Uzun Hikâye| Karşı Pencere

Umay Aktaş Salman
ERG Araştırmacısı

Eğitim politikaları, sistemi ve sorunları konuşulurken, eğitimin öznesi öğretmen, öğrenci ve veliler çoğu zaman gizli özne durumunda. Sayılar, istatistikler eğitimi konuşurken tek başına yeterli değil aslında. Okullarda, evlerde, sokaklarda verilerin ötesinde bir gerçeklik var. Her sayı bir hikâye. “Uzun Hikâye” yazı dizimizde istatistiklerin, uzmanların anlattıklarının yanı sıra eğitimi gerçek öznelerin hikâyeleriyle anlatıyoruz.

Bir okul sırtını sıvasız, az katlı apartmanlara, gecekondulara dayamış, diğeri ise çok katlı apartmalardan oluşan sitelere… İki okul, iki farklı fotoğraf. Bu fotoğraf okulların sosyoekonomik durumuyla ilgili bir ipucu veriyor. Okulların fiziksel koşulları ve imkânları arasındaki fark dışarıdan bile anlaşılıyor. Sadece dört şeritli bir yolun ayırdığı, karşı karşıya olan okulların mesafeleri yakın ama imkânları uzak… İkisi de devlet okulu ama birinde ikili eğitim, diğerinde tam gün eğitim yapılıyor. Birinin öğretmen kadrosunun 21’i, diğerinin ise sadece 2’si ücretli. Okullardan birinde spor faaliyetleri için kapalı, açık her türlü alan var, diğerinde yok. Birinde öğrencilere öğle yemeği veriliyor, diğerinde verilemiyor…

Bana mahalleni söyle, sana okulunun durumunu söyleyeyim

Eğitimin en önemli sorunlarından biri fırsat eşitsizliği. Fırsat eşitsizliği Türkiye’de sadece bölgeler arasında değil. Yan yana iki ilçede, hatta aynı ilçedeki okullar arasında bile farklar olabiliyor. Okulların bulunduğu mahallenin sosyoekonomik durumu ihtiyaçların karşılanmasında da belirleyici. Veli desteğinin olduğu okulların şartları biraz daha iyi, ihtiyaçları karşılamak daha kolay. Ancak sosyoekonomik açıdan dezavantajlı ailelerin çocuklarının gittiği okullar fiziksel olarak daha sorunlu. Bu da okullar ve öğrenciler arasındaki eşitsizliği derinleştiriyor. Eğitim Reformu Girişimi, okullar arasındaki bu eşitsizliği yerinde gözlemledi. İstanbul’daki bu iki okul fırsat eşitsizliğinin yaşandığı yüzlerce örnekten sadece ikisi. Amacımız okulları deşifre etmek değil, eşitsizlikleri anlatabilmek. Bu yüzden okulların ve bulunduğu ilçenin isimlerini vermiyoruz.

Pencereden görünen eşitsizlik

Okulların yer aldığı ilçe, yoğun göç alan, geçmişten bu yana kentin nüfus artış hızı en yüksek olan bölgelerinden biri. İstanbul’un pek çok yerinde olduğu gibi son yıllarda yaşanan kentsel dönüşüm, burada da kendini gösteriyor. Az katlı apartmanların aralarından çok katlı binalar, rezidanslar yükseliyor. Yoksulluk, sitelerle mahallenin apartmanlarını bıçak gibi ortadan ikiye bölüyor. Site duvarlarının, güvenlik kulübelerinin çeperinde kalan mahallede başka bir hayat, ‘metropol manzaralı’, ‘modern şehrin yükselen yıldızı’ olarak pazarlanan yüksek binalarda ise bambaşka bir hayat yaşanıyor. İlçenin öğrenci nüfusu yaklaşık 77 bin. Sınıf mevcudu ortalaması ilk ve ortaokullarda sınıf mevcudu ortalaması 46’yı, lisede 31’i, meslek liselerinde ise 51’i buluyor.

Aynı ilçede olsa bile okullar arasında sınıf mevcudu, öğretmen kadrosu ve fiziksel koşullar açısından farklılıklar var. Bu örneklerden en çarpıcısı karşı karşıya olan ve pencereleri birbirine bakan bu iki okul. İkisi de devlet okulu ama farklılıklarının en büyük sebebi okullardan birinin sitelere daha yakın olması. Öğrencilerinin yüzde 40’ını bu sitede oturan, sosyoekonomik düzeyi daha iyi ailelerin çocukları oluşturuyor. Çevre ilçelerden de adresini bu bölgede gösterip çocuğunu okula yollayanlar var. Yoksul ailelerin çocukları ise azınlıkta. Ailelerin sosyoekonomik seviyesinin daha yüksek olması okulun çehresini de, okula bakış açısını da değiştiriyor.

İkili eğitim var; öğle yemeği, spor alanı yok

Yoksul ailelerin çocuklarının gittiği okul sabahları ortaokul, öğlenleri ilkokul. Yani ikili eğitim yapılıyor. Yaklaşık 1.800 öğrencisi var. Sabahçı öğrencilerin ardından okulun öğlenci öğlencilere hazırlanması için sadece 25 dakika var. Okul bu sürede elden geldiğince temizlenmeye çalışılıyor. İlkokulların okuldan çıkış saati 19.00’u buluyor.

Ön lisans mezunu ücretli öğretmenler çalışıyor

26 derslikli okulda sınıf mevcutları ortalama 40 kişi. Bu sayı yıllar önceki durumla karşılaştırıldığında ‘iyi’ olarak görülüyor. Çünkü okulun 50-70 sınıf mevcudunu gördüğü dönemler de olmuş. İlk ve ortaokulun öğretmen sayısı toplam 71. Bu sayının 21’ini ücretli öğretmenler oluşturuyor. İlkokulda 2, ortaokulda 19 ücretli öğretmen var. Ücretli öğretmenlerin büyük çoğunluğunu iki yıllık üniversite (ön lisans) mezunları oluşturuyor. Burası 3 yılın sonunda öğretmenlerin tayin isteyip genellikle ayrıldığı bir okul. Ancak idarenin öğretmenleri desteklemesi, sorun ve çözüm toplantıları yapması sonucunda bu yıl ilkokulda ayrılmayı düşünen öğretmen yok.

Okulun elektrik, su, doğal gaz masrafları, büyük onarımları tüm okullarda olduğu gibi devlet tarafından karşılanıyor. Devletin okula tahsis ettiği hizmetli sayısı üç. Ancak bu sayı çok az… Okul 4 hizmetli daha çalıştırarak, ücretlerini kendi karşılıyor. Daha doğrusu karşılamaya çalışıyor. Okulun kantin gelirinden ya da yapılan tiyatro etkinliklerinden kalan çok cüzi paralarla hizmetlilerin ücretleri karşılanmaya çalışılıyor. İhtiyaçlar için velilerden yıllık 50 TL ücret isteniyor, ama çoğu veli bu rakamı ödeyemiyor. Hal böyle olunca okulun, kırık camından eğitim materyallerine kadar ihtiyaçlarını karşılaması bir hayli zor. Bu yüzden acil olan ihtiyaçlar listesi yapılıyor ve öncelik o ihtiyaçlara veriliyor.

Bir rehber öğretmene 900 öğrenci

Okulun bir spor salonu yok. Bahçesini öğretmenler ellerinden geldiği kadar renklendirmeye çalışmış. Bahçedeki ufak yeşil alanının düzenlenmesi için bir süredir belediyeden destek bekleniyor. Bilgisayar laboratuvarındaki bilgisayarların yarısı bozuk. Kendi çabalarıyla kurmaya çalıştıkları kütüphane ise hem kitaplar hem de düzen açısından yetersiz. Daha çok bir etüt odası gibi. İlkokul ve ortaokulun birer rehber öğretmeni var. Yani öğretmen başına 900 öğrenci düşüyor. Çalışan çocukların da azımsanmayacak kadar çok olduğu okulda 40 da Suriyeli öğrenci var.

Fiziksel imkânları daha iyi olan okulda tekli eğitim var

Tam karşıdaki, sosyoekonomik olarak daha iyi durumda olan devlet okulunun öğrenci sayısı da yaklaşık 1.600. Burası da hem ilkokul hem de ortaokul. 40 dersliğin olduğu bu okulda da sınıf mevcutları az değil. Sınıflarda ortalama 40 öğrenci var. Ancak derslik sayısı daha fazla olduğu için, diğer okuldan farklı olarak burada tam gün eğitim yapılıyor. Yani öğrenciler beslenme, uyku düzeni, okul ortamının düzenlenmesi ve sosyal etkinliklere zaman ayrılabilmesi konusunda daha avantajlı. Tam gün eğitim, eğitimin niteliğini artıran önemli etkenlerden biri. Okulda saat 14.00’ten sonra çalışan ebeveynlerin çocukları için halk eğitim öğretmenleri tarafından ücretsiz halk oyunları, karate, drama, satranç gibi ücretsiz kurslar veriliyor.

Öğretmen kadrosunun tamamı kadrolu

Okulun 65 kişilik öğretmen kadrosunun tamamı kadrolu. Şu an sadece iki öğretmen doğum izninde olduğu için geçici olarak iki ücretli öğretmen var. Sınıflarda zekâ oyunları var. Rehber öğretmen kadrosu da diğer okula göre daha fazla. Kadro 4 rehber ve psikolojik danışmadan oluşuyor. Bu okulda öğlen çocuklar yemek de yiyebiliyor. Yemekhanede verilen yemeğin yıllık 1.550 TL olan ücreti ise veliler tarafından karşılanıyor.

Spor alanı da güvenlik görevlisi de var

Okula girer girmez fiziksel imkânların farklılığı göze çarpıyor. Okulun bahçesi daha düzenli. Ana sınıfının ayrı bir girişi ve parkı var. Okulun bahçesinde basketbol ve futbol sahası var. Ayrıca kapalı bir spor salonu, konferans salonu da mevcut. Okulun koridorları da daha düzenli ve temiz. Çünkü okulun temizliğinden sorumlu 11 hizmetli var. İkisinin ücretini devlet karşılıyor. 9’ununkini ise okul aile birliği ödüyor. Velilerin çevresindeki imkânları kullanarak okula bağışladığı bir temizlik makinesi bile var.

Ayrıca bu okulda iki de güvenlik görevlisi çalışıyor. Bu hizmetin bedelini de sitenin yönetimi karşılıyor. Diğer okuldan daha az da olsa, burada da Suriyeli öğrenciler var. Ancak tıpkı diğer öğrenciler gibi, bu okula gelen Suriyeli öğrenciler de ailelerinin sosyoekonomik durumu iyi olanlar.

“Eşitsizlikleri azaltmak için sadece öğretmenin çabası yetmiyor”

Fiziksel koşullar, eğitim ortamları, ikili ya da tam gün eğitim yapılması, öğrencilere yemek verilebilmesi hem öğrenmeyi hem de eğitimin niteliğini etkiliyor. Ayrıca tüm bunlar öğretmenin çalışma koşullarını ve motivasyonunu da artıran ya da azaltan faktörlerden.  İmkânları daha kısıtlı olan okulun en büyük şansı öğretmenleri. Öğretmenler ailelerin sosyoekonomik durumuyla başlayan bu eşitsizliğin okulda devam etmemesi için büyük bir çaba harcıyor. Koşulların zorluğu, kendi deyişleriyle “Bu çocukları bir yere getirmeliyiz” düşüncesini daha da artırıyor.

