Uzun Hikâye | Çevrimiçi Gençler

Umay Aktaş Salman
ERG Araştırmacısı

“Bir ara kiloluydum ve Facebook’tan fotoğraflarımı paylaşıp dalga geçiyordu arkadaşlarım. Çok üzülüyor ve sürekli ağlıyordum. Telefon numaram da dağıtıldı. Sürekli cinsel içerikli mesajlar geliyordu. Tanımadığım numaralar arıyordu. Sonunda telefon numaramı değiştirdim. Instagram’da ve çevrimiçi oyunlarda da sözlü tacize uğruyorum. Ben de uyuz olduğum birinin Facebook hesabını çaldım.”

“Daha çok çevrimiçi oyunlar oynuyorum. Oyun sırasında küfür, hakaret, lakap takma veya oyundan atma gibi şeyler çok fazla oluyor. Sınıf WhatsApp gruplarında da alay etme, aşağılama ve gruptan atma oluyor.”

“Uyumadığım ve okulda olmadığım her an sürekli telefondayım. Telefon elime yapışık diyebilirim. Kullandığım sosyal ağlarda sorunlar yaşadım. Facebook hesabım çalındı ve adıma uygunsuz içerikler paylaşıldı.”

Bu örnekler lise öğrencilerinin uğradığı ya da yaptığı siber zorbalıktan birkaçı. Veriler daha fazlasına işaret ediyor. Kocaeli Üniversitesi’nde TÜBİTAK’ın desteğiyle gerçekleştirilen “Türkiye’de Temel Eğitim Gençliğinde Siber Zorbalık Konusunda Farkındalık Geliştirmek: Gençlerin Siber Zorbalığı Algılayışı, Yaygınlığı ve Farkındalığa İlişkin Alan Çalışması”na göre gençlerin yüzde 20’si siber zorbalık mağduru, yüzde 10’dan fazla bir oran ise siber zorba.

Şikâyet nedeni sözlü taciz

7 ve 8. sınıfta okuyan 1400 öğrenciyle yapılan araştırmaya göre öğrencilerin yüzde 57.6’sı sosyal ağlarda “kullanıcıyı şikâyet et/bildir” butonunu kullanıyor. Şikâyet etme nedenlerinin ilk sırasında “sözlü taciz” var.

Çocuklar ve gençler arasında yaygın olan zorbalık, bilgi ve iletişim teknolojileriyle artık siber zorbalık olarak da karşımızda. Erkekler daha çok çevrimiçi oyunlarda, kızlar ise sosyal ağlarda (Instagram, Facebook, Snapchat) siber zorbalık mağduru.

 

Bilgisayar, internet ve mobil teknolojilerle dijital dünyanın içine doğan gençler, önceki kuşaklardan daha farklı öğreniyor, daha farklı sosyalleşiyor, fiziksel mekanların yerini çoğu zaman sanal, çevrimiçi ortamlar alıyor. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) ve Millî Eğitim Bakanlığı işbirliğiyle 26 ilde gerçekleştirilen “İnternetin Bilinçli ve Güvenli Kullanımı Saha Araştırması”na göre ortaokul öğrencileri ağırlıkla Youtube’den video izlerken, lise öğrencilerinin yüzde 61,7’si akıllı telefonlardaki WhatsApp uygulamasıyla yazışmayı tercih ediyor.

Dijital dünya bir yandan da kendi sosyal problemlerini yaratıyor. Siber zorbalık bunlardan biri. Siber zorbalık bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanarak kasıtlı olarak birinin duygularını incitmek biçiminde tanımlanıyor. Bu süreçte pek çok çevrimiçi ortam kullanılıyor; e-posta, cep telefonları, anlık mesajlar, çevrimiçi anket siteleri ve oyun siteleri, sohbet odaları, sosyal ağlar (Instagram, Facebook vb.) ve kişisel bloglar.

Kavram ve tanımların, verilerin biraz daha ötesine geçerek gençlerin iletişim teknolojileriyle ilişkilerini ve siber zorbalığın gençlerin hayatında nasıl gerçekleştiğini onlardan dinledik.

