Uzun Hikâye | “Bizi Okulda Tutabilecek Bir Sistem Yok”

Açık öğretim liselerine giden öğrenci sayısı 2021-22 eğitim-öğretim yılında 1 milyon 566 bin 255’i buldu. Bu sayının 262 bin 365’i 14-17 yaş grubundaki öğrenciler. Açık öğretim liselerine giden 18 yaş altı öğrencilerin yüzde 50,2’sini kız çocuklar oluşturuyor. Uzun Hikâye’nin bu bölümünde açık öğretim liselerindeki kız çocukların deneyimlerine kulak verdik. 

Umay Aktaş Salman
ERG Araştırmacısı ve Medya Koordinatörü

“Ev işlerini yapıyordum, kardeşime bakıyordum… Evin tüm sorumluluğu bende. Küçük anne olmuşum ben.”

“Babaannem ‘kızlar okul okumaz’ dedi. Babam da liseye yollamadı.”

“Okulda anlaşmazlıklar yaşıyordum, arkadaşlarımdan bazılarıyla kavgalar oluyordu aramızda. Müdür yanına çağırdığında kitapla, cetvelle vuruyordu. Okuldan korktum. Bıraktım okulu.”

“Uzaktan eğitimde hiçbir derse girmedim; sadece yoklama alanlara… O süreç okuldan kopmamı hızlandırdı. Hayatımın dönüm noktası, çalışmaya başlamamla birlikte oldu.”

Kafaca uyuşamadığımız arkadaşlardan zorbalık görmeye başladık… Açık liseye geçmek benim için daha iyi oldu. Yoksa beni sevmeyen insanlarla birlikte her gün aynı yerde olmak zorunda kalacaktım.”

“…Bir sürü hobim var; içimdeki enerjiyi atmak, kendimi gerçekleştirmek için bunlara ihtiyacım var. Okulda buna alan yok, okuldan gelince de buna zamanım yok. Beni okulda tutacak sebep bulamadım.” 

“…Okulda beni kapsamıyorlardı. Neden ben diğer öğrenciler gibi değilim? Neden benim arkadaşlarım yok… Bunlar beni aşırı yıprattı lise hayatım boyunca. 11. sınıfta açık öğretim lisesine geçtim. Örgün eğitime devam eden görme engelli akranlarımın da sorunu bu.”

“…Meslek lisesindeki öğretmenlerimizden biri ‘zaten hayaliniz olsa burada olmazdınız’ demişti… Bu kadar önyargılarla donatılmak hoşuma gitmedi…” 

“…Okula gitmenin evde öğrenmekten farkı olması, karşımdaki öğretmenin internette olmayan bir bilgi vermesi lazım. Her dersin anlatımı var YouTube’da. Okulda yapılan çalışmalar, etkinlikler değerli oluyor. Okulun farklılık sunması gerekiyor. Bunlar olmayınca, ben evde, internetten de bu derslere ulaşabiliyorum.”

“…Okul, hem mental olarak hem de fiziksel olarak yoruyordu. Okuldan çıkıp bir de dersaneye geliyordum. Çok fazla efor sarf ediyordum. Sınava daha sıkı hazırlanmak zorundaydım… Sınıfımda 40 kişi vardı, 15 kişi açık liseye geçti.”

Zorunlu eğitim çağında olup örgün eğitim yerine açık öğretim liselerine devam eden bazı kız çocuklar, örgün eğitimden neden ayrıldıklarını/ayrılmak zorunda kaldıklarını böyle anlatıyorlar. Açık öğretim liseleri, bazı kız çocuklar için sadece biyolojik cinsiyetten, yoksulluktan, kültürel ve sosyal etkenlerden kaynaklı “mecburi istikamet”; bazıları için mevcut eğitim sistemine, okul ortamına bir “alternatif”, “çıkış yolu”; bazıları içinse üniversite sınavına hazırlanmanın yolu. Uzun Hikâye’nin bu bölümünde açık öğretim liselerinde eğitim alan kız çocukların deneyimlerine odaklandık. 14-17 yaş arasındaki kız çocukların örgün eğitimden ayrılma nedenlerini, deneyimlerini ve ihtiyaçlarını sorduk.

Açık öğretim liselerindeki öğrenci sayısının yıllar içindeki değişimi 

Millî Eğitim Bakanlığı verilerine göre açık öğretim liselerine (Açık Öğretim Lisesi, Mesleki Açık Öğretim Lisesi, Açık Öğretim İmam Hatip Liseleri) giden öğrenci sayısı 2000’li yılların başından 2016-17 eğitim-öğretim yılının sonuna kadar düzenli bir artış gösterdi ve 18 yaş ve  üstü ile 18 yaş altı toplam öğrenci sayısı 1 milyon 554 bin 938’e yükseldi. 2017-18 eğitim-öğretim yılı ve onu takip eden iki eğitim-öğretim yılında ise toplam öğrenci sayısı bir buçuk milyonun altına düştü. Öğrenci sayısı 2020-21’de yeniden yükselmeye başladı. 2021-22’de ise 18 yaş ve üstü ile 18 yaş altı toplam öğrenci sayısı bugüne kadar ki en yüksek sayıya, 1 milyon 566 bin 255 bine ulaştı. 

Açık öğretim liselerine kimler gidebiliyor? 

Herhangi bir nedenle eğitimine devam edemeyen ve örgün eğitim çağı dışında kalanların eğitimlerini tamamlayarak diploma almalarını sağlamak amacıyla kurulan açık öğretim liseleri, aynı zamanda zorunlu eğitim çağında olup örgün eğitim kurumlarına devam edebilecek 14-17 yaşındaki öğrencilere de hizmet veriyor. Bu yaş grubu farklı sebeplerle açık öğretim liselerinde eğitim alıyor. Ortaöğretimde iki kez sınıf tekrarı yapan öğrencilerin kayıtları otomatik olarak açık öğretim lisesine yapılıyor. Ayrıca Millî Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği’nde “Evli olanların kayıtları yapılmaz, öğrenci iken evlenenlerin okulla ilişiği kesilerek kayıtları e-Okul üzerinden Açık Öğretim Lisesine, Mesleki Açık Öğretim Lisesine veya Açık Öğretim İmam Hatip Lisesine gönderilir…” ifadesi yer alıyor. Öte yandan özellikle son yıllarda şiddetlenen ekonomik krizle birlikte çalışmaya itilen çocuklar ve ev içi emek aktivitelerinde yoğunlukla çalışan kız çocukların devam zorunluluğu olmayan açık öğretim liselerine kayıt yaptırabildiğini biliyoruz. Okul ortamında mutlu olmayan ve üniversite sınavına daha yoğun hazırlanmak isteyen öğrenciler için de açık öğretim lisesinin bir alternatif olduğunu söylemek mümkün.https://www.high-endrolex.com/35

Açık öğretim liselerindeki öğrenci sayısının artması, bu liselerdeki 18 yaş altı nüfus üzerinden “örgün eğitimden kopuş”, “örgün eğitim dışında kalan çocuklar” ve “açık öğretim lisesine geçişlerin örgün eğitime etkisi” bağlamlarında son yıllarda sıkça tartışılıyor. Açık öğretim liselerindeki öğrenci sayısının artmasının olası sebepleri bugüne kadar eğitimciler, alanda çalışan sivil toplum kuruluşları ve eğitim sendikaları tarafından çokça dile getirildi. 2012 yılında 4+4+4 düzenlemesine geçilmesiyle ortaöğretimin zorunlu eğitim kapsamına alınması ve okul binalarının, kontenjanların yeterliliğiyle ilgili sıkıntıların bir süre devam etmesi, açık öğretim liselerine kayıtların artmasının önemli sebeplerinden biri olarak görüldü. Öte yandan 2013-2017 yılları arasında liselere girişte uygulanan TEOG’da (Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sistemi) okul türlerinin ve kontenjanlarının öğrencilerin tercihlerine uygun olarak dağılmadığı; bunun da Anadolu liselerine yerleşemeyen öğrencilerin, meslek liseleri veya imam hatip liselerinden birini tercih etmek yerine açık öğretim liselerine gitmelerine sebep olduğu da vurgulandı.

18 yaş altı nüfusun verileri ne gösteriyor? 

Açık öğretim lisesindeki öğrenci sayısının artmasına dair tartışmalar yapılırken veriler yanlış yorumlanabiliyor. Açık öğretim lisesine kayıtlı olan öğrencilerin büyük bir bölümünü yetişkinler, yani 18 yaş üstü bireyler oluşturuyor. 2021-22 eğitim öğretim yılında, açık öğretim liselerindeki öğrencilerin yüzde 16,8’i 14-17 yaş grubunda. Açıköğretim liselerine kayıtlı 18 yaş altındaki kız öğrenci sayısı 131 bin 246, oğlan öğrenci ise 131 bin 119. Son yıllara dek oğlan öğrencilerin sayısı daha yüksekken 2021-22’de kız ve oğlan öğrenci sayıları birbirine çok yakın. 

Eğitim Reformu Girişimi, açık öğretim liselerine kayıtlı 18 yaş altındaki öğrenci sayısını ve bu sayının ortaöğretime kayıtlı tüm öğrencilere oranını uzun süredir izliyor. Araştırmacı Kayıhan Kesbiç, 2016-17 eğitim-öğretim yılında açık öğretim liselerindeki 14-17 yaş çocukların tüm ortaöğretim öğrencilerine oranının yüzde 7,8’e kadar yükseldiğini söylüyor: 

“Takip eden yıllarda Millî Eğitim Bakanlığı’nın 2023 Eğitim Vizyonu Belgesi’nde de yer verdiği açık öğretim lisesine giden 18 yaş altı nüfusu azaltma hedefinin ve salgın koşullarının bu oranı 2020-21 eğitim-öğretim yılında yüzde 3’e kadar gerilettiğini görüyoruz. Salgın koşullarında geçen yıl çoğunlukla uzaktan eğitimle devam etmesi sebebiyle kendine özgü özelliklere sahipti; devamsızlık ve çeşitli nedenlerle sınıf tekrarının zorlaştırıldığı bir yıldı ve bu durum ücretli olan açıköğretim programlarına ilgiyi azaltmış olabilir. Bu nedenle geçtiğimiz yılın verisini, koşulların benzer olduğu salgın öncesi son eğitim-öğretim döneminin verisiyle karşılaştırmak daha anlamlı olur. 2019-20 eğitim-öğretim yılında açık lise programlarında okuyan 14-17 yaş öğrenci sayısı 248 bin 280’di ve bu öğrencilerin tüm ortaöğretim öğrencilerine oranı %4,4’tü. Bu sayı salgından sonra yüz yüze eğitime dönülen 2021-22’de 262 bin 365 yükseldi, ancak 14-17 yaş arasındaki açık lise öğrencilerinin tüm ortaöğretimdeki öğrencilere oranı %4,0’a geriledi.”

Örgün eğitim dışına çıkmak olumsuzluklara yol açabiliyor

Açık öğretim lisesi öğrenci sayısının büyük çoğunu yetişkinler oluştursa da 14-17 yaş grubundaki öğrenci sayısı hiç de azımsanmayacak oranda. Açık öğretim liseleri eğitime erişimi ve katılımı artırmak için önemli. Ancak lise çağında olup da örgün eğitim yerine açık öğretim liselerine devam edenler için olumsuzluklara yol açabiliyor. Örgün eğitim dışına çıkmak; çocuk yaşta evlilikler, çocuk işçiliği gibi çocuk hakları ihlallerinin ve çocuğa karşı şiddet biçimlerinin yaşanmasıyla paralel gidebiliyor. 32 sivil toplum kuruluşuyla ortak bir çalışma sürdürerek kız çocuklarının ihtiyaçlarını gözeten bir ekosistem oluşturmayı hedefleyen Suna’nın Kızları’nın ERG ile ortaklaşa hazırladığı Türkiye’de Kız Çocukların Eğitimi: Engeller, Müdahaleler ve Olanaklar Raporu’na göre de açıköğretime kayıtlı kız çocukların çocuk yaşta, erken ve zorla evlilikler (ÇEZE), ev içi emek ve bakım yükü ile yaşlarına uygun olmayan işlerde çalışma riskiyle karşı karşıya oldukları düşünülüyor. 

Açık öğretim liselerindeki 14-17 yaş grubundaki öğrencilerin hangi sınıfta örgün eğitimden ayrıldıklarına, örgün eğitimden açık öğretime geçme sebeplerine, derslere devam edip etmediklerine, deneyimlerine ve ihtiyaçlarına dair veriler, araştırmalar ise kısıtlı. Bu yaş grubu içinde özellikle kız çocukların deneyimlerine dikkatle kulak vermek gerekiyor. 

Görüşme yaptığımız, örgün eğitim dışına çıkan çocukların her biri farklı koşullara sahip. Kimi kız çocukların ortaklaşan kiminin ise farklılaşan sebep ve ihtiyaçları var. Bunlar, eğitime erişim ve devamda toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yanı sıra eğitimin amacına, içeriğine, eğitim ortamlarına, salgından sonra liselilerin eğitime bakışına ve ihtiyaçlarına dair sorgulanması, değişmesi gerekenleri ve eksikleri çok net gösteriyor. 

“Küçük anne olmuşum ben”

Şanlıurfa’da yaşayan 17 yaşındaki B.B. evin en büyük kız çocuğu olarak ev içi emek ve bakım yükü nedeniyle 9. sınıfta okulu bırakmış. Yedi kişilik bir ailede yaşıyor. 10., 6. ve 3. sınıfa giden kız kardeşleri, bir de 15 yaşında oğlan kardeşi var. Aileyi, B.B.’nin fabrikada çalışan annesi ile liseye devam etmeyen, çalışan oğlan kardeşi geçindiriyor. Babasının ise sabit bir işi yok. 

B.B. okulu bırakmayı hiç istemediğini şöyle anlatıyor: 

“Annem geçinebilmemiz ve kardeşlerimi okutabilmemiz için çalışmaya başladı. En küçük kardeşime bakacak kimse kalmadı. Kardeşimin sağlık problemleri de vardı. Okuldan ayrılmak zorunda kaldım. Okulu bıraktıktan sonra kitaplarım kucağımda her gün ağlıyordum. Ev işlerini yapıyorum, kardeşime bakıyorum, diğer kardeşlerim okuldan gelince onlarla ilgileniyorum. Evin tüm sorumluluğu bende. Küçük anne olmuşum ben…”

Mevsimlik tarım işçisi olarak da çalışıyor

B.B., sadece ev içi emek ve bakım yükünü taşımıyor, yılın belirli zamanlarında mevsimlik tarım işçisi olarak da çalışıyor: “Okuldan ayrılınca da 10. sınıfa giden kardeşimle birlikte yaşadığımız şehirde fıstık toplamaya da gittik. Yaz aylarında hala gidiyoruz fıstığa. Sabah beşte kalıp tarlaya gidiyoruz, akşam beşte paydos ediyoruz.”

B.B. açıköğretime kaydını 9. sınıftan ayrıldıktan hemen sonra yaptırmamış. Okuldan hiçbir öğretmenin ya da idarecinin okulu bıraktıktan sonra kendine ulaşmadığını da söyleyen B.B., annesinin iş arkadaşlarının onu açık liseye yönlendirdiğini anlatıyor: 

“Arkadaşlarım ailevi sebeplerle okuldan ayrıldığımı söylemiş öğretmenlere. Kimse de demedi ki ‘Ne oldu?’, ‘Açık liseye kayıt yaptırdın mı?’. Annem ‘Bu işlerden anlamam’ dedi, babam zaten ilgilenmez… Annemin iş arkadaşları ‘Kız çocuktur, bir lise diploması olsun’ demişler. Dışarıya sadece erkek kardeşim varken çıkabiliyorum. Tek başıma izin yok. Etrafı da bilmem. Lisedeki kız kardeşime söyledim, nereden kayıt olunur öğrendi. Kayıt için kardeşimle birlikte gittik halk eğitim merkezine. Para yatırılması gerekiyordu bankamatikten, yoldan geçen abladan yardım istedik de öyle yaptırabildik. Sonra da kitaplarımı aldım.” 

B.B.’nin anlattıkları zorunlu eğitim çağında örgün eğitim dışına çıkan kız çocukların eğitimlerini tamamlayıp tamamlamadığının takibinin daha sıkı yapılmasının çok önemli olduğunu gösteriyor. Ayrıca çocukların deneyimleri açık öğretim lisesine kayıt konusunda destek ve rehberlik sunulmasının gerekliliğine işaret ediyor. 

Açık öğretim lisesinde bir dönemi kaldığını söyleyen B.B. ev işlerinin yoğunluğundan ders çalışamadığını, salgın döneminden bu yana çevrimiçi olan açık öğretim lisesi sınavlarına erişebilmek için de komşularına gittiğini söylüyor: 

“Evde internet yok. Benim telefonum da yok. Annemin telefonu var ama o işte. Babam zaten vermez telefonunu. Komşularımıza gidip onların telefonundan sınavları yaptım.” 

“Kızlar okumaz”

19 yaşındaki E.T. de 8. sınıftan sonra babası okula gitmesine izin vermediği için örgün eğitimden ayrılmak zorunda kalmış. Şanlıurfa’da sekiz kişilik bir ailede yaşayan E.T. de son üç yıldır, yani 16 yaşından beri yılın beş ayı “en kötü biçimlerdeki çocuk işçiliği” olarak tanımlanan mevsimlik gezici tarım işçiliği yapıyor. Tüm aile Şanlıurfa’dan Bursa İnegöl’e gidiyorlar. E.T. tarlada fasulye, mısır püskülü, biber hasadında uzun saatler çalıştığını söylüyor. O da tıpkı B.B. gibi evin en büyük kız çocuğu olarak eğitimi ilk gözden çıkarılanlardan:

“Babaannem ‘Kızlar okul okumaz’ dedi. Halalarımı da okutmamışlar. Babam da yollamadı. 8. sınıfta bursluluk sınavını da kazanmıştım. Babam ‘Seni servisle o okula yollayacak maddi durumumuz da yok’ dedi. İki kız, üç erkek kardeşim var. Onlar için maddi gerekçeler geçerli olmadı ama. Bir yıl evde oturdum. Ev işleri yapıyordum. Derslerim çok iyiydi, sınavı kazanmıştım ama okuyamıyorum. Ağlıyordum, psikolojim çok bozuldu. “Ortaokul mezunuyum” demek çok gücüme gidiyordu. Mezun olduğum ortaokuldaki sınıf öğretmenim ikna etmeye çalıştı babamı, açık öğretim lisesine tamam dedi babam. Psikolojimi toplamaya çalıştım, açık öğretim lisesine tutundum. 

“Keşke açık lisedeki öğrencileri çalıştırdıkları kurslar olsa”

Açık lisede okuyan arkadaşlarım vardı, onlara sorup öğrendim sistemi. Kardeşimle kayda gittik. Evde internet var, kendi telefonum da var. Ders videoları izliyorum, kitaplardan çalışıyorum, soru çözüyorum. Keşke açık lisedeki öğrencileri çalıştırdıkları kurslar olsa. Soru sorabileceğin öğretmenler olsa. Seneye YKS’ye gireceğim, erkek kardeşlerimden biri de seneye lise son oluyor, o da sınava girecek. Hayalimiz aynı ilde bir üniversiteye gitmek. Daha babama söylemedik ama erkek kardeşimle gidersem belki izin verir. Doktor olmak istiyorum.”

Acil yardım, mülteci destek, çocuk koruma, sivil toplumu güçlendirme konularında çalışmalar yürüten Hayata Destek Derneği aracılığıyla ulaştığımız bu iki kız çocuğun yanı sıra diğer çocuklara ulaşmak için yaptığımız soruşturma ve görüşmelerde, öğretmenler de yoksulluğun, ev içi bakım yükünün yanı sıra kültürel ve sosyal sebeplerle kız çocukların açık liseye geçtiğine tanık olduklarını söyledilar. Bu çalışmayı hazırlarken bir sivil toplum kuruluşunun yönlendirdiği açık öğretim lisesinde okuyan iki kız çocuğun da çocuk yaşta evlendirildiği bilgisine ulaştık.

“Gözümün önünde otursun”

Manisa’da ağırlıklı olarak kızların devam ettiği meslek lisesindeki bir öğretmen ise, sınıfta kalan veya disiplin cezası işleyen kız çocukların da aileleri tarafından okuldan alınıp açık liseye yönlendirildiğini anlatıyor: 

“Sosyoekonomik açıdan dezavantajlı bir okulda çalışıyorum. Akran zorbalığı, disiplin cezaları, sınıf tekrarına kalan öğrenci çok. 5-6 öğrencimiz evlenip okuldan ayrıldı. Haziranda mezun olup yazın evlenenler de oluyor. Bir öğrenci disiplin cezası işlediğinde kınama, kısa uzaklaştırma, uzun uzaklaştırma ve örgün eğitimden çıkarma olarak işliyor süreç. Ancak aileler iş örgün eğitimden çıkarmaya gelmeden, kızlarını okuldan alıp açık liseye yolluyor. İkna etmeye çalışıyoruz, ‘Belli ki sorunlar bitmeyecek; okumaya niyeti yoksa evden okusun, gözümün önünde olsun, belaya bulaşmasın’ diyorlar. Erkek arkadaşı olduğunu öğrenince okuldan alıp açık liseye yollayan veli de oldu.” 

Şiddet örgün eğitimden kopardı

Örgün eğitimden daha ortaokuldayken kopan öğrenciler de var. Beş kişilik bir ailede yaşayan 16 yaşındaki N.U.’nun annesi ilkokul, esnaf babası ortaokul mezunu. Ağabeyi tornacılık yapıyor, oğlan kardeşi de açık lise öğrencisi. N.U. ortaokulu da açıktan okumuş. İlkokuldan sonra örgün eğitimden kopuşunun nedenlerini şöyle anlatıyor: 

“Okulda anlaşmazlıklar yaşıyordum, arkadaşlarımdan bazıları ile kavgalar oluyordu aramızda. Müdür yanına çağırdığında kitapla, cetvelle vuruyordu. Şiddet gördüm. Okuldan korktum. Bıraktım okulu. Annem ve babam başka bir okula gitmem konusunda çok ısrar etti. Babam ‘Okulu bırakma sonra kafana çok fazla vurursun’ dedi. Kabul etmedim, istemiyordum yaşadığım deneyimden dolayı. İki sene evde oturdum, annemle birlikte. İki sene sonunda ‘Baba haklıymışsın’ dedim ve açık ortaokula yazıldım. Okul ortamından uzaklaşmanın dezavantajlarını yaşadım. Sosyal ortamım kısıtlandı çok erken yaşta. Sadece okuldan tanıdıklarımla iletişimdeydim. Bir ara açıktan ortaokulu bitirmeye çalışırken 6 ay kadar da deri tekstil atölyesinde çalıştım. Arkadaşlarım da oldu orada. İşe gidince erken kalkmaya başladım. Hayatım düzene girdi. Ancak lise diploman olmadan bir şey yapamıyorsun.”

Açıköğretimde eğitime devam eden yoksul öğrencilerin kayıt parası desteğine ve bunun yanı sıra kitapların temini, ders çalışma, sınavlara hazırlanma konusunda da rehberliğe ihtiyaçları oluyor. N.U. mahallelerindeki çocuklarla ve gençlerle çalışmalar yapan bir derneğin desteğini aldığını anlatıyor: 

“İlkokuldan sonra iki sene ara verince zorlandım tabii. Mahalledeki dernekteki ağabeyler, ablalar da ders çalıştırdı, destek oldular. Geçen sene mezun oldum. Mezun olduğumu görünce çok sevindim, ‘Başardım!’ dedim. Açık öğretim lisesine kayıt oldum. Bu sene ilk senem. Liseyi bitirmeye kararlıyım. Üniversiteye de gitmek istiyorum, üniversiteyi örgün eğitimde okumayı istiyorum. Bir mesleğim olsun istiyorum. Güzellik uzmanlığı ya da aşçılık okumak istiyorum.”

Salgın ve çalışmaya başlaması onu okuldan uzaklaştırdı 

Örgün eğitimden ayrılan bir diğer kız çocuk olan 17 yaşındaki E.K. beş kişilik bir ailede yaşıyor. Annesi ev hanımı, babası dekorasyoncu. Erkek kardeşi ortaokulda, ağabeyi üniversitede okuyor. Onun hikâyesi, salgında yüz yüze eğitime verilen aranın ve bu arada çalışmaya başlayan kız çocukların örgün eğitimden kopuşlarını hızlandırabileceğini gösteriyor. Lise son sınıfta açık öğretim lisesine geçen E.K., açık öğretim lisesinde okumasının sebeplerini şöyle anlatıyor:

“Diploma bu devirde para etmiyor”

“Salgın başladığında Anadolu Lisesi’nde 9. sınıfın ikinci yarısındaydık. Uzaktan eğitimde hiçbir derse girmedim, sadece yoklama alanlara… O süreç okuldan kopmamı hızlandırdı. Hayatımın dönüm noktası çalışmaya başlamamla birlikte oldu. Telefonum bozuldu bozulacaktı, para biriktirmem lazımdı. Dışarıda geziyordum, ‘Eksiklerimi alırım’ dedim, telefoncuda çalışmaya başladım. Kendi paramı kazanmak hoşuma gitti. Kimseye muhtaç değildim artık. Bir buçuk sene boyunca çalıştım. 11. sınıfta yüz yüze eğitime dönüldü. Okula gittim ama okul çıkışlarında çalışmaya devam ettim. 12. sınıfa da başladım ama ayrılıp açığa geçtim. Okulda da bir düzen yoktu. Bir sürü serserilik… Bazı öğretmenlerin davranışları, sözleri de insanı etkiliyor; ‘Sizden bir şey olmaz, bizi de yoruyorsunuz’ gibi suçlayıcı ifadeler… Öğretmenlerin ‘tribi’ni yemiyorum şimdi, rahatım. 30’dan fazla kişiydik sınıfta. Açığa çok geçen oldu, sınıfta 14 kişi kalmış! Kimi sınava hazırlanmak için geçti açığa kimi de okulu ‘boş’ buluyor. Bu devirde diplomanın para etmeyeceğini biliyorum. Üniversite sınavında baraj da kalktı, okuduğun bölümün ne kıymeti var? Hak edenle hak etmeyen aynı! Şimdi çalışmaya devam ediyorum. Açık lisede sınavlarımı verdim bile. Diplomamı bekliyorum. Yine de üniversite sınavına gireceğim. Diplomam bir kenarda dursun ama ben kendi dükkânımı açmayı planlıyorum.” 

Akran zorbalığı, akademik odaklı başarı anlayışı…

16 yaşındaki Z.T. de kendi deyişiyle okula ayak uyduramadığı için 2022-23 eğitim-öğretim yılının başında 11. sınıfa geçtiğinde meslek lisesinden ayrılıp açık liseye devam etme kararı aldı. Z.T.’nin ‘Okula ayak uyduramadım’ diye özetlediği sebebin altında ise akran zorbalığı,  okulun gençlerin ilgi ve yeteneklerini keşfedebilecekleri alan sunmaması, eğitim sistemindeki akademik odaklı başarı anlayışı ile öğretmen ve öğrenci ilişkileri yatıyor. İki ağabeyi, anne, babasıyla birlikte beş kişilik bir ailede yaşayan Z.T.’nin annesi ve babası ilkokul mezunu. Z.T. kendisini açık öğretim lisesine götüren süreci şöyle anlatıyor: 

“8. sınıfın ikinci yarısında da pandemi başladı. LGS’ye girdik, güzel sanatlar lisesi istiyordum ama olmadı. İletişim meslek lisesi kazandım. Radyo-televizyon bölümünü seçtim. 9. sınıfta eğitim uzaktandı. Sadece uygulamalı dersler için okula gidiyorduk. 9. sınıfta sadece uygulamalı derslere giderken arkadaş edinmekte zorlandım, sonra yavaş yavaş alıştım. 10. sınıfta üç kişilik bir arkadaş grubuyduk. Kafaca uyuşamadığımız arkadaşlardan zorbalık görmeye başladık. Dışlandık. Derste söz alıyordum, konuşmama izin vermiyorlardı. Öğretmenlere bu durumu anlatsam da bir çözüm yaratılmadı. Rehberlik öğretmeni ‘Olur öyle şeyler’ dedi. 10. sınıfın sonunda açık liseye geçmeyi düşünmeye başlamıştım. Salgında okuldan uzaklaştık, tek başıma kalıp neler yapabileceğimi de gördüm. Açık lise fikri o kadar da uzak gelmedi bu deneyim sayesinde. 11’de açık liseye başladım. Açık liseye geçmek benim için daha iyi oldu. Yoksa beni sevmeyen insanlarla birlikte her gün aynı yerde olmak zorunda kalacaktım.”

“Beni okulda tutacak sebep bulamadım”

Z.T.’nin hikâyesi, okul ortamında çocukların kendilerini gerçekleştirebilecekleri alanlara olan ihtiyacın önemini de ortaya koyuyor :

“Sürekli hobi edinen birisiyim. Okulda benim gibi gitar çalan var mı, resim çizen var mı? Rehber öğretmene başvurdum, ‘İlgi alanları benzer çocuklar bir araya gelsek, çalışmalar yapsak’ dedim. Bu, beni ve diğer çocukları da okul bağlayacak büyük bir şey olabilirdi. Bir şeyler yapmaya çalıştı öğretmenim ama sonra ‘O proje çöp oldu’ dedi. Okulda etkinlik yok, kulüp çalışmaları yok. Okul beni o kadar zorluyordu ki… Saat 16.00’da okuldan çıkıyorum, 17.00’de evde oluyorum. Bir sürü hobim var, içimdeki enerjiyi atmak, kendimi gerçekleştirmek için bunlara ihtiyacım var. Okulda buna alan yok, okuldan gelince de buna zamanın yok. Beni okulda tutacak sebep bulamadım.” 

Akademik “başarı” odaklı sistemin dışarıda bıraktığı çocuklar

Okulda öğretmenler tarafından fark edilmenin yolunun da “başarı” olduğunu söyleyen Z.T., başarılı olarak görülmeyince isteksizlik hissettiğini anlatıyor: 

“Meslek derslerinde iyiyim ama kültür derslerinde başarım çok yüksek değildi. Okulda kendini sevdirmenin yolu derslerde başarılı olmak. Başka türlü seni tanımıyorlar çünkü. Öğretmenlerin başarı algısı ise yüksek not. Mesela bir kere bahar şenliği yapıldı. Sahne alıp gitar çaldım, resim yarışmasında birinci oldum. İki madalya verdiler. Müdür yardımcısı “Sana iki madalya fazla değil mi!” demişti. Ben böyle bir bakış açısının altında yaşayamam.” 

Açık öğretim lisesinin dezavantajları 

Açık öğretim lisesine devam etmekten mutlu olduğunu, dersaneye ve resim kursuna giderek güzel sanatlar fakültesine hazırlandığını anlatan Z.T. belirli destekler almadan açık öğretim lisesinde okumanın zor olduğunu ve dezavantajları olabileceğini söylüyor: 

“Dersaneye gitmesem şu an içine kapanık biri olurdum. Açığa geçildiği zaman, dersaneye, kursa gidilebilir olması gerekiyor. Bir sporla uğraşılması gerekiyor. İnsanlarla iletişim kurabilmek için bunlar gerekiyor. Dersaneye gidiyorsanız öğretmene soru sorarsınız. Ancak dersaneye gitmeyen birisi için öğretmeniyle konuşamamak, ona soru soramamak zor. Okul ortamından uzağım ama dersaneye gittiğim için sınıf ortamından uzak değilim. Dersanede okulda olduğu gibi hiyerarşik bir ortam yok. Öğretmenlerle de arkadaş gibi konuşulabiliyor, şakalaşabiliyorsun. Okulda sanki herkesin bir rütbesi vardı. Okulda enerjik, konuşkan o öğrencilerden olamıyordum çünkü korkuyordum.” 

Okul ikliminin etkileri

Lisede Türkiye’nin köklü Anadolu liselerinden birine yerleşen D.T. ise daha 10. sınıfı tamamlamadan açık öğretim lisesine geçmiş. 17 yaşındaki D.T. liseye kadar verimli ve mutlu bir eğitim hayatı geçirdiğini söylüyor. İlkokulu ve ortaokulu burslu olarak özel bir okulda tamamlayan D.T. ortaokulda yurt dışı gezilerine katılan, TÜBİTAK projeleri yapan ve araştırmayı seven bir öğrenci olduğunu söylüyor. Onun hikâyesi de okul ikliminin önemine, öğretmenin iyi olma hâline dair çok önemli şeyler anlatıyor: 

“Açık lise kurtuluş oldu”

“Lisede bir yıl hazırlık okudum. Henüz okula alışmamıştım ki salgın başladı. 9. sınıfta uzaktan devam ettik ağırlıklı. 10. sınıfta okula yeniden dönmüştük. Okulda idareden kaynaklı bir mutsuzluk vardı. Okul müdürü üst sınıflarla bir kavga hâlindeydi, anlam veremiyorduk. Baktım öğretmenler de çok mutsuz. Yönetim tarafından mobbing gören öğretmenler vardı. Ayrılanlar oldu. Derslerin boş geçtiği oluyordu. Müdür bize de çok bağırıyordu. Herkes çok mutsuzdu. Bu beni çok etkiliyordu. Rehberlik öğretmeniyle konuşuyordum ama o da çok mutsuzdu. Asla okula gitmek istemiyordum. Okul iklimi çok önemli, eski okulum ev gibiydi. Lisede okula yabancı hissediyordum. 10. sınıf bitmeden, ikinci döneminde açık liseye geçtim. 26 kişiydi sınıf. Benimle beraber sekiz kişi açık liseye geçti. Bu sene 12. sınıf olanlardan altı kişi kalmış. Açık öğretim lisesi benim için bir kurtuluş yolu, kısa yoldan bir çıkış gibi oldu. Okuldan ayrılınca psikolojim de düzeldi, daha mutlu ve güvende olduğum için kendimi daha fazla motive edebildim. Haftanın altı günü dersaneye gidiyorum. Sabah 06.00’da kalkıp önce evde ders çalışıyorum, 09.00’da dersaneye gidiyorum. Akşam 20.30’a kadar çalışıyorum. Okuldan daha yoğun. Mühendislik hedefliyorum üniversitede.”

“Sınava hazırlık sınıfsal bir mesele”

Başka bir okula geçmek yerine açık liseye geçmesinin nedeninin de üniversite sınavı olduğunu anlatan D.T. şöyle konuşuyor:

“Herkes sınav yaklaştıkça dersaneye gidiyor. Özel okula geçsem sınav zamanı yine dersaneye gideceğim. Ekonomik olarak da düşündüm. Hem özel okul hem dersane parasını karşılamak çok zor olurdu. Şu an da dersane ve özel dersin maliyeti yaklaşık 118 bin TL. Test kitapları çok pahalı. Bakanlığın yayımladığı sorular iyi ama tek başına asla yeterli değil. Sınava hazırlık sınıfsal bir mesele, çok sınıfsal bir mesele. İyi bir dersaneye giden, iyi kaynakları olan, iyi okula giden bir şeyler yapabiliyor. ”

“Eğitimdeki önyargılar bana göre değil”

Kendini, dünyayı kurtarma hayaliyle değişim için çalışan bir lise öğrencisi olarak tanımlayan 18 yaşındaki Melisa Akkuş ise 11. sınıfta açık öğretim lisesine geçti. Akkuş, okulda hak temelli alanlarda çalışmalar yaptığını, sonra sivil toplum ile tanıştığını söylüyor. Akkuş şimdi çevre ve iklim alanında çalışan bir aktivist. Eğitime, okul türlerine dair önyargıların ona göre olmadığını söyleyen Akkuş, açık öğretim lisesine geçişini şöyle anlatıyor: 

“Liseye meslek lisesinde başladım, sonra okul değiştirdim. Bir yandan da aktivizm yapıyordum. Sonra salgın başladı. Okula gitmediğim için mutluydum. Okulda ne düşünüyoruz, ne hissediyoruz; bunlar sorulmuyor. Genellikle korku aşılandı. Keşke eğitim sistemi kendimizi keşfedebileceğimiz alanlar, imkânlar sağlansa… Salgın benim için özeldi, önemliydi. Uzaktan eğitimden bir şey öğrenemedim ama bu süreçte kendimi geliştirdim. Bu süreçte hak temelli alanlarda eğitimler aldım. Toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi mesela… Öğrendiklerimin bir tanesini bile okulda öğrenmemiştim. Eğitim hayatım boyunca matematikten, İngilizceden korktum. Aslında matematiği çok severim. Okulda matematik sayılardan ibaretmiş gibi öğretildi. Matematiğin arkasını görmemiştim; evrenin temel yapı taşlarından olduğunu mesela… Sorgulayarak, bilimle, sanatla kendimi geliştirdim. Bunu kendi imkânlarımla ücretsiz yerlere katılarak yaptım. Salgın sürecinde o güne kadar olan eğitim hayatımdan kat kat fazla şey öğrendim. Okulla kendimi yıprattığımı fark ettim. 

