Öğretmenlik Neden İtibar Kaybediyor?

Kaynak: TÜİK Hanehalkı İşgücü İstatistikleri 2013 verilerinden M. Alper Dinçer tarafından hesaplandı.
Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) tarafından her yıl hazırlanan Hanehalkı İşgücü İstatistikleri’nin 2013 verileri, 25-29 yaşları arasındaki eğitim fakültesi mezunu her dört kişiden birinin istihdam edilmediğini gösteriyor. İstihdam edilenlerin de beşte biri, eğitim fakültesi mezunu olmasına rağmen öğretmenlik mesleğini icra etmiyor. Ne iş yapıyorlar peki? Ağırlıklı olarak kamuda eğitim dışı alanlarda, özelde ise perakende ticaret ve turizm sektörlerinde çalışıyorlar. Öğretmenlik yapmayan eğitim fakültesi mezunlarının yüzde 15’e yakını, sosyal güvenlik kapsamında değil kayıt-dışı istihdam ediliyor. Dolayısıyla gençlerin eğitim fakültelerini tercih etmeden önce iki defa düşünmeleri gerekiyor. Zira eğitim fakültesi mezunu her on kişiden ancak altısı öğretmenlik yapıyor. Geriye kalan onda dört eğer işsiz kalmazsa, daha düşük ücretle daha yüksek kayıt-dışı ve güvencesiz çalışma riski altında bulunuyor. İşsizlik demişken, 25-29 yaşları arasındaki eğitim fakültesi mezunlarında işsizlik, 2009’dan 2013’e gelindiğinde azalmıyor. Hukuk, mühendislik ve tıp fakültesi mezunları arasındaki işsizlik, eğitim fakültesi mezunlarına göre çok daha düşük olmakla beraber 2009’dan bu yana azalıyor. Buna ek olarak hukuk ve tıp fakültesi mezunları, eğitim fakültesi mezunlarından ortalama yüzde 17 daha fazla kazanıyorlar. Belki eğitim fakültesi mezunları ile hukuk, mühendislik ve tıp fakültesi mezunlarını karşılaştırmak yerinde bulunmayabilir. Diğer taraftan, eğitim fakültesi mezunlarını Türkiye’deki ortalama üniversite mezunlarıyla karşılaştırdığımızda, eğitim fakültesinden mezun olmanın ortalamayla neredeyse birebir örtüştüğünü görüyoruz. Türkiye’de ortalama bir üniversite mezunu ne kadar kazanıyorsa eğitim fakülteleri mezunları da o kadar kazanıyorlar. Ortalama üniversite mezunlarının istihdam ve işsizlik olasılıkları, eğitim fakültesi mezunlarından farklılaşmıyor. Özetle, eğitim fakültesine yatırım yapmak, mezunlarına bu ortalamadan daha azını veya daha çoğunu getirmiyor. Atanamayan öğretmenlerin durumu Eğitim fakülteleri mezunu işsizlerin önemli bir bölümü, atanamayan öğretmenler olarak biliniyor. Atanamayan öğretmenlerin tam sayısını kesin olarak bilmiyoruz. Fakat atama bekleyen öğretmen adayı sayısının 300 bini geçtiğini ve artmaya devam ettiğini tahmin edebiliyoruz. Atanamayan öğretmenlerin önemli bir bölümü, ücretli öğretmen olarak yani geçici sözleşmelerle devlet okullarında çalışıyor. Ücretli öğretmenlere ilişkin elimizde bulunan son veriler 2012 yılına ait ve buna göre Türkiye genelinde toplam 51 bin ücretli öğretmen bulunuyor. 2011-2012 eğitim-öğretim yılında Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) bünyesinde çalışan 710 bin öğretmenin bulunduğu dikkate alınırsa, ücretli öğretmenlerin devlette çalışan öğretmenlerin yaklaşık olarak yüzde 7’sine denk geldiği ortaya çıkacaktır. (2013-2014 eğitim-öğretim yılında devlette çalışan öğretmen sayısı 780 bine yükselmiştir). Lakin bu oran, belli bir zaman kesitinde yapılan hesaplamayla tahmin ediliyor. Başka bir deyişle, ücretli öğretmenlerin sayısı belirlenirken, bir eğitim-öğretim yılı içinde devlet okullarında çalışmaya başlayıp iş değiştiren ücretli öğretmenler hesaba katılmıyor. Büyük ihtimalle, bir eğitim-öğretim yılı boyunca devlet okullarında görev alan ücretli öğretmenlerin toplam öğretmenlere oranı yüzde 7’den daha yüksek. Kadrolu öğretmenlerle aynı işi yapan ücretli öğretmenlerin aylık ücretleri ve sosyal güvenlik primleri, girdikleri ders saatine göre değişiyor. Mevcut durumda brüt ders ücreti 11 TL’nin biraz üzerinde ve ücretli öğretmenlerin bir ay içinde en fazla 17 gün sosyal güvenlik primi ödeniyor. Ücretli öğretmenlerin öncelikli olarak öğretmenliğe kaynak olarak tespit edilen lisans düzeyindeki programlardan mezun olmaları şartı aranıyor. Ama ihtiyacın bu biçimde karşılanamadığı durumlarda, MEB tarafından belirlenen kriter ve öncelik sırasına göre diğer yüksek öğretim kurumu mezunları da ücretli öğretmen olarak atanabiliyorlar. Ücretli öğretmenliğin, eğitimin niteliğini nasıl etkilediğine ilişkin kapsamlı bir çalışma yok. Ancak, öğretmen olmak için gerekli eğitimi almamış bireylerin ücretli öğretmen olarak görevlendirilmeleri ve ücretli öğretmenlerin önemli bir bölümünün eğitim-öğretim yılını tamamlamadan görevlerinden ayrılması, ücretli öğretmenlik uygulamasının eğitimin niteliğini olumlu yönde etkilemediğine ilişkin kaygılara yol açıyor. Öğretmen emeği piyasasının mevcut durumu, öğretmen arzının öğretmen talebinin çok üzerinde olduğunu ortaya koyuyor. Pek çok eğitim fakültesi mezunu, daha düşük ücretle ve geçici sözleşmeyle okullarda ücretli öğretmen olarak çalışmaya razı görünüyor. Benzer biçimde pek çok eğitim fakültesi mezunu, eğitim sektörü dışında alanlarda istihdam ediliyor. Bu nedenle yakın ve orta vadede öğretmen maaşlarının yükselmesi ve eğitim fakültesi mezunlarının işsizlik oranlarının gerilemesi beklenmemeli. En iyi ihtimal, öğretmen maaşları ve işsizlik oranlarının sabit kalması olarak görünüyor. Öğretmenlik mesleğinin yarını Peki, ama karşımızdaki tablo, öğretmenlik mesleği adına bize ne söylüyor? Tablo öncelikle; öğretmenlik mesleğinin itibarsızlaştığına ilişkin algının temellerini, neden öğretmenliğe genellikle son çare olarak bakıldığını ve “Hiçbir şey olamazsan öğretmen olursun.” yaklaşımının nasıl yaygınlaştığını belirli ölçüde açıklıyor. Fakat daha da önemlisi, hizmet öncesi öğretmen yetiştirme modelimizi değiştirmezsek mevcut durumun değişmesi için hiçbir neden bulunmadığını gösteriyor. Öğretmenler, eğitimin omuriliğini oluşturuyorlar ve nitelikli eğitim ancak en nitelikli biçimde donanmış öğretmenlerle sağlanabiliyor. Ve geniş aday havuzundan mesleğe en uygun ve nitelikli bireylerin eğitim fakültelerine seçilmesi büyük önem taşıyor. Mevcut durumda 91 eğitim fakültesinin toplam 40 bine yaklaşan kontenjanı var. Yani geniş bir havuzdan az sayıda değil, aşırı sayıda öğrenciyi eğitim fakültelerine alıyoruz. Ek olarak, fen-edebiyat fakültesi mezunlarına da öğretmenlik mesleğine girebilmeleri için eğitim fakültelerinde formasyon eğitimi veriyoruz. Özetle, hizmet öncesi öğretmen yetiştirme sürecinde seçici davranmıyoruz. Asıl seçme işlemi Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) yoluyla gerçekleşiyor. Öğretmen adayları, eğitim fakültelerini veya formasyon programlarını tamamladıklarında yani mesleğe adım atma aşamasında, KPSS’ye giriyor ve devlet okullarına atanabilmek için yarışıyorlar. Elbette pek çok aday KPSS’de başarıya ulaşamıyor ve bunun sonucunda öğretmenlik eğitimi almış bireylerin yüzde 40’ı ya işsiz kalıyor ya da eğitim dışındaki alanlarda istihdam ediliyor. Başka bir deyişle, en değerli kaynağımız olan üniversite mezunu gençlerimizin zamanı, emeği ve maddi-manevi diğer yatırımları ziyan oluyor ve öğretmenlik mesleğinin itibarı yıpranıyor. Bu israfın önüne geçilmesi için atılabilecek en temel adım, mesleğe giriş aşamasında değil hizmet öncesi öğretmen yetiştirme programlarına (eğitim fakültesi ve formasyon) yerleşme aşamasında çok daha seçici bir süreç işletmek. Bu noktada öğretmen yetiştirme programlarına yerleşmek için Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS) yanında pek çok farklı ölçütün de dikkate alınması ve daha az adayın bu programlara yerleşmesi şart. MEB, tüm öğretmen açığını kapatması durumunda, emeklilik ve meslekten ayrılma nedeniyle her sene yaklaşık olarak 10 bin öğretmen atamasına gereksinim duyuyor. Özel okulları da hesaba katarsak, her sene toplam 15 bin eğitim fakültesi mezununa gereksinim duyuyoruz. Bu nedenle acilen, hizmet öncesi öğretmen yetiştirme programlarına ayrılan 40 bin kontenjanın azaltılması ve adayların eğitim fakültelerine seçilme yönteminin reforma tabi tutulması gerekiyor. Böyle bir düzenlemenin orta vadede olası etkileri neler olabilir? 1) Hizmet öncesi öğretmen yetiştirme programlarının niteliği, mevcut kaynaklarıyla daha az öğrenciye eğitim verecekleri için yükselir. 2) Öğretmen arz ve talebi dengeleneceği için eğitim fakültesi mezunlarının işsizliği düşer. 3) İnsan kaynağımızı israf etmemiş oluruz. 4) Öğretmenlik mesleğinin itibarı artar. 5) Bütün bunların doğal bir sonucu olarak öğretmenin ve eğitimin niteliği yükselir. Dr. Mehmet Alper Dinçer, Eğitim Reformu Girişimi (ERG) Araştırma Koordinatörü’dür. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Marmara Üniversitesi İngilizce İktisat Bölümü’nde yüksek lisans yaptı. 2013 yılında Columbia Üniversitesi Ekonomi ve Eğitim Doktora Programı’nı tamamladı. Columbia Üniversitesi’nde göç, eğitim ve sağlık üzerine çeşitli araştırma projelerinde görev aldı. UNICEF Kenya Eğitim ve Gençlik Birimi’ne danışmanlık yaptı. Eylül 2011’de ERG’ye katılan Dinçer’in ilgi alanlarının başında, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu kalkınmakta olan ülkelerdeki eğitim ekonomisi çalışmaları geliyor. Twitter’dan takip edin: @MAlperDincer Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Al Jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
]]>