Öğretmenler, Sosyal Medya ve Çocuk Hakları

Öğretmenler YouTube, Instagram, TikTok, Twitter gibi pek çok sosyal ağda paylaşımlar yapıyor, içerik üretiyorlar. Kimi paylaşımlarda ise çocukların kişilik, özel hayatın gizliliği ve korunması, kişisel verilerin korunması gibi pek çok hakkı ihlal edilebiliyor. Sosyal medyada çocukların fotoğraf ve videolarının paylaşılmasının sonuçlarını farklı alanlardan uzmanlarla konuştuk.

Umay Aktaş Salman
ERG Araştırmacısı

Dijital teknolojilerin ve sosyal ağların hayatımızda kapladığı alan giderek artarken öğretmenler de YouTube, Instagram, TikTok, Twitter gibi pek çok alanda paylaşımlar yapıyorlar, içerik üretiyorlar. Öğretmenlerin paylaşımlarının içeriği de şekli de farklılaşıyor. Kimi sınıf içindeki günlük rutinlerine ve öğrencilerine dair paylaşımlar yaparken kimi derslerde uyguladıkları yöntemleri, uygulamaları paylaşıyor. Bu paylaşımlardan bazılarında öğrencilerin fotoğrafları ve videoları aracılığıyla çocukların sınıf içindeki hatta dışındaki anlarına tanıklık etmek, onlar hakkında pek çok kişisel bilgiye ulaşmak mümkün. Özellikle, yüksek takipçi sayısına sahip, kamuoyunda söylendiği şekliyle “fenomen öğretmen”lerin paylaşımları sosyal medyada hızla yayılırken, eğitim ve çocuk hakları açısından da tartışılıyor.

Çocukların görsellerini paylaşırken ebeveynlerden öğretmenlere paylaşım yapan herkesin dikkat etmesi gereken noktalar var. Görüntülerin paylaşılması sonucunda kişilik hakkından, özel hayatın gizliliği ve korunması hakkına, unutulma hakkından, kişisel verilerin korunmasına kadar pek çok açıdan ihlaller ortaya çıkabiliyor. Çocuklar, bu hakları korunmadığında siber zorbalıktan, tacize, reklamların olumsuz etkilerine kadar pek çok açıdan riske açık hâle gelebiliyorlar. Kuşkusuz yapılan her paylaşımın hak ihlali içerdiğini ya da hak ihlaline sebep olacağını söylemek mümkün değil. Ancak çocuğun yüksek yararının gözetilmesinin öncelik olması ve paylaşımların neye hizmet ettiğinin sorgulanması çok önemli.

Sosyal medyada çocukların fotoğraf ve videolarının paylaşılmasının sonuçlarını farklı alanlardan uzmanlarla konuştuk. 

Yeditepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölüm Başkanı Doç. Dr. Yelkin Diker Çoşkun, bazı paylaşımlarda sınıfın, öğrencilerin toplumu eğlendirme aracına dönüştüğünü, bunun rahatsızlık verici olduğunu söylüyor: 

“Çocukların konuşma biçiminden giyimine, yaptıkları sevimli hatalardan, beden imgelerine her şey tüketim malzemesi oluyor. Bunu doğru bulmuyorum. Maksat yapılan etkinliği duyurmak ise çocuklar olmadan da bunun bilgisi paylaşılabilir. İyi bir amaç gibi gözükse de sınıf içi mahremdir. Öğretmen öğrencilerinin hatalarıyla, sevimlilikleriyle, üstün başarılarıyla ilgili olanları süzgeçten geçirerek veliyle, müdürle paylaşır. Sosyal medya bu süzgecin olmadığı ve herkesle paylaşıldığı bir yer. 

“Bazı paylaşımlar iyi örnek kavramının içini de boşaltıyor”

Öte yandan bazı paylaşılan örneklerin ‘eğitimde iyi örnekler’ kavramının içini boşalttığını da düşünüyorum. İyi örnek, çocukların bilişsel, duyuşsal, psikomotor becerilerini destekleyecek faaliyettir. Bir çocuğun sınıfta dans etmesi zaten olan ve olması gereken, rutin bir şeydir. İyi örnek geçerli, güvenilir bir tasarım; kimi zaman yeni bir araç kullanmayı gerektirir. Ayrıca öğretmenlik kimsenin görmediği alanlarda bile hazırlıklarla yapılan bir meslek; sadece herkesin gördüklerinden ibaret bir meslek değil. Veli, akran, öğrenci iletişimi var. Bu şekilde olan paylaşımlar görünürde olmayan kısımları da değersizleştirebiliyor.” 

“Olumsuz yorumlar çocuğun benlik algısına zarar verebilir”

Öte yandan Diker Coşkun, bazı paylaşımların da öğrencilerde davranış problemlerine yol açabileceği görüşünde: 

“Öğrencilerin sık sık yer aldığı paylaşımlarla, küçük yaşlardan itibaren çocukların sosyal medyada sosyal etkileşim almasını sağlıyoruz. Sosyal medya beynimizin ödül mekanizmasını etkiliyor. ‘Like’ almak hoşumuza gidiyor. Paylaşımlar, çocukların ‘etkileşim aldık mı, bizi kaç kişi beğendi?’ sorularının peşine düşmelerine sebep olabilir.  Kendini tanıma ve kabul, çocuk ve ergenlerde çok önemli. Araştırmalar özellikle ergenlerin sosyal platformdaki etkinliklerden dışlandığında beyinlerdeki sosyal alanların olumsuz duygular yaşadığını gösteriyor.  Zorbalık türlerine maruz kalabilirler. Mesela bir örnekte şivesi kendi yöresine özgü bir çocuğun videosunun altında çeşitli yorumlar görülüyor. Olumsuz yorumlar çocuğun benlik algısına zarar verebilir. Çocukları onore etmek için bile paylaşım yaparken 40 kere düşünmek lazım. Nasıl ki okulların, dershanelerin şu kadar birinci çıkardık diye çocukları reklam aracı olarak kullanmasını doğru bulmuyorsam, bazı öğretmenlerin de etkileşim almak üzere öğrencileri kullanmasını doğru bulmuyorum.”

Mevzuat ne diyor? 

Eğitim kurumlarının çocukların kişisel bilgilerini ve resimlerini hukuka aykırı bir şekilde paylaşması 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na aykırı. Öte yandan Millî Eğitim Bakanlığı’nın da 2017 tarihli “Okullarda Sosyal Medyanın Kullanımı” konulu genelgesi var. Genelgede Anayasa’ya, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne, Millî Eğitim Temel Kanunu ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na atıf yapılıyor ve şöyle deniyor: 

“…il, ilçe, okul ve kurum yöneticileri tarafından, okul veya kurumlarında görev yapan tüm personel ile öğrenim gören öğrencilerin, kişilerle ilgili her türlü ses, yazı, görüntü ve video kayıtlarının internette veya farklı dijital ya da basılı ortamda hukuka aykırı şekilde paylaşılmasının Anayasaya, uluslararası sözleşmelere ve 1739 sayılı Kanununa aykırı olduğu; bu fiillerin Türk Ceza Kanununda suç olarak düzenlenmiş olduğu hususunda bilgilendirilmesi sağlanacak ve bu durumların önüne geçilmesi için gerekli önlemler alınacaktır. Ayrıca, kişilerin psikolojik ve sosyal yönlerine olumsuz etki yapacak her türlü ses, görüntü ve video kayıtlarının genel ağ ortamlarına yüklediği ve paylaştığı tespit edilenler hakkında ilgili mevzuatı çerçevesinde gerekli yasal işlemler başlatılacak ve sonucundan Bakanlığa bilgi verilecektir.” 

Öte yandan kişilerin unutulma hakkı da var. Bu hak kapsamında kişi üstün bir kamu yararı söz konusu olmadığı sürece dijital hafızada yer alan, başkasının bilmesini istemediği kişisel verilerinin silinmesini ve yayılmamasını isteyebiliyor. Yani internet arama sonuçlarında kendisiyle ilgili çıkan haber, fotoğraf, video, bilgi, belge gibi verilerin arama sonuçlarında olmamasını isteme hakkına sahip. Unutulma hakkı kişilerin kendi rızasıyla verdikleri bilgilerin yanı sıra kendilerinden habersiz üçüncü kişiler tarafından oluşturulan, işlenen ve yayılan içerikleri de kapsıyor.

“Çocuğun menfaati bu paylaşımı haklı kılıyor mu?”

İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Leyla Keser Berber ise veli izni ve çocuğun bilgisi olmadan yapılan paylaşımların hukuka aykırı olduğunu söylüyor. Öte yandan izin alınmış olsa bile Keser şu sorunun sorulması gerektiğini söylüyor: “Çocuğun menfaati bu paylaşımı haklı kılıyor mu?” Keser, görüntüler iyi niyetle paylaşılsa da bu görsellerin modifiye edilerek, orijinalliği bozularak kötü niyetle, yasadışı amaçlarla kullanılabileceğine dikkat çekiyor: 

“Öğrencinin velisinin ve kendisinin izni, rızası olsa da yapılan paylaşımdan ileride rahatsız olunabilir. Çocuğun görüntüleri paylaşılsa bile emojiyle kapatılması uygun olur; çocuğun yüzünün gözükmesinde bir fayda yok. Öte yandan herkesin olduğu gibi çocukların da 18 yaşına geldiklerinde unutulma hakları var. İnternet üzerindeki kendileriyle ilgili tüm paylaşımların, bilgilerin kaldırılmasını talep edebiliyorlar. 

 

Çocuğun dijital kimliği oluşuyor 

Öğretmenler, ebeveynler paylaşımlarıyla çocuğun kendi iradesi dışında dijital kimliğinin oluşmasına sebep oluyor. Çocuk ileride kendi hesap açtığında yüz tanıma sistemi olduğu için o yüzün ona ait olduğu ortaya çıkıyor. Anne, baba, öğretmenler hassas olmak zorunda. Sınırsızca paylaşım yapılmaması gerekiyor. Öte yandan sosyal medya kullanım yaş sınırı 13 yaş üstü. Her hâlükârda 13 yaşından küçük çocukların hesap açmaması gerekiyor. Kişisel Verileri Koruma Kurumu ve Millî Eğitim Bakanlığı çocuklar için bir kampanya başlattı. Çocuklara ilişkin güzel bilgilendirmeler yaptı. Öğretmen tarafına da gelmek gerekiyor. Okul ve ebeveyn tarafıyla ilgili üniversitelerin, STK’ların farkındalığı artırması ve yayması da önemli. Bilgilendirme ve farkındalık problemi var. Öte yandan sosyal platformların da sorumluluklarını artırmaya çalışıyoruz. Yaşın doğrulanması mekanizmalarını kurmaya çalışıyoruz. Birkaç yıla daha düzgün bir sistem olacak.” 

Neden bu paylaşımı yapıyorum? 

Çocuk hakları alanında uzun yıllardır çalışan Çocuk Hakları Merkezi’nden çocuk gelişim uzmanı Ezgi Koman da paylaşımlar hangi amaçla yapılırsa yapılsın, izinli bile olsa üzerine düşünmek ve konuşmak gerektiğini vurguluyor: 

“Kişinin şu soruya samimi bir yanıt vermesi gerekiyor; Neden bu paylaşımı yapıyorum? Kendisi için; çok takipçi kazanmak, beğeni almak için ise çocuğu araçsallaştırıyor. Eğer bu soruya ‘çocuklar için yapıyorum’ diyorsa, ‘çocuklar eğlensin’ diyorsa, sosyal medyada görünür olmak çocuklar için neden motivasyon kaynağı olsun? Bu paylaşımı niye yapıyoruz? Sonucu ne olacak? Niyet tabii ki çocuğa zarar vermek değil ama o çocuğa zarar verebilir mi bu paylaşım? O çocuğa zarar vermese bile başka çocuklara zarar verebilir mi? Paylaşılanlar bir çocuk temsili oluşturabiliyor, temsil kuvveti söz konusu sonuçta.

“Öğretmenlerin çocuk haklarıyla ilgili sorumlulukları var”

Bugün hoşumuza giden bir görselin yarın hoşumuza gideceğinden emin olamayabiliriz. Bir de kötüye kullanım meselesi var. Bazı fotoğraf veya videolarda okul ismi, sınıfı var. Kötüye kullanmak amacıyla erişmek mümkün, çocuk erişilebilir kılınıyor. Bu görsellerin başkaları tarafından kullanılması, pornografi materyali üretilmesi de mümkün. Çocuklarla ilgili paylaşım yaparken hepimizin bu soruları sorması gerektiği gibi öğretmenler de çocuğu merkeze alarak bu soruları kendine sormalı. Çocuklarla en yakın çalışanlar, öğretmenler. Öğretmen ister devlet okulunda ister özel okulda çalışsın kamu görevlisi. Kamu görevlisinin çocuk haklarıyla ilgili sorumluluğu var.”