“Öğrenciler bir birey, robot değil”

Yüz yüze eğitime döndükten sonra 11. sınıfta açık öğretim lisesine geçen Akkuş, eğitimin test kitaplarından ibaret olmadığını söylüyor: 

“Hayallerimi, fikirlerimi gerçekleştirmek için açık liseye geçtim. Çevrede hep kalıp yargılar var; o lisede isen başarılı, şu lisede isen başarısızsın. Meslek lisesindeki öğretmenlerimizden biri ‘Zaten hayaliniz olsa burada olmazdınız’ demişti. Bir şeyler yapmak istiyorsunuz, ‘Boş ver, dünyayı sen mi kurtaracaksın? Derslerine bak!’ diyorlar. Bu kadar önyargılarla donatılmak hoşuma gitmedi. Nereye gidersen git bir şekilde yaparsın, kendi hikâyemi kendim yazacağım. Biz öğrenciler her şeyden önce birer bireyiz. Duygularımız var. Robot değiliz. Mental sağlığımız önemli. Okullarda psikolojik destek verilmesi lazım. Eğitim test kitaplarından ibaret değil. Alan sağlanması lazım bizlere, ruh sağlığımıza da iyi gelecek şeyler yapılması lazım okullarda.”

“Açık öğretimdekiler desteklenmeli, kendi kendimizi büyütmeye çalışıyoruz”

Açık öğretim lisesinden yeni mezun olan Akkuş, üniversiteye kendi kendine hazırlandığını anlatıyor. Hukuk ve felsefeyi bir arada okumayı, disiplinler arası çalışmak istediğini söylüyor. Açık liseye devam edenlerin ihtiyaçlarını şöyle tarif ediyor: 

“Açık lisedeki bireylerin durumu tespit edilsin. Ne yapıyorlar, ne durumdalar? Kendilerini nasıl geliştirebilirler, nerelere başvurabilirler, bunlarla ilgili bilgiler verilsin. Açık lisede okuyabilir ama sanat, bilim, hayalini gerçekleştirmek isteyen biri bunu nasıl yapacak? Böyle destekler, rehberlikler önemli. ‘Açık liseliysen hedefin yoktur’ gibi bakılıyor, örgün eğitim değil diye burs imkânı da olmuyor genellikle. İş arıyorum şu an çünkü sınava hazırlık için kaynak kitap almam lazım. Kitap ücretleri çok yüksek. Açık lise öğrencilerine kurslar artırılmalı. YouTube’da da ders anlatımları var açık lise için ama bu da eşitsizlik. Herkes erişemiyor ki. Kendi kendimizi geliştirmeye, büyütmeye çalışıyoruz. Açık lisede okuyanlar kendini basitleştiriyor ve yalnızlaştırıyor. ”

“Sistemde söz hakkımız da yok”

Adana’da bir Anadolu Lisesi’nde okuyan D.A. ise 11. sınıfın ikinci döneminde 12. sınıfı beklemeden açık liseye geçmiş : 

“Lise hayatım pandemide geçti neredeyse. Liseye dair hiç güzel anım yok. Temelim de olmadı. Öğretmenlerimiz iyiydi ama 38 kişilik sınıfta verim alamıyordum. Hep kavga… En önde olmadığın sürece dersi anlayamazsın. Müdür çok baskıcıydı. Rencide ederek öğrencileri uyarırdı. Okulla bağ kurmaya fırsatım olmadı salgın nedeniyle. Sistem içinde söz hakkımız da yok. Bizi okulda tutabilecek bir sistem yok. Eğer kendine güvenen biri ise açığa gidip YouTube’dan ders videolarıyla ilerleyebilir. Her gün dersaneye gidiyorum, sayısaldan hazırlanıyorum. Hemşirelik okumak istiyorum.”

Kapsayıcı eğitim ortamının eksikliği açık öğretim lisesine götürdü 

Örgün eğitimden ayrılan kız çocuklardan biri de 17 yaşındaki Ş.Ö. Fen lisesi öğrencisi görme engelli Ş.Ö., İstanbul’a taşınıp okul değiştirince, okulda kapsanmadığını, açık öğretime geçme sebeplerinin başında bunun geldiğini anlatıyor: 

“Sakarya’da fen lisesinde okuyordum, okul birincisiydim. İstanbul’a taşınınca Esenler’de bir Anadolu lisesine kaydımı almak zorunda kaldım. 11. sınıfa başladım ama sonra açık liseye geçtim. Okulun ortamına alışamadım. Kimse bana okulu tanıtmadı, oryantasyon vermedi. Etüt odası, kütüphane, laboratuvar, kantin nerde bilmiyorum. Önceki okulumda da bu yapılmamıştı. Okulların kapsayıcı olması için 40 fırın ekmek yemesi lazım. Ancak fen lisesinde çok harika öğretmenlerim oldu. Mesela matematik öğretmenim harikaydı, ihtiyacımı anlar ve eşitlerdi beni sınıfla. Tiyatro kulübündeydim, eTwinning, TÜBİTAK projelerine katıldım. Bazılarında takım kaptanıydım. Hatta bazı arkadaşlarım ‘Sen görme engellisin niye kaptan oluyorsun’ demeye çalışıyorlardı. Yine de fen lisesinde bazı öğretmenlerin yaklaşımı sayesinde biraz da olsa kapsayıcı bir ortam vardı. Yeni okulumda sınıf daha kalabalıktı, 42 kişiydik. Öğretmenler de kapsayıcı değildi. Hayatta en nefret ettiğim şey birine muhtaç olmak.”

Kapsayıcı bir eğitim ortamı olmadığında örgün eğitimin faydaları da zayıflıyor. Ş.Ö. şimdiki düzeninde sosyalleşme imkânlarının daha çok olduğunu anlatıyor: 

“Salgın sırasında genel olarak okulda iyi hissetmediğimi daha iyi fark ettim. Okulda beni kapsamıyorlardı. Neden ben diğer öğrenciler gibi değilim? Neden benim arkadaşlarım yok… Bunlar beni aşırı yıprattı lise hayatım boyunca. Şu anda örgün eğitime devam eden görme engelli arkadaşların da sorunu bu. Kendimi sınıf ortamından soyutladıktan sonra çevremi kendim seçer oldum. Yan yana oturduğım insandan, aynı sınıfı paylaştığım insanlardan medet ummamak, kendi çevremi kendim oluşturabilmek gelişmemi sağladı. Hafta içi ders çalışmak için her gün kütüphaneye, bir gün dersaneye gidiyorum. Hafta sonları da arkadaşlardan biri gönüllü olarak bana ders veriyor. Son bir buçuk yılda edindiğim sosyal çevre, hayatımın dörtte üçünü kapsıyor. Kütüphanede bir sürü arkadaş edindim.”

Ş.Ö’nün anlattıklarından açık öğretim lisesindeki sistemin de tamamen kapsayıcı olduğunu söylemek mümkün değil. Ş.Ö. deneyimlerini şöyle aktarıyor: 

“Görme engelli öğrencinin ihtiyacı seslendirilmiş ya da Braille alfabesiyle hazırlanan kitaplar sanılıyor sadece. Materyallere en hızlı nasıl erişilebilir, önemli olan o. Açık lise kitaplarını seslendiriyorlar, CD ile yolluyorlar. Kaç kişinin evinde CD okuyucu var, CD okuyucu kaldı mı? Kaynak vereceksen sorsana. Kimine flash diskle yolla, kimine mail at, kimine Braille kitap yolla. Ben kitapların internetten pdf’ini indirdim. Öyle okuyorum. Ama herkese bu da uygun olmaz. İhtiyacı sormak önemli. Sonra sınavlar salgından beri çevrimiçi yapılıyor. İngilizce sınavında tablo vardı, ekran okuyucu tablo okumuyor. Annem, kardeşim her zaman yanımda değil. Çözemedim soruları, veremedim sınavı. Çevirmenlik yapan ben İngilizceden kaldım düşünün.”

