Uzun Hikâye | “Ben okulsuz yapamam”

Umay Aktaş Salman
ERG Araştırmacısı

Eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliğinin durumunu sahadan örneklerle, hikâyelerle ortaya koymaya çalıştık. Eğitime erişimden, eğitimin içeriğine kadar farklı boyutlarda hem veriler hem de anlatılanlar toplumsal cinsiyet eşitsizliğini çarpıcı şekilde gösteriyor. Eğitim, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamanın en önemli ve etkili yollarından biriyken eşitsizliği pekiştirebiliyor, hatta yeniden üretebiliyor.

 

Ders kitaplarında aile bütçesini baba yönetiyor, anne ev işlerini yapıyor, kız çocuğu annesine yardım ediyor. Kadının anne kimliği ön planda, bazı meslekleri yapanlar hep “erkek”…

Çocuklar toplumsal cinsiyet eşitsizliğini bu vurgularla kitaplardan okurken ortaöğretime geldiklerinde kız çocuklarından bazıları tıpkı kitaplardaki gibi çoktan anne oluyor, okulu bırakıp ev işlerini üsteleniyor, ya da okudukları bölümde “bu erkek işi” sözüyle karşılaşarak ayrımcılığa maruz kalıyor. O kız çocuklarından biri 16 yaşındaki N.K.  Lisede olması gerekiyor ama 12 yıllık zorunlu eğitime rağmen ne örgün ne de açıköğretimde eğitim alıyor. Yoksulluk ve ailevi sebeplerle eğitim dışına itilen N.K. “Ev işi yapıyorum. Yeğenime bakıyorum. Sabah kalkıp okula gidememek çok tuhafıma gidiyor. Ben okulsuz yapamam” diyor. 15-24 yaş arasında her 100 kadından 34’ünün olduğu gibi N.K.’da ne eğitimde ne istihdamda. Batman’da yaşayan S.F. de hasta kardeşine bakmak için liseyi bırakmış. Ailesi liseyi açıköğretimden bitirmesini istemiş. Kız çocukların eğitim hakkı bazı aileler için feda edilebilirler listesinde ilk sırada. Kız çocukların ortaöğretimde net okullulaşma oranı yüzde 83,9. Yani hala tamamı eğitime erişemiyor.

Okula erişim ve devamdan, okul ortamına, eğitim programları ve ders kitaplarından, eğitimcilerin toplumsal cinsiyet eşitliğiyle ilgili algılarına kadar eğitimde açık ve örtük şekilde toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle ilgili pek çok sorun yaşanıyor.

Millî Eğitim Bakanlığı, eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliğini, “Eğitimde eşit muamele ve eşit fırsatların sunulması; kadınlar ve erkekler için inşa edilen ve eşitsizliklerin temelini oluşturan sosyal normlardan, kalıp yargılardan arınılması; her çocuğun kişisel becerilerini geliştirmesine, kalıplaşmış yargılarla çizilmiş sınırlamalar olmaksızın seçimler yapmasına fırsat verilmesi” olarak tanımlanıyor. Ancak eğitim, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamanın, eşitsizlikle mücadele etmenin en önemli ve etkili yollarından biriyken eşitsizliği pekiştirebiliyor, hatta yeniden üretebiliyor.

Eğitimde toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin durumunu verilerin yanı sıra sahadan örneklerle, hikâyelerle ortaya koymaya çalıştık. Eğitime erişimden, eğitimin içeriğine ve okul ortamlarına kadar pek çok boyutuyla hem veriler hem de anlatılanlar toplumsal cinsiyet eşitliğinin önemini çarpıcı şekilde gösteriyor.

Eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliğiyle ilgili en önemli konulardan biri kız çocukların eğitime erişim hakkı. Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) kız çocukların okullulaşması için çok önemli projeler yürüttü. Kızların okullaşmasında son 20 yılda gözle görülür bir ilerleme yaşandı. Ancak kız ve oğlanlar arasındaki okullulaşma farkı tam olarak kırılamadı. Sekiz yıllık zorunlu ve kesintisiz eğitime geçilen 1997-98 eğitim öğretim yılında ilköğretim düzeyinde kız çocuklarının net okullulaşma oranı yüzde 79 iken, 2007-08 eğitim öğretim yılında oğlanlarla benzer düzeye geldi. Eğitim İzleme Raporu 2019: Öğrenciler ve Eğitime Erişim’e göre, 2018-19 eğitim öğretim yılında ilkokulda net okullulaşma oranı kızlar için yüzde 92,1 oğlanlar için yüzde 91,8. Ortaokulda kızlar için yüzde 93,6 oğlanlar için 92,9. Oranların birbirine yakın olduğu söylenebilir.

2012 yılında ise 12 yıllık zorunlu ve kesintili (“4+4+4”) eğitime geçildi. 2012-13 eğitim-öğretim yılında ortaöğretim düzeyinde kız çocukların net okullulaşma oranı yüzde 69,3 iken, 2016-17, 2017-18 ve 2018-19 eğitim yılları için sırasıyla yüzde 82,4, yüzde 83,4 ve yüzde 83,9 oldu. Oğlanların 2018-19’da lisede okullulaşma oranı ise yüzde 84,5. Ortaöğretim düzeyinde kız öğrencilerin okullulaşma oranları arttı. Kız ve oğlanların okullulaşma oranları birbirine yaklaştı ama bölgelere göre bakıldığında cinsiyet farkı artıyor. Mesela ortaöğretimde Türkiye genelinde kızların yüzde 83,9’u okullulaşmışken, bu oran Orta Anadolu’da yüzde 70,8’e, Güneydoğu Anadolu’da bu oran yüzde 68,4’e, düşüyor.

ORTAÖĞRETİMDE CİNSİYET VE BÖLGELER AYRIMINDA NET OKULLULAŞMA ORANLARI, 2018-19 (%)

Kaynak: Eğitim İzleme Raporu 2019: Öğrenciler ve Eğitime Erişim

Liseye gitmesi gerekirken eğitim dışında olan kız çocuklarından biri, İstanbul’da yaşayan 16 yaşındaki N.K. Onun hikâyesi, devletin eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamada kız ve oğlanların eşit şekilde okula kayıtlarıyla sınırlı olmadığının kanıtı. Çünkü önemli sorunlardan biri de eğitime devam edebilmek.

N.K., sadece “engelli maaşı”yla geçinen beş kişilik bir ailede yaşıyor. Anne ve babası yanında değil. Teyzesi ve iki çocuğuyla birlikte kalıyor. Yaklaşık 1400 TL’lik maaşla, 450 TL kira verdikleri küçük bir evde yaşıyorlar. Liseye başlayan ama maddi ve ailevi sorunlar nedeniyle okul dışına itilen N.K. hikâyesini şöyle anlatıyor:

“Meslek lisesinde okuyordum ve kimyager olmak istiyordum. Maddi durumumuz yetersiz. Liseye de çok zor şartlarda başladım. Okula aç ve yürüyerek gidip geliyordum. Evde iş yapmam da gerektiği için verimli ders çalışamıyordum ama elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyordum. Okulumu çok seviyordum ama ailevi sebeplerden devamsızlıklarım oldu. 9. sınıfta kaldım. Bir sonraki sene 9. sınıfa yeniden başladım. Derslerim iyiydi. Okuldaki kurslara da kaldım. Ama evde hastamız vardı, hastaneye gidip geliyordum, ev işleri yapıyordum. Yine devamsızlıktan kaldım. Öğretmenlerim içinde bulunduğum durumu biliyordu. Bazıları devam edebilmem için çaba harcadı ama bazıları devamsızlıktan bırakınca iki yıl üst üste sınıfta kalmış oldum ve örgün eğitim dışına çıktım. ‘Açık liseye git’ dediler. Ancak açık liseye de kayıtlı değilim, kayıt yaptırmak ve kitapları alabilmek için maddi durumumuz yok. Teyzem hasta. Teyzemin iki kızı var. Biri 30 yaşında ve engelli. Teyzemin diğer kızı da bizimle, onun da 5 yaşında çocuğu var. Ben okula gitmediğim için evdeyim. Ev işlerini yapıyorum. Yeğenimin beş yaşındaki çocuğuna bakıyorum.”

N.K.’nın anlattıkları örgün eğitim dışına çıkan çocukların hem eğitime devamının takibinin yapılmasının hem de, bu takibin diğer sosyal politikalarla eşgüdümlü ilerlemesinin önemini gösteriyor.

“Mahallede kızlar 15 yaşında evleniyor”

N.K., okumak istediğini anlatıyor:

“Elimde olsa hala okula gitmek isterim. ‘Gel’ deseler, koşa koşa giderim. Ben okulsuz yapamam. Şimdi sabah kalkınca kötü oluyorum, bütün gün evdesin, iş yapıyorsun, çocuk bakıyorsun. Çok garip oluyorum. Kıyamadım, kitaplarımı, formamı atmadım. Toplumsal olarak kız çocukları hor görülüyor. Okuyacaksın da ne olacak gibisinden bakıyorlar. Kız, nasılsa evlenecek diye düşünüyorlar. Yoksulluk var, cahillik var. Bizim mahallede ilkokul ya da ortaokul bitene kadar okuyor kızlar. 15 yaşında evleniyorlar. Benim yaşıtım arkadaşlarım evlendi, kiminin çocuğu bile var. Ailem beni asla evlendirmez ama maddi durumumuzdan dolayı açık liseye de gidemiyorum. Aslında kız erkek ayırt edilmemeli herkes eşit olmalı. Zengin fakir diye ayrım olmamalı. Sadece zengine avantaj olmamalı bu dünya.”

N.K.’nın anlattıklarını veriler de destekliyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2016 yılında gerçekleştirdiği Gençlerin İşgücü Piyasasına Geçişi Araştırması’nın sonuçlarına göre, 15-34 yaş arasındaki bireylerin eğitimlerini sürdürememelerinin en yaygın nedeni eğitimin maliyetinin karşılanamaması. Öte yandan cinsiyete göre, eğitimi sürdürememe nedenleri farklılık gösteriyor. Kadınlar için ilkokuldan sonra eğitimi sürdürememenin en yaygın nedeni “ailesinin veya eşinin eğitime izin vermemesi”. Ortaokul ve sonrasındaki tüm kademelerde ise “evlilik veya diğer ailevi nedenler” kadınlar için en önemli eğitimden ayrılma nedeni. Türkiye’de erken yaşta zorla evlendirmeler resmi verilere göre giderek azalsa da hala oldukça yüksek. TÜİK verilerine göre 2018’de resmi olarak evlendirilen 16-17 yaşındaki kız çocuk sayısı 20 bin 779.

“Öğrencilerim okuldan alınıp evlendirildi”

Altı yıldır Van’da bir lisede öğretmenlik yapan B. T.’ nin anlattıkları da erken yaşta zorla evlendirmelerin eğitimi terkte önemli bir rol oynadığının ve hala bu sorunun önüne tam geçilemediğinin kanıtı:

“İlk atandığım yıl 10. sınıfta bir kız öğrencim vardı. 11. sınıfa geçtiğinde onu göremedim. Arkadaşlarına sordum. ‘Hocam evlendi’ dediler. Başarılı okumayı isteyen bir öğrenciydi ama ailesi okutma taraftarı değildi. Bir sene sonra da doğum yapmış. İki yıl önce de 12. sınıfa geçmesi gereken çok yetenekli bir kız öğrenci vardı. Amcasının oğlu kız kaçırıyor. Eğer amcası karşı tarafa kız vermezse oğlunu vuracaklar. Amca da yeğenini yani bizim öğrencimizi veriyor karşı tarafa. Burada aşiret mantığı var. Bir yere kadar müdahale edebiliyorsunuz. Aileler karışamazsın diyor. Okula gelip beni dövmeye kalkan veliler oldu. Okula gelmeyen kız çocukları için ekipler denetim yapıyor. Ancak bu denetim mekanizmasının çok daha sağlam olması lazım. Kız çocukların okutulmamasının altında çok temel, toplumsal yargılar var. Anne, baba eğitim programları çok önemli.”

Okullulaşma oranı düşük, evlilik oranı yüksek

Eğitim Reformu Girişimi Politika Analisti Yeliz Düşkün ise kız çocuk evliliklerinin illere göre dağılımına bakıldığında, evliliklerin yüksek olduğu iller ile ortaöğretimde okullulaşmanın düşük olduğu iller arasında paralellik olduğuna dikkat çekiyor:

“Örneğin Muş’ta 2018 yılında tüm evliliklerin yüzde 14’ünü 16-17 yaşında kız çocuk evlilikleri oluşturuyor. Muş aynı zamanda yüzde 50 ile ortaöğretimde kızların net okullulaşma oranının en düşük il. Dolayısıyla eğitime erişimin artması, kız çocuklar açısından eğitim almanın ötesinde anlamlar da taşıyor; kızların eğitim hakkı başka sosyal politika alanlarıyla kesişiyor.”

Kardeşine bakmak için okulu bıraktı

Lisede okulu “ailevi nedenlerle” terk etmek zorunda kalan bir diğer öğrenci de Batman’da yaşayan 16 yaşındaki S.F. 9. sınıfı bitirdikten sonra kanser hastası kardeşine bakmak için okulu bırakmak zorunda kalan S.F., N.K.’dan farklı olarak açık liseye gidiyor. Altı kardeşi olan, anne ve babasıyla birlikte dokuz kişilik bir ailede yaşayan S.F, şöyle konuşuyor:

“Okulu bırakmak istemiyordum. Öğretmen olmak istiyordum ama kız kardeşim hastalanınca annem ve babam ‘açıktan okursun’ dedi. Annem kardeşimi hastaneye götürdüğü zaman ev işlerini yapıyorum. Bazen de kardeşimi hastaneye ben götürüyorum. Açık liseyi bitirince üniversiteye gitmek istiyorum.”

15-17 YAŞ ÇOCUKLARIN CİNSİYETE VE ÇALIŞMA DURUMLARINA GÖRE EĞİTİME KATILIM ORANI, 2014-15 (%)

Kaynak: Eğitim İzleme Raporu 2019: Öğrenciler ve Eğitime Erişim

 

Türkiye’de eğitimden erken ayrılan kadın oranı yüksek

N.K ve S.F, eğitimden erken ayrılan gençlerden sadece ikisi. Eğitimden erken ayrılma oranı düşüş gösterse de, Eurostat verisine göre 2018’de Türkiye’de 18-24 yaş aralığındaki gençlerin yüzde 31’i eğitimden erken ayrıldı. Bu Avrupa ülkeleri arasındaki en yüksek oran. Kadınlar ve erkekler arasındaki farkın da yüksek olduğu Türkiye’de, eğitimden erken ayrılma oranı kadınlarda yüzde 31,6, erkeklerde yüzde 30,4.

Toplumsal cinsiyet eşitliği kapsamında kız çocukların eğitime erişimi ve devamı kadar önemli olan başka bir konu da iyi olma halleri. PISA 2015 sonuçlarına göre OECD ülkeleri genelinde 15 yaşındaki kız ve oğlan çocukların yaşam memnuniyetleri arasında çarpıcı bir farklılık var. Türkiye’de yaşamından memnun veya çok memnun olduğunu söyleyen kızların oranı yüzde 44,6 iken bu oran oğlanlar için yüzde 53. Türkiye yaşamlarından memnun olmadıklarını söyleyen yüzde 32,8 kız çocuğuyla OECD ülkeleri arasındaki en yüksek orana sahip.

Öte yandan kız çocukları eğitime devam ederken, mesleki kimlik ve beceri kazanırken de toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden etkileniyor. 2015 yılında Çelikel Vakfı ile birlikte hazırladığımız  “Meslek Liselerinde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği: Ümraniye ve Şişli Mesleki ve Teknik Anadolu Liseleri Örneği” başlıklı rapor, toplumsal cinsiyet temelli eşitsizliğin kadınların mesleki kimlik ve becerilerine olan etkisini inceliyordu. Raporda okul ortamının, sınıf içi uygulamaların, okulun fiziksel yapısının ve çevresinin toplumsal cinsiyet eşitliği dikkate alınarak yeniden düzenlenmesi gerektiğini vurguluyorduk. Çalışmaya katılan öğrenciler okulda ve stajda cinsiyet ayrımcılığına uğradığını anlatıyordu. Raporda öğrencilerin Biz de mekaniği öğreniyoruz ama serviste mekanik eğitimine alınmıyoruz”, “Müdür yardımcısıyla konuşmaya gittim. ‘Sizin okumaya niyetiniz yok, git zengin koca bul’ dedi.”“İki ay staj yaptım, mimarın çocuğuna baktım” şeklindeki anlatımları da yer alıyordu. Raporda ayrıca, genç kadınların mezun oldukları alanda iş olanaklarının kısıtlı ve düşük ücretli olmasının, işgücü piyasasındaki cinsiyetçi işbölümünün ve ayrımcılığın, istihdamı zorlaştırdığına dikkat çekiyordu.

“Kızların bu bölümde ne işi var?”

Bugün de benzer sorunları yaşayan öğrenciler var. Onlardan biri Adana’da yaşayan N.Ş. Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde okuyor. Okulunda elektrik elektronik teknolojisi, endüstriyel otomasyon, makina teknolojisi, metal teknolojisi, tekstil teknolojisi ve mobilya ve iç mekan tasarım teknolojisi bölümleri var. N.Ş, mobilya ve iç mekan tasarım teknolojisi 11. sınıf öğrencisi. Bölümünü nasıl seçtiğini ve nasıl tepkiler aldığını şöyle anlatıyor:

“9. sınıf ortak. Henüz bölüm seçilmiyor. Sınıfta beş kız öğrenciydik. Hocalarımız bölümleri gezdiriyordu. Metal ve mobilya bölümlerimde hiç kız öğrenci yoktu. Mobilya bölümünü seçtim, öğretmenlerimiz de motive etti. 30 kişilik sınıfta iki kız öğrenciydik. Rende makinası ile tahta rendeliyorduk, çizim yapıp işleme yapıyorduk. Testere kullanıyorduk. İnsan her şeyi bilerek doğmuyor. Bunun kadın ve erkeklikle alakası yok. Annem bölümü seçince kızdı. Babam bir şey demedi. Oğlan öğrenciler ‘Sizin burada ne işiniz var? Tekstile gidin’ diyorlardı. Zorlandığımızda ‘yapamıyorsunuz niye geldiniz?’ dediler. Sonra pişman oldular çünkü onlardan da iyi yapmaya başladık. Tekstil deyince kızlar geliyor akla ama kızdan çok erkek var o bölümde de. Şimdi daha alt sınıflardan kız öğrenciler de bizi gördükleri için mobilya bölümünü seçiyor. Öğretmenlerimiz açısından şanslıydık, onlar ayrımcılık yapmadı. ‘Kadın erkek yok, el becerinizin olduğu bölüme gidin’ dediler.”

Meslek ve bölüm seçimindeki cinsiyetçi kalıp yargılar sadece kız çocuklarına yönelik olmuyor elbette. Meslek lisesinde bölüm seçerken cinsiyet eşitsizliğine maruz kalan öğrencilerden biri de

Hüseyin Karakaya. Antalya’da yaşayan Karakaya, meslek lisesi çocuk gelişimi bölümünden yeni mezun oldu. 18 yaşındaki Karakaya, çocuk gelişimi bölümünde okuyabilmesinin hiç de kolay olmadığını anlatıyor:

Çocuk gelişimi bölümünü sadece kız çocukları mı okur?

“Çocuklarla iletişim kurmayı çok seviyorum ve çocuklarla ilgili bir meslek yapmak istedim. Meslek lisesinde çocuk gelişimi bölümünü seçtim. Öğretmen, ‘biz burada farklı konular işliyoruz’ dedi. Doğum kontrolü, doğum aşamaları, üreme gibi konuları kastediyordu. Sizi içeri almam dışarıda beklersiniz dedi. Sınıfta erkek öğrenci istemediğini söyledi. İki erkek öğrenciydik. Zorla bölüm değiştirme dilekçesi yazdırdı. Tesisat bölümüne geçtim. Ancak hiç istemediğim bir bölümdü. Okulun rehberlik öğretmenine durumu anlattık. O da bizi destekledi ve çocuk gelişimi bölümüne geri döndük. Zorluklar yaşadık öğretmenle. Ancak mezun olurken bizi istemeyen o kadın öğretmenimiz ‘size karşı önyargılı oldum ama siz beni utandırdınız’ dedi. Staj yaptığım anaokulun müdürü erkekti, o yüzden orada ayrımcılık yaşamadım. Hatta ‘ben de çok zorluk çektim sizi anlıyorum’ dedi. Velilerin önyargısı da zamanla kırıldı. Bölümümden soğumadım ve engelleri aştım. Saçma geliyordu bu ayrımcılık. Erkek ve kadın mesleği olarak ayırmaları… O zaman hiçbir erkek de kadın doğum uzmanı olmayacak mı? Şimdi askere gideceğim. İş yeri açma belgemiz de olduğu için döndüğümde çocuk gelişimi okuyan arkadaşlarımla birlikte okul öncesi eğitim kurumu açma hayalimiz var.”

Öğretmenlerin yüzde 56’sı kadın, yönetici olanlar sadece yüzde 7

Eğitimde cinsiyet eşitsizliğinin yaşandığı yerlerden biri de okul, il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinin yönetici kademeleri. “Bir Bakışta Eğitim 2019’a göre Türkiye’de Eğitimin Durumu” başlıklı bilgi notumuza göre Türkiye’de öğretmenlerin yüzde 56’sının kadın olmasına karşın, okul yöneticileri arasında kadınların oranı yalnızca yüzde 7. TALIS 2018’e (Uluslararası Öğretme ve Öğrenme Araştırması) katılan ülkelerin ortalamasında ise öğretmenlerin yüzde 68’inin, okul müdürlerinin ise yüzde 47’sinin kadın olduğu görülüyor. Türkiye’de sadece okul müdürlüklerinde değil, il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinde de kadınlar yok denecek kadar az. 2018-19 verilerine göre, il milli eğitim müdürlerinin yalnızca yüzde 2,5’i (81 müdür arasından 2’si), müdür yardımcılarının yalnızca yüzde 5,4’ü (299 müdür yardımcısından 16’sı), ilçe millî eğitim müdürlerinin ise yalnızca yüzde 0,8’i (917 müdür arasından 7’si) kadın.

Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumlarına Yönetici Görevlendirme Yönetmeliği’ne göre, karma eğitim yapılan ve müdür yardımcısı sayısı üç ve daha fazla olan eğitim kurumlarının müdür yardımcılarından en az biri kadın adaylar arasından görevlendiriliyor. 13 yıllık kariyerinin dört yılını müdür yardımcısı olarak geçiren G.Z kendi deyişiyle yönetmelik şart koştuğu için okulundaki 4 müdür yardımcısından biri oldu. Kadın yöneticilerin karşılaştığı zorlukları ve önyargıları anlatırken, kadınların neden yönetici kademesinde azınlıkta olduğuna dair de önemli tespitler yapıyor:

“Bize emir mi veriyorsun?”

“Genel algı, ‘aramıza kadın almayalım. Hamile kalır, çocuğuyla çoluğuyla uğraşır.’ Çalıştığım okulda da öğretmenlerin çoğunluğu kadındı, onlarla olan köprüyü çok iyi kurmaya çalıştım. Sosyo ekonomik düzeyi düşük bölgelerde kadın veliler erkek yöneticilerle rahat konuşamaz. Velilerle de iyi iletişim kurmaya çalıştım. En büyük önyargıyı birlikte çalıştığım erkek müdür yardımcısı arkadaşlarımdan gördüm. Görüşümü söylediğimde bile ‘bize emir mi veriyorsun?’ diye düşündüler. Bir erkek söylediğinde katılıyor ve o durumla ilgili harekete geçiyorlardı. Ancak ben söylediğimde çekimser kalıyorlardı. Erkek veliler erkek yöneticiye bir şey demezken kadın yöneticiye ‘sen kimsin?’ diyordu.

Kadın müdür yardımcısı temizlikten, erkek hesap işlerinden sorumlu

Müdür yardımcıları arasında görev dağılımı bile kalıp yargılar üzerinden yapılıyor. Kadın ana sınıfından, temizlikle ilgili işlerden ve hizmetlilerden sorumlu olur. Erkek yönetici hesap kitap işine bakar. Önyargıları hep daha fazla çalışarak, kendimi ispat etmeye çalışarak yendim. Yöneticiyken hamile kaldım. ‘İşin gücün yok mu, yarım gün öğretmenliğini yap’ diyorlardı. Toplumsal algıyla mücadele etmek gerekiyor. Bazen mücadele ettirmiyorlar ama ama kadınlar cesur olmalı. Dört yılın ardından gerçekten işten değil ama önyargılardan, erkek bakış açısında çok yoruldum. Bu sırada kariyerim için bir fırsat çıktı; Kaymakamlıkta proje koordinatörlüğü. Ben de okul müdür yardımcılığını bıraktım.

Ders kitaplarında açık ve örtük toplumsal cinsiyet eşitsizliği

Eğitimde toplum cinsiyet eşitsizliği bunlarla da sınırlı değil, eşitsizliğin eğitimdeki en görünür yansımalarından biri ders kitapları. Bununla ilgili iki önemli rapor var; Dr. Canan Aratemur Çimen ve Dr. Sezen Bayhan tarafından 2018 ve 2019 yıllarında yapılan “Değişen Ders Kitaplarında Sekülerizm ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği”.

Aratemur ve Bayhan ilk araştırmalarında ilkokul, ortaokul ve lise olmak üzere 1, 5 ve 9. sınıfta kullanılan toplam 16 kitabı analiz etti. İkinci araştırmada ise İlkokul, ortaokul ve lise olmak üzere bu kez 40 kitap analiz edildi.

İlk araştırmada 2017-2018 eğitim-öğretim yılında değiştirilen müfredat kapsamında hazırlanan ders kitapları ile 2016-2017 eğitim-öğretim yılında okutulan ders kitapları arasında sekülerizm ve toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda farklılıklar olup olmadığına bakıldı. Sonuçlar oldukça çarpıcıydı. 2017 sonrasında yenilenen müfredatın ardından hazırlanan ders kitaplarında toplumsal cinsiyet eşitliğiyle ilgili sorunların daha da ağırlaştığı görüldü. Kitaplarda cinsiyetçi mesajlara ve temsillere açık ve örtük bir şekilde daha fazla yer verildiği tespit edildi.

Kaynak: Değişen Ders Kitaplarında Sekülerizm ve Toplumsal Cinsiyet Araştırması II.

 

Erdemli, güçlü erkekler, ev hayatıyla özdeşleyen kadınlar

İkinci araştırma sonuçları da toplumsal cinsiyet eşitliğine dair ders kitaplarında olumsuz örnek ve anlatımların olumlulardan daha fazla olduğunu gösteriyordu. Bu kez 2017-18 eğitim öğretim yılında kullanılan ders kitapları ile 2018-19 eğitim öğretim yılında kullanılan kitaplar karşılaştırıldı. Rapora göre özellikle 2 ve 3. sınıf Hayat Bilgisi kitapları arasında aile içi işbölümü konusunda belirgin farklar vardı. 2018 yılı 6. ve 7. sınıf Türkçe kitaplarında geçmişte yaşamış erkek karakterlerin yer aldığı metin ve görsellerde; Türkçe ilköğretim kitaplarının büyük bir bölümünde ise geleneksel sporlara daha fazla yer verilmesiyle eril görsellerde artış görülüyordu. Raporda, erdemli, bilge, güçlü ve sporcu olma gibi özellikleri içeren bir erkeklik kurgusu karşısında yeterince temsil edilmeyen veya daha çok ev hayatı ile özdeşleştirilen kadınlık kurgusunda eşitlikçi olmayan toplumsal cinsiyet rolleri açıkça görülüyor. Örneğin, lise Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük kitabı 2017 yılında kadın-erkek eşitliğini olumlu bir değer olarak öne çıkarırken, 2018 kitabı modernleşme sürecinde kadınların kazandıkları hakları nötr bir dille aktarıyor.

Özetle her iki araştırmada da müfredat değişikliğinin sunacağı fırsatlardan yararlanılmadığı, iyileştirme yapılmadığı, hatta yeni kitaplarda daha ayrımcı ve eşitsizlikleri artırıcı içeriklere yer verildiği vurgulanıyor. Kitaplarda toplumsal cinsiyet rolleriyle ilgili olumlu temsiller olsa da süreklilik içermiyor.

Kaynak: Değişen Ders Kitaplarında Sekülerizm ve Toplumsal Cinsiyet Araştırması II.

 

 “Oğlunuzu kız gibi yetiştirmişsiniz”

Okul ortamının, ikliminin ve öğretmenlerin de toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında rolü büyük. Kadınların ve erkeklerin ayrı köşelerde oturduğu öğretmen odaları, okulun pansiyonunda sadece oğlan öğrencilerin kalmasına izin verilmesi, kızların pembe, oğlanların mavi forma giymesi, “Annelerin görevi, çocuklarını temiz pak okula yollamak. Babaların görevi destek olmak” diye başlayan veli toplantıları, “Oğlunuzu kız gibi yetiştirmişsiniz” diyen öğretmenler … Bunlar okul ortamında yaşanan toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dair örneklerden sadece birkaçı.

Bireysel farkındalık ve çabalardan öte okullarda toplumsal cinsiyet eşitliğiyle ilgili neler yapılabildiği bütüncül bir politika olmadığı için okuldan okula değişiyor. K.A., Sabancı Üniversitesi’nin 12 yıldır yürüttüğü, öğretmenlere, eğitim fakültesi öğrencilerine cinsiyet farkındalığı kazandırmayı amaçlayan Mor Sertifika Programı’na katılıp toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda farkındalığını artıran ve bunu sınıfına yansıtmaya çalışan öğretmenlerden biri. Ağrı’da çalışan K.A. kızların ve erkeklerin ayrı okuması gerektiğine inanan bir yönetimle çalışıyor. Eşitsizliği kırmak için yapabildiklerini ve yapamadıklarını şöyle anlatıyor:

“Sınıfta kız ve oğlan öğrencilerle cinsiyetsiz konuşmaya çalışıyorum. Kızlar susun, erkekler susun demiyorum mesela. Kitapta bir kız odasının tasviri var mesela, pembe renk ağırlıkta. Sizin odanız nasıl, kitaplığınız ne renk gibi sorular soruyorum. Biri kahverengi, diğeri başka renk diyor. Pembe sadece kız rengi demek değil diyorum. Meslekler üzerine konuşurken erkeklere hemşirelik, kadınlara pilotluk gibi değiştirerek vermeye çalışıyorum. Şaşırıyorlar. ‘Erkek hemşire’ olur mu diyorlar. Önüme gelen metin neyse onun değiştirmeye çalışıyorum. Sınıfımda da kimseyle çeşitliliği yüzünden dalga geçilmesine müsade etmiyorum. Cinsiyet eşitsizliğiyle ilgili sıfır tolerans göstermek benim yapabileceğim en basit şey.”

K.A., bireysel çabadan ötede ne yapabilirim diye sorguladığı noktada mor sertifika eğitimlerine katılan ve okulda toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak isteyen pek çok öğretmenle tanışınca umudunun arttığını söylüyor. Şimdi toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayan ders materyalleri üretiyorlar. Ancak anlattıkları, öğretmenlerin bu farkındalıklarının, çabalarının okulda hayata geçebilmesi için müfredatın, yönetmeliklerin, bütüncül politikaların de ne kadar önemli olduğunu gösteriyor:

Bireysel çabanın yanı sıra bütümcül bir politika lazım

“Mesela hazırladığımız dosyada rehberlik öğretmenleri için ders materyalleri vardı. Flört şiddetine dair sözler, cinsiyetçi lafların yazıldığı posterler vardı eşitsizliklere dikkat çekmek için. Rehber öğretmenimiz çok beğendi, bilgilendi ama okula asarsa tepki alacağını düşündü. Daha önceden rehberlik dersinin kazanımlarında toplumsal cinsiyet eşitliği olduğunu ama artık olmadığını söyledi. ‘Kazanım olarak kalsaydı, astığımda kimse bir şey diyemezdi’ dedi. O yüzden toplumsal cinsiyet eşitliğinin müfredatta ya da bakanlığın politikasında olması çok önemli. Bu öğretmenleri rahatlatan ve önünü açan bir şey oluyor. Toplumsal cinsiyet eşitliğinden bahsetmek için taktikler geliştirmek durumunda kalmamamız lazım. Bireysel çabalardan daha öte bir şey lazım.”

Adıyaman’da özel bir okulda bilişim teknolojisi öğretmenliği yapan Meral Turan ise hem Mor Sertifika hem de farklı toplumsal cinsiyet eşitliğiyle ilgili eğitimlere katılmış bir öğretmen. Öğrencilerin meslek seçimi yaparken ve becerilerini geliştirirken toplumsal kalıp yargıların dersine de yansıdığını ve bunları nasıl aşmaya çalıştığını şöyle anlatıyor:

“Öğrencilerimden günlük hayattaki problemlerinden birini çözecek bir robot tasarlamalarını istedim. Erkekler araba, uçabilen süper kahraman robotu, savaş robotu tasarlarken, kızlar önce  ‘yapamayız’ dediler. Sonra mutfakta annesine yardım eden, temizlik yapan robot yaptılar. Çocuklar yaratıcılıklarını kullanırken bile toplumsal cinsiyetin yükünü taşıyor. Daha önceden okula alınan robot setleri bile kızlar ve oğlanlar için pembe ve mavi renkte. Oğlanlara pembe robot veriyorum, ‘mavi isteriz’ diyorlar. Kızlara mavi veriyorum ‘pembe isteriz’ diyorlar. Oğlan çocukların daha teknik ve mühendislik işleri yapabileceği, kızların yapamayacağı düşünülüyor. Kızlar bu konuda kalıp yargıları taşıyor, güvenmiyor kendine. Derste bilişim ve mühendislik alanlarındaki kadın profilleri öne çıkarıyorum. Benim de teknik üniversite okuduğumu örnek gösteriyorum.”

 

Meral Öğretmen, çalıştığı ilde köylere giderek kız çocuklarına toplumsal cinsiyet eşitliği, çocuk hakları eğitimi de veriyor. Köylerde kızların bir şeyi başaracaklarına dair inançlarının daha düşük olduğunu anlatıyor:

 “Geçen sene ‘ben yapamam’ diyorlardı. Bu sene ‘yapabilirim ama bir iki sene sonra okutmayacaklar beni nasılsa diyorlar. Köylerdeki okulların imkânları kısıtlı. 13 yaşına gelip bilgisayarla vakit geçirmemiş çocuklar çok. Oğlan çocuklardan merkeze gidip internet kafede bilgisayar ile haşır neşir olanlar var tabii. Kızlar bunu yapamadıklarını anlatıyor.”

Eğitime erişimden okula devama, meslek seçiminden kadın öğretmenlerin yönetici olabilmesine, öğretmenlerin algısına kadar birçok boyutta yer verdiğimiz hikâyeler ve veriler eğitimde cinsiyet eşitsizliğini üreten ve pekiştiren uygulamaların, öğretim programları ile ders materyallerindeki cinsiyetçi basmakalıp unsurlar gibi sorunların devam ettiğini gösteriyor. Oysa eğitim ortamlarının, öğretmenlerin ve eğitimin içeriğinin bütüncül olarak toplumsal cinsiyet eşitliğini gözetmesi ve desteklemesi çok önemli.

MEB toplumsal cinsiyet eşitliğiyle ilgili neler yaptı ?

Peki Millî Eğitim Bakanlığı toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldırmak için neler yapıyor? Eğitimin İçeriği, Eğitim İzleme Raporu 2019’da da geniş biçimde değindiğimiz gibi MEB, 2014-2016 yılları arasında Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi’ni (ETCEP I) yürüttü. Okullarda toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, eğitimde eşitlikçi ve toplumsal cinsiyete duyarlı bir yaklaşımın yaygınlaşması ve öğrencilerin gereksinimini karşılayacak yeni eğitim araçları geliştirilmesi amaçlandı. Proje 10 pilot ilde toplam 40 okulda uygulandı; 5 bine yakın öğretmen farkındalık eğitimi, 542 yönetici ve öğretmen kadın liderlik eğitimi aldı, 12 bin öğrenci etkinliklere katıldı. Ayrıca, eğitim mevzuatı ve politikaları ile ders kitapları toplumsal cinsiyet eşitliği açısından incelendi. Proje kapsamında yapılan araştırmada, öğrenci, öğretmen ve velilerin toplumsal cinsiyet eşitliği algısı, okullardaki durum tespit edildi. İhtiyaç analizi yapıldı ve sorunlar tespit edildi. Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine Duyarlı Okul Standartları Kılavuzu hazırlandı.

Standartlar yaygınlaşamadan proje sona erdi

2018’de de Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine Duyarlı Okul Standartlarının Yaygınlaştırılması Projesi başladı. Projenin 2019’u kapsayan 2 yıllık bir çalışma döneminde gerçekleşmesi planlandı. Proje 81 ildeki 162 kurumu hedefledi. Proje kapsamında beden eğitiminden biyolojiye 12 ders özelinde Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Etkinlik Kitabı hazırlandı. Okul yöneticisi, öğretmen ve psikolojik danışmanlara Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Hizmetiçi Eğitimi verildi. Ancak, proje tamamlanmadan sona erdirildi.