Koman, sosyal ağların yeni kamusal alanlar olduğunu, reddetmemek gerektiğini ama her kamusal alanda olduğu gibi burada da çocuk koruma politikalarının düzenlenmesi gerektiğini söylüyor: 

“Bunun için de dışarıdan bir kurumun denetlemesi olarak değil de öz denetim mekanizmalarının oluşması önemli. Okullarda çocuk koruma politika belgeleri var mı? Böyle bir çalışma başlatmak, öğretmen yetiştiren kurumlarda bu konunun gündeme alınması, sivil toplum kuruluşlarının bu konudaki süreçlere dahil olması lazım.”

Koman yetişkinlerin çocuk algısına dikkat çekerek “Kimi zaman ebeveynler de öğretmenler de çocukları kendilerine ait olarak gördüğü ve kişisel mahremiyet alanını düşünmediği için görsellerini paylaşmakta beis görmüyor. Ancak öğretmenlerin mesleki olarak da çocuğu merkeze alarak çocuğun yüksek yararını düşünmesi gerekiyor” diye konuşuyor. 

Koman’ın söylediği yetişkinlerin çocuk algısına ek olarak, bu konunun çocuğu hak ve özgürlük sahibi bir birey olarak görmeyen toplumsal algıyı çoğu zaman yeniden üreten medyadaki çocuk temsiliyle benzerlikler gösterdiğini de söyleyebiliriz. Çocukların medyada nasıl temsil edildiği yıllardır konuşulan, tartışılan bir konu. Hak ihlallerinin de çok olduğu bir alan. Çocuğu birey olarak görmeden ve nesneleştirerek, kimi zaman sorumsuzca çocuğun kişisel bilgilerini, görüntülerini yayarak yapılan haberlerde, çocuk kimi zaman sempati aracı, dram ve trajedi öznesi, kimi zaman da politikanın aksesuarı olarak yer alıyor. Çoğu zaman geleneksel medyanın yerini alan sosyal medyada da benzer bir temsilin olduğunu söylemek mümkün. 

Çocukların haklarını ihlal etmeden ilham almak 

Sosyal ağlar kullanım biçimine göre pek çok öğretmenin meslektaşlarıyla bir araya gelebildiği, deneyimlerini paylaştığı ve ilham aldığı yerler de olabiliyor. YouTube, Instagram ve blog gibi sosyal ağlar aracılığıyla çalışma yapan öğretmenler de var. 

Onlardan biri YouTube’da Öğretmenin Güncesi isimli bir kanalı olan 13 yıllık sınıf öğretmeni Şeyda Aktürk. 2017 yılından bu yana mesleki olarak sosyal medyayı kullandığını söyleyen Aktürk, bu kanalı nasıl bir ihtiyaçla kurduğunu şöyle anlatıyor: 

Bu kanalda genellikle kendi sınıfımda deneyimlediğim, tasarladığım etkinlikleri, oynattığım oyunları paylaşmak istedim. O hafta ne yaptıysam ve içlerinden hangi çalışmalar iyi gittiyse onları ya da çocuklar üzerinde denediğim ve olumlu geri dönüş aldığım içerikleri paylaştım. Ben iyi bir gözlemciyimdir. İçerik oluştururken de öğretmen topluluğunun en çok ihtiyacı olan konuları seçiyordum. Hem öğretmenlerin hem öğrencilerin hem velilerin ihtiyaçlarına yönelik içerikler hazırladım.”

“Vizyonum değişti”

İçerik hazırlarken kendine “Bu içeriği niçin hazırlıyorum?”, “Bu kimin işine yarayacak?” sorularını sorduğunu anlatan Aktürk, videolarda sadece kendisi yer alıyor ve etkinlikleri anlatıyor. Bu paylaşımların önemli olduğunu ve hem kendisine hem de meslektaşlarına katkısı olduğunu söylüyor: 

“Bu paylaşımları yapmaya başladıktan sonra hem internet üzerinden hem de yüz yüze birçok öğretmenle tanışma fırsatım oldu. Büyük emek veren, farklı çalışmalar yapan bana ilham olan birçok öğretmen arkadaşım oldu. Vizyonum değişti, benim için önemli kazanç buydu. Daha iyisini nasıl yapabiliriz, bildiklerimizi nasıl paylaşabiliriz diyen insanlar bu sayede birbirimizi bulduk. Kanalı takip eden öğretmenlerden aldığım geri bildirimler, sınıflarına bunları yansıttıkları yönündeydi. Bu geniş çaptaki iletişim ağının hepimize iyi geldiğini düşünüyorum; tabii iyiye kullandığımız sürece.”

Sosyal ağların araştırmak ve öğrenmek için de önemli olduğunu belirten Aktürk, “Tüm dünyada öğretmenler ne yapıyor merak ediyorum. Ne okuyorlar, onlar hangi konu ile ilgili içerik üretiyorlar? Onlara çok bakıyorum. Dünya sadece bizim sınıfımıza girdiğimiz okuldan ibaret değil” diyor.

Instagramda dogadakisiniff isimli hesaptan paylaşımlar yapan Osmaniye’nin Kayasuyu Köyü’nde çalışan 12 yıllık okulöncesi öğretmeni Rümeysa Çevlik de sınıfında yaptığı uygulamaları, materyalleri paylaşıyor. Okuluna “doğa dostu köy okulu” diyor ve eğitiminin merkezinde doğa olduğunu söylüyor: 

“Birçok kazanımı bahçede veriyorum. Çocuklara pürüzlü pürüzsüz kavramını vereceğim mesela, kağıt üzerinde yapmıyorum. Bahçeye çıkıyoruz ağaca, taşa, çimlere, toprağa dokunuyoruz. Taşlarla örüntü yapıyoruz. Doğa sonsuz bir öğrenme ortamı sunuyor ve köy bunun için mükemmel bir yer. Daha az elektrik, kağıt kullanıyorum.”

Mail yerine Instagram kullanmaya başladı

Çevlik sosyal medyayı neden ve nasıl kullandığını ise şöyle anlatıyor: 

“7,5 yıl önce okula ilk geldiğimde, benden önceki öğretmenlerin bir süre sonra merkez okullara gittiğini gördüm. Bir gün gideceksem de bir şeyler bırakıp gitmek istedim. Velilerimizle kermes yaptık, parke yaptırdım, halıları yaptırdım. Sosyal medyadan tanıştığım bir öğretmen arkadaşımın ‘‘Bir Sınıf Hayal Ettik’ isimli projesi vardı. Bu projeyi kendi sınıf ve öğrenci dinamiğine göre uyarladım. Doğa dostu ve plastiksiz bir sınıf tasarladım ve ilçe millî eğitime sundum. Masa, sandalyeler geldi. Montessori ve Waldorf yaklaşımı ile eğitim vermek istiyordum. Materyaller pahalı. Köy okulları için kurulan derneklere, sivil toplum kuruluşlarına, firmalara başvurdum. Geceleri mailler hazırlıyordum. O yollar beni sosyal medyaya götürdü. Herkes, ‘Hocam sosyal medyan varsa iletişimde olalım’ diyordu. Gerekli izinleri alarak, sosyal medyadan gelen desteklerle de sınıfımı tamamladım. Yani 5 yıl önce Instagram hesabı açtım, önce kapalı hesaptı. Sonra iletişim kurmak isteyenler açısından zor olduğu ve örneklerimin de görünür olması için açık hesap yaptım. Son 3 yıldır daha aktif kullanıyorum. Zaten çocuklarımın görüntülerini paylaşmıyorum.”

“Çocukları göstererek paylaşım yapmıyorum”

Plastiksiz doğa dostu bir sınıf kuran, ayrıca bahçede bir açık hava sınıfı ve ağaç evden kütüphanesi olan, biri spor ve sanat, diğeri de uzay olmak üzere iki sınıfı da atölyeye çeviren Çevlik, Millî Eğitim Bakanlığı’nın desteğinin yanı sıra bunları hayata geçirirken sosyal medyadan da yararlandığını söylüyor. 

