Eğitimde Dijital Okuryazarlığın Önemi

İnternetteki yanlış bilgi sorununun bir salgına dönüştüğü günümüzde dezenformasyonu ayırt edebilmek, doğru bilgi kaynaklarına ulaşabilmek ve bilgileri teyit edebilecek araçları kullanabilmek çok kritik. Mehmet Fatih Çömlekçi, medya okuryazarlığı ve dijital medya okuryazarlığı kavramlarını sınıf içine taşımanın önemini ERG Blog’a yazdı.

Doç. Dr. Mehmet Fatih Çömlekçi
Kırklareli Üniversitesi Öğretim Üyesi

Dijital teknolojilerin ve sosyal ağların gelişimiyle medyanın hayatlarımızda kapladığı alan her geçen gün artıyor. 1990’lı yılların sonu ve 2000’li yılların başında televizyonun bireyler üzerindeki etkileri tartışılırken, bugün internet ve sosyal medyanın yarattığı bireysel ve toplumsal dönüşümler gündemde. Doğru, yanlış ve eksik bilgilerin bir arada bulunduğu bir ortamda yolumu nasıl bulurum? Sosyal medyada gördüğüm her bilgiden şüphelenmeli miyim? Şüpheli medya mesajlarıyla karşılaştığımda ne yapmalıyım? Sosyal medya bağımlılığı çocuklar, gençler ve hatta yetişkinler için bir tehlike mi? Anlamlı içerikler üreterek dijital medyayı olumlu biçimde kullanamaz mıyım? Çocukların ve gençlerin dijital yeterlilikleri eğitim yoluyla nasıl geliştirilebilir? Riskler kadar yeni olanaklar da yok mu? 

Bunların hepsi güncel ve neredeyse tüm dünyanın eş zamanlı olarak üzerine kafa yorduğu sorular.

Medya okuryazarlığı ve dijital medya okuryazarlığı ne demek?

Burada imdadımıza medya okuryazarlığı kavramı yetişiyor. Medya okuryazarlığı, çok genel biçimde; kişilerin medya mesajlarına erişme, onları çözümleme, analiz etme, eleştirel biçimde değerlendirme ve içerik üretme becerileri olarak tanımlanabilir. Medya bize olan biteni bazı çerçeveler üzerinden sunuyor ve bu çerçevelerin farkına vararak onlara eleştirel yaklaşabilmek; vatandaşların sağlık, siyaset, ekonomi, eğitim vb. konularındaki kararlarını doğru bilgiler ışığında alabilmeleri açısından oldukça önemli. Tek taraflı ve pasif bir ilişkiden de bahsetmiyoruz. İdeal olarak vatandaşların da içerik üreterek, yorumlayarak, eleştiri yaparak ve belki kendi medya kanalları üzerinden seslerini duyurarak daha katılımcı ve etkileşime açık olmaları bekleniyor. Medya okuryazarlığı altında ele alabileceğimiz dijital medya okuryazarlığı becerilere de burada devreye giriyor. 

İnternet ve sosyal medya platformları sayesinde artık medya profesyoneli olmayan bireyler de düşük maliyetlerle dijital medyayı yazılı, sesli ve görsel yayıncılık için kullanabiliyor ve geniş kitlelere ulaşabiliyorlar. Twitter ile mikro blog yazarlığı, podcast ile sesli yayıncılık ya da internet radyoculuğu, Twitch ile ise canlı televizyon yayıncılığı yapmak mümkün. 

Dijital okuryazarlık becerilerini konuşurken madalyonun öteki yüzünden de bahsetmek gerek. Siber güvenliği sağlama, sosyal medyayı dengeli ve etik ilkeler çerçevesinde kullanmayla çevrimiçi kişiselleştirilmiş içeriklerin sorunlu yanlarını kavrama bu anlamda önem kazanıyor. Ayrıca, internetteki yanlış bilgi sorununun bir salgına dönüştüğü günümüzde dezenformasyonu ayırt edebilmek, doğru bilgi kaynaklarına ulaşabilmek ve karşılaştığımız haberleri/bilgileri teyit edebilecek araçları kullanabilmek çok kritik bir hâl alıyor.

Avrupa Birliği’nin eTwinning ismini verdiği okul topluluğu, 2021 yılında temasını “Medya Okuryazarlığı ve Dezenformasyon” olarak belirlemişti. Yerelde öğretmenler inisