Türkiye’de Koronavirüsün Eğitime Etkileri VIII | Seyreltilmiş yüz yüze eğitim nasıl geçiyor?

 

Seyreltilmiş yüz yüze eğitimin dördüncü haftası geride kaldı. ERG Araştırmacısı Umay Aktaş Salman, sahadaki uygulamaları araştırdı. Öğretmen ve velilerle görüşerek, deneyimlerini sordu. Çocukların hem akademik hem de sosyal duygusal açıdan okula nasıl döndüklerini anlamaya çalıştı.

Umay Aktaş Salman
ERG Araştırmacısı

Türkiye’de COVID-19 salgını nedeniyle okulların kapatılmasının üzerinden bir yıl geçti. 23 Mart 2020’de başlayan uzaktan eğitim süreci eğitim yılı bitene kadar devam etti. Yeni eğitim yılında, 21 Eylül 2020’de okulöncesi eğitim kurumları ve 1. sınıflar, 12 Ekim 2020’de de 2, 3, 4, 8 ve 12. sınıflar seyreltilmiş yüz yüze eğitime başladı. 20 Kasım 2020’de ise tüm okullar yeniden kapandı. 2020-21 eğitim-öğretim yılının ikinci dönemi de uzaktan eğitimle başladı. 2 Mart 2021’den bu yana ise yüz yüze seyreltilmiş eğitime yeniden başlandı. Tüm okulöncesi eğitim kurumları, ilkokullar, 8’inci ve 12’nci sınıflar yüz yüze eğitim alıyor. Salgının seyrine göre belirlenecek olan risk gruplarındaki illerde ise, diğer sınıf düzeyleri ile ilgili ek kararların belli periyotlarla açıklanacağı belirtildi. Yüz yüze seyreltilmiş eğitimin başlamasıyla, köy okullarında çalışan öğretmenlerden başlanarak öğretmenlere de aşı yapılmaya başlandı. Şu ana kadar öğretmenlerin yüzde 10’u aşılandı. Köy okullarında çalışmayan öğretmenler ise aşı tedariği ve programına göre kendilerine sıra gelmesini bekliyor. 

Okulların açık olup olmama durumu dünya genelinde de değişiklik gösteriyor. UNESCO verilerine göre 22 Mart 2021 itibarıyla toplam 210 ülkeden 112’sinde okullar tamamen açık, 72’sinde ise kısmen açık. 26 ülkede de kapalı. 

Türkiye’nin ve COVID-19’la mücadele eden diğer ülkelerin eğitim sistemlerinde olan değişimi izlemek, bu değişimin eğitimin paydaşlarına ve eğitim politikalarına olan etkisini tartışabilmek için ERG Eğitim Gözlemevi olarak başladığımız “Koronavirüsün Eğitime Etkileri” yazı dizimizin 8. bölümünde, dördüncü haftasında seyreltilmiş yüz yüze eğitimin nasıl gittiğini araştırdık. Öğretmen ve velilerle görüşerek deneyimlerini sorduk. Sahada yaşanan farklı uygulamaları izlemeye, çocukların hem akademik hem de sosyal duygusal açıdan okula nasıl geri döndüklerini anlamaya çalıştık. 

Uzaktan eğitimde olduğu gibi, yüz yüze eğitimde okullar arasında farklar ve farklı uygulamalar var. Okulların şartları, öğrenci sayısı, öğrencilerin uzaktan eğitime erişimi yüz yüze eğitimin nasıl hayata geçirildiğini etkiliyor.

Türkiye’de “düşük”, “orta”, “yüksek” ve “çok yüksek” risk grubuna ayrılan illerde, MEB’in belirlediği eğitim saatlerine, uygulama esaslarına göre bazı sınıflarda yüz yüze seyreltilmiş eğitim yapılıyor. 

Okulöncesi eğitim kurumlarında, birleştirilmiş sınıflı okullarda ve köy okullarında haftanın beş günü yüz yüze eğitim yapılıyor. Tüm risk grupları için ilkokullarda ise “haftada iki gün okulda seyreltilmiş sınıflarda, üç gün de uzaktan eğitim yapılır” deniyor. Uygulamanın en fazla çeşitlendiği noktalardan biri burası. 

Devlet okullarında bu uygulama okuldan okula hatta sınıftan sınıfa çeşitleniyor. MEB okullara yolladığı yazıda seyreltme ihtiyacı duyulan tüm sınıfların ikiye bölünmesi ve grupların hangi gün okula geleceğini okul müdürlüklerinin planmasını istiyor. Genelde okullarda sınıflar iki gruba ayrılıyor. Sınıfın bir kısmı pazartesi-salı, diğer kısmı ise perşembe-cuma okula gidip yüz yüze eğitime katılıyor. Okulun kapalı olduğu çarşamba günü ise tüm sınıf uzaktan eğitim alıyor. Çarşamba günleri çocuklar öğretmenleriyle canlı ders yapıyorlar. 

Yani, uzaktan eğitime erişilebilen öğrenciler, ilkokulda haftanın beş günü toplam 30 ders saati canlı ders yaparken, şimdi iki gün yüz yüze, bir gün canlı ders olmak üzere haftanın üç günü 18 ders saati öğretmeniyle ders yapıyor. Geriye kalan diğer iki gün ise uzaktan eğitimle kastedilen, EBA TV ve EBA Portal’da yer alan içerikler, öğretmenlerin yönlendirmeleri, çocukların evde yapması için verdiği çalışmalar. Bu uygulamada çok zorlandığını, çocukların motivasyonlarının düştüğünü söyleyen veliler, konuları yetiştirmekte zorlandığını söyleyen, öğrenciler arasında kopukluk yaşadığını söyleyen öğretmenler var. 

“İki gün ders yok algısı motivasyonu düşürüyor”

Kızı İstanbul Levent’te bir devlet okulunda 4. sınıf öğrencisi olan S.K. bunlardan biri. 

Kızım perşembe-cuma okula giden grupta. İki gruba da öğretmen aynı konuları anlatıyor. Ayrıca öğretmeni kızımın okula gitmediği pazartesi-salı günleri sınıfta yaptıklarını, ders notlarını, tahtadan fotoğrafları anında yolluyor. Çok uğraşıyor. Ama sonuçta iki gün öğretmeniyle canlı ders yok. Kızım ‘Ders yok, çalışmak istemiyorum’ diyor. Kızıma karşı öğretmen olmak zorunda kalıyorum öğretmenin yönlendirmelerini yerine getirmesi için. Zihin olarak da kopuyor çocuk. Öğretmenimiz çocukların üzerinden elini hiç çekmiyor, ben de evde çocuğumu desteklemeye çalışıyorum ama ya müsait olmasaydım? Bir de bizim sınıfta 10 çocuk yüz yüze eğitime katılmıyor. Hiç gitmiyorlar okula. Onlar öğretmenleriyle ve sınıfla bir gün yani sadece canlı ders yapılan çarşamba günleri derse katılıyor. Öğretmen yönlendiriyor tabii ama… Yine de öğretmenle olması gibi olmaz.”

Kızı İstanbul Beylikdüzü’nde devlet okulunda 1. sınıfa giden veli H. O. kızının pazartesi-salı okula giden grupta olduğunu, çarşamba tüm sınıfla birlikte canlı ders yaptıklarını, perşembe-cuma günlerinin ise “hadi kızım” diyerek geçtiğini anlatıyor: 

“Öğretmenin verdiği yönergeleri takip ediyoruz ama…”

“Velilerin maddi olarak okulu destekleyebildiği bir devlet okulunda kızım. Sınıfın akıllı tahtasını veliler olarak aldık. Ayrıca eğitim yılı başında tüm 1. sınıf velilerinden öğretmene bir bilgisayar ve yazıcı alınması istendi. Tüm sınıf ücreti paylaştık öğretmene bilgisayar, yazıcı aldık. Öğretmenin de, sınıfın da teknolojik donanım sorunu yok yani. Sınıfımız 36 kişi ve iki gruba ayrıldı. Yüz yüz eğitim günleri olmayan çocukların da o günler sınıfa online bağlanmasını talep ettik. Ancak ‘okulun internet altyapısında sorun var’ dendi. Bir de öğretmenin hem sınıfı hem de onlineda olan öğrencileri idare etmesinin zor olduğu söylendi. Kızım, okula gittiği için çok mutlu. Evde kaldığı perşembe-cuma günleri öğretmenin verdiği yönergeleri, ödevleri yapmak istemiyor. Zaten daha birinci sınıf. Zorlamak ve bıktırmak istemiyorum. Benim için de zor. 6. sınıfa giden bir kızım daha var. O henüz yüz yüze eğitime başlamadı. Düzenli uzaktan eğitime bağlanıyor ama yüz yüze eğitim gibi verimli olmuyor. Bir etüt merkezinden öğretmenle haftanın bir günü iki arkadaş matematik dersi alıyorlar. Saati 100 TL. Belki yüksek bir rakam gibi görünmeyebilir ama imkânı olmayanın yettiremeyeceği bir ücret. Önceki aylarda Türkçe ve fenden de destek alıyordu. Ayda 1200 TL gibi bir ücret ediyordu. Bütün arkadaşları, özel ders alıyor. Pandemi olmasa özel ders düşünmezdik ama birebir ilgilenildiği için bu dönemde desteğe ihtiyaç duydu.” 

