesela ‘karasal iklimin özellikleri nelerdir?’ diye sormuyorum. Onun yerine ‘Ali ve ailesi başka bir şehre taşındı. Ali eskiden okula giderken kalın giyiniyordu. Şimdi okula giderken ince giyiniyor.  Şimdi portakal ve muz da yiyebiliyor. Hangi iklimden geldi şimdiki iklimde onu neler bekliyor?’ diye soruyorum.

“Hocam iyi de sınavda yapabilecekler mi?”

Bunları yapmak kolay değil, bir yanda yetiştirilmesi gereken bir müfredat var. Diğer yanda “Hocam güzel de deneme de yapabilecek mi?”, “Acaba siz müfredattan fazla mı geridesiniz?” diyen veliler.

Yılmaz’a yöntemlerini nasıl hayata geçirebildiğini şöyle anlatıyor:

“Birilerinin istediği gibi yapmak mı, doğru bildiğin gibi yapmak mı?  Kazanımları ezber değil beceri odaklı vermeye çalışıyorum. Bunu nasıl yapacağımı süreci merak ediyorum. Yapamazsam kazanımdan uzaklaşırsam yöntemi değiştiriyorum. İnisiyatif alıyorum. Önce öğretmen merak etmeli. Yöntem her an değişebilir.”

Yılmaz, çocukların merak ederken öğrendikleri şeylerin daha kalıcı olduğunu, bunun akademik başarıya yansıdığını da vurguluyor:

“Keyif alarak, öğrenme istediği ile öğrensinler istiyorum. Bu şekilde öğrendikleri bilgiler yük olmaktan çıkıyor. Sınav başarıları da yükseliyor.

Sor-Keşfet-Üret yöntemi

Çocukların sorularının en yoğun olduğu dönem olan okul öncesinde meraklarını canlı tutmaya çalışan bir diğer öğretmen ise Burcu Yıldırım. Büyükçekmece’deki Şehit Mehmet Şefik Şefkatlioğlu Anaokulu’nda 5 yaş grubu öğretmeni. Yıldırım, Öğretmen Ağı Değişim Elçisi ve çocuğun yaratıcılığını destekleyen bir eğitim modeli olan ‘Sor- Keşfet- Üret’i geliştiren Hayal Gücü Merkezi’nin öğretmenlerinden. Sor- Keşfet- Üret modelinin ilk aşaması olan ‘Soru Merak Kütüphanesi’ni uygulamaya başlayan Yıldırım’ın dersine konuk olduk ve merakı nasıl canlı tuttuğuna tanıklık ettik.

“Kimler kağıttan uçak olmak ister?”

Ders adeta öğrencilerin soru yağmurunun altında keyifle geçiyor. Sorular çocukların hayal gücünün sınırsızlığının kanıtı. Burcu Öğretmen önce öğrencilerini halka şeklinde oturtuyor veHaydi Sor Sor Oyununa başlıyorlar. Ayakta kalan çocuk bir soru soruyor: “Kimler kağıttan uçak olmak ister?” İsteyenler sandalyesinden kalkıyor, ortaya geliyor. Bu sırada boş kalan yerlere oturmaya da çalışıyorlar. Çocuklardan biri kendine boş sandalye bulmaya çalışırken “Ben isterim, çünkü büyük maceralar yaşamak isterim” diyor. Bu kez ayakta kalan soruyor: “Kim gizli bir labirentte hazine aramak ister?” Oyun böyle devam ediyor.

Ondan sonra öğretmen çocuklardan merak ettiği soruları resmetmesini istiyor. Okuma yazma bilmedikleri için öğrenciler sorularını çiziyor, öğretmenleri resimlerinin üzerine sorularını yazıyor. Sonra bunları top yapıp birbirlerine atma oyunu oynuyorlar. Daha sonra ise soru kağıtları açılıyor ve her öğrenci merak ettiği şeyi sınıfa yüksek sesle okuyor ve kartondan yapılan “Soru Merak Kütüphanesi”ne kategorilere ayırarak yapıştırıyor. Bu sayede ortak meraklara sahip çocuklar birbirini buluyor ve meraklarıyla ilgili paylaşımda bulunabiliyor:

“Örümcekler nasıl ağ yapar?”, “Gökkuşağına neden ulaşamıyoruz”,

“Uzay siyahken gökyüzü neden mavi?”, “Kemikler nasıl bizi hareket ettirir?”

“Kakalar çişler nereye gider?”, “Ayı sırtını kaşımak ister mi?” Tohumlar toprağın altındayken hareket eder mi?” “Arılar nasıl vız vız eder?”

Sorular soru merak kütüphanesine yapıştırıldıktan sonra öğretmen çocukların meraklarını dikkate alarak eğitimine devam ediyor. Böylece onların ilgi ve merakları temelinde bir eğitim veriyor. Sor-Keşfet- Üret yönteminin diğer ayakları da var. Yıldırım yöntemin “Soru Merak Kütüphanesi”nden sonraki aşamalarını şöyle anlatıyor:

Becerilerine göre keşfedip, üretecekler

“Soru merak kütüphanesinden sonra öykü tabanlı öğrenmeye geçeceğim. Çocuklarla meraklarından yola çıkarak öykü yazacağız. Sonra başka kartonlar asacağız ‘Yapabilirim Meclis’ini kuracağız. Çocuklar bu kartonların üzerine bu kez sorularını değil yapabildiklerini yapıştıracak ; ‘Ben resim yapabilirim, ben müzik yapabilirim. Şarkı söyleyebilirim…’ Bakacaklar Meclis’e kim ne yapıyor? İlgi ve becerileri özelinde bir şeyler keşfetmek ve üretmek için bir araya gelecekler. Hedefimiz okulumuzda hayal gücü merkezi kurmak. Sorularına cevap bulmalarını veya üretim yapmalarına fırsat vermek. Hayal Gücü Merkezi olmadan da tüm bunları ders planına adapte edip, uygulayabiliyorsun her kademede. Yöntemin güzelliği bu.”

Hayal Gücü Merkezi’ndeki öğretmenler bu yöntemleri uyguluyor, iki okulda hayal gücü merkezi kuruldu bile.

“Gözlem yetenekleri arttı”

Peki bu yöntem nasıl bir fark yaratıyor? Altı aydır “Sor Merak Kütüphanesi”ni uygulayan Yıldırım etkisini şöyle anlatıyor:

“Çocuklara okul öncesinde hangi kazanımları vermek istiyorsam bunu onların en çok merak ettiği konularla bütünleştirerek veriyorum. Bu da çocukların daha motive olarak okula gelmelerini ve çalışmalarını sağlıyor. Bu yöntemi uygularken çocuklara merakla ilgili kitaplar da okudum, etkinlikler yaptırdım. Her sorularını cevap vermesem de hep dinledim. Önceleri birbirleri tekrar ederken yavaş yavaş sorular şekil değiştirmeye, gerçekten merak ettiklerini sormaya başladılar. Kendine güvenleri, gözlem yetenekleri artmaya başladı. ‘Öğretmenim ne zaman soru oyunu oynayacağız’ diye soruyorlar.

“Merak edince kalbim hızlı atıyor”

Çocuklar da meraklarının, sorularını dile getirmekten çok memnun. 5 yaşındaki Ahmet Şahan “Merak bence çok heyecanlı bir duygu. Merak edince kalbim çok hızlı atıyor. Merak ettiğim şeyin cevabını bulmak istiyorum” diyor. Ahmet Eymen Doludizgin ise “Merak insanın bilgisini geliştiren bir duygu. Bence güç kaynağı da olabilir. Felsefe nasıl bir şeyse, merak da öyle bir şey. Bence felsefe ve merak kuzen. Uzayla ilgili şeyleri süper merak ediyorum. Etrafımdaki herkese soruyorum” diye konuşuyor.

“Öğretmen de merakını sınıfa taşırsa eğitimin kalitesi artıyor”

Merakı keşif yolculuğuna çıkmak olarak tanımlayan Yıldırım, öğretmenin meraklarını sınıfın içine taşımanın da eğitimin kalitesini artırdığını vurgulayarak kendi deneyimini paylaşıyor:

“Mesleğe ilk başladığımda çok klasik bir öğretmen olduğumu düşünüyordum. Eğitim fakültesi mezunuydum ama neyi nasıl yapacağımı oturtamamıştım. Sonra sınıfta sıkılmaya başladım. ‘Ne yapmalıyım?’ diye düşündüm. Kendi merak ettiğim şeyleri sınıfa dahil edersem eğitim ortamı daha motive edici olurdu.  Mesela doğayı, çocuk kitaplarını çok seviyorum. Bunları da eğitimin içine dahil ettim. Öğretmen verimli vakit geçirebildiği sürece verimli olabiliyor.”

Her bir örnek bir ilham kaynağı. Öğrencilerin merakının eğitimin içinde dahil olduğunda nelerin değiştiğinin de kanıtı. Öğretmen Ağı öğretmenlerinin Yaratıcı Problem Çözme Programı kapsamında geliştirdiği uygulamalarda merakın nasıl yeşertilebileceği ile ilgili çözümler üretiyor. Denizli’deki devlet ve özel okullarda çalışan öğretmenler merakla ilgili çalışmalar yaptı. Bunlardan biri Esra Ökti, Meriç Dönmez, Pınar Gökcen, Özlem Ünal, Derya Gürel’in geliştirdiği “Merak Çarşısı”.

Merakın olumlu sonuçlarını görünür kıldılar

Öğretmenlerin çıkış noktası şuydu;

 “Öğrenciler, merak ettikleri soruları sormak için yargılanmadan karşılık buldukları ve daha fazlasını sormaları için teşvik edildikleri bir ortamı okullarda bulamıyorlar. Öğrenciler için merak, görünür olmayan, teşvik edilmeyen ve olumlu sonuçlar doğurmayan bir kavram haline geliyor. Bu durum, öğrencilerin öğrenmeye duydukları merakı ve soru sorma arzularını köreltiyor. Peki, “Merakın olumlu sonuçlarını nasıl görünür kılabiliriz?”

Merak Çarşısı tüm okula açık ve anonim soru sorma etkinliği. Okulun içindeki boş bir alana öğrencilerle birlikte “çarşı” görünümlü bir pano hazırlandı. Pano bir çizgiyle ikiye bölündü. Bir tarafına “merak ediyorum” diğer tarafına ise “biliyorum” başlıkları yazıldı. Sonra şarkı, müzik gibi eğlenceli ve ilgi çekici yöntemlerle tüm okula duyuruldu. Öğrenciler ve isteyen herkes, anonim bir şekilde merak ettikleri soruları panonun “merak ediyorum” yazan tarafına astı. Eğer “merak ediyorum” tarafına asılmış ve bildikleri sorular varsa; o soru kağıdını alıp cevabını altına yazarak, kağıdı panonun “biliyorum” tarafına geçirdiler. Öğretmenler, düzenli aralıklarla çarşıya uğradı. Tatmin edici veya yaratıcı bulduğu cevaplara yıldız verip öğrencilere yeni sorular sorduracak ve devamını getirmelerini teşvik edecek geribildirim notları yazdı. Derlenen soru ve cevaplar sınıfta paylaşıldı, okula duyuruldu. Öğrenciler, merak ettiği sorusu hakkında araştırma yaparak sunum hazırladı.

Meraklı çocuk eşittir “yaramaz” çocuk

Bu yöntemi uygulayan öğretmenlerden biri Şehit Burhan Acar İmam Hatip Ortaokulu Türkçe Öğretmeni Pınar Göcen. Göcen, “Merak veli için tedirgin edici, toplum tarafından hoş görülmüyor. ‘Meraklı bir çocuk nasıl olur?’ dediğimde veliler etrafı dağıtan yaramaz bir çocuk tarif ettiler mesela. Merak Çarşısı’ndan sonra öğrenciler çekinmeden soru sormaya başladı. Okulda en çok sorulan sorular evren ile alakalıydı. Merak Çarşısı’yla merak ettiği şeyleri dile getirmediklerini, soru sormadıklarını da fark etti çocuklar” diye konuşuyor.

 “Öğretmenler bazen öğrenci çok soru sorarsa otoritem sarsılabilir diye düşünüyor”

Göcen, kimi zaman öğretmenlerin öğrenciler çok soru sorarsa otoritelerinin sarsılacağını düşündüğünü vurguluyor:

“Çocuklar ya dışlanırsam, ya saçma gelirse sorduğum soru gibi kaygılar da yaşıyor. Bazen öğretmenler de çok soru soran çocuklara mesafeli. O yüzden baskılanıyorlar çocuklar. Ayrıca vakit yok. Sohbet yok, gereklilikler var. Müfredatı yetiştirme çabası var. Merak etmek ve sonuç almak zorunda da değil insan. Bazen probleme aşık oluyorsunuz. Merak et, sor, sorunca başka şeyler de buluyorsun.”