“Telefon elime yapışık”

11. sınıf öğrencisi N. D telefonla olan ilişkisini “Açıkçası uyumadığım ve okula gelmediğim zamanlar sürekli telefondayım. Elime yapışık diyebilirim” diye anlatıyor. Telefon olmasa bilgiye nasıl ulaşacağını bile bilmediğini söylüyor. İlk telefonunu kullanmaya başladığında 3. sınıfa gidiyormuş. Kardeşinin ve annesinin de kendisi gibi sürekli telefonda olduğunu anlatıyor. N. D, en çok WhatsApp ve Instagram kullanıyor. Youtube’den eğlenceli videolar izliyor. Bir de favori oyunu var: PUBG. Şu aralar çocukların ve gençlerin çok sık oynadığı bu oyunda, bir uçaktan adaya atlanıyor, silah kullanarak adada son kalan oyuncu olmaya çalışılıyor. N.D telefonda vakit geçirmeyi kitap okumaya benzetiyor : “Telefondayken de tıpkı kitap okurken olduğu gibi başka bir dünyaya giriyorsun”

 

Telefonla geçirdiği bu uzun mesai N.D’yi aynı zamanda siber zorbalık mağduru da yapmış:

“Facebook hesabım çalındı. Listemdeki kişilere benim adımdan uygunsuz şeyler yazılmış. Paylaşımlar yapılmış. Cinsel içerikli yani. Önce hesabıma giremedim ama umursamadım. Tanıdık biridir şaka yapıyordur dedim. Sonra bu mesajları ve paylaşımları duydum. Ne yapacağımı bilemedim. Kime söyleyeceğimi bilemedim. Sonra güvenlik ayarlarından bir şekilde şifremi değiştirdim. Sonra da hesabımı kapattım. Şu anda kullanmıyorum.”

Çevrimiçi oyunlarda kadınları daha çok aşağılayabiliyorlar

N.D’nin oynadığı sanal oyunda karakteri kadın. Bu sebeple oyun sırasında da siber zorbalığa maruz kaldığını anlatıyor:

“Kız olduğumu biliyorlar ve diğer oyuncular sesli sohbeti açıp konuşmaya çalışıyorlar. Ama istiyorsam hem kendi sesimi kapatıyorum hem de onlardan gelen sesi kapatıyorum. Oyunu daha iyi bilenler karşısında bir de kızı görünce aşağılıyorlar.”

Yaşadıklarından sonra siber zorbalığın ne olduğunu öğrendiğini anlatan N.D “Siber zorbalığın ne olduğunu bilmeden önce ben de arkadaşlarımın fotoğraflarını WhatsApp gruplarına atıyordum. Yani onları ifşa ediyordum. Sınıfta yaşanan komik bir olay WhatsApp grubuna da taşınıyordu ve dalga geçiliyordu. Bunları yapmıyorum artık” diye konuşuyor.

“Ben de siber zorbaydım”

Bir diğer kadın öğrenci 11. sınıfa giden İ.D de telefonla olan ilişkisini bağımlılık olarak tanımlıyor. Kendi deyişiyle o hem bir zorba hem de mağdur:

“Uyuz olduğumuz kişilerin hesabını patlatabiliyordum. Eskiden Facebook’un güvenlik açığı fazlaydı. O kişilere zarar verecek şekilde bir şey yapmıyorduk. Sadece hesabı aldıktan sonra kapatıyor, bakmaya bile tenezzül etmiyorduk. Hesabı onun elinden çıksın, kullanmasın istiyorduk. Uyuz etmek gibi yani. Tabii sonra bunun kötü bir şey olduğunu fark ettim.”

Artık siber zorbalık yapmıyor ama ortaokuldan bu yana da siber zorbalık mağduru.

“Kilolu fotoğraflarımı paylaşıp dalga geçiyorlardı, her gün ağlıyordum”

“Ortaokulda aşırı kilolu bir çocuktum. Arkadaşlarım Facebook’ta fotoğraflarımı paylaşıyor ve benimle dalga geçiyorlardı. Çok rahatsız edici bir durumdu. Her gün ağlıyordum ve üzülüyordum. Çok bilgim olmadığı için yorumları da nasıl kaldıracağımı bilmiyordum.‘Sen de zayıfla’ diyeceklerdi. Ortaokul yıllarım böyle geçti. Şimdi de mağduriyetler yaşıyorum ama eskisi gibi önemsemiyorum.”