Öğretmenlerin çabası

Yüz yüze eğitim günü olmayan ve okula gelemeyen çocukların, evlerinden sınıfa bağlanabilmesini sağlayan ya da farklı yollar bulan öğretmenler de var. İstanbul’da bir devlet okulunda 3. sınıfları okutan G.B. çocuklar ve konular arasında kopukluk olmaması için iki farklı yöntem denedi: 

“Birinci dönem okulların yüz yüze eğitim yapabildiği kısa bir süre boyunca şöyle bir yol izledim; Pazartesi-salı günü yüz yüze eğitime gelen grubuma okulda ders verdim. Okuldan çıkıp eve gelince de bu grupta olmayan öğrencilere canlı ders yaptım. Perşembe-cuma günü de aynı şekilde, o günler gelen ikinci gruba yüz yüze ders yaptım. Yine eve gelip bu kez de o gün gelmeyenlere ders verdim. Böylece konular arasında da, çocuklar arasında da kopukluk olmadı. Benim iş yüküm çok arttı. Bu dönem bunu devam ettiremiyorum ama bu sefer de şöyle bir yol buldum. Pazar akşamı pazartesi-salı anlatacağım konuyu videoya çekiyorum. Pazartesi-salı gelmeyen gruba bu videoyu yolluyorum. Diğerleriyle de yüz yüze yapıyorum. Perşembe-cuma da aynı şekilde. O gün yüz yüzeye gelmeyenlere çektiğim ders anlatım videosunu yolluyorum.” 

“Evlerinde olanlar da bilgisayarlarından sınıfa bağlıyor”

İstanbul’da bir devlet okulunda 4. sınıfları okutan başka bir öğretmen C.Ç. de genelde özel okulların uyguladığı gibi yüz yüze günü olmayan ve okula gelmeyen öğrencilerini, online olarak sınıfa katılmasını sağlıyor. Sınıfa bilgisayarını götürüyor ve akıllı tahta da olduğu için anlatılan dersi evde olan öğrenciler de bilgisayarlarından takip ediyor. Aynı anda hem sınıfta olan hem de bilgisayar başında olan öğrencilerle dersi yönetmek zor. Ama 39 öğrencisini gruplara ayırdığında kimi zaman gruplarda beş çocuğun yüz yüze eğitime geldiğini söyleyen öğretmen, “Ne yapacağım, diğerlerine sadece yönlendirme ile de çok zor olacak” diyor. 

Yüz yüze seyreltilmiş eğitim başladığından bu yana öğretmenlerin gündeminde bu konu önemli yer tutuyor. Bir devlet okulunda 1. sınıf okutan öğretmen, öğretmenin inisiyatifine kalan bir alan olduğunu, bunun kimi zaman öğretmenin hakkının yenmesiyle ya da özel alanın hiçe sayılmasıyla karıştığını vurguluyor. Sınıfın yarısının yüz yüze, yarısının online olduğu sistemi denediğini ve kendi açısından verim alamadığını anlatıyor: 

“Sınıfta yüz yüze olunduğu zaman akan bir düzen var. Öte yandan ekranın başında da söz bekleyen öğrenciler var. Ne tam sınıfta ne de bilgisayarda olabiliyorsunuz. Yüz yüze gelmiş öğrenciler için de verimli geçmiyor. Geçen dönem denedim, teknik olarak yapmak mümkün ama verimli olmadı. Velilerimle toplantı yaptım. İki taraf için de verimsiz olduğuna kanaat getirdik.”

Sınıf mevcutlarının az olduğu kimi okullar daha avantajlı

Sınıf mevcudu az olan okullar ise başka çözümler bulmuş. Örneğin İstanbul’da bir devlet okulunda 16 kişilik sınıf mevcudu olan 1. sınıf öğrencilerinin tamamı pazartesi-salı okulda yüz yüze eğitime gidiyor, çarşamba, perşembe ve cuma günleri tüm sınıf, öğretmenleriyle canlı derse devam ediyor. 

Başka bir devlet okulunda ise sınıfların mevcutlarına göre okul içinde bile uygulama değişiyor. 3. sınıfa giden ikiz çocukları aynı devlet okulunda farklı sınıflara giden M.D, “Oğlumun sınıfında yüz yüze eğitime gelen çocuk sayısı 19’u geçmediği için tüm sınıf pazartesi, salı, çarşamba öğretmenleriyle online olarak canlı ders, perşembe-cuma da yüz yüze eğitim yapıyor. Kızım ise pazartesi-salı yüze yüze eğitime gidiyor, çarşamba tüm sınıf online. Perşembe-cuma da sınıfın ikinci grubu yüz yüze eğitime gidiyor. Kızımın grubu evde kalıyor. Öğretmen ödev veriyor. O iki gün evde ödev yapıyor, kitap okuyor. Kendi başına vakit geçirebilen ve sorumluluk alabilen bir çocuk olduğu için sıkıntı olmuyor. Ama oğlum iki gün öğretmenin yönlendirmesine kalsaydı bilgisayarla vakit geçirirdi. Şartlar bu, öğretmenler de elinden geleni yapıyor.” diye anlatıyor. 

Kimi okullarda ise bir sınıfta velilerin tamamı çocuklarını yüz yüze seyreltilmiş eğitime göndermek istemiyorsa, haftanın beş günü öğretmenleriyle online uzaktan eğitim devam ediyor. 

Yüz yüze eğitime katılamayan öğrencilerin kaybı büyük

En dezavantajlı grup ise yüz yüze eğitime hiç katılamayan öğrenciler. Onların öğretmenleriyle yaptığı ders saat sayısında büyük bir kayıp var. 

Örneğin kanser hastası olduğu için 1. sınıfa giden oğlunu yüz yüze eğitime yollayamayan B.A., oğlunun sadece çarşamba günü yapılan uzaktan eğitime katılabildiğini anlatıyor: 

“Kiminin ailesinde kronik hastalığı olan bireyler var ya da kronik hastalığı olan çocuklar var. Ben de kanser hastasıyım. Doktorum oğlumu okula göndermemem yönünde görüş bildirdi. Öğretmenimizin büyük özverisi, motivasyonuyla son bir yıldır uzaktan eğitim sürecini tüm sınıf iyi götürdük. Ama şu an bizim gibi durumda olanlar sanki cezalandırılıyor. ‘Okulları açtık, veli isteğine bağlı ama gelemeyenlere de haftada bir gün canlı ders’ demek büyük adaletsizlik. Haftada bir gün öğretmeniyle ve sınıf arkadaşlarıyla canlı ders yapabiliyor. Okul bilincinden uzaklaşmaya başlıyor. Öğretmenin yönlendirmesi olsa da geriye kalan dört gün için anne-babalara çok iş düşüyor. ”

“Okula gider gibi kaldırıp ben çalıştırıyorum oğlumu”

Anne B.A, oğlunun öğretmeninden canlı ders alamadığı 4 gün nasıl bir yol izlediklerini şöyle anlatıyor: 

“Ben çoğu zamanımı oğlumla ders yaparak geçiriyorum. Öğretmenimiz arayıp soruyor, sık sık, takibini yapıyor. Sınıf 29 kişi. 6 kişiyiz göndermeyen. Hafta başında çalışılacak konuları yolluyor öğretmenimiz. Biz de sabah okula gider gibi kalkıp, verilenleri yapıyoruz. Öte yandan oğluma sadece çarşamba canlı derslerde sınıf arkadaşlarını görmek yetmiyor, onlarla konuşmak istiyor. Öğretmenimiz geçen hafta gelmeyen 6 çocukla bağlantı yaptı. Hem sohbet hem konu tekrarı yaptı. Oğlum o kadar mutlu oldu ki. Bakanlık üç gün uzaktan eğitim diyor. Çarşamba dışındaki günler için EBA TV kastediliyor belki ama oraya da bakıyorum. Hızlı geçiyor konular. Bir de EBA TV, online bile olsa sınıftaki o iletişimin, öğretmenle yapılan dersin yerini tutmuyor. Canlı derste öğretmen tekrar soruyor, örnekleri çoğaltıyor. 6. sınıfa giden bir de kızım var. Ona da destek olmaya çalışıyorum. Bir gece önceden konuları çalışıyor, anlamadığı noktalarda yardımcı olmaya çalışıyorum. Evde de işler oluyor. Herkes çocuğunu bu kadar destekleme imkânına sahip de olmayabilir.”

Öğrencileri uzaktan eğitime erişim sorunu yaşayanların gündemi ise başka

Sınıfında uzaktan eğitime erişemeyen öğrencileri olan öğretmenlerin gündemi ise başka. Çünkü bir yıldır uzaktan eğitime erişimi olmayan öğrenciler sınıfın bir hayli gerisinde. Bu durumu yaşayan öğretmenlerden bazıları çözümü yüz yüze eğitim gruplarını “uzaktan eğitime erişebilen” ve “uzaktan eğitime erişemeyenler” olarak ayırmakta bulmuş.

Küçükçekmece’de sosyo-ekonomik olarak dezavantajlı bir bölgede 4. sınıf okutan K.C. yaşadıklarını şöyle anlatıyor:

“Merkezi okullarda veliler, çocuğunun yüz yüze eğitime gitmediği o iki günü özel öğretmenlerle desteklerken, benim veli grubum ‘Yeter ki iki gün okula gitsin de diğer günler sorun değil’ diye düşünüyor. Sınıfımda, son bir yıldır uzaktan eğitime katılan öğrencilerimi pazartesi-salı, internet, tablet, telefon sıkıntısı nedeniyle eğitime erişemeyen öğrencilerimi de perşembe-cuma yüz yüze eğitim grubuna koydum. Erişim sıkıntısı yaşayan çocukların içinde Suriyeli öğrencilerim de var. Diyelim ki, konu kesirler, hala toplama çıkarmada zorlanan çocuklarıma kesirleri mi anlatayım? Erişim sıkıntısı nedeniyle iyice gerileyen çocuklarla konuları baştan alarak, tekrar ederek ilerliyorum. İkisi kronik hastalığı olan, biri de ailesinde kronik hastalığı olan biri olduğu için yüz yüze eğitime gelemeyen üç öğrencim var. Onlar bir tek çarşamba günleri yaptığım canlı derslere bağlanabiliyor. Altı saat eğitim verebiliyorum canlı olarak. Onlara ayrıca ödev de veriyorum. Cumartesi günleri kendi insiyatifimle online bağlanıp canlı ders veriyorum. Matematik çalışıyoruz. Bu çocuklar beş gün benimle uzaktan eğitim yaparken şimdi bir güne düştü.

“Uzaktan eğitimde öğrenmediklerini gördüm”

“Yüz yüze eğitime geçince şunu gördüm; düzenli olarak online derse devam eden öğrencilerim bile tam öğrenememiş konuları. Uzaktan eğitimi çok da verimli geçirememişiz. Ekrandan anlatıyorsun, anladığını sanıyorsun ama bir yere kadar yetebiliyorsun. Şimdi bunları da telafi etmeye çalışıyoruz. Telafi ederken de öğrencinin sosyal duygusal gelişiminde önemli bir yere sahip, resim, müzik ve beden eğitimi derslerini yapamadığımız oluyor. ‘Hani sanat dersleri önemli diyordunuz öğretmenim’ diye soruyorlar yapamayınca. Ama vakit yok.” 

Milî Eğitim Bakanlığı temel derslerin yüz yüze yapılmasını, müzik, resim, beden gibi derslerin ise online yapılacağını belirtiyor. Çarşamba tüm sınıfla canlı ders yapılan tek gün olduğu için yaptığımız görüşmelerde genelde öğretmenler yeni bir konuya geçecekse o gün geçtiklerini, konuları yetiştirebilmek ve tekrar yapabilmek için de temel dersleri yapmak zorunda kaldıklarını belirtiyorlar. 

“Çarpma yapabilen üç öğrencim var”

Sınıf öğretmeni A.D., Mersin’de sosyo-ekonomik olarak dezavantajı bir bölgedeki okulda çalışıyor. 3. sınıf öğretmeni A.D, bir yıldır uyguladığı uzaktan eğitime sınıfın yüzde 40’ının bağlanabildiğini söylüyor: 

“Bu bir yılda canlı derslere katılanları bir grup, katılamayanları başka bir grup yaptım. Canlı derse katılıp konuları hiç anlamayanları da, uzaktan eğitime erişemeyen öğrencilerin grubuna aldım. En çok matematikte sıkıntı yaşıyoruz. İlk dönemde öğrettiğim çarpma bölmeyi yapabilen üç öğrenci var. Canlı derste yaptıklarımız da tam olarak öğrenilmemiş. Çarpmadan aldım tekrar konuları. Kasımda bıraktık yüz yüzeyi, o andan itibaren geriye dönüş var. Çarşamba günleri online yapıca erişim sıkıntısı devam ediyor. Ayrıca öğrenciler iki gün yüz yüze geldikleri için çarşamba günü yaptığım canlı derslere katılım daha da düştü.”

“Konuları baştan anlatıyoruz”

Batman ilçe merkezlerinden birindeki devlet okulunda da yüz yüze eğitim grupları bir yıldır canlı derslere katılabilen ve katılamayan çocuklar olarak ayrılıyor. Öğretmen E.Ç., yüz yüze eğitimle ilgili yaşananları şöyle anlatıyor: 

“İkili eğitim veren bir okulduk. Yüz yüze seyreltilmiş eğitimde de ikili eğitim vermeye devam ediyoruz. Sabahçılar çıktıktan sonra 30 dakika sınıfları havalandırıyoruz. Temizlik malzemesi, dezenfektan, maske gibi sıkıntımız yok. En büyük sorunumuz okulu temizleyecek hizmetli eksiğimiz. Temizliğe bakan kişi de kronik hasta ve raporlu. Öğretmenler arasında para topluyor, temizlikçi çağırıyoruz, bizler de temizliyoruz. Okulun kendi kaynaklarıyla sigortasını yatırıp asgari ücretten hizmetli çalıştıracak durumu yok. Sınıflarımızda öğrencileri iki gruba ayırdık. Bir yıldır canlı derslere katılabilen ve katılamayanlar olarak oluşturduk grupları. Çünkü çocukların azımsanmayacak kısmının internet erişimi, telefon, tablet bilgisayar sıkıntıları vardı. Bizim 1. sınıflarımız bu zamanlarda okuma yazmaya geçmiş olurlardı. Şakır şakır okurlardı. Şimdi hala tam olarak okumaya geçemediler. Geçen senenin ikinci dönemi okullar kapandığı için 2. sınıflarımız da 1. sınıf seviyesinde. Şimdi bazı konular tüm sınıflar için baştan alındı.”

“Evde uzaktan eğitim imkânları olmadığı için 4 gün okula geliyorlar”

Zonguldak Çaycuma’da, 2. sınıf okutan Z.H., öğrencilerinin uzaktan eğitime erişimde sorun yaşadıklarını, evlerinde kendilerini destekleyecekleri bir ortamları olamadığını söylüyor. Sınıf mevcutları en fazla 20 kişi olduğu için okul idaresinin ve ilçe millî eğitimin izniyle tüm sınıfı dört gün yüz yüze eğitime aldıklarını söylüyor: 

“Bir tek çarşamba uzaktan eğitim veriyoruz. Dört gün okula geliyor çocuklar. Geçen sene 1. sınıf iken uzaktan eğitime başladık. Okuma yazmaya geçtiler ama yazıları, defterleri çok sıkıntılı. Veliden de destek bir yere kadar isteyebiliyorum. Onların da yetebilmek için altyapısı yok. Çok çabaladık, erişim sorunu olana çözüm bulduk ama görüyorum ki uzaktan eğitim çok da verimli geçmemiş.”

Van’da çalışan sınıf öğretmeni Y.S. ise öğrenci profiline göre son bir yıldır erişim sıkıntısı yaşayan çocuklarına ulaşmak için türlü yöntemler deniyor. İnternete erişim sorunu yaşayan çocuklarını dört gün okula çağırıyor: 

“EBA destek noktaları kurulmamışken ben internet erişimi olmayan öğrencileri okula çağırdım, evdeki çocuklara canlı ders anlatırken, onların da okulun internetini kullanarak bağlanmalarını sağladım. Şimdi ise sınıfı iki gruba ayırdım. Pazartesi-salı okula gelen gruba derslerimi yüz yüze anlattıktan sonra okulda kalıyorum. Bu kez okula gelmeyen gruba, online bağlanıyor, canlı dersle o gün anlattıklarımı onlara da anlatıyorum. Perşembe- cuma da aynı şekilde yapıyorum. Çocukların içinde internet sorunu yaşayanları yüz yüze eğitim günü olmasa da okula alıyor, ben canlı ders anlatırken okuldan bağlanmalarını sağlıyorum. Yani erişim sorunu olan öğrencilerim 4 gün okula gelmiş oluyor. Çocuklar arasında kopukluk olmadığı için müfredatımızı normal devam ettirdik. Tekrar da yapıyoruz. Müzik, beden gibi dersleri yapmaya da vakit kalıyor.”

Devlet okullarındaki durum böyle. Devlet okulları ve özel okullar arasında farklılıklar var tabii. Özel okullardan MEB’in belirlediği yüz yüze seyreltilmiş eğitim uygulamasının gün sayılarını uygulayanlar var. Ancak bazı okullarda yüz yüze seyreltilmiş eğitime geçilmeden yüz yüze eğitimler başlamış, bazılarında ise iki gün uygulamasına karşın öğrenciler beş gün okula gidiyor. 

Özel okullar ve devlet okulları arasındaki farklar 

Çocuğu İstanbul’da bir özel okulda 8. sınıf öğrencisi olan F.D, sömestr tatilinin son haftasından bu yana çocuğunun yüz yüze eğitime gittiğini anlatıyor:

“Ufak bir okul. Sınıfta dokuz kişi var. Kızım sınava hazırlanıyor. Okullar arasında eşitsizlik vardı ama pandemiden dolayı bu yıl ki sınav daha eşitsiz olacak bence. Her okul uzaktan eğitimde aynı performans ve verimle yürütemedi ki süreci. Bir de sınavda tüm 8. sınıf müfredatından sorumlular. Bizim okulda yüz yüze eğitime katılmayanlar sınıfta kamera olduğu için sınıftaki dersi takip edebiliyor. Dershaneler de bir yolunu bulup yüz yüze eğitim yaptı süreçte. Bir kısım çocuk daha iyi hazırlanıyor, bir grup için aynı şey söz konusu değil.”

5. sınıflara yüz yüze seyreltilmiş eğitim başlamamasına karşın B. B., İstanbul’da özel bir okulda 5. sınıfa giden kızının, kurs adı altında haftanın beş günü okula gittiğini söylüyor. Öğrenci sayısı az olan bir okul olduğunu anlatıyor. 

Ankara’daki bir devlet okulunda kızı 1. sınıfa giden Ş.A. ise haftanın iki günü yüz yüze seyreltilmiş eğitim uygulamasının nasıl uygulandığını şöyle anlatıyor: 

“Bizde sınıf iki gruba ayrıldı; pazartesi-salı, çarşamba-perşembe grupları. Cuma günü de tüm sınıf öğretmenle online olarak canlı ders yapmaya devam ediyor. Kızım yüz yüze eğitime girmediği pazartesi-salı günleri de sınıfta kamera sistemi olduğu için sınıftaki dersi takip ediyor. Yüz yüze eğitime başladığından bu yana online derslere motive olmakta zorlanıyor.Uzaktan eğitimde 9 saat ders yapıyorlar. Haftanın iki günü de yarımşar saat İngilizce ve Türkçe dersi için etüt var. Salgından önce ekranla ilişkisi kısıtlıydı. Şimdi 9 saat ekran karşısında. ‘Sıkıldım’ diyor. Arkadaş sohbetleri bile tablet üzerinden. Bilgisayar becerileri arttı ama sanal bir dünyada yaşıyor gibi bazen. Bazı sınıf arkadaşlarını sadece ekrandan gördü.” 

Ekran azaldı kayıplar ortaya çıktı

Yüz yüze seyreltilmiş eğitimde çocukların akademik olarak okula nasıl döndükleri, bundan sonra nasıl ilerleneceği kadar önemli başka bir konu daha var. O da çocukların okula sosyal ve psikolojik açıdan nasıl döndükleri ve dönecekleri. Öğretmenlerin pek çoğu öğrencileriyle yüz yüze geldiklerinde hem akademik hem de sosyal  kayıpları çok daha net gördüklerini söylüyor.

Akademik kayıpların yanı sıra sosyal duygusal kayıplara da odaklanılmalı

Zonguldak Çaycuma’da bir devlet okulunda çalışan Z. H. öğrencilerin sosyal kayıplarına, psikolojik durumlarına da çok önem verilmesi gerektiğini anlatıyor:

“Akademik kayıplar telafi edilir.  Çocuklar uzaktan eğitimde ‘okulumuzu özledik’ diyorlardı. Ancak okula geldiklerinde bazıları çok kaygılıydı. Teneffüslerde oyun oynamaktan çekinen öğrenciler de vardı. Öte yandan derslerden çok koşup oynamayı özlemişler. Daha çok ne hissettiklerini anlamaya çalışıyor ve sosyal, duygusal açıdan destek olmaya çalışıyorum. Zeka oyunları aldım. Dersleri bir sınıfta, bir dışarıda yapmaya çalışıyorum. Onları dinliyorum, istediklerini yapmaya çalışıyorum. Mesela yüz yüze eğitimin ilk günü müzik açtık, camlardan balon attık. Söz vermiştim balon uçuracağız diye.”

“Kimse bizi duymuyor”

Lüleburgaz’da bir devlet lisesinde çalışan B.A, bu süreçte öğrencilerin neler hissettiklerine daha çok odaklandığını belirterek önemli bir noktaya işaret ediyor: 

“Branşım İngilizce ama ben çocukların gelişimiyle ilgileniyorum. Onlara yol göstermeye, neler hissettiklerini anlama çalışıyorum. ‘Kimse bizi duymuyor, dinlemiyor’ diyor çocuklar. Bir de üzerlerinde üniversite sınavı baskısı var. ‘Bizden bir beklenti var. Özel hayatımız yok. Sürekli ders çalışıyoruz’ diyorlar.”

Devlet okulunda 1.sınıf öğretmeni olan B.B. ise çocuklarda bu süreçte çeşitli sorunların ortaya çıktığını anlatıyor: 

“Bir öğrencim ekran karşısında sürekli sıçramaya başladı. Bir diğerinin ellerini yıkamaktan elleri tahriş oldu. Sürekli kaşıma alışkanlığına döndü. Soymaya başladı ellerini. Kaygı durumu nedeniyle ilaç kullanmaya başlayan öğrencim de oldu. Daha önce böyle bir durumu olmadığını ailesi de söylüyor. 1. sınıflar özellikle sarılarak, dokunarak iletişim kurar öğretmeniyle. Bunu yapamadığımız gibi eskiden paylaşmak güzeldir derken, risk nedeniyle şimdi kaleminiz, eşyalarınızı paylaşmayın demek zorundayız. Çocuklar için hiç kolay değil.”

Anlatılanlar akademik kayıplar kadar sosyal duygusal kayıplara yönelik de çalışmanın önemini bir kere daha gösterirken, öğretmenlerin bu konularda desteklenmesinin de önemine işaret ediyor. 

Son söz ise Aydın’da devlet ortaokulunda öğretmenlik yapan K.Y’nin. 

“En büyük sorunlardan biri uzaktan eğitime en baştan beri yüz yüze eğitim muamelesi yapmak oldu. Hala da öyle. Çocukları saatlerce ekran başında tutarak eksikleri gidereceğimizi zannediyoruz. Uzaktan eğitim bize yüz yüze eğitimde göz temasının ne kadar önemli bir ölçme değerlendirme aracı olduğunu hatırlattı. Sosyal ve psikolojik hazır bulunuşluğun, akran öğrenmesinin, öz denetim becerilerinin ne kadar önemli olduğunu gördük. Herkesin kaygısı müfredatın yetişmemesi. Bu süreç yaşamsal becerilerin önemini gösterdi ama bunu tam olarak anlayabildik mi acaba?”

İlginizi Çekebilecek İçerikler

Uzun Hikâye | Salgın Günlerinde Ergenlik

Ergenliğini, belirsizliklerle, zorluklarla ve eşitsizlikle dolu COVID-19 salgınında geçiren gençler, salgının yarattığı sosyal, duygusal güçlüklerle mücadele ediyor. Salgının etkileri gençlerin iyi olma hâlini etkilemeye devam ediyor. Uzun Hikâye’nin bu bölümünde, yaşadıklarını daha yakından anlamak, deneyimlerini ve ihtiyaçlarını görünür kılmak için gençlerle görüştük. Umay Aktaş Salman 

ARKA PLAN | 2021’de Eğitimde Öne Çıkanlar

. Salgınla birlikte hayatımıza giren “yeni normal” ve “kontrollü normalleşme” kavramlarını 2021’de de sık sık duyduk, deneyimledik. Bir yandan COVID-19, farklı yüzleriyle bizi kaygılandırmaya, nefes ve hareket alanlarımızı daraltmaya devam etse de belki yeni normal artık o kadar da yeni olmadığı için normali tekrar değerlendirmeye,

Eğitim 360° (26): Öğretmenler Salgından Nasıl Etkilendi?

Medyascope ve Eğitim Reformu Girişimi (ERG) işbirliğiyle hazırlanan Eğitim 360°’ın bu bölümünde Yeliz Düşkün ve Umay Aktaş Salman, salgının etkisinde öğretmenlerin son bir yılını ele aldı. ERG Eğitim İzleme Raporu 2021’in dördüncü dosyası “Öğretmenler” ise dün yayımlandı. Yıldız Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Emre Er’in konuk