Mükerrem Mehmet Eke Ortaokulu Fen ve Teknoloji Öğretmeni Özlem Ünal da kendi okulunda Merak Çarşısı kurdu. Ünal, “Soru sormaya çekinirken arkadaşlarının sorduğunu görünce cesaretlendiler. Merak Çarşısı ile öğretmenler de sorularını yazdı. Okul iklimine yayıldı soru sormak” diyor.

Ünal merakın sınıfın dışına taşınabilecek bir duygu olduğunu da hatırlatıyor:

“Merak etmek sınıf duvarları içinde değil sadece. Ders dışı ortamlarda da çocukların merakı artırılabilir. Teneffüsleri de kullanıyorum mesela ben. Müfredat aslında merak uyandırmaya müsait. Merak öğretmenin kendisini dönüştürmesiyle de yeşertilebilir. Dersini nasıl işleyeceğin sana kalmış bir şey. Öğrenciler merak ettiklerini çok daha kolay öğreniyor. “

Ünal ailelerin kimi zaman çocuklarının çok merak etmesinden tedirgin olduklarını vurgulayarak “Veliler çocukları sorgularken merak ederken toplumun değer yargılarıyla ters düşer mi diye soru sormalarından çekiniyor” diye konuşuyor.

Evde merakı teşvik için Merak Kumbarası

Tam da bu noktada Öğretmen Ağı’na dahil olan Denizli’deki başka bir öğretmen grubu da evde de merakın teşvik edilmesi için Merak Kumbarası isimli bir yöntem geliştirdi. Ayşe Yılmaz, Hoşseda Ebru Kaynar, Murat Ökti, Yadigar Erdem, Zengiye Akın “Evde desteklenmeyen merak duygusunun okulda başlaması ve devam etmesi zorlaşıyor. Peki, ‘Merakı, bir birlikte öğrenme deneyimine nasıl dönüştürebiliriz?’ diye yola çıktı.

Öğrenciler ebeveynleriyle birlikte evdeki malzemeleri kullanarak bir “Merak Kumbarası” hazırladı. Evdeki herkes, cevabını merak ettikleri soruları birkaç gün arayla küçük kağıtlara yazarak kumbaranın içine attı. Sonrasında kumbaradan rastgele bir soru çekildi. Ebeveynler ve öğrenci, merak edilen soruya araştırma yapmaya başladı. Araştırmanın sonucu ise afiş ya da sunuma aktarılarak bir ürüne dönüştürüldü. Velilere de açık bir toplantıyla merak edilenlerle ilgili yapılan araştırma ve sonuçlar sunum eşliğinde sınıfta paylaşıldı.

Evde merak kumbarasına devam ettiler

Yöntemi geliştiren öğretmenlerden biri Adil Demireren Mustafa Musluoğlu İlkokul’u Müdür Yardımcısı Ebru Kaynar. 20 yıllık eğitimci Kaynar, merak eden bir çocuğun hayallerine ulaştığını, daha çok sorguladığını ve bilgiye nasıl ulaşabileceğini öğrendiğini vurguluyor. Merak Kumbarası’nın ardından bu etkinliği evde düzenli olarak yapmaya devam edenlerin olduğunu anlatan Kaynar, başka öğretmelerin de yöntemi uyguladığını söylüyor. Doktor Bekir Sıddık İlkokulu’nda sınıf öğretmeni olan Zengiye Akın ise “Merak kumbarasını uyguladıktan sonra hem aile olarak daha fazla iletişim kurmaya başladılar. Hem de merakın kötü bir şey olmadığını anladılar” diyor.

Murat Ökti de çok olumlu sonuçlar aldığını anlatıyor:

“Bir öğrenci kaa araştırmış. ‘Çikolatanın maddesi nedir’ diye merak etmişti. Biri köpek balıklarını araştırmıştı, dünyayı ve güneş sistemini araştıran vardı. Çok güzel sunumlar yaptılar. Müzik ekleyenler, animasyon yapanlar vardı. Ailelerin bu süreçte zevk aldığını gördüm.”

 

 

Öğretmenlerin deneyimleri ve uyguladıkları yöntemler merakın öğrenmeye etkisini pratikte böyle ortaya koyuyor. Peki bu konuda yapılan akademik çalışmalar ne diyor ? Bu çalışmalardan biri İstanbul Üniversitesi Eğitim Fakültesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü’nden Dr. Gamze İnan Kaya’nın “Eğitimde Merak ve İlgi” başlıklı makalesi.

İnan Kaya, merak ve öğrenme arasındaki ilişkiye dair sorularımızı yanıtladı.  Dr. Kaya, merak ve öğrenme arasındaki ilişkiye keşif davranışının aracılık ettiğini söylüyor:

“İnsanlar yeni, karmaşık, anlaşılmaya ihtiyaç duyulan bir durumla karşılaştığında eğer yetkin olduklarını ve bu durumun anlaşılmaya değer olabileceğini düşünüyorlarsa keşfetmek için harekete geçme olasılıkları artıyor. Ancak merakın doğuştan gelen niteliğini de akılda tutmamız gerek. Dünyayı keşfedip, bizi hayatta tutan nitelikli kayıtlar oluşturmak için doğal bir merak ile doğarız. Bu durum örneğin bir bebeğin yürümeyi öğrenip mobilite kazanır kazanmaz keşfedecek alanlarının genişlemesi nedeniyle her gün yeni bir şeye merak duyma ve bu sayede yeni bir şeyler öğrenmesinde çok açık bir biçimde gözlenir.

“Merak, öğrenmeyi başlatmak dışında kalıcı öğrenmeyi de sağlıyor”

Beyin araştırmaları merak ve öğrenme arasındaki ilişkiyle ilgili önemli bir başka noktayı da ortaya koyuyor. Geçmişte, daha çok merakın öğrenmeyi başlatıcı rolüne vurgu yapılmaktaydı. Güncel bulgular, merakın uyandırılmasının ve meraklanma halinin sürdürülmesinin kalıcı öğrenmeleri daha fazla sağladığını bildiriyor. Mesela bir Dersin başında suya bırakılan bir tahta parçasının yüzdüğünü bir metal parçasının ise battığını gösterirken, ‘Peki metalden yapılmış devasa bir gemi nasıl oluyor da batmıyor?’ sorusunu sorduğunuzda merakı tetikleyen bir soru sorduğunuzu düşünebiliriz. İşte güncel araştırmalar, bu tetiklenmenin hemen yanıta ulaştırılması sonrasındaki öğrenme düzeyinin kalıcılığıyla, dersin sonuna kadar canlı tutulan merakın eşlik ettiği öğrenmenin kalıcılığını kıyasladıklarında, merakın korunmasının, erken giderilmesine kıyasla daha kalıcı öğrenmeler sağladığını ortaya koyuyor.”

Öğrencilerin merakları neden azalma eğilimi gösteriyor?

Kaya, araştırmaların da öğrencilerin eğitim kademelerinde ilerledikçe ilgi ve meraklarının azalma eğilimi gösterdiğini ortaya koyduğunu söylüyor.  Okulun sadece durumsal meraklanmalar yaratmasının yeterli olmadığını, merakı başlatan, sürdüren ve öğrencilerin gelişmiş meraklar kazanmasına aracılık etmesi gerektiğini de vurguluyor:

“İlgi-merak durumsal ya da sürekli-gelişmiş-kalıcı nitelik gösterebilen bir psikolojik yapı olarak inceleniyor. Durumsal merak, bir durumun ilgi çekici bulunması ve dikkatin o durum anlaşılana kadar yöneltilmesini ifade eder. Eğitimin amacı ise durumsal ilgilerin iyi gelişmiş meraklara (örn. Matematiğe, edebiyata vb) evrilmesidir. Çünkü bu değişim, ilgi duyulan konunun sıkıcılaşan ya da yoğun çalışma gerektiren zorlayıcı yönleri ile de baş edebilmeyi mümkün kılar. İşte eğitim kademelerinde azalan meraklılık olgusu, aslında öğrencilerin iyi gelişmiş ve içsel güdülenmeye dayalı meraklar geliştirmekte zorlandıkları ya da yeterince desteklenmedikleri biçiminde yorumlanabilir.