“Mesela Ordu’dan bir özel okulun öğrencileri kendi öğretmenlerine hediye almak yerine bizim sınıfa materyal aldılar. Geçen sene okuduğumuz hikâyede ağaç ev vardı. Çocuklar etkilendi. Bakanlık da destekledi. Bu yıl da ağaç ev yapıldı bahçeye, kitaplarla ve oyuncaklarla donattık. Tüm bunları yaparken destek olmak isteyenlerden para toplamıyorum asla. Yapılan destekleri de çocukların görüntülerini çekerek paylaşmıyorum. Gerekli malzemelerin linkini yolluyorum destek olmak isteyenlere oradan alıyorlar. Kütüphaneye veya malzemelere destek olanlar nasıl bir şeye vesile olduğunu görsün istiyorum. Ama çocuklar görünmeden ortaya çıkan durumu fotoğraflıyorum. Ya da çocuklarımın arkası dönükken çekiyorum. Köydeki çocuklara yapılan desteklerin ajitasyon gibi gösterilmesini de doğru bulmuyorum. Ben çocuklarıma da Instagram’daki hesabımı gösterip etkinliklerimizi paylaştığımı, sosyal medyayı kullanırken neye dikkat ettiğimi de anlatıyorum.” 

“Paylaşımlar sayesinde meslektaşlarım bana ulaşıyor”

“İşbirliği yapmak, proje geliştirmek, paylaşım yapmak için Avrupa’daki okulların dahil olduğu bir topluluk olan eTwinning’de de çocukların fotoğraflarının paylaşımı konusunda sıkı kurallar var mesela. Sınıfta yaptığımız bir etkinlik hakkında bilgi paylaşırken öğrencilerin yüzlerini kapatıyoruz. Buna uymazsak projemiz kabul olmuyor. Diyelim bir oyun oynayacağız; onu oynatmak için ailesinin haberinin olması, izin alınması gerekiyor. Ayrıca öğretmenlerin de eTwinning’de güvenlik sertifikası alması gerekiyor. Bu konuyla ilgili derslere katılmaları gerekiyor.”

Öte yandan Çevlik, Instagram’daki paylaşımlarının başka illerden öğretmenlere de ilham olduğunu belirterek “Pek çok öğretmen benimle irtibata geçiyor. ‘Biz de yapabiliir miyiz?dediklerinde dünyalar benim oluyor kendi köyümden çıkıp başka çocuklara da ulaşmış oluyorum böylece” diyor. 

“Sosyal medyada gördüğüm her şeyi hemen sınıfa taşımıyorum”

Kendi deyişiyle eğitime dair dünyada olup bitenleri not etmek için Seyyah Öğretmen isimli bir blog açan ve İstanbul’da bir özel okulda çalışan 16 yıllık sınıf öğretmeni Şahin Çevik ise altı yıldır sosyal medyayı aktif olarak kullandığını söylüyor. Blogunda farklı ülkelerin eğitim sistemlerini incelemek için gittiği seyahat notları da yer alıyor: 

“Blogum kişisel bir merakın dışa yansıması olarak tanımlanabilir. Bir öğretmen olarak neyin bir parçası olduğumu anlamak istiyorum. Çok katmanlı bir kavram olan eğitimin, pedagojinin çok ötesinde taraflarının olduğunu da düşünüyorum. Sözünü ettiğim ve eğitimi etkisi altına aldığına inandığım şeyleri hükümetler, din, ekonomi, coğrafya, tarih, ulusal hedefler, yazılı olmayan kurallar, pandemi, teknolojiye erişim olarak sıralayabilirim. Bu başlıkların dünya genelinde nasıl ele alındığını anlama serüveninin çıktılarını blogumda içerik olarak sunuyorum. Çocuk koruma, kişisel verilerin korunması, sosyal medya etiği gibi konularla alakalı son 4 yılda daha bilgili olmaya başladığımı ve buna uygun davranma çabası içinde olduğumu söylemeliyim.”

“Sosyal medyada görünür olan her şey iyi demek değil”

Kendisinin de öğretmen arkadaşlarının paylaşımlarından ilham aldığını anlatan Çevik, sosyal medyada görünür olan her şeyin iyi olacağı anlamına gelmediğini vurgulayarak sosyal medyada gördüklerini nasıl bir süzgeçten geçirdiğini anlatıyor: 

“Sosyal medyayı etkili kullanan öğretmenlerin hesaplarından gördüğüm şeyleri hemen sınıfa taşıma fikri bana biraz itici geliyor. Her öğretmenin zaten takip etmesi, planlaması gereken bir akademik takvimi vardır ya da olmalıdır. Ben daha çok nitelikli tartışmaların olduğu, kitapların ya da filmlerin tavsiye edildiği, eğitimin felsefesine dair düşüncelerin paylaşıldığı hesaplardan etkileniyorum. Mesela web araçlarının nasıl kullanılacağı konusunda içerikler paylaşan bir  öğretmeni, akademik kaynakların paylaşıldığı başka bir öğretmenin hesabını da takip ediyorum.” 

Öğretmenlerin desteklenmesine ihtiyaç var 

Öğretmenler de dijital yetkinliklerinin, bilgilerinin yanı sıra sosyal medya etiği, çocuk koruma gibi konularda desteklemeleri gerektiğini vurguluyorlar. Öğretmenliği 17. yılında bırakıp, eğitim danışmanı olarak mesleğine devam eden Esin Yılmaz, “Çocuk haklarıyla ilgili verilen eğitimler kadar bizim çocuk haklarını içselleştirmemiz de gerekli. Dijital dünya sürekli değişiyor, gelişiyor. O yüzden bu alanda verilen eğitimlerin de tazelenmesi gerekebiliyor. Çocukların ve gençlerin içinde olduğu dünyayı yakından tanımamız, bilmemiz önemli” diye konuşuyor. 

Şeyda Aktürk de “Hayat çok hızlı değişiyor bu değişime adapte olmaya çabalarken hak ve sorumluluklar kaçabiliyor. Yaşanan hak ihlallerinin bilgisizlikten kaynaklandığını düşünüyorum” diyor. 

Şahin Çevik ise “Öğretmenler olarak yeterli bilgiye sahip değiliz” diyor ve ekliyor: 

“Dürüst olmak gerekirse 4 yıl önce o dönem çalıştığım okulda “Çocuk Koruma’’ eğitimi aldım. O gün sosyal medya hesaplarımın aslında elden geçmesi gerektiğini anladım. Biraz da utandım. Sonraki zamanlarda elimden geleni yaptım diyebilirim.”

Özetle, her alanda olduğu gibi dijital dünyada da çocuğu ve haklarını odağa alan bakış açısı çok önemli. Çocuk ve gençlerin yanı sıra ebeveynlerden öğretmenlere tüm yetişkinlerin çocuk hakları, çocuk koruma konusunda desteklenmesi, dijital okuryazarlıklarının da güçlendirilmesi gerekiyor. Bu noktada, okulların çocuk koruma sisteminin çok önemli bir parçası olduğunu unutmadan, her okulun bir çocuk koruma politikası geliştirmesinin ve okulla bağı olan herkesin; öğretmenlerin, öğrencilerin, velilerin bu konuda bilgilendirilmesinin en önemli ihtiyaçlardan olduğunu da tekrar etmekte fayda var.

İlginizi Çekebilecek İçerikler

Eğitim 360° (53): Afet Sonrası Çocuk Hakları için Dayanışma

6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerin üzerinden bir ayı aşkın süre geçti. Depremlerin ardından yapılan hem acil hem de orta ve uzun vadeli müdahaleler ve önlemler için çocukların yüksek yararını temel alan politikalar geliştirmenin önemi bir kez daha anlaşıldı. Çocuk hakları bakış

Beslenme Hakkı Çocuğun İnsan Hakkıdır!

Yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenme temel bir insan hakkı ve birçok çocuk açısından eğitim hakkının yaşama geçmesi için kritik bir gereklilik.  Beslenme hakkını güvence altına almanın yollarından biri öğrencilere ücretsiz okul yemeği sunmanın kapsayıcı ve kalıcı bir eğitim politikası hâline getirilmesi.  

Eğitim 360° (46): Öğretmenler Günü’nde Öğretmenin İyi Olma Hâli

Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü Öğretmenlerin iyi olma hâli nasıl sağlanır? Öğretmenlerin geleceğe dair kaygıları neler? İyi oluş hâli öğretmenleri nasıl etkiler? Görevlerini nasıl daha iyi yapabilirler? Eğitim 360°’ın bu haftaki bölümünde Öğretmen Ağı ekibinden Yakup Yıldırım’ın moderatörlüğünde, matematik öğretmeni Dilan Özdemir, psikolojik danışman ve