Bilgisayarla çok vakit geçirdiğini anlatan İ.D, League of Legends, Counter Strike: Global Offensive, PUBG isimli, savaş ve strateji oyunlarını oynadığını anlatıyor:

“İltifatla başlıyor tacize dönüyor”

“Karakterim de kız olduğu için sürekli tanışma çabasında olanlar oluyor. Çok fazla küfür ve hakaret oluyor. O yüzden arkadaşlarım dışında tanımadığım kişilerle bu oyunları oynamıyorum. Telefonda eskiden sosyal medya hesaplarından her şeyi kullanıyordum; Tumblr, Ask.fm, Facebook…. Şu anda WhatsApp ve Instagram kullanıyorum sadece. Instagram da kapalı hesap. Açık hesap olunca iltifat ve masum gibi görünen yorumlar, mesajlar sözlü tacize dönüyor. Tanışmak istemediğimde kinleniyorlar. Büyük hakaretlere ve küfürlere maruz kalıyordum. Facebook sıkıcı gelmeye başladı. Zaten orada da hesabımı çalmaya kalktılar. Seni döveceğim diye tehditler alıyordum. Ask fm de aramızda baya meşhur. Birbirine sorular soruyorsun. Cevaplarsan senin listendeki herkes o soruyu ve cevabını görüyor. Küfür ve hakaret olabiliyor bolca. Ben artık kullanmıyorum. Bir kere de cep telefonu numaram dağıtıldı. Sürekli cinsel içerikli mesajlar geliyordu. Tanımadığım numaralar arıyordu. Sonunda telefon numaramı değiştirdim.”

“Siber zorbalık ruhumuza zarar veriyor”

İ. D sosyal medyayı sonsuz bir evrene benzetiyor ve her şeyin bu mecrada mümkün olduğunu söylüyor. Ona göre siber zorbalık en çok ruha zarar veriyor.

Erkek öğrenciler ise daha çok çevrimiçi oyunlarda siber zorbalık yapıyor ya da görüyor. 12. sınıf öğrencisi E.S ilk bilgisayarını 5., ilk telefonunu da 6. sınıfta almış. Bu yıl üniversiteye hazırlandığı için telefon kullanımını eskiye göre azalttığını söylüyor:“Hatta geçen hafta bir analiz yaptım. Telefonda vakit geçirme ortalamam günde üç saat.”

Instagram, WhatsApp, Facebook ve Twitter kullandığını anlatan E.S, arkadaşları gibi League of Legends, Counter Strike: Global Offensive oyunlarını oynadığını da anlatıyor:

“Zorbalık yapana zorbalıkla karşılık verdim”

Oyunlarda küfürle üstünlük kurulmaya çalışılıyor. Ezik derler, lakaplar takarlar ve oyundan atmaya çalışırlar. Başıma çok geliyor. Benim hesabım da değerli bir hesap maddi açıdan. Oyuna girdiğimde çok iyi oynadığımda hesabını çalacağım diye tehdit ediliyorum. Zaten bir kere de çalındı. Çalanı buldum, kendi hesabımı geri aldım, onun hesabını da ben çaldım ve arkadaşıma verdim. Ceza olsun. Ben de zorbalık yaptım, karşılıklı oluyor bu işler zaten.Önceden sevdiğim bir kız vardı, gizli hesabım vardı onu takip etmek için.”

İki yıl önce bilişim öğretmeni sayesinde siber zorbalığın farkına vardığını anlatan E.S “Artık bilinçli kullanıyorum. Kendi görüşümü karşı tarafa anlatmaya çalışıyorum ama zorbalıkla değil. Arkadaşlarımın fotoğraflarını onlar istemeden paylaşmıyorum. Başkalarının adına hesap açmıyorum. Sahte hesaplara gerek duymuyorum” diye konuşuyor.

Kızgınlık, üzüntü, hayal kırıklığı….

Siber zorbalığın ağır duygusal sonuçları var.  Kocaeli Üniversitesi’nde TÜBİTAK desteğiyle yürütülen alan çalışmasına göre siber zorbalığa maruz kalan gençlerin yüzde 74’ü kızgınlık, yüzde 58’i endişe, yüzde 47’si üzüntü ve yüzde 36’sı ise hayal kırıklığı yaşıyor.

Ailelerine anlatmıyorlar ve onları rehber olarak görmüyorlar

Hem gençlerin anlattıkları hem de veriler siber zorbalıkla ilgili önemli bir sorunu daha ortaya çıkarıyor. Siber zorbalığın yarattığı duygusal sonuçlarla tek başlarına mücadele etmeye çalışıyor. Yaşadıklarını ailelerine anlatmıyorlar. Siber zorbalığa maruz kalanların yüzde 41’i bu durumu öncelikle arkadaşlarıyla paylaşıyor. Ailesiyle paylaşmayı tercih edenlerin oranı yüzde 37, öğretmeniyle paylaşanlar ise sadece yüzde 15.

Konuştuğumuz gençler arasında da yaşadığı durumu ailesiyle paylaşan yoktu. Bunun öncelikli sebeplerinden biri “yasak korkusu”. İkinci sebebi ise gençlerin, ebeveynlerinin bu konuda bilgili olmadığı için çözüm üretemeyeceklerini düşünmesi.

“Telefon elinden düşmüyor, yine telefonla mısın?”

İ. D “Anneme söylemek gereği duymadım. Zaten sosyal medyayı kullanmamı istemiyordu, söylersem niye kullandın, neden açtın diyecekti. Tepki almak istemedim” diyor. İ. D ise ailesinin iğneleyici laflarından çekindiğini anlatıyor:

“İlk kullanmaya başladığımda sınır koysalardı”

“Telefon elinden düşmüyor, yine telefonla mı uğraşıyorsun ? Telefonla uğraşacağına ders çalış. Bir şeyi nasıl başlatırsak, öyle devam eder. İlk kullanmaya başladığım sıralarda saat sınırı koysalardı, genel takip yapsalardı alışmış olurdum. Şu an çok büyük bir eksikliğini duymazdım. Şimdi bağımlı olacak derecede kullandığım bir şeyi bir anda çekerlerse olumsuz tepkilere neden oluyor.” 11. sınıf öğrencisi B. Ç de ailesinin wi–fi ve bilgisayarı kapatmak gibi yöntemler uyguladığını anlatarak bunun bir çözüm olmadığını söylüyor:

“Ailem de farkında, onlardan kopuğum. Sürekli odamda vakit geçiriyorum. Hoşlarına gitmiyor. Sadece yemekte görüşürsek görüşüyoruz. Ama onlar yasakladıkça tepki koyuyorum. Bunun yanlış olduğunu biliyorum. Ben de farkındayım. Onlar bana böyle yaptıkça karşılığında adım atasım gelmiyor. En başta teknolojik aletleri bilinçli ve zamanlı kullanmayı öğretselerdi daha iyi.”

Veliler de bu konuda ne yapacağını bilmiyor. Bazıları siber zorbalığın farkındayken bazıları durumun farkında bile değil. 1 ve 5. sınıfa giden iki oğlan çocuk annesi  S.T, oğlunun bilgisayar oynarken küfür ve hakarete maruz kaldığını ama bunun adının siber zorbalık olduğunu bilmediğini anlatıyor:

“Nasıl söz geçireceğimi, ne yapacağımı bilmiyorum”

“İki oğlum var. İkisi de günde birer saat telefonumla oyun oynuyor. Kendi telefonları yok. Birinci sınıfa giden oğluma müdahale edebiliyorum. Daha çok zeka oyunları oynamasını sağlıyorum ama 5. sınıfa giden oğlum savaş oyunları oynuyor. PUBG diye bir şey var. ‘Herkes oynuyor’ diyor. Nasıl söz geçireceğimi, ne yapacağımı bilmiyorum. Dinlemiyor. Savaş oyunu oynadığı zaman evdeki oyunlarına da bu yansıyor. Hiç hoşuma gitmiyor. Bu oyun sırasında küfür ve hakarete maruz kaldı. Benimle paylaştı. Hemen o kişiyi engelledi, tanımadığı kişilerle de oynamasını yasakladım. Arkadaşlarıyla oynuyor. Kendi telefonu olsun istiyor ama almıyoruz. Kendi telefonu olunca hiç denetleyemem. Çok bilgim yok bu konularda”

Çocukları oyun indirirken virüs bulaştırdığı için telefonuna sürekli cinsel içerikli fotoğraf geldiğini de anlatan S.T, ne yapacağını, nereye şikâyet edeceğini bilmediği için telefonunu sattığını anlatıyor:

“Sürekli telefonun ekranında fotoğraflar beliriyordu. Birkaç saniye sonra kapanıyordu. Benim bile psikolojim bozuldu. Aylarca sürdü. Sonunda telefonu sattım. Benim bilgim sınırlı ama çocuklara bu konuda okulda eğitim verilmeli.”

14 yıldır bilişim teknolojileri öğretmenliği yapan ve siber zorbalıkla ilgili doktora çalışması olan Gökhan Karaosmanoğlu, siber zorbalığın akran zorbalığından farklı olarak mekan ve zaman sınırının olmadığını söylüyor:

“En önemli görevlerden biri seyirciye düşüyor”

“Her an her yerde ulaşabilir durumdalar birbirlerine. Telefonunu açtığın zaman o mesaj illa ki geliyor. Bazıları engelliyor ama bu kez de başka şekilde ulaşmak mümkün. Kimi cep numarasını değiştiriyor kimi internet kullanmıyor yani kendini yoksunlaştırıyor. Bu da siber zorbalığın etkisinin sürmesi demek. Siber zorbalıkta en önemli görevlerden biri seyirciye düşüyor. Tepki vermek, karşı çıkmak, mağdurun yanında olmak önemli.”

“İletişimsiz değiller farklı iletişim kuruyorlar”

Karaosmanoğlu gençleri suçlamanın değil anlamanın çok önemli olduğunu vurguluyor:

“Biz onları iletişim kurmamakla suçluyoruz ama onların iletişim biçimleri farklı. Çevrimiçi ortamda iletişim kuruyorlar. Ailelerin çocuklarıyla iletişim kurması lazım. Ebeveyn çocuğun yerine koymuyor kendini, daha üstten bakıyor. Gerçek bir iletişimin olduğu ailelerde sorunlar biraz daha kolay çözülüyor. Ne olursa olsun çocuk siber zorbalığı da ailesiyle paylaşıyor. Artık teknolojinin etkisini değil tutumları tartışmak lazım.”

“Bu kuşağın öğrenme pratiklerini gözden kaçırıyoruz”

Türkiye’de siber zorbalık durumunu geniş bir biçimde ortaya koyan araştırmanın yürütücüsü Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi ve Bilişim Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Emel Baştürk de anne babaların çocuklarını bağımlı olarak gördüğünü ama onların içine doğdukları dünyanın farklı olduğunu vurguluyor:

“Aslında bağımlı değil çocuk. Bu teknolojiye doğmuş ve onunla yaşıyor. Pek çok işini de dijital ortama taşımış. Yetişkinlerin bu yeni pratikleri anlamaya çalışması lazım. Onları dijital ortamdan uzaklaştırmak yerine, olumlu platformları çoğaltmak için çaba göstermeli. Yetişkinler kaygı duymakta elbette haklılar. Ancak bu kaygıyı rasyonelleştirmek, akılcı çözümler üretmek önemli. Belki de bu kuşağın yeni öğrenme pratiklerini gözden kaçırıyoruz. Eğitim sistemini de buna göre yeniden düşünmeli ve planlamalıyız. Bu kuşak artık, çok uzun uzun metinler okumuyor, hızlı tüketiyorlar. Çocuklara yaşam deneyimini öğretecek bir eğitime ihtiyaç var. Hem eğitimde hem de sorunların çözümü noktasında katılımcı olmak istiyorlar. İnternet kullanımı konusunda onları da dahil ederek ortak kurallar belirlemeliyiz. Aksi taktirde bizim kendilerine dayattığımız kurallara uymak istemiyorlar, tepkisel davranışlar geliştiriyorlar.”

Müfredatta ne kadar yer alıyor ?

Peki siber zorbalık bu kadar yaygınken müfredatta ne kadar yer alıyor? Konu ortaokuldaki Bilişim Teknolojileri ve Yazılım dersi ve lisede Bilgisayar Bilimi dersinde işleniyor. Ders, haftada iki saat 5 ve 6. sınıfta zorunlu. 7 ve 8 sınıfta ise haftada iki saat seçmeli. Anadolu liselerinde 9 ve 10. sınıfta ve Anadolu İmam Hatip Liselerinde 11 ve 12. sınıfta seçmeli. Sosyal Bilimler ve Fen liselerinde bazı sınıflarda zorunlu ders olarak okutuluyor. Siber zorbalık güvenli internet kullanımı, etik ve güvenlik gibi ünite konularının içinde işleniyor. Ancak bu konunun etkili işlenip işlenmediği, ele alındığı süre ve içerik de çok önemli. İlkokullarda da öğretmenler için bir rehber ve uygulama kitabı geliştirildi. Bu kitabı sınıf öğretmeni “Serbest etkinlikler” dersinde uygulayabiliyor. Burada ise daha çok bilgisayar ve internetle ilgili temel bilgiler veriliyor.

Farklı anlatım biçimlerine ihtiyaç var

Öğretmen Karaosmanoğlu siber zorbalık farkındalığı ve baş etme stratejileri için öğrencilerin farklı biçimlerde öğrenmeye ihtiyacı olduğunun altını çiziyor. Aynı zamanda drama çalışmaları yapan Karaosmanoğlu, okulda siber zorbalıkla ilgili yaptığı drama çalışmasının öğrencilerdeki farkındalığı yükselttiğini anlatıyor:

“Yaratıcı Drama diye bir yöntem var. Oyun ve etkinlikleri kullanıyoruz. 30 saatlik süreç tasarladık. Bu süreçte hangi durumların siber zorbalık olduğunu etkili bir biçimde öğrendiler. Siber zorbalığın zorba, mağdur ve seyirci üzerindeki etkisini fark ettiler.”

Çeşitli kurumların ve Millî Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) siber zorbalıkla ilgili farkındalık ve eğitim çalışmaları var. ERG, 2017-18 Eğitim İzleme Raporu’nda da bu soruna ve yapılanlara değiniyor. Örneğin Bilişim Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), Samsung Türkiye ile işbirliğinde “Siber Zorba Olma! #farkinavar” hareketi başlattı. Bu kapsamda, pilot olarak 20’den fazla okulda çalışma yürütüldü. Çocuklar ve yetişkinler için ayrı ayrı hazırlanan siber zorbalığın ne olduğu ve nasıl mücadele edilebileceği ile ilgili kitapçıklar, MEB’in sosyal eğitim platformu olan EBA’da yer alıyor. MEB’in de 2010 yılından bu yana 400 eğitmen ile 100 bini aşkın öğretmene eğitim verdiği paylaşıldı.

Vizyon belgesinde ne hedefleniyor?

Öte yandan MEB’in 2023 Vizyon Belgesi’nde de dijital becerilerin geliştirilmesi için içerik geliştirilmesi ve öğretmen eğitimi yapılması hedefi var. Müfredatta yapılacak değişikle de güvenli internet, siber güvenlik, siber zorbalık ve veri güvenliği gibi kavramların ilkokul derslerinin kazanımı hâline getirilmesi amaçlanıyor. Önümüzdeki üç yıllık dönemde de ilkokul, ortaokul ve lise seviyelerinde okulda ve okul dışında öğrenciye, öğretmene, eğitim yöneticilerine, kamuya yapılacak çalışmalarla kodlama, 3D tasarım, elektronik tasarım gibi bilişimle üretim becerileri öğrenme süreçlerine entegre edileceği belirtiliyor.

Bütüncül bir politikaya ihtiyaç var

Ancak uzmanlara göre bütüncül bir politikaya ihtiyaç var. Öğretmen Karaosmanoğlu yapılan çalışmaların bilgilendirme ve seminerlerle sınırlı kalmaması gerektiğini bunun ötesine geçmesi gerektiğini söylüyor: “Bunun bir devlet politikası haline gelmesi gerekiyor. Hükümetin, MEB’in, okulların, toplumun tüm dinamiklerini göz önünde bulundurarak bu konuyla ilgili çalışması gerekiyor.”

Prof. Dr. Baştürk ise siber zorbalığa duyarlı okul iklimine ve yol haritası belirlenmesine ihtiyaç olduğunu anlatıyor:

“Siber zorbalıkla mücadele de bireysel girişimler, ilçe milli eğitim müdürlüklerinin ve okulların girişimleri var. Ancak bütüncül bir politika olmayınca tıkanıyorsunuz. Müdahale etmek noktasında eksiğiz. Okul yönetimlerinin de ellerinde net bir şey yok. Rehberlik öğretmenleri müdahale ediyor ama sonrasında yapılacaklar konusunda yol haritası yok. Farkındalık yarattık ama nasıl müdahale edeceğiz? Yazılı ortak kararlara, mücadele yöntemlerine ihtiyaç var. Sadece 40 dakikalık bir derste yapılacak anlatımla olacak bir şey değil.”

İçerik üretmekten Youtuber’ları anladık

Baştürk dijital dünyada gençlerin çoğunlukla tüketici olduğunu ama içerik üretmek de gerektiğini vurguluyor. İnovasyon ve girişimci düşüncenin eğitime adapte edilmesi gerektiğini anlatıyor. Baştürk içerik üretmekten Youtuber’ların anlaşıldığını belirterek “ İçerik üretmek Youtuber’lık değil” diyor.

Baştürk çocukların Youtube’da çok sayıda izleyiciye ulaşabilmek için tuhaf, riskli ve hatta kendilerini aşağılayıcı davranışlar sergileyebildiğini söylüyor:

“Çocuklar daha fazla izlenmek ya da ‘gündem yaratmak’ adına kendileriyle alay edilmesine, gülünmesine göz yumabiliyorlar. Bu şekilde izleyici sayısını arttırabilenler bir tür ‘başarı’ elde etmekle birlikte öz saygıları konusunda yaralar alıyorlar. Çocuk Youtuber’ların ürettikleri içeriklerin onların ruhsal ve zihinsel gelişimleri açısından kontrol edilmesi, belli düzenlemelere tabi tutulması gerekiyor. Bu konuda bir boşluk söz konusu. Burada hesap açabilme yaşı 13. Ancak çocukları adına hesap açıp onlarla ilgili paylaşımlar yapan ebeveynler de var. Bir kısmı bu şekilde maddi gelir de elde etmekte. Bu kanalların da belki belli içeriklerle sınırlandırılması, videolara konu olan çocukların ruh sağlıklarının gözlenmesi gibi düzenlemelere ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Konunun farklı boyutlarında uzmanlar bir araya gelerek neler yapılması gerektiğini tartışmalı, somut öneriler ortaya konulmalı.”

Öğretmenin rolü önemli

Güvenli internet kullanımı ve siber zorbalıkla mücadelede önemli rollerden biri de öğretmenlere ait. Öğretmen Karaosmanoğlu çoğu öğretmenin siber zorbalığın farkında olmadığını ve ne yapacaklarını bilmediğini söylüyor. Bilişim Teknolojileri Eğitimcileri Derneği Başkanı Burcu Yılmaz ise eylem planına ihtiyaç olduğunu vurgulayarak “Bu konu her derse entegre edilebilmeli. Değerler eğitiminde de verilebilmeli. İlkokulda çoğunlukla sınıf öğretmenleri veriyor bilişim dersini ama yetersiz kalabiliyor. Ayrıca her kademede bilişim teknolojileri dersinin zorunlu olması gerekiyor” diye konuşuyor.

Prof. Dr. Baştürk de özellikle rehber öğretmenlerin konuyla ilgili etkinliklere katıldığını ancak tüm öğretmenlerin bu konuda bilgili olması gerektiğini vurguluyor.

Başka ülkeler nasıl başa çıkıyor ?

Pek çok ülke siber zorbalıkla mücadele ediyor. Mücadelede başarılı adımlar atan ülkeler de var. Prof. Dr. Baştürk, İngiltere örneğini veriyor:

“Gençlerin sorunlarını yaşıtlarıyla paylaşma eğiliminde olmalarından dolayı “akran destek programları” geliştirildi. Bunların başarılı örneklerinden biri İngiltere merkezli Beat Bullying – CyberMentors programıdır. Program, okullarda siber zorbalığa duyarlı, kendine güvenen ve okul ortamında sevilen öğrencilerden bir grubun siber zorbalık konusunda bilinçlendirilerek, mağdur arkadaşlarına destek verebilecek ya da yetişkinlerle aracılık edebilecek konuma getirilmesi üzerine kuruldu.  Programın başarıya ulaşması daha sonra bu çalışmanın 10’dan fazla ülkenin katılımıyla geniş çaplı bir Avrupa Birliği Projesine dönüşmesini sağladı.”

İngiltere’de tüm paydaşlar bir arada

Baştürk, ABD ve Avrupa ülkelerinde siber zorbalığın akran zorbalığıyla birlikte ele alındığını vurgulayarak “Yalnızca resmi kurumlar değil sivil toplum kuruluşları ve ticari kuruluşların da desteğiyle ses getirici çalışmalar yapılıyor” diye konuşuyor. İngiltere’de konuyla ilgili pek çok kurumu bir araya getiren bir yapı olarak Anti-Bullying Alliance’ın da iyi bir örnek olduğunu anlatıyor:

“Bu platform aracılığıyla örneğin bir teknoloji kuruluşu sosyal ağlarda zorbalık içerebilecek sözcüklere duyarlı bir program geliştirirken, ruh sağlığı alanındaki bir kuruluş zorba ve kurbanlara psikolojik destek vermek için çalışıyor.  Ayrıca çeşitli kademelere yönelik ders içerikleri ve materyaller oluşturuluyor.”

Özetle son yıllarda siber zorbalık konusunda farkındalık yaratmak için çalışmalar yapılsa da bütüncül bir politikaya ve yol haritasına ihtiyaç var. Eğitim İzleme Raporu 2017-18’de de vurguladığımız gibi konunun dijital yurttaşlığı da içerecek şekilde bütüncül olarak ele alınması gerekiyor. Siber zorbalığa ve dijital güvenliğe öğretim programları içerisinde daha fazla yer ayrılması, okul yönetimi, öğretmen, öğrenci ve ebeveyn işbirliğinin güçlenmesi gerekiyor. Aynı zamanda detaylı durum analizi ihtiyacı da var.

Diğer Uzun Hikâyeler

Uzun Hikâye | Depremin Birinci Yılında Hatay’da Eğitimin Durumu

Depremin birinci yılında öğretmenler Hatay’da eğitimin durumunu ve ihtiyaçlarını anlatıyor  Depremin yarattığı yıkımın en fazla olduğu illerden Hatay’da dersliklerin yüzde 45’i kullanılmaz hâle geldi. Kentte konteyner okullar kuruldu; sağlam kalan okullardan bazıları binalarını, yıkılan ya da hasarlı olan okullarla paylaşıyor. İkili eğitim oranı arttı. Kent

Uzun Hikâye | Tüm Varlıkları Gözeten Dünyalar Eğitim Yoluyla Nasıl Kurulabilir?

Eğitim Reformu Girişimi’nin 2004 yılından beri düzenlediği, Türkiye’nin dört bir yanından öğretmenlerin hazırladığı yaratıcı materyalleri ve uygulamaları görünür kılan Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’nın 19’uncusu gerçekleştirildi. 17 farklı ilden seçilen 53 uygulama, ilham veren çözümler öneriyor. Uzun Hikâye’nin bu bölümünde öğretmenlerin uygulamalarına yer verdik.

İlginizi Çekebilecek İçerikler

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi-2 | “Endoktrinasyon Niteliğindeki Din Öğretimi Düşünce, Din veya İnanç Özgürlüğünü İhlal Eder”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. İkinci bölümde İnanç Özgürlüğü Girişimi Proje Koordinatörü Dr. Mine Yıldırım’la  okullarda dinler hakkında eğitimi,

Program Geliştirme, Uygulama, İzleme, Ölçme ve Değerlendirme Süreçlerine İlişkin ERG’nin Görüşleri ve Önerileri

Teknolojik gelişmelerin ve sosyal değişimlerin hız kazandığı, öte yandan mevcut sorunları derinleştirdiği zamanlardayız. Ekonomi, sağlık, kültür ve sosyal sistemler sürdürülebilirlik açısından alarm veriyor. Son yıllarda yaşanan birçok kriz, insanlığın kurduğu çeşitli sistemlerin dayanıksız ve sürdürülemez olduğunu gözler önüne serdi. Siyasi kutuplaşmanın eğitime olumsuz etkileri ve

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi – 1 | “Eğitimin Bir Arada Yaşama Olanak Sağlama Rolünde Israrcı Olmalıyız”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. Birinci bölümde ERG Eğitim Gözlemevi Koordinatörü Burcu Meltem Arık’la din öğretiminde mevcut durumu, çeşitli