Üniversite sınavına hazırlıkta “köprüden önce son çıkış” 

Öteden beri öğrencilerin açık öğretim liselerine geçiş sebeplerinden biri de üniversite sınavına hazırlanmak. Açık öğretim lisesi özellikle 12. sınıf öğrencileri için sınava hazırlığın yollarından biri hâline gelmiş durumda. Öte yandan üniversite sınavına hazırlanmak için açık öğretim lisesine geçen kız çocuklarıyla yaptığımız görüşmeler salgının sınava hazırlık sürecini de etkilediğini gösteriyor. 

Açık öğretim lisesine geçişte salgının etkisi

Yüz yüze eğitime ara verilen dönemde bazı öğrenciler uzaktan eğitimde öğrenme süreçlerini yönetebildiklerini görmüş. Bu da pek çoğu için açık öğretim lisesine geçme fikrini uzak olmaktan çıkarmış. Salgın sırasında uzaktan eğitimi verimli geçiremeyen öğrenciler ise sınavda zorlanmamak ve öğrenme kayıplarını hızla telafi edebilmek için okulda vakit geçirmek yerine okula gider gibi her gün dersaneye gitmeyi tercih ettiklerini anlatıyor. 

Öte yandan salgın sırasında açık öğretim lisesi sınavlarının online yapılmaya başlanması ve bunun geçtiğimiz aralık ayına kadar böyle devam etmesi de teknolojik cihazlara ve internete erişimi, yetkinliği olan öğrenciler için bir avantaj olmuş. İlke Vakfı, Açıköğretim Lisesi’ne Göç başlıklı raporunda, sınavların kapsam ve yönteminin cazip olmasının örgün ortaöğretim öğrencilerinin yoğun bir şekilde açık öğretim lisesine yönelmelerine yol açtığına ve bunun sonuçlarına dikkat çekiyor: 

“Açık Öğretim Lisesi’nde ders yükünün daha az olması; üniversiteye hazırlık kaygısı içerisindeki öğrencilerin üniversiteye hazırlanmak için daha fazla zaman elde edebilmesi ve lise diplomasına sahip olmanın üniversiteye geçiş için sadece bir prosedürü tamamlamak olarak görülmesi gibi sebepler örgün eğitimden Açık Öğretim Lisesi’ne olan göçü artırmıştır. Bu göç; 11 ve 12. sınıf seviyesindeki şubelerin boşalması, şubelerin boşalmasına bağlı olarak bazı öğretmenlerin norm fazlası durumuna düşmesi ve üniversite sınavlarına hazırlığa yönelik hizmet veren alternatif eğitim kurumu sayısında artış yaşanması gibi olası sonuçlara sebep olacaktır.”

40 kişilik sınıftan 15 kişi açık liseye 

Anadolu Lisesi öğrencisi 12. sınıf öğrencisi E.K., eğitim yılının başında iki hafta okula gittikten sonra açık öğretim lisesine geçmiş: 

Salgında uzaktan eğitim çok da verimli olmadı. Çok eksik konum kaldı. Bir de 12. sınıfın konuları var. Okul, hem mental olarak hem de fiziksel olarak yoruyordu. Okuldan çıkıp bir de dersaneye geliyordum. Çok fazla efor sarf ediyordum. Sınava daha sıkı hazırlanmak zorundaydım… ‘Neden sadece sınava odaklanmayayım? dedim. Sınıfımda 40 kişi vardı. 15 kişi açık liseye geçti.” 

“Sistem, okula üniversite sınavında ne sorulacağına göre bakmamıza neden oluyor”

17 yaşındaki S.D. de bu eğitim yılında, 12. sınıfa başladıktan 4 hafta sonra açık liseye geçen öğrencilerden. S.D., dersaneye giderek üniversite sınavına hazırlanıyor: 

“Sarıyer’de bir Anadolu lisesine gidiyordum. Sınıfım 42 kişiydi, çok gürültülüydü. Asla ders çalışamıyordum o gürültüde. 8 saat okuldayım, eve gelince kafam ağrıyordu. Bazı dersler çok gereksiz geliyordu. Eğer sınava gireceğim alandan değilse ders ‘Ne işime yarayacak…’ diye sorguluyorum. Sistem, okula ders odaklı, üniversite sınavında ne sorulacağına göre bakmamıza neden oluyor. Sayısalcıyım ben. Edebiyatı, tarihi seviyorum aslında, araştırmayı severim ama müfredatını sevmiyorum. Arkadaşlarım da teker teker açığa geçince ben de geçtim. ” 

“Eğitim sistemi bizi bu yöne itiyor”

17 yaşındaki T.D. de Anadolu lisesinde 12. sınıfa başladığında açık liseye geçmiş: 

“Salgından sonra 11. sınıfta okula döndüğümde alışamadım. Sınıfımı sevmiyordum. Okul kendimi ait hissettiğim bir yer değildi, sosyal anlamda da beslendiğim bir yer değildi. Niye okulda olayım? 11. sınıfta dershaneye gitmiştim. Baktım tek sene yeterli olacak gibi değil sınava hazırlanmak için, uzaktan eğitim nedeniyle temelim de sağlam değil. Açık liseye geçtim, okul yerine dersaneye devam ediyorum. Matematikte hala 9 ve 10. sınıfın temelini yapmaya uğraşıyorum. Tahmin ettiğimden zor, psikolojik olarak da zor. Matematikte 9 netten 20 neti gördüm ama. Okulda olsam böyle çalışamazdım. Eğitim sistemi bizi bu yöne itiyor. Hem itiyor hem de şikayetçi, ‘Neden açığa geçiyorsunuz’ diye. O zaman eğitim daha nitelikli olsun!”

“Okulun bir farklılık sunması gerekiyor”

Lüleburgaz’daki bir Anadolu lisesinde 12. sınıfta iken açık liseye geçen E.E. sınava hazırlanmak için hem okulundan ayrılmış hem de 7 yaşından beri oynadığı voleybolu bırakmış: 

“Okula gitmenin evde öğrenmekten farkı olması lazım. Karşımdaki öğretmenin internette olmayan bir bilgi vermesi lazım, her dersin anlatımı var YouTube’da. Okulda yapılan çalışmalar, etkinlikler değerli oluyor. Okulun farklılık sunması gerekiyor. Ben evde, internetten de bu derslere ulaşabiliyorum.”

Sosyal ağlarda açık öğretim lisesi 

Gençlerin sık kullandığı sosyal ağlardaki içeriklerden bile sınava hazırlık gündeminin üst sıralarında açık öğretim lisesine geçişler olduğu anlaşılıyor. Örneğin, YouTube’da örgün eğitimden açık liseye geçmeyi düşünen öğrenciler için hazırlanmış pek çok video var: “Açık liseye geçmek mantıklı mı?”, “Açık lisenin avantajları”, “Açık lise kararım”… Kimi videolarda açık liseye geçtikten sonra üniversite sınavında derece yapan öğrenciler deneyimlerini paylaşıyor, kimilerinde ise açık liseye geçenler bu kararı nasıl aldıklarından açık lisedeki ders düzenine, gününe ve çalışma programını nasıl planladıklarına kadar pek çok şeyi paylaşıyorlar. İmam hatip liselerinden de Anadolu liselerinden de, fen liselerinden de açık liseye geçen öğrenciler var. Videoların altında yüzlerce öğrenci yorumu var. Sadece bu yorumlar bile sınav odaklı eğitim sistemine, çocukların gözünden okula dair çok şey anlatıyor. 

