Oyunu Ciddiye Almak

 

Bu yıl Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’nın 18. yaşını oyunla kutlayacağız. Büyüsek de oyun oynamaya devam edelim, oyunu her daim görev edinelim istedik. Peki, oyunu neden bu kadar önemsiyoruz?

Yaprak Sarıışık 
ERG Eğitim Laboratuvarı Koordinatörü

ERG ekibi geçtiğimiz hafta kafa kafaya verdi ve ERG Sözlük için “oyun”u tanımlamaya çalıştı. Kısa ve sade bir tanım yapmak pek kolay olmadı; çünkü oyunun yelpazesi çok geniş. Saklambaç oynamaktan, bir bebeğin kendi ayak parmaklarına tek tek dokunarak kahkahalar atmasına; arkadaşlarla buluşup kutu oyunu oynamaktan, tek başına halının üstünde minderlerle hayalî bir dünya kurmaya uzanan pek çok oyunbaz anı kapsıyor.

Kurallı, doğaçlama, kalabalık, bireysel, hayalî, fiziksel, dijital bütün oyunların özünde bolca keyif ve keşif var. Türü ne olursa olsun, oyun oynarken keyiften zamanın nasıl geçtiğini unutacak kadar kendimizi kaptırabiliriz. Aynı zamanda da dünyayı, ve hatta kendimizi, oyun oynayarak keşfederiz.

Oyun oynarken detaylara odaklanırız, yeni yöntemler geliştiririz. Bazen insanlarla bağ kurarız, bazen doğayla. Oyun, öğrenmeyle tamamen iç içedir. Kendimizi kaptıracak kadar odaklandığımız, olumlu duyguların hakim olduğu oyun zamanları, gerçek anlamda öğrenme için hazinedir. Teorik olarak anlatması veya öğrenmesi güç olabilecek karmaşık sosyal dinamiklerden fizik kurallarına birçok kavram için anlamlı bir bağlam sunabilir oyunlar.

Oyun hakkı ve büyüyen “oyun açığı”

Tabii, oyunların illa bir çıktısı, kazanımı olması gerekmiyor. Tıpkı temiz hava veya su gibi temel bir ihtiyaç aslında oyun, hele çocuklar için. Tam da bu yüzden Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, oyun oynamayı da çocukların yaşama hakkı ve eğitim hakkı gibi temel haklarının arasında konumlandırır. Dinlenmek, boş zamanlarını dilediğince değerlendirmek, kültürel ve sanatsal yaşama katılmak ve oyun oynamak tüm çocukların hakkıdır.

Ne yazık ki çocuklar her zaman istedikleri gibi ve istedikleri kadar oyun oynayamıyorlar. Dört büyük kuruluşun (IKEA, Lego Foundation, National Geographic, Unilever) bir araya gelip hazırladıkları oyunun değerine odaklanan rapor, giderek büyüyen oyun açığını ortaya koyuyor. 100’den fazla ülkeden toplanan verilere göre çocuklar önceki nesillere kıyasla daha az zamanlarını oyun oynayarak geçiriyorlar; her beş çocuktan biri, “oyun oynayamayacak kadar meşgul olduğunu” söylüyor. Çocukların yarısından fazlası, dışarıda bir saatten de az süre oyun oynayabiliyor. Türkiye’de de benzer bir tablo var. Çocukların dışarıda oyun oynama deneyimlerine yer verdiğimiz Uzun Hikâye’de paylaştığımız gibi, 2016 verilerine göre her 10 çocuktan altısı dışarıda günde bir saat veya daha az oynayabiliyor. Hele ki geçtiğimiz yıldan bu yana salgın ve sokağa çıkma kısıtlamalarıyla beraber, zaten çok sınırlı olan bu sürelerin daha da azaldığını tahmin edebiliriz.

Görevimiz: Oyun

Geçtiğimiz yıl Dünya Oyun Günü’nde aralarında ERG ekibinin de yer aldığı 68 “oyun savunucusu”, Toyi’nin düzenlediği Oyuntay’da bir araya geldi. Oyun savunucuları, oyun hakkını hayata geçirmek üzerine kafa yordular. Çocukların açık havada geçirdiği zamanın azalması, kentteki oyun alanları, öğrenme ortamlarının ve müfredatın oyunla bağları gibi önemli alanlara işaret ettiler. Oyunun bir öncelik olduğunu vurguladılar.

Biz de bir yıl önce bıraktığımız bu noktadan devam ediyor, oyunu görev ediniyoruz. Gündelik yaşamlarımızda oyuna yer açmanın ötesinde, ERG’deki izleme, araştırma, politika ve iyi örnekler geliştirme çalışmalarımızın tümünde oyunu önemli bir odak noktası olarak gündemimize alacağız.

Bir yılı aşkın süredir eğitimi çok farklı koşullarda deneyimliyoruz ve yeniden düşünüyoruz. Salgın öncesinde de zaten iyi bildiğimiz gibi, öğrenme hiçbir zaman sınıf içinde olanlarla sınırlı değil. Evde, sokakta, doğada gündelik hayatın her anında deneyimliyor ve öğreniyoruz. Üstelik, çocuklar zamanlarının %80’ini okul dışında geçiriyorlar. Dolayısıyla eğitimi okulun ötesinde tanımlamamız, örgün eğitim dışındaki alanı daha iyi değerlendirmemiz gerekir. Tam da bu noktada, oyunun rolü çok büyük. 

Oyun hem zengin öğrenme fırsatları sunuyor, hem de çocuk, yetişkin hepimizin iyi olma halini destekliyor. Brookings Institution ve LEGO Foundation, alanyazına kattıkları önemli yayınlarla oyunun ve oyunla öğrenmenin 21. yüzyıl becerilerini nasıl geliştirdiğini ortaya koyuyor. Araştırmalar oyunun yalnızca bilişsel becerilere etkisinden bahsetmekle kalmıyor; oyunla öğrenmenin özellikle erken çocukluk döneminde dezavantajları eşitleyici potansiyelini, zor deneyimlerle ve travmayla baş etmedeki iyileştirici gücünü de gösteriyor. 

Oyuna davet

Oyunun iyileştirici gücünü daha önce keşfetmemişsek de geçtiğimiz sene hepimiz biraz olsun deneyimlemişizdir. Oyun sadece çocuklara değil, yetişkinlere de her zaman iyi geliyor. Biz ERG’deki ekip arkadaşlarımızla bu uzaktan çalışma döneminde sık sık kısa sohbetler için bir araya geliyoruz. Son birkaç aydır bu sohbetlere oyunu da ekledik. İki haftada bir kendimize bir nefes molası yaratıyoruz, kısa bir süre de olsa buluşup oyun oynuyoruz. Kafamızı daha farklı çalıştırıyoruz, bol bol kahkaha atıyoruz, içimizdeki oyuncuları keşfediyoruz. 

Bu anları isteyen herkesle paylaşmak için, önümüzdeki günlerde İÖK Görevimiz: Oyun buluşmalarına başlıyoruz. İlk buluşmamız 24 Haziran’da saat 17.00’da. Gündelik karmaşalar içinde bir nefes, bir kahkaha, kafasında farklı kıvılcımlar için kısa bir mola isteyen herkesi bekleriz!

İlginizi Çekebilecek İçerikler