Okulun spor salonu yok ama koşu takımı var örneğin. Her yıl da kupa alıyorlar. Öğretmenler, çocukları ilçede düzenlenen her etkinliğe, turnuvaya götürmeye çalışıyor. “Mevcut sistemde okulların çarkı velilerin desteğiyle dönüyor” diyen öğretmenler, bu durumun okulların imkânlarını belirlediğini söylüyor. Eğitimciler, sadece kendi çabalarının eşitsizlikleri azaltmak ya da yok etmek için yeterli olmadığını vurguluyor. Yerel yönetimlerin desteğinin, okulların koşullarına göre bütçe verilmesinin çok önemli olduğunu anlatıyorlar. Çabalarının, motivasyonlarının da kimi zaman şartlardan olumsuz etkilendiğinin altını çiziyorlar.

Okulun fiziksel ve maddi imkânsızlıklarının yanı sıra öğretmenlerin en çok zorlandığı konulardan biri de aile desteği. Ailelerin eğitim durumunun kısıtlı olması, çocuğun okuldan sonra evde desteklenmemesi öğretmenlerin işini daha da zorlaştırıyor.

“Daha fazla okul bu imkânlara sahip olmalı”

Diğer okulun öğretmenleri ise çocukların akademik başarısında ailenin iş birliğinin önemli olduğunu, bu anlamda sıkıntı yaşamadıklarını anlatıyorlar. Materyal ya da yapmak istedikleri etkinlikler konusunda da sorun yaşamamalarının mesleki motivasyonları açısından ve öğrenmenin daha sağlıklı gerçekleşebilmesi açısından önemli olduğunu da anlatıyorlar. Ancak 40 kişilik sınıf mevcutlarından onlar da şikayetçi.

Adını vermek istemeyen velilerden biri üç çocuğunun da bu okulda okuduğunu anlatarak, “Birkaç yıl öncesine göre bu okul da kalabalıklaştı, ancak yine de çevrede çocuklarımı yollamak istediğim başka bir okul yok. Velilerin desteğiyle, bir okulun şartlarını daha iyi yapmakla da olmuyor farkındayım. Kendi çocuklarım için çözüm üretmeye çalışıyorum. Ancak daha fazla okulun, ailelerin sosyoekonomik durumlarına bağlı olmadan böyle olması gerekiyor” diye konuşuyor.

Okullar arasındaki sosyoekonomik ayrışma neye sebep oluyor?

Eşitsizlikler başarıyı da etkiliyor. Veriler de okulun sosyoekonomik durumunun başarıyı etkilediğini gösteriyor. PISA 2015’e (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) Türkiye’den katılan 15 yaş grubu öğrencileri arasındaki başarı farkının yüzde 9’u, öğrencinin sosyoekonomik durumuyla açıklanıyor. OECD ülkelerinde ailenin sosyoekonomik durumunun öğrencinin başarısındaki etkisi yüzde 13. Türkiye’de bu durumun önceki yıllara göre daha az etkili olması, OECD ortalamasının da altında olması sevindirici. Ancak okulun sosyoekonomik durumunun başarıya etkisi de katıldığında ortaya çıkan sonuç düşündürücü. Türkiye’de hem öğrencinin hem de okulun sosyoekonomik durumu göz önüne alındığında, bu iki değişken öğrenciler arasındaki başarı farkının yüzde 26,3’ünü açıklıyor.

Eğitim çocuğun hayatını dönüştürebilmeli

Araştırmacımız Ertuğrul Polat, bu verinin Türkiye’deki öğrencilerin okullarda kendi sosyoekonomik gruplarındaki diğer öğrencilerle birlikte toplandığına işaret ettiğini vurgulayarak şöyle konuşuyor:

“Sosyoekonomik durum belirleyici olduğu zaman, anne-babanın istihdam durumu, eğitim düzeyleri, ailenin evde sahip olduğu eşyalar -örneğin evde kaç kitap olduğu- çocuğun okul başarısıyla yakından ilişkili hale geliyor. Durumu iyi öğrenciler ile kötü öğrenciler belli okullara ayrıştıkları için, öğrencilerinin sosyoekonomik durumu iyi olan okullar, belli bir meblağ toplayabiliyor ve okulun şartlarını da iyileştirebiliyor. Sosyoekonomik durumu iyi olmayan ailelerin çocuklarının toplandığı okullarda aileler okula para veremiyor, dolayısıyla bu okullar kısıtlı imkânlara sahip oluyor. Sınıfı, bahçesi, tuvaletleri daha temiz, öğrencileri ve öğretmenleri daha motive, daha iyi öğrenme ortamları sağlayan devlet okullarında öğrenim gören öğrencilerin daha başarılı olması şaşırtıcı değil. Ancak sosyoekonomik durumu iyi olmayan çocuklara da bu imkânları verilebilmesi lazım. Eğitimin yoksul bir çocuğun durumunu değiştirebileceğinden bahsediyoruz. Çocuk sosyoekonomik durumundan bağımsız olarak A okuluna da, B okuluna da gidebilmeli, hangisine giderse gitsin başarılı olabilmeli.”

Bu nasıl olacak? Polat, bunu başarabilen ülkeler olduğunu anlatıyor:

“İzlanda’da, Norveç’te, Estonya’da bunu başarabiliyorlar. Türkiye ile karşılaştırılması daha uygun olan Latin Amerika ülkesi Şili’de de okullar arasındaki başarı farkı bizden daha düşük. Dolayısıyla aslında bu bir öncelik meselesi. Türkiye’de eğitime ayrılan bütçe artarken okulların çok çeşitli ihtiyaçları için daha gerçekçi, daha fazla kaynakların buraya yönlendirilmesi gerekiyor .”

 

Bütçenin büyük çoğunluğu personel giderlerine

Peki eğitime ayrılan bütçe ne kadar ve nelere harcanıyor? Millî Eğitim Bakanlığı’nın 2018 bütçesi 92 milyar 528 milyon 652 bin. 2017’ye göre bütçede yüzde 8,8’lik bir artış görülüyor. Ancak enflasyon da dikkate alındığında artışın aslında yüzde 1-2 aralığında olduğu söylenebilir. Ayrıca 2018 MEB bütçesinin yüzde 68.63 gibi büyük bir kısmı personel giderlerine harcanıyor. Okulların elektrik, su, yakacak, kırtasiye, bakım ve onarım gibi ihtiyaçlarının karşılandığı ‘mal ve hizmet alımları’ giderlerine bütçenin yüzde 9,40’ı ayrılıyor. MEB bütçesinin yüzde 8,36’sı ise okulların büyük bakım-onarımları ve okul yapımı için kullanılıyor. Öte yandan MEB bütçe ödeneğinin merkezi bütçenin tamamına oranı 2007’den itibaren yüzde 10’un üzerinde olsa da son iki yıldır azalıyor. Geçen yıl MEB bütçesine merkezi bütçeden ayrılan pay yüzde 13,18 iken bu yıl yüzde 12,13’e geriledi.

Okul bazlı bütçeleme sistemi ne değiştirdi?

Millî Eğitim Bakanlığı, Ocak 2017’de okullar arasındaki bu eşitsizliği giderebilmek için yıllardır hedeflenen okul bazlı bütçeleme sistemini de hayata geçirdi. Amaç, il, ilçe millî eğitim müdürlükleri ve okul müdürlerinin bütçeleme işlemlerinde yetki ve sorumluluklarını artırmak, kaynakları verimli kullanmak. Ayrıca okulların temizlik malzemelerinden, sosyal kültürel etkinliklerine kadar kalem kalem ihtiyaçlarını sisteme girebilmeleri ve gerçekçi bir planlama yapılabilmesi de önem taşıyor. Ancak bu sistemin henüz hedeflendiği gibi işlediği ve okullar arasındaki farkları azalttığı söylenemez.

