Okullar Açılsın, Gönlünüzce Hareket Edeceksiniz Çocuklar!

“Made to Play: Hareket Okulda” projesi çocukların diledikleri gibi özgürce hareket etmelerini sağlayacak, onlara yetişkin bakış açısından arındırılmış bir ortam sunmayı amaçlıyor. Yani hareketin zihinsel karşılığı neyse, onu bedenlerine yansıtmalarını teşvik etmek… Yetişkinlerin yapmaları gereken tek şey ise onlara alan tanımak. Araştırmacı Fulya Koyuncu, projenin adımları üzerinden etki araştırması sürecindeki deneyimlerini yazdı.

 

Fulya Koyuncu
Araştırmacı

Sosyal araştırmaları yürütürken kullandığımız ve artık benim için de anlamını yitiren, içinde birçok terminolojiyi barındıran, ismi “….. Araştırması” olan ve sonunda da ortaya yüzdelik ifadelerle dolu bir “…… Raporu”nun çıktığı birçok araştırmayı yürüten, harika insanlarla dolu ekiplerin içinde yer aldım. Etki Araştırmaları bu araştırma alanları içinde benim dilimde en keyifli tadı bırakan araştırmalar. Sonuçta ortada binbir emekle planlanmış, onlarca insanın zihninin ürünü olan bir proje var. Araştırmacı olarak da canını dişine takmalı ve projenin etkisini ortaya koymalısın. Bu sadece bir araştırma yürütme, bir rapor yazma sorumluluğu değil, onca insanın emeğini gün yüzüne çıkarmanın sorumluluğu.

Yine de, her proje için rutine binen adımlar vardır. Bu adımlardan ilki araştırma sorusunu netleştirmektir. Araştırmacı temelde var olan bu araştırma sorusunun birkaç kelimesini değiştirip özünde aynı yanıtı arar: “Proje faaliyetleri sonunda çocuklarda/öğretmenlerde/eğitimcilerde ne değişti?” Bu soruyu evir çevir, bu soruya birkaç kelime ekle çıkar, eni sonu bu.

ERG’nin NIKE Türkiye’nin desteği, İstanbul İl Millî Eğitim Müdürlüğü ve BoMoVu’nun işbirliğiyle yürüttüğü “Made to Play: Hareket Okulda” projesinin etki araştırması için yaptığımız ilk toplantıda, ERG ekibi bana projenin amaçlarını, planlanan yöntemi anlatırken zaten araştırma sorusu zihnimde canlanmıştı. Ta ki, projenin başında yürütülen içgörü araştırması raporunu okuyana kadar. Raporu okumadan önce amacım birkaç saatte raporu okumak, az çok zihnimde belli olan etki araştırmasının alt araştırma sorularını kesinleştirmek ve araştırma yöntemini belirlemekti. Yöntem belli oldu mu, sonrası zaten bolca okuma yapmaya ve soruları çıkarmaya bakıyordu. Yol uzun olsa da plan net, kafam rahattı!

Araştırmayı okuduktan sonra, zihnim yanıtını bulamadığım bolca soru üretmeye başladı. Biz yetişkinler ve öğrencilerin zihnindeki hareket kavramının anlamsal farklılığı projede nasıl ortaklaştırılacaktı? Daha da önemlisi, okulların mevcut fiziksel koşullarında çocukların yaşamına, hareket nasıl dahil edilecekti? Hadi bir yol bulundu diyelim; bu durum nasıl ölçülecek, nasıl değerlendirecek ve nasıl raporlanacaktı? Yani, o malum araştırma sorusuna birkaç kelimenin eklenmesi ile araştırma yöntemini belirlemek çok da mümkün değildi. Zihnimde bu sorularla dolu üç gün geçirince –iyi ki– rutinin dışında buldum kendimi.

ERG Eğitim Laboratuvarı Proje Sorumlusu Deniz Göktaş’ın “Hareket: Koşturmaca mı, gereklilik mi?” başlıklı yazısında, bu düşüncelere neden olan, çocuklar ve yetişkinler arasında hareket kavramına bakışın farkını, projenin hayata geçme adımlarını ve projede uygulanacak iki patikanın ne olduğunu bulabilirsiniz. Bu yazıda detaya girmeden, projenin uygulama yöntemini kısaca özetleyeyim. İlk patikanın amacı öğretmenlere çocukların okulda hareket etmelerini sağlamak amacıyla oluşturulmuş etkinlikler içeren bir kılavuz sağlamak. İkinci patikanın amacı ise çocukların düzenli katıldıkları hareket odaklı aktivitelerle onların iyi olma haline katkı sunmak.

