Uzun Hikâye | Ayşe ve Elif Arasındaki Uçurum Büyüyor

Ebeveynlerin ve okulların sosyoekonomik durumunun çocukların eğitimini nasıl etkilediğini 2019 yılında Ayşe, Elif ve Zeynep’in hikâyeleri üzerinden anlatmıştık. Aradan üç buçuk yıl geçti. Hanelerin eğitime ayırdığı bütçe arasındaki farkların ve eğitimdeki fırsat eşitsizliklerinin Ayşe, Elif ve Zeynep’in hayatlarını nasıl etkilediğinin takibini yaptık.

Umay Aktaş Salman
ERG Araştırmacısı

Ayşe, Elif ve Zeynep… Onlar farklı sosyoekonomik şartlara sahip ailelerin çocukları. Onların eğitim hikâyelerini Ayşe ve Elif Arasındaki Uçurum başlığıyla yazdığımızda hanehalklarının eğitim harcamalarına bakıldığında yoksul ve zengin kesim arasındaki fark yaklaşık 23 kattı. Asgari ücretle geçinen bir ailenin kızı Ayşe sosyoekonomik olarak dezavantajlı bir mahalledeki imkânları kısıtlı, ikili eğitim veren bir okulda 4. sınıf öğrencisiydi. 3. sınıf öğrencisi Elif, şartları velilerin desteğiyle iyileştirilen bir devlet okulunda, daha az mevcutlu bir sınıfta, tam gün eğitim alıyordu. 9. sınıf öğrencisi Zeynep de çocuklara sunulan imkânların bir hayli çeşitli olduğu, özel bir okulda eğitim alıyordu.

Aradan üç yılı aşkın zaman geçti. Ekonomik kriz şiddetlenirken, salgın başta eğitim olmak üzere pek çok alandaki eşitsizliği daha da artırdı. Ebeveynlerin sosyoekonomik durumlarının ve eğitimdeki fırsat eşitsizliklerinin Ayşe, Elif ve Zeynep’in hayatlarını nasıl etkilediğinin takibini yaptık. Ayşe bugün, imkânları kısıtlı aynı okulun ortaokul kısmında 8. sınıfa devam ediyor. Salgında dokuz ay boyunca uzaktan eğitime erişemedi. Salgında yaşadığı akademik, sosyal ve duygusal kayıpların etkisi devam ederken Liselere Giriş Sınavı’na (LGS) hazırlanmaya çalışıyor. Elif, salgında eğitime erişim sorunu yaşamadı, şimdi bir Anadolu imam hatip ortaokulunda. Ebeveynleri onu ve kardeşlerini sosyal, kültürel açıdan desteklemeye devam ediyor. Yazı Amerika’da bir yaz okulunda geçirdi. Ebeveynlerinin planı Elif’i ve kardeşlerini yurtdışında okutmak. Zeynep ise okuduğu özel liseden iyi bir ortalamayla mezun oldu. Üniversite eğitimine Hollanda’da başladı.

Farklı sosyoekonomik gruplardan ebeveynlerin ve çocukların deneyimlerinin yer aldığı bu yazıda amacımız görüşme yaptığımız velilerin imkân ya da imkânsızlıklarını anlatmak değil, çocukların içine doğdukları şartlardan bağımsız olarak nitelikli eğitime erişim hakkının ve eğitimde fırsat eşitliğinin önemini anlatabilmek. Bu sebeple daha önce de olduğu gibi yazıda çocukların adını değiştirerek ebeveynlerinin adını ise kodlayarak yayımlıyoruz.

Hanehalklarının eğitim harcamalarındaki payı arttı

Ayşe ve Elif Arasındaki Uçurum’u yazdığımızda 2017 verisine göre Türkiye’de eğitim harcamalarının yüzde 19’unu hanehalkları yapıyordu. Aradan geçen zamanda hanehalklarının eğitim harcamalarındaki payı arttı. TÜİK Eğitim Harcamaları İstatistikleri 2020’ye göre, eğitim harcamalarının yüzde 20,2’si hanehalkları tarafından, yüzde 74,7’si ise kamu kurumları tarafından yapılıyor. Eğitime ayrılan kaynaklar ağırlıklı olarak kamu kaynaklarından oluşsa da OECD’nin Bir Bakışta Eğitim 2022 Raporu’ndaki Türkiye’ye özgü verileri karşılaştırmalı olarak inceleyen TEDMEM’in çalışmasına göre Türkiye, yükseköğretim öncesi kademelerde eğitim kurumlarına yapılan özel harcamalar (hanehalkı, özel şirketler, vakıf veya STK’lar gibi özel sektör birimlerinin eğitim kurumlarına yaptığı harcamalar) payının en yüksek olduğu OECD ülkesi. 

Öte yandan hanelerin eğitime ayırdığı bütçe arasındaki fark azalsa da devam ediyor. TÜİK Hanehalkı Tüketim Harcamaları 2019’a göre en yüksek gelirli yüzde 20’lik kesimin eğitim harcamaları, en düşük gelirli yüzde 20’lik kesimden yaklaşık 20 kat fazla¹. Ancak Eğitim İzleme Raporu 2021: Eğitimin Yönetişimi ve Finansmanı’nda da belirttiğimiz gibi, 2019’da önceki yıla göre hem en yüksek hem de en düşük gelirli yüzde 20’lik kesimin eğitim harcamaları arttı. En düşük gelirli kesimin harcamalarındaki artış, bu grup üzerindeki eğitim harcaması yükünün arttığına işaret ediyor olabilir. Ayrıca 2019 yılına ait bu son veride, pandeminin ve yüksek enflasyonun etkisinin olmadığını da göz önüne almak gerekiyor. 

“Pandemi bizi yıktı geçti”

Üç buçuk yıl önce görüştüğümüz ebeveynlerden S.B. üç çocuğu ve eşiyle birlikte İstanbul’un Avrupa yakasındaki ilçelerden birinde yaşıyor. Asgari ücretle geçinen bir aile. Baba işçi olarak çalışıyor. En büyük çocukları Ayşe, şimdi 8. sınıfa gidiyor. Oğullarından biri 4., diğeri ise 2. sınıfa başladı. Aile, okulöncesi eğitim masraflarını karşılayamadığı için oğlanlar okulöncesi eğitim alamadan ilkokula başladı. Ayşe, üç buçuk yıl önce görüştüğümüzde gittiği ilkokulun ortaokul kısmına devam ediyor. Ayşe’nin erkek kardeşleri de aynı okulun ilkokul kısmında eğitim alıyor. Aradan geçen zamanda ailenin şartları daha da zorlaştı. Ayşe “Pandemi bizi yıktı geçti” diyor. 

Salgınla başlayan işsizlik ve eğitime erişim sorunu

Anne S.B. salgınla birlikte eşinin yaklaşık 1,5 yıl işsiz kaldığını, çocukların ise uzun bir süre uzaktan eğitime erişemediğini söylüyor: 

“Salgın başladığında küçük oğlum henüz okula gitmiyordu, büyük oğlum 1. sınıftı, kızım ise 5. sınıf. Ne akıllı telefon, ne internet bağlantısı, ne bilgisayar… Hiçbir şey yoktu evimizde. Kardeşine kızım okuma yazma öğretti, o devam etti çalıştırmaya. Öyle idare ettik işte. Okuldan biri kişi de arayıp, ‘nerede bu çocuklar?’, ‘niye derse girmiyor?’ demedi. Yaklaşık 9 ay uzaktan eğitime katılamadılar. Sonra destek olmak isteyen birinin sayesinde evimize internet çekildi ve bilgisayar geldi. Kızım o zaman derslerine girebilmeye başladı. Çok zorlandı, hâlâ da zorlanıyor. Bu süreçte çoğu insana şahit oldum, çocuğunu okuldan aldı tekstile koydu. Salgından sonra da çocuğunu okula yollamadı. Benim çocuklarımın da  akademik anlamda çok kayıpları oldu. Büyük oğlum 4. sınıf seviyesinde değil mesela şu an.”

2019 yılında yaptığımız görüşmede kızının eğitim masraflarını okula gelen kırtasiye yardımlarıyla karşıladıklarını, eğitime bütçe ayıramadıklarını, kızının silgisini bile iki yıl kullandığını söyleyen Anne S.B., iki oğlu da ilkokula başladığı için şimdi işlerinin daha da zor olduğunu anlatıyor:

“Kırtasiye malzemelerini veresiye alabiliyoruz”

“Salgında eşim uzun süre işsiz kaldı. Çalıştığı fabrikada işten çıkarıldı. Çok zorlandık. Şimdi başka bir fabrikada asgari ücretle çalışıyor. Evimizin kirası 2 bin TL. Mutfak masrafı, elektriği, suyu var. Temel ihtiyaçlarınızı karşılamakta zorlanıyoruz, eğitime bir bütçe ayıramıyoruz. Çocuklara her gün 5 TL verebiliyorum okula giderken. Suları biterse ancak su alabiliyorlar. Yanlarına da beslenme koymaya çalışıyorum. Okul açıldı iki, üç hafta formalarını alamadık. Oğlanların kırtasiye malzemelerini aldım, kızmınkileri tamamlayamadım ilk başta. Hepsi birden olmuyor. Öğrenci başına 100 TL kayıt parası istediler, sadece iki çocuk için verebildim. Her ihtiyacı parça parça alabiliyoruz. Kırtasiyeden bile veresiye alıyoruz.”