“Destekleyici, güvene dayalı bir eğitim ortamı şart”

Öğrencilerin geçmiş deneyimlerinden sonuçlara vardığını da anlatan Kaya, öğretmenin destekleyici ve güven veren eğitim ortamı yaratmasının önemine de vurgu yapıyor:

“Örneğin, bir ortaokul öğrencisi, o güne kadar olan deneyiminde öğretmenlerine ne kadar az soru sorarsa o kadar sevildiği ve onaylandığı gibi bir açıklamaya varmış olabilir. Bu açıklaması, onun ezbere dayalı bir sistemde notlarını yukarıda tutmasını oldukça mümkün kılar. Bu yaklaşım, onun okul sisteminde uyumunu kolaylaştırır görünse de onun yeni öğrenme olanaklarını açıkça kısıtlar. Ama çoğu zaman öğrenciler, bu türlü güvenlik ihtiyaçlarını karşılamak için öğrenme süreçlerini sekteye uğratmayı göze alma eğilimindedir. Bu noktada da destekleyici ve güven ilişkisine dayalı bir öğrenme ortamının yaratılmasında öğretmenlerin rolü açıkça ortaya çıkıyor.

“Bu koşullarda merak tetikleniyor ve sürdürülüyor”

Çocukların, güvenli hissettikleri ortamların keşif davranışını artırdığına dair öncü deneysel bulgulardan biri. Güvenli ortamdan kasıt, soru sormanın ve keşif girişimlerinin tehdit altında olmadığı, rekabet yerine işbirliğinin teşvik edildiği, öğretmenin otorite figürü olarak disipline edici değil aracılık eden pozisyonda olduğu ortamlardır. Bu koşullar sağlandığında ve sürdürüldüğünde, öğrencilerin meraklarının tetiklenmesinin ve sürdürülmesinin mümkün olacağını söyleyebiliriz.”

Hem uzmanların hem de öğretmenlerin anlattıkları merak ve öğrenme arasındaki ilişkinin önemini ortaya koyuyor. Bu yüzden bu yıl 13 Nisan’da gerçekleştireceğimiz 16. Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’nın teması “Merak Edenler.” Bu temayla merak etmenin öğrenme ile olan ilişkisini ve eğitimdeki önemini vurgulamak istiyoruz. Ayrıca merakı teşvik etmek ve merak etmenin önemine dair farkındalığı artırmak için herkesi  www.merakedenler.org üzerinden kendi atasözünü yazmaya çağırıyoruz

Diğer Uzun Hikâyeler

Uzun Hikâye | Depremin Birinci Yılında Hatay’da Eğitimin Durumu

Depremin birinci yılında öğretmenler Hatay’da eğitimin durumunu ve ihtiyaçlarını anlatıyor  Depremin yarattığı yıkımın en fazla olduğu illerden Hatay’da dersliklerin yüzde 45’i kullanılmaz hâle geldi. Kentte konteyner okullar kuruldu; sağlam kalan okullardan bazıları binalarını, yıkılan ya da hasarlı olan okullarla paylaşıyor. İkili eğitim oranı arttı. Kent

Uzun Hikâye | Tüm Varlıkları Gözeten Dünyalar Eğitim Yoluyla Nasıl Kurulabilir?

Eğitim Reformu Girişimi’nin 2004 yılından beri düzenlediği, Türkiye’nin dört bir yanından öğretmenlerin hazırladığı yaratıcı materyalleri ve uygulamaları görünür kılan Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’nın 19’uncusu gerçekleştirildi. 17 farklı ilden seçilen 53 uygulama, ilham veren çözümler öneriyor. Uzun Hikâye’nin bu bölümünde öğretmenlerin uygulamalarına yer verdik.

İlginizi Çekebilecek İçerikler

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi-4 | “Anayasal Prensip Olarak Çoğulculuğu ve Bir Arada Olmayı Benimsememiz Lazım”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. Dördüncü bölümde İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi-3 | “Din Eğitimi İdeolojik Kavgaların Sebebi Hâline Getirildi”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. Üçüncü bölümde Kocaeli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. M.

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi-2 | “Endoktrinasyon Niteliğindeki Din Öğretimi Düşünce, Din veya İnanç Özgürlüğünü İhlal Eder”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. İkinci bölümde İnanç Özgürlüğü Girişimi Proje Koordinatörü Dr. Mine Yıldırım’la  okullarda dinler hakkında eğitimi,