İkinci patikanın etki araştırmasını yürütmek çok da zor olmadı. Etki zaten ortadaydı, geriye onu raporlaştırmak kalıyordu. Çünkü bu patikada, çocukların diledikleri gibi özgürce hareket etmelerini sağlayacak, yetişkin bakış açısından arındırılmış bir ortam sunuluyordu. Yani çocuklarda hareketin zihinsel karşılığı neyse, onu bedenlerine yansıtmaları teşvik ediliyordu. Yetişkinlerin yapmaları gereken tek şey, onlara alan tanımaktı. Yıllardır bu yaş grubundaki çocuklara antrenörlük yapan, NIKE’ın kıdemli antrenörleri çocuklara bu alanın tanınmasını sağlayabilecek en doğru insanlardı.

Mesele ilk patikadaydı. Bu patikada BoMoVu’yla birlikte öğretmenler için, çocuklarla okul hatta sınıf ortamında yapılabilecek kısa süreli etkinliklerden oluşan bir kılavuz hazırlandı. ERG’nin kolektif etkiye olan inancının bir ürünü olarak proje paydaşlarına BoMoVu’nun katılmasının etkisi kılavuzda kendini gösteriyordu. Kılavuzdaki etkinlikleri gördüğümde etki araştırmasının adımları yavaş yavaş netlik kazanıyordu. Araştırmayı ilerletmek için zihnimde en önemli sorunun yanıtını bulmak kalmıştı. “Bu etkinlikler okul ortamında uygulanabilecek miydi, hedeflenen etkiyi yaratıp yaratmadığı nasıl ortaya konulacaktı?”

Kılavuzdaki etkinlikler branş ve beden eğitimi öğretmenlerinin derslerinde uygulamaları için öneriler sunuyordu. Bu etkinlikleri uygulayacak olanlar biz yetişkinlerdik. Düşünceler zihnimde dönüp dolaşırken ilk patikanın öğretmen eğitimi zamanı gelmiş ve katılımcılara kendimi tanıtırken bulmuştum kendimi. Etki araştırmalarında, araştırmacının objektif olabilmesi için dışarıdan gözlem yapması tercih edilir. Bu projede ise, öğretmen eğitimini inceleyen bir dış gözlemci olarak yer almam mümkün değildi. Ben de sürecin bir parçası olmalıydım.

ERG’nin çalışmalarını takip ediyorsanız “özne olan öğretmen” terimine aşinasınızdır. ERG Sözlükte şu şekilde tanımlanıyor:

“Özne Olan Öğretmen: Öğretim pratiklerini iyileştirmek, kendi mesleki öğrenme deneyimini yönlendirmek, mesleki kimliğini oluşturmak, biçimlendirmek veya dönüştürmek, dayanışmaya dayanan işbirliği çevresinde kendisinin ve meslektaşlarının öğrenmesine katkıda bulunmak için bilerek ve isteyerek eyleme geçen öğretmen.“

Öğretmen eğitiminde kendimi tanıtırken anladım ki artık “özne olan araştırmacı” olmuştum. Bilerek ve isteyerek, mesleki ve kişisel deneyimlerimi dönüştürmek, kendimin ve meslektaşlarımın öğrenmesine katkı sunabilmek için eyleme geçmiştim.

Öğretmen eğitimindeki öğretmenlerin hepsi “özne olan öğretmen” kavramının ete kemiğe bürünmüş halleriydi. Öğretmenlerle İçgörü Araştırmasının sonuçları paylaşıldı ve öğretmenlerin görüşleri soruldu. Gelen yorumlardan bazıları şu şekildeydi:

“Ben kendi hayatıma da hareketi katmaya çalışıyorum aslında. Onlara da söylüyorum sağlıklı yaşam için spor yapmaları gerektiğini… Ama onların hareket ihtiyaçlarının spor odaklı olmadığını düşünmemişim. Çocuk sadece hareket etmek istiyor demek ki”. 

“Ben sadece kendi dersimi öğretmekle sorumlu görmedim kendimi. Ama çocukların fiziksel olarak aktif olmalarını sağlamam gerektiğini fark etmemişim. Şimdi anladım. Bunu da yapmalı tabii.”