Kız çocuklarla yaptığımız görüşmeler, çocukların koşullarının, açık öğretim liselerine devam etme ya da buna zorunda kalma sebeplerinin çeşitliliğini çok net gösteriyor, ortaklaşan ve farklılaşan ihtiyaçlara işaret ediyor. Tıpkı örgün eğitimde olduğu gibi açıköğretimde de fırsat eşitsizlikleri devam ediyor. Hanelerin sosyoekononomik farklılıkları kız çocukların açık öğretim liselerine erişimini, devamını etkiliyor. Evde destekleyici bir ortamı ve ebeveynleri olmayan, maddi imkânları kısıtlı olan çocuklar, açık öğretim liselerine kayıt olma, derslere ve sınavlara çalışma konusunda zorlandıklarını, desteğe ihtiyaç duyduklarını dile getiriyorlar.

Dijital uçurumun yarattığı eşitsizlik

Kız çocukların deneyimleri, farklı sosyoekonomik koşullardaki bireylerin bilgi iletişim teknolojilerine erişiminde ve bunları kullanımında yaşadığı eşitsizliği yani dijital uçurumu da çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Uzaktan öğretim sistemi içindeki kız çocukların bu konuda desteklenmesi önemli. Bir tarafta derslere ve çevrimiçi sınavlara ulaşmak için interneti olmayan, kayıt parasını bankamatikten yatırmak için desteğe ihtiyacı olan çocuklar, diğer tarafta bilgi iletişim teknolojilerini kullanarak, alternatif ders içeriklerine, videolara ulaşabilen, bunları etkin kullanabilen, çalışma yöntemlerinin vlogunu çekip akranlarıyla paylaşan çocuklar var. 

Yaptığımız görüşmelerde örgün eğitimden ayrılma sebebi, olumsuz okul iklimi ve öğretmen tutumu olan öğrencilerin dışındaki diğer kız çocuklar da başlıca sebepleri olmasa da okulda genç katılımın olmamasını, olumsuz öğretmen davranışlarını, okulda kendilerini keşfedebilecekleri ve gerçekleştirebilecekleri alanlarının olmadığını çokça dile getirdiler.

Çocukların anlattıkları bir kere daha gösteriyor ki açık öğretim lisesinde olan 14-17 yaş grubundaki hem kız hem de oğlan çocuklara dair ayrıntılı verilere, araştırmalara ihtiyaç var. Çocukların tarif ettikleri beklentileri ve ihtiyaçları görmek, duymak ve bunları gidermek için onların da dahil edildiği çocuk katılımı süreçlerinin inşa edilmesi gerekiyor.

MEB Stratejik Planında açık öğretim liseleri

Millî Eğitim Bakanlığı da (MEB), 2019-2023 Stratejik Planı’nda “ortaöğretim çağındaki çocukların açıköğretim kurumlarına yöneliminin artması”nı ortaöğretime katılım ve tamamlama oranlarının artırılması hedefini gerçekleştirmek için bir risk olarak tanımlıyor. Bakanlığın, örgün eğitim çağındaki çocukların açık öğretim liselerine geçişlerini önlemek için çalışma yaptığı da geçtiğimiz aylarda haber oldu. Habere göre, öğrencilerin okullarında kurulacak komisyonun onayı olmadan açık öğretim liselerine geçemeyeceği bir sistem üzerinde çalışılıyor. 

Mesele sadece açık öğretim lisesine geçişleri engellemek değil 

Örgün eğitimde olması gerekirken açık lisede kayıtlı olan hem kız hem de oğlan çocuklarıyla ilgili bunun ötesinde çalışmalara da ihtiyaç duyuluyor. Bu konuyu çocukları örgün eğitimden koparan sebeplerden, toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizliklerden, eğitimin içeriği ve amacından, okul ikliminin, öğrenci-öğretmen ilişkisinin öneminden, okullarda genç katılımının eksikliğinden bağımsız düşünmek, konuşmak mümkün değil. Bu yüzden bu konuda yapılacak çalışmaların ve geliştirilecek politikaların, temel eğitim ve ortaöğretim sistemini bütünsel bir bakış açısıyla ele alabilmesi kritik. 

Kız çocukların gereksinimlerine göre müdahalelerde bulunulmasının yanı sıra hem kız hem oğlan çocukların örgün eğitimden ayrılmasına neden olan okul içi ve okul dışı sebeplere yönelik adımların da  atılması gerekiyor. Sadece açık öğretim lisesinde okumanın önüne geçecek değil, örgün eğitime geri dönülebilmesini sağlayacak politikalara olan ihtiyaç da sürüyor. Öte yandan 6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan, 10 ili etkileyen Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından, bölgede açık öğretim liselerine geçişlerin ve açıköğretim liselerine devamın da izlenmesi çok önemli. 6 Şubat 2023 Tarihli Kahramanmaraş Merkezli Depremlerin Eğitime Etkileri Bilgi Notu-1’de de vurguladığımız gibi araştırmalar, salgın ve doğal afetler nedeniyle okulla bağı zayıflayan çocukların, afet sonrasında da eğitime dönmeme olasılığının arttığını gösteriyor. Bu açıdan depremin örgün eğitimdeki çocukların açıköğretim liselerine geçişini nasıl etkileyeceği, başta kız çocuklar olmak üzere hangi özelliklere sahip çocukların örgün eğitim dışına çıkma riskini artırdığı tespit edilmeli, izlenmeli ve önlemler alınmalı. 

Diğer Uzun Hikâyeler

Uzun Hikâye | Depremin Birinci Yılında Hatay’da Eğitimin Durumu

Depremin birinci yılında öğretmenler Hatay’da eğitimin durumunu ve ihtiyaçlarını anlatıyor  Depremin yarattığı yıkımın en fazla olduğu illerden Hatay’da dersliklerin yüzde 45’i kullanılmaz hâle geldi. Kentte konteyner okullar kuruldu; sağlam kalan okullardan bazıları binalarını, yıkılan ya da hasarlı olan okullarla paylaşıyor. İkili eğitim oranı arttı. Kent

Uzun Hikâye | Tüm Varlıkları Gözeten Dünyalar Eğitim Yoluyla Nasıl Kurulabilir?

Eğitim Reformu Girişimi’nin 2004 yılından beri düzenlediği, Türkiye’nin dört bir yanından öğretmenlerin hazırladığı yaratıcı materyalleri ve uygulamaları görünür kılan Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’nın 19’uncusu gerçekleştirildi. 17 farklı ilden seçilen 53 uygulama, ilham veren çözümler öneriyor. Uzun Hikâye’nin bu bölümünde öğretmenlerin uygulamalarına yer verdik.

İlginizi Çekebilecek İçerikler

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi-4 | “Anayasal Prensip Olarak Çoğulculuğu ve Bir Arada Olmayı Benimsememiz Lazım”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. Dördüncü bölümde İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi-3 | “Din Eğitimi İdeolojik Kavgaların Sebebi Hâline Getirildi”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. Üçüncü bölümde Kocaeli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. M.

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi-2 | “Endoktrinasyon Niteliğindeki Din Öğretimi Düşünce, Din veya İnanç Özgürlüğünü İhlal Eder”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. İkinci bölümde İnanç Özgürlüğü Girişimi Proje Koordinatörü Dr. Mine Yıldırım’la  okullarda dinler hakkında eğitimi,