Anne S.B.’nin satır arasında paylaştığı beslenme ve su ihtiyacı, yeterli beslenme hakkı kapsamında okullarda ücretsiz okul yemeği verilmesinin önemini ve aciliyetini bir kere daha gösteriyor. 

Okul hâlâ “sade” bir okul 

Üç buçuk sene önce Anne S.B. “Burası sade bir okul, geliyorsun, gidiyorsun o kadar” diye tarif ediyordu kızının gittiği okulu. Okulun imkânları hâlâ oldukça kısıtlı. Okul sabahları ortaokul, öğlenleri ilkokul olmak üzere ikili eğitim vermeye devam ediyor. Yaklaşık 1800 öğrencinin bulunduğu okulda, çoğunlukla yoksul ailelerin çocukları eğitim alıyor. Öğretmen sirkülasyonunun yüksek olduğu bir okul. Ayşe sınıfını anlatırken “45 kişilik bir sınıfta okuyorum ama devam etmeyen çok öğrenci var. Sürekli gelen 30 kişi. Okula gelmeyenlerden bazıları Suriyeli sınıf arkadaşlarım” diyor. 

4 yılda 4 öğretmen değiştirdi 

Anne S.B. daha okula girer girmez sıkıntı olduğunu anlıyorsun diye anlatıyor: 

“Eğer öğrencinin büyük bir çabası yoksa, bir gıdım ilerlemez… Ekstra bir şey yok. Okula giriyorsun ya, sıkıntı olduğunu anlıyorsun. Öğretmenlerde telaş, ‘ders bitsin eve gideyim’… Bir dönem giren branş öğretmeni ikinci dönem bir bakıyoruz gitmiş. Okulun ilkokul kısmında olan küçük oğlum 2. sınıfta, bu ikinci öğretmeni, 4. sınıfta olan oğlumun da bu dördüncü öğretmeni… Kızım bu sene LGS’ye girecek, iyi bir liseyi kazanmayı çok istiyor. Okuldaki ücretsiz kursa katılacak ama öğretmenleri ‘dershane desteği olsa çok iyi olur’ diyorlar. Dershaneye göndermemiz mümkün değil.”

Ailenin ve okulun sosyoekonomik durumunun yarattığı farklar 

2019 yılında görüşme yaptığımız bir diğer ebeveyn İstanbul’un Anadolu yakasında yaşayan T.T. idi. Bir psikolojik danışmanlık merkezinde yöneticilik yapan anne T.T. salgında merkezi kapatmak durumunda kalmış. Akademisyen olan eşi ise farklı üniversitelerde ders vermeye devam ediyor. Aynı zamanda ticaret ile de uğraşıyor. Üç buçuk yıl önce T.T.’nin iki çocuğu şartları velilerin desteğiyle iyileştirilen, ikâmet adresi dışından yapılan kayıtlarda yüksek miktarlarda bağış alınan bir devlet okuluna gidiyordu. 

T.T.’nin 3, 5, 7, 9 yaşındaki dört çocuğu şimdi 6, 8, 10 ve 12 yaşında. Görüşme yaptığımızda ilkokulda olan çocukları artık ortaokul öğrencisi. Elif 7. Ahmet 6. sınıfta okuyor. Elif ve Ahmet “proje okulu” olan iki farklı Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin sınavla girilen ortaokul kısmında okuyorlar. Salgında ilkokuldan mezun olan çocuklar, uzaktan eğitime erişimde sorun yaşamadılar. Düzenli olarak çevrimiçi olarak derslerine bağlandılar. Görüşmeyi yaptığımızda henüz okula gitmeyen iki çocuğu ise okulöncesi eğitim alarak ilkokula başladı. Biri 1., diğeri 3. sınıf öğrencisi. İlkokula başlayan çocuklar ablaları Elif ve ağabeyleri Ahmet’in mezun olduğu, şartları velilerin desteğiyle iyileştirilen, aynı ilkokulda okuyor. Anne T.T.’nin anlattıklarına göre ilkokulun imkânları, sosyoekonomik düzeyi düşük mahallelerdeki devlet okullarından hala farklı:

Ücretini velilerin ödediği dersler 

“Büyük kızım ve oğlumun mezun olduğu okuldan memnun olduğumuz için küçük kızım ve oğlum da burada ilkokula başladı. Okulda tam gün eğitim yapılıyor. Ücretini veliler karşıladığı için öğle yemeği de veriliyor. Okul saatleri sonrasında ücretini velilerin ödediği akıl oyunları, drama, İngilizce, masa tenisi, halk oyunları gibi pek çok kurs düzenleniyor. Geçen sene İngilizce derslerin kitaplarından memnun olunmadığı için bu sene dışarıdan bir İngilizce öğretmeniyle anlaşıldı. Okul sonrasında İngilizce dersi de var. Ücreti aylık 400 TL mesela. 1. sınıftaki çocuğum ders saatleri sonrasında okulda drama ve akıl oyunlarına, 3. sınıftaki çocuğum da masa tenisi ve İngilizce derslerine katılıyor.”

Aynı şehirde, hatta aynı ilçede bile olsa devlet okulları arasında imkân farklılığı olmasının sebeplerinden biri, okulun bulunduğu mahallenin sosyoekonomik durumunun eğitim kurumunun ihtiyaçlarının karşılanmasında etkili olması. Veli desteğinin olduğu okulların şartları daha iyi, ihtiyaçları karşılamak daha kolay. Ancak sosyoekonomik açıdan dezavantajlı ailelerin çocuklarının gittiği okulların imkânları daha kısıtlı. Anne T.T.’nin anlattıkları bağışların okulun çehresini, imkânlarını nasıl değiştirdiğinin kanıtı: 

“Maddi kaynak yaratabilmek bir müdürü iyi ya da kötü müdür yapmamalı”

“Küçük çocuklarımın gittiği ilkokul adres bölgesi olmayanlardan bağış alıyor. Biz de önceki iki çocuğuma yaptığımız gibi bu çocuklarım için de yine bağış yaptık. Bunu gönüllü olarak yapıyoruz. Sadece ilkokula giden iki çocuğum için değil ortaokula başlayan iki çocuğumun okullarına da bağış yaptık. Dört çocuğumuz için yaklaşık 20 bin TL bağışta bulunduk. Dört çocuğunuzu birden özel okula yollayamayız, yolladığımız devlet okullarına da ‘bağış yapalım, yardımcı olalım’ diye düşünüyoruz. Bir veli olarak yıllardır okul müdürlerini görüyorum, hep eksikleri ve ihtiyaçları düşünüyorlar. Eğitimle ilgili ne zaman düşünmeye fırsat bulacak müdürler? Üzülüyorum, apartman yöneticisi gibiler. Oysa eğitimin lideri olabilmeliler. Sadece ilkokullar arasında değil, kızımın gittiği Anadolu imam hatip ortaokulu ile oğlumun gittiği Anadolu imam hatip ortaokulu arasında da imkân farklılıkları var. Kızımın okulunda ders dışında hiçbir etkinlik yok mesela. Oğlumun okulunda ise robotikten kaligrafiye, bağlamadan piyanoya, güreşe kadar pek çok etkinlik, kurs var. Oğlumun okulu 15.15’te bitiyor, 18.00’e kadar okulda. Ders sonrası iki gün güreşe, kaligrafiye kalıyor, voleybol oynuyor. Bütün bunlar için dışardan öğretmenler tutuluyor, ücretini veliler ödüyor. Kızımın okulunda müdür çok iyi ama okulda bağış toplanamadığı için daha düz bir okul oluyor. Maddi kaynak yaratabilmek ya da yaratamamak bir müdürü iyi ya da kötü müdür yapmamalı. Ancak sistem içinde öyle görülüyor maalesef.”

T.T. görüşme yaptığımız 2019 yılında da olduğu gibi okul dışında da çocuklarının ilgi ve yeteneklerini destekleyebiliyor. 

“Dört çocuğun okul içindeki ve dışındaki masrafları aylık 16 bin”

“İlgi ve yeteneklerini keşfedebilmeleri için küçüklüklerinden beri desteklemeye çalışıyoruz. İstedikleri şeyi bulsunlar, nerede mutlular görebilsinler istiyoruz. Oğullarım futbol okuluna gidiyor, büyük kızım müzik dersleri alıyor çok küçük yaştan beri. Büyük oğlum bağlama dersleri alıyor. Keşke tüm çocuklar ilgi ve yeteneklerini okullarda keşfedebilseler. Okul bunu sağlasa. Müdürler okulu döndürmeye çalışıyor, öğretmenler müfredatı yetiştirmeye çalışıyor. Sınav baskısı… Çocukları görebildiklerini düşünmüyorum. Böyle bir sistemde bir veli olarak sorumluluğun çoğu bende gibi hissediyorum. Maddi olarak da yetişmek çok zor, biz pek çok açıdan destekleyebiliyoruz çocuklarımızı ama yetişmek çok zor. Dört çocuğumun okul içindeki ve dışındaki eğitim masrafları aylık yaklaşık 16 bin TL.”

Anne T.T. tüm bu çabalarına karşın çocuklarının eğitim hayatlarıyla ilgili kaygıları olduğunu, bu kaygının Türkiye’deki sistemden kaynaklı olduğunu söylüyor: 

“Okulda ve sınavda başarılı oldular diyelim. En fazla Koç, Boğaziçi üniversitelerini kazanacaklar. Ancak ben çocuklarımı akademik anlamda zorlayamam, sınav senesi onları sadece sınava kanalize edemem çünkü sosyal çocuklar. Onları o ilgilerinden koparmak istemem. Bu yüzden eşimle üniversitede çocukları yurtdışına götürmeye karar verdik. En azından anadili gibi İngilizce konuşurlar. Sınava hazırlığa harcayacağım parayı yurtdışında harcarım. Benim çocuklarım ‘iyi’ devlet okullarına gidiyorlar ama dil büyük sorun. Öğrenilemiyor, demek ki sistem yanlış. Yazın Amerika’ya gittik, yaz okuluna katıldılar iki ay. Yıllardır öğrenemedikleri İngilizceyi iki ayda orada öğrendiler neredeyse.”

Özel okul tercihi 

Üç buçuk yıl önce görüştüğümüz, çocuklarına diğer iki ebeveynden farklı bir seçenek sunarak onları özel okula gönderebilen bir diğer ebeveyn G.G. idi. G.G., 23 yıldır finans sektöründe çalışıyor. Çocuklarının babası da aynı sektörde çalışıyor. G.G.’nin oğlu Okan 7. sınıf oldu, özel bir okulda eğitimine devam ediyor. Okulun yıllık ücreti 175 bin. Kızı Zeynep ise özel bir liseden mezun oldu. Hollanda’nın Rotterdam şehrinde üniversite eğitimine başladı. 

2019 yılında yaptığımız görüşmede “Bir çocuk iyi bir eğitim alabilirse geleceği için iyi bir altyapı oluşturabilir. Yeteneklerini ve ilgilerini keşfedebilirse potansiyelini kullanabilir diye düşünüyorum” diyen G.G. kızının hedeflerini daha yüksek koyabildiğini, Harvard’ta okumayı hayal edebildiğini, çünkü çevresinde bunu başaran çocuklar olduğunu söylüyordu. Bugün kızının çabasının ve aldığı eğitimin geldiği noktada etkili olduğunu söylüyor: 

“Kızımın mezun olduğu lisede uluslararası düzeyde üniversiteye giriş sağlayan bir diploma programı olan Uluslararası Bakalorya da vardı. Aklında yurtdışına gitmek vardı. Ancak salgın başlayınca hem üniversite sınavına hazırlanmaya hem de yurtdışında okumak için girmesi gereken sınavlara hazırlanmaya başladı. Dershaneye başladı, yabancı sınavlar içinde özel dersler aldı. Bir süre sonra Türkiye’de okuma seçeneğini eledi ve dershaneyi bıraktı. 12. sınıfa başlarken yurtdışı için girdiği sınavlarda yeterli puanları aldığı için 12. sınıfta yurtdışındaki üniversitelere başvuru sürecine başladı. Mezun olduğu lisenin yurtdışında da bilinirliğinin yüksek olması avantajı oldu. Not ortalaması da yüksekti. İtalya’daki okullardan ve Hollanda’daki okuldan kabul ve burs aldı. Hollanda’yı tercih etti.”

İki çocuğuna yaklaşık 700 bin TL masraf

G.G. çocuklarının eğitimi için harcadığı paralara inanamadığını söylüyor: 

Oğlum da kızımın mezun olduğu özel okulda okuyor. Okul yıllık 175 bin TL, 35 bin TL servis, 30 bin yemek… Forma falan derken sadece eğitim yılı başında, sonraki masraflar hariç 240 bin masrafı oldu. Kızımın yüzde 80 burslu olarak üniversiteye kabul alması bizi biraz rahatlattı. Ama önce okul ücretinin tamamını alıyorlar sonra iade ediyorlar. 10 bin Euro okul ücreti, 11 bin Euro da yaşam masrafları derken 420 bin TL’ye varan bir bütçe harcamak durumunda kaldık. Yol parası da yok içinde. İki çocuk için yaklaşık 700 bin TL masrafımız oldu. Eğitim önemli. Ancak yaşanan ücret artışlarını aklın alması mümkün değil. Kendime harcama yapmıyorum, sosyal yaşamda kısıtlamalara gidiyoruz. Çocukları okutabilmek için paramız var ama akıllı harcamak zorundayız. Çocuklarıma da ‘paramızı aklımıza, eğitime, görgüye harcayacağız’ diyorum. Zor bir süreç ama özünde eğitim için harcıyoruz. Kendim devlet ilkokulunda okudum, iyi bir Anadolu lisesinden donanımlı ve iyi bir şekilde dil öğrenerek mezun oldum. İyi bir devlet üniversitesini kazandım. Bu şekilde kendime bir hayat kurabildim. Şimdi harcadığım paraya bakıyorum inanılır gibi değil.” 

Kuşkusuz ebeveynlerin çocuklarına sunduğu olanaklar arasında farklar olacak. Ancak Anayasanın 42., Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 28. maddesine göre, eğitim hakkının gerçekleşmesi ve bu hakkın fırsat eşitliği temelinde hayata geçirilmesi devletin yükümlülüğünde. Gelir dağılımındaki eşitsizliğe eğitimdeki eşitsizlikler de eklenince çocuklar arasındaki fark uçuruma dönüşebiliyor. Çocuklarının akademik ve sosyal, duygusal gelişimi için destek sunabilen aileler ile sunamayan ailelerin çocukları arasında okulöncesinden liseye kadar öğrenme uçurumu artabiliyor. Üstelik salgın sosyoekonomik olarak dezavantajlı ailelerin çocukları için bu durumu daha da zorlaştırdı. Uzaktan eğitime erişemeyen ya da erişse bile evde aile desteği ve imkânları kısıtlı olan öğrenciler için bu öğrenme uçurumunun derinleşme riski arttı. 

Sosyoekonomik durumun başarıya etkisi

Sosyoekonomik durumla başarı arasında da kuvvetli bir ilişki var. Veriler de bunu gösteriyor. PISA 2018’e (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) Türkiye’den katılan 15 yaş grubu öğrencileri arasındaki okuma becerileri testindeki başarı farkının yüzde 11,4’ü öğrencinin ve okulun sosyoekonomik durumuyla açıklanıyor. OECD ülkelerinde öğrencinin ve okulun sosyoekonomik durumunun öğrencinin başarısındaki etkisi yüzde 12. Türkiye’de bu durumun önceki yıllara göre daha az etkili olması, OECD ortalamasının da altında olması sevindirici. Ancak Türkiye’de sosyoekonomik olarak en üst yüzde 25’lik dilimde yer alan öğrencilerin ortalama okuma puanı 513 iken en alt yüzde 25’lik dilimdekilerin 437. Arada 76 puanlık bir fark var. Bu veri nitelikli eğitime erişimde yaşanan eşitsizliğin bir yansıması olarak yorumlanabilir. Türkiye’de yüksek düzeyde yeterlilik gösteren (5 ve 6. düzeyler) öğrenciler içinde sosyoekonomik olarak avantajlı durumda olanların temsil oranı yüksek; hatta Türkiye, bu ilişkinin en güçlü olduğu ülke. 

Ayrışmaya işaret eden veriler 

Öte yandan PISA 2018’de, ülke ve bölgelerin akademik ve sosyal kapsayıcılık düzeyini ölçmek için kapsayıcılık endeksi de kullanıldı. Endekste oran, yüzde 100’e yaklaştıkça kapsayıcılık düzeyi artıyor. Akademik kapsayıcılık endeksinde yüzde 44 ile Türkiye son sırada. Sosyal kapsayıcılık endeksinde hakkında karşılaştırılabilir veri bulunan 78 ülke arasında Türkiye 59’uncu sırada. Eğitim İzleme Raporu 2021: Eğitim Yönetişimi ve Finansmanı’nda da belirttiğimiz gibi bu veriler, Türkiye’de farklı özelliklere sahip öğrencilerin aynı okulda olma ihtimalinin düşük olduğunu gösteriyor.

Eğitime ayrılan bütçe 

Yani tıpkı yazıdaki hikâyelerin işaret ettiği gibi uluslararası veriler de benzer sosyoekonomik koşullara sahip çocukların belirli okullarda toplandığını gösteriyor. Ailenin sosyoekonomik durumunun yanı sıra okulun sosyoekonomik durumu da eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak için çok önemli. Okullar arasındaki imkân farklılıklarının azaltılması ve herkes için eşit ve nitelikli eğitimin sağlanması için önemli noktalardan biri ise devletin eğitime ayırdığı bütçe. Peki eğitime ayrılan bütçe üç buçuk yılda nasıl değişti? 

Ayşe ve Elif Arasındaki Uçurum’u yazdığımızda, Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) 2019 bütçesi 113 milyar TL idi. MEB 2021-22 eğitim-öğretim yılı istatistiklerine göre, 2022’de MEB bütçesi 189.010.851.000 TL’ye yükseldi. Ancak ERG’nin hesaplamalarına göre 2022’nin ilk 8 ayının ortalama enflasyon oranı dikkate alındığında 2021’e göre bütçenin reel olarak yüzde 25,7 azaldığı görülüyor. 

MEB bütçesinin yüzde 80,8’i personel giderleri ve Sosyal Güvenlik Kurumuna devlet primi giderleri olmak üzere personelin maaş ve özlük haklarına ayrılıyor. İnsan kaynaklarının 1 milyon 240 bin 692 personelden oluştuğu düşünüldüğünde, bütçenin büyük kısmının personel harcamalarına ayrılması beklenilen bir durum. OECD Bir Bakışta Eğitim 2020’de, OECD ülkelerinin tamamında cari harcamalar içinde en yüksek payın personel giderleri olduğu belirtiliyor.

Okulların elektrik, su, yakacak, kırtasiye, bakım ve onarım gibi ihtiyaçlarının karşılandığı ‘mal ve hizmet alımları’ giderleri için MEB bütçesinin yüzde 8’i, MEB’e bağlı pansiyonlu okullar ile yurt dışında eğitim gören öğrencilerin beslenme ve barınma ihtiyaçları için (cari transferler) bütçenin yüzde 3,1’i ayrılıyor. 

Yatırım harcamaları artıyor 

Bütçedeki önemli kalemlerden biri, yatırım harcamalarını gösteren sermaye giderleri. Okulların büyük bakım-onarımları, yeni okul yapımı, orta ve uzun vadede eğitimin niteliğini artıracak okulöncesi eğitimin yaygınlaştırılması, ikili eğitimin sonlandırılması gibi hedefler yatırıma ayrılan kaynaklardan karşılanıyor. 2019’da bütçenin yüzde 4,9’u yatırıma ayrılıyordu. Son 15 yılın en düşük seviyesinin 2020’de görüldüğü sermaye giderlerine ayrılan kaynaklar 2022 itibarıyla yükselmeye devam ediyor. Bütçenin yüzde 8,1’i yatırıma ayrılıyor. MEB’in 2023 yılı bütçesi ise geçtiğimiz günlerde TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’na 435 milyar 351 milyon 82 bin TL olarak sunuldu. 

Temel eğitimdeki dezavantajlı 10 bin okul için çalışmalar

Öte yandan MEB, okullar arasındaki imkân ve öğrenme farklılıklarını azaltmak, eğitimde fırsat eşitliğini artırmak için çeşitli projeler de yürütüyor. Bu projelerden biri Temel Eğitimde 10.000 Okul Projesi. Proje Ocak 2022’de başladı. 3 milyar TL bütçeli proje kapsamında, Türkiye genelinde en dezavantajlı anaokul, ilkokul ve ortaokulların bakım, onarım ve donatım ihtiyaçları (laboratuvar, kütüphane, atölye vb) karşılandı. Ayrıca öğrenci, öğretmen, okul yöneticileri ve velilere yönelik de farkındalık ve psikososyal gelişim eğitimleri, mesleki gelişim eğitimleri verildi. MEB’in 2022 yılının sonuna kadar 3 bin yeni anaokulu ve 40 bin yeni anasınıfını hizmete alma hedefi kapsamında bugüne kadar bin 800 bağımsız anaokulu, 14 bin 80 anasınıfı hizmete alındı. MEB 2023 yılında ise liseler arasındaki imkân farklılıklarını azaltmak için Ortaöğretimde 10.000 Okul Projesi’ni hayata geçireceklerini açıkladı. 

Doğrudan okullara bütçe gönderildi 

Ayrıca MEB bu sene ilk kez, her eğitim kurumunun öğrenci sayısına göre doğrudan okullara bütçe gönderdi. Milî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, okulların temizlik, kırtasiye malzemelerini, küçük onarımlarını, laboratuvarlarını, donatımlarını kendilerinin giderebilmesi için okullara gönderilen 4,5 milyar liranın 3 milyar lirasının kullanıldığını açıkladı. Kalan 1,5 milyar liranın da okul yöneticilerinin kullanımı için hazır olduğunu söyledi. 

MEB’in okullar arasındaki imkân farklarının giderilmesi için hayata geçirdiği proje ve okullara yollanan bütçe, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması için önemli ve umut verici adımlar. Bu adımların sürekliliğinin sağlanması, sahada nasıl ilerlediğinin izlenmesi, yaşanan aksamaların ve eksiklerin belirlenmesi de gerekiyor. Öte yandan okullar arasındaki imkân farklılıklarının azaltılması çalışmalarının sanat, spor, sosyal duygusal gelişim alanlarını ve rehberlik ve psikolojik danışmanlık hizmetlerini kapsaması da çok önemli. Eğitim İzleme Raporu 2021: Eğitim Yönetişimi ve Finansmanı’nda da vurguladığımız gibi öğrencilerin büyük bölümünün sosyoekonomik olarak daha dezavantajlı koşullarda olduğu okullara yapılan eğitim harcamaları öğrenme çıktılarını artırmada diğer okullara yapılan eğitim harcamalarına göre daha etkili. Bu harcamalar doğru bir şekilde planlandığında sosyoekonomik durum ve başarı arasındaki güçlü ilişkiyi zayıflatarak okulun eşitsizlikleri yeniden üretmesinin önüne geçebilir. 

Öte yandan sosyoekonomik durumun eğitime etkisinin azalması için kamunun toplam eğitim harcamaları içindeki payının artmasına, hanehalkı harcamalarının payının azaltılmasına yönelik politikalara olan ihtiyaç sürüyor.

Hikâyenin başına döndüğümüzde üç buçuk yıl önce Ayşe, Elif ve Zeynep arasında var olan uçurumun Ayşe’nin aleyhine daha da arttığını söylemek yanlış olmaz. Öğrencilerin içine doğdukları şartlardan, sosyoekonomik arka planlarından bağımsız olarak nitelikli eğitime erişebilmeleri, okullarda sunulan imkânların eşit olması, tüm çocuklar ve özellikle de özel önlem gerektiren çocuklar için çok önemli. Ayşe’nin annesi S.B. bunu çok güzel ifade ediyor: 

Ben çocuklarımı okutabilirsem -hele kızıma çok inanıyorum- benim çocuklarım bir şey olacak… Çocuklarımı eğitim bir yere taşıyacak ama o eğitimde de aksaklık olursa…”

¹ Üç buçuk yıl önce Ayşe ve Elif Arasındaki Uçurum başlıklı yazıda yer alan TÜİK Hanehalkı Tüketim Harcaması 2017 verisine göre en yüksek gelirli yüzde 20’lik kesimin eğitim harcamaları ile en düşük gelirli yüzde 20’lik kesimin eğitim harcamaları arasında yaklaşık 23 kat fark vardı. 2018 yılında bu iki kesim arasındaki fark yaklaşık 32 kata çıktı. 2019 yılında ise fark 20 kata indi. TÜİK’in internet sitesinde 2020 yılının Hanehalkı Tüketim Harcaması verileri ise yer almıyor. Bu artışın ve azalmanın sebebi ise TÜİK’in yayımladığı veriler üzerinden yorumlanamıyor.

Diğer Uzun Hikâyeler

Uzun Hikâye | Depremin Birinci Yılında Hatay’da Eğitimin Durumu

Depremin birinci yılında öğretmenler Hatay’da eğitimin durumunu ve ihtiyaçlarını anlatıyor  Depremin yarattığı yıkımın en fazla olduğu illerden Hatay’da dersliklerin yüzde 45’i kullanılmaz hâle geldi. Kentte konteyner okullar kuruldu; sağlam kalan okullardan bazıları binalarını, yıkılan ya da hasarlı olan okullarla paylaşıyor. İkili eğitim oranı arttı. Kent

Uzun Hikâye | Tüm Varlıkları Gözeten Dünyalar Eğitim Yoluyla Nasıl Kurulabilir?

Eğitim Reformu Girişimi’nin 2004 yılından beri düzenlediği, Türkiye’nin dört bir yanından öğretmenlerin hazırladığı yaratıcı materyalleri ve uygulamaları görünür kılan Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’nın 19’uncusu gerçekleştirildi. 17 farklı ilden seçilen 53 uygulama, ilham veren çözümler öneriyor. Uzun Hikâye’nin bu bölümünde öğretmenlerin uygulamalarına yer verdik.

İlginizi Çekebilecek İçerikler

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi-4 | “Anayasal Prensip Olarak Çoğulculuğu ve Bir Arada Olmayı Benimsememiz Lazım”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. Dördüncü bölümde İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi-3 | “Din Eğitimi İdeolojik Kavgaların Sebebi Hâline Getirildi”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. Üçüncü bölümde Kocaeli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. M.

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi-2 | “Endoktrinasyon Niteliğindeki Din Öğretimi Düşünce, Din veya İnanç Özgürlüğünü İhlal Eder”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. İkinci bölümde İnanç Özgürlüğü Girişimi Proje Koordinatörü Dr. Mine Yıldırım’la  okullarda dinler hakkında eğitimi,