“Sınıfın içinde hareket etsek, kaos olacak. Sürekli çocukları dışarı da çıkaramayız. Ne yapmamız gerektiğini bilemiyorum.”

Değişim başlıyordu, bu ifadelerle heyecan artmıştı. “Mevcut okul koşullarında ne olacak?”, “Biz demek ki çocukları anlamıyormuşuz.”, “Ama müfredat da var, ben onu nasıl yetiştireceğim?” kaygılarını hep beraber yaşamak heyecan vericiydi. Çünkü hepimiz birlik olmuş bu sorunu çözmenin yollarını arıyorduk. Sorunun yanıtını bu kadar şevkle arıyorsak, bulmak kaçınılmazdı. Bakışlarımız yine BoMoVu ekibine döndü ve bize kılavuzda yer alan etkinlikleri tanıttılar. Onlar sınıfta öğretmen oldu, biz de birer öğrenci. Etkinlikleri yaptıktan sonra biz yetişkinlerdeki değişimi özetlemek, ortaya koyulan etkiye saygısızlık olacak. Onun için etkinlikler sonrasında öğretmenlerin ifadelerinden bazılarını şuraya koyayım:

“Oldukça kısa sürecek aslında bunlar. Dersin başında ya da çocuklar biraz uyuklamaya başladığında uygulayabiliriz bu etkinlikleri. Yine derste hareket olur, alt sınıflar belki biraz rahatsız olur ama yine de kısa süreceği için bence göze alınabilir.”

“Hareket için kısacık anların bile çok etkili kullanılabileceğini fark ettim. Örneklerle daha iyi anladım nasıl uygulayacağımı.”

“Bu etkinlikleri kazanımlarla bile eşleştirebilirim. Bizim yaptığımız etkinlik beden eğitimi dersi etkinliğiydi. Ben Türkçe öğretirken bu kartlara deyimleri yazarım. Deyimleri bile öğretebilirim.” 

Hareketi koşturmaca olarak tanımlayan biz yetişkinlere, yol gösterici bolca etkinlik içeren bir kılavuz sunulmuştu. Hareketin çocuklar için öneminin farkındalığını yaşayan öğretmenlerin hepsi, geniş yetkinlik yelpazeleri ile harmanlayarak etkinlikleri uygularken daha fazla geliştirecek, projenin etkisini daha da artıracaklardı. 2 günlük öğretmen eğitiminde bu fikir zihinlerimize ekilmiş hatta hızla bir fidana dönüşmüştü bile.

Bu günlerde yaşadığımız salgın nedeniyle öğretmenler ve öğrenciler okullarda olabilselerdi, çocuklar bu ağaçların meyvelerini toplayıp afiyetle yiyeceklerdi. İçinde bulunduğumuz bu süreç geçecek çocuklar yine o meyveleri yiyecek. Biz yetişkinler de meyvelerin tadının nasıl olduğunu, çocuklardan dinlerken gözlerimizi kapatıp hayal etmeye çalışacağız.

Okullarda, sınıflarda bedeninizi özgür bıraktığınız günler yakın, hareketiniz bol olsun çocuklar!

İlginizi Çekebilecek İçerikler

Okula Nasıl Dönüyoruz?

2021-22 eğitim-öğretim yılı 6 Eylül’de başlıyor. 1,5 yıl sonra okullarda haftada 5 gün yüz yüze eğitim yeniden başlarken eğitimin gündeminde ne var, ne olmalı?

Oyunu Ciddiye Almak

Bu yıl Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’nın 18. yaşını oyunla kutlayacağız. Büyüsek de oyun oynamaya devam edelim, oyunu her daim görev edinelim istedik. Peki, oyunu neden bu kadar önemsiyoruz?

Öğretmen Gözünden Öğrenme Kayıpları

COVID-19 salgını nedeniyle okulların kapatılmasının üzerinden bir yıldan fazla bir zaman geçti. Eğitimin çoğunlukla uzaktan devam ettiği bu süreçte, kısa süreli olsa da yüz yüze seyreltilmiş eğitim yapılan dönemler oldu. Öğretmen Ağı Değişim Elçisi Seval Binici, öğrencileriyle yüz yüze eğitim yaptığı dönemdeki izlenimlerini ERG Blog için kaleme aldı.