“İhtiyaçlara göre bütçenin de iyileştirilmesi önemli”

Eğitim Gözlemevi Koordinatörümüz Burcu Meltem Arık, bunun nedenlerini ve iyileştirilmesi gerekenleri şöyle açıklıyor:

“Fırsat eşitliğinin sağlanabilmesi amacıyla okulların farklı ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için özel kat sayı çalışmaları yapılmış olsa da, gerek kaynak yetersizliğinden gerekse de sistemin işleyişindeki yavaşlıklardan okullar gelirlerini yaratma yoluna gitmeye devam ediyor. Millî Eğitim Bakanlığı uzmanlarıyla yaptığımız görüşmelerde okul bazlı bütçelemeye geçişin önemli bir adım olduğu, bununla birlikte öğrenci ve okul sayısının yüksek olması nedeniyle daha etkili bir şekilde hayata geçebilmesinin zaman alacağı belirtildi. Bu durumda üzerinde çalışılması gereken iki konu bulunuyor; ilki okul yöneticilerinin bu sistemi daha etkili kullanabilmesi, ikincisi de sistemin etkin kullanımı arttıkça ihtiyaçların daha iyi belirlenebilmesi ve sonucunda okullara ayrılan bütçenin zaman içinde iyileşmesi. Dikkat edilmesi gereken ve uzlaşı gerektiren bir konu da Maliye Bakanlığı kararları. Nitekim okullar ihtiyaçlarını sisteme girse ve MEB bunları onaylasa dahi, ancak Maliye Bakanlığı’nın ödenek serbestileri doğrultusunda hareket edilebiliyor.”

Zaten görüştüğümüz eğitimciler de Millî Eğitim Bakanlığı tarafından her ihtiyacın sisteme girilmesi teşvik edilse de, kaynak olmadığı için taleplerinin karşılık bulmadığını söylüyor.

Arık, sistemde işleyişi yavaşlatan etmenlerin tek tek gözden geçirilip uygulamayı kolaylaştıracak hale getirilmesi gerektiğini vurgularken, bunun paydaşların katılımıyla yapıldığında etkili olabileceğinin altını çiziyor.

Sonuç olarak, gelir dağılımına bağlı eşitsizliklere eğitimdeki eşitsizlikler de eklenince yoksulluk eğitimsizliği, eğitimsizlik yoksulluğu doğuruyor. Bu bir kısır döngü. Bu kısır döngünün kırılacağı yegâne yer ise okul. Bunun için de daha fazla eşitlikçi politikalara ihtiyaç var.

Diğer Uzun Hikâyeler

Uzun Hikâye | Depremin Birinci Yılında Hatay’da Eğitimin Durumu

Depremin birinci yılında öğretmenler Hatay’da eğitimin durumunu ve ihtiyaçlarını anlatıyor  Depremin yarattığı yıkımın en fazla olduğu illerden Hatay’da dersliklerin yüzde 45’i kullanılmaz hâle geldi. Kentte konteyner okullar kuruldu; sağlam kalan okullardan bazıları binalarını, yıkılan ya da hasarlı olan okullarla paylaşıyor. İkili eğitim oranı arttı. Kent

Uzun Hikâye | Tüm Varlıkları Gözeten Dünyalar Eğitim Yoluyla Nasıl Kurulabilir?

Eğitim Reformu Girişimi’nin 2004 yılından beri düzenlediği, Türkiye’nin dört bir yanından öğretmenlerin hazırladığı yaratıcı materyalleri ve uygulamaları görünür kılan Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’nın 19’uncusu gerçekleştirildi. 17 farklı ilden seçilen 53 uygulama, ilham veren çözümler öneriyor. Uzun Hikâye’nin bu bölümünde öğretmenlerin uygulamalarına yer verdik.

İlginizi Çekebilecek İçerikler

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi-4 | “Anayasal Prensip Olarak Çoğulculuğu ve Bir Arada Olmayı Benimsememiz Lazım”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. Dördüncü bölümde İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi-3 | “Din Eğitimi İdeolojik Kavgaların Sebebi Hâline Getirildi”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. Üçüncü bölümde Kocaeli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. M.

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi-2 | “Endoktrinasyon Niteliğindeki Din Öğretimi Düşünce, Din veya İnanç Özgürlüğünü İhlal Eder”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. İkinci bölümde İnanç Özgürlüğü Girişimi Proje Koordinatörü Dr. Mine Yıldırım’la  okullarda dinler hakkında eğitimi,