Projenin sona ermesinde ise toplumsal cinsiyet eşitliği anlayışıyla ters düşen eleştiriler rol oynadı. Çeşitli medya kuruluşları ETCEP ve toplumsal cinsiyet eşitliğiyle ilgili projeleri hedef alan içerikler yayımladı. Çeşitli sendika ve derneklerin de katıldığı tartışmanın boyutları farklılaştı. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin “aileleri bölme” ve “seküler nesiller yetiştirme amacı taşıdığını” , “cinsiyetsizlik algısını pekiştirdiği” savunuldu. Tartışmanın odağı kimi zaman ETCEP’ten çıkarak, İstanbul Sözleşmesi olarak da bilinen Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin eleştirilmesi ve kaldırılma taleplerine kadar uzandı.

Sosyal etkinliklerden toplumsal cinsiyet ibaresi çıkarıldı

Ayrıca MEB, 12 Eylül’de Resmi Gazete’de yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumları Sosyal Etkinlikler Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle, toplumsal cinsiyet eşitliği ibaresini kaldırdı.

Önceki yönetmeliğin 7. maddesinde

Eğitim kurumlarında öğrencilerde özgüven ve sorumluluk duygusu geliştirmek, öğrencileri şiddet ve zararlı alışkanlıklardan korumak, öğrencilere yeni ilgi alanları ve beceriler kazandırmak, öğrencilerin yeteneklerini sergilemesine imkân vermek, millî, manevi ve kültürel değerleri yaşatmak, yaygınlaştırmak ve bu değerlerin yeni nesillere aktarımını sağlamak, öğrencilerde gönüllülük bilincini özendirmek, engellilik, yaşlılık, insan ve çocuk hakları ile toplumsal cinsiyet eşitliği konularında farkındalık oluşturmak amacıyla bilimsel, sosyal, kültürel, sanatsal ve sportif alanlarda sosyal etkinlik çalışmaları yapılır” yazıyordu. Okullarda toplumsal cinsiyet eşitliğiyle ilgili farkındalık yaratmak için yapılacak etkinlik ve faaliyetlerin de önü kapanmış oldu.

Dünya Ekonomik Forumu’nun 2018 Cinsiyet Eşitliği Raporu’na göre 149 ülke arasında toplumsal cinsiyet eşitliğinde 130. sırada olan Türkiye’de, eğitimde de toplumsal cinsiyet eşitliği açısından tablo böyle.

Toplumsal değer ve dinamiklerin, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayacak şekilde dönüşümü için eğitim en etkili müdahale alanlarından biri. Eğitimin toplumsal cinsiyet eşitsizliğini dönüştürme potansiyelinin kullanılabilmesi içinse toplumsal cinsiyet eşitliğinin temel bir insan hakkı olduğunu, ülkenin kalkınması ve refahı için olmazsa olmaz olduğunu açıkça ortaya koyan, bütüncül politikalara ve bu politikaların sürekliliğine ihtiyaç var.

Diğer Uzun Hikâyeler

Uzun Hikâye | Depremin Birinci Yılında Hatay’da Eğitimin Durumu

Depremin birinci yılında öğretmenler Hatay’da eğitimin durumunu ve ihtiyaçlarını anlatıyor  Depremin yarattığı yıkımın en fazla olduğu illerden Hatay’da dersliklerin yüzde 45’i kullanılmaz hâle geldi. Kentte konteyner okullar kuruldu; sağlam kalan okullardan bazıları binalarını, yıkılan ya da hasarlı olan okullarla paylaşıyor. İkili eğitim oranı arttı. Kent

Uzun Hikâye | Tüm Varlıkları Gözeten Dünyalar Eğitim Yoluyla Nasıl Kurulabilir?

Eğitim Reformu Girişimi’nin 2004 yılından beri düzenlediği, Türkiye’nin dört bir yanından öğretmenlerin hazırladığı yaratıcı materyalleri ve uygulamaları görünür kılan Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’nın 19’uncusu gerçekleştirildi. 17 farklı ilden seçilen 53 uygulama, ilham veren çözümler öneriyor. Uzun Hikâye’nin bu bölümünde öğretmenlerin uygulamalarına yer verdik.

İlginizi Çekebilecek İçerikler

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi-2 | “Endoktrinasyon Niteliğindeki Din Öğretimi Düşünce, Din veya İnanç Özgürlüğünü İhlal Eder”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. İkinci bölümde İnanç Özgürlüğü Girişimi Proje Koordinatörü Dr. Mine Yıldırım’la  okullarda dinler hakkında eğitimi,

Program Geliştirme, Uygulama, İzleme, Ölçme ve Değerlendirme Süreçlerine İlişkin ERG’nin Görüşleri ve Önerileri

Teknolojik gelişmelerin ve sosyal değişimlerin hız kazandığı, öte yandan mevcut sorunları derinleştirdiği zamanlardayız. Ekonomi, sağlık, kültür ve sosyal sistemler sürdürülebilirlik açısından alarm veriyor. Son yıllarda yaşanan birçok kriz, insanlığın kurduğu çeşitli sistemlerin dayanıksız ve sürdürülemez olduğunu gözler önüne serdi. Siyasi kutuplaşmanın eğitime olumsuz etkileri ve

Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi – 1 | “Eğitimin Bir Arada Yaşama Olanak Sağlama Rolünde Israrcı Olmalıyız”

Türkiye’nin kutuplaşmış ortamı, din öğretiminin spekülasyondan uzak, daha derinlikli konuşulmasını engelliyor. Bu sorundan hareketle hazırladığımız dört bölümlük “Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü Söyleşi Dizisi”yle konuyu daha geniş çerçevede ele almayı amaçlıyoruz. Birinci bölümde ERG Eğitim Gözlemevi Koordinatörü Burcu Meltem Arık’la din öğretiminde mevcut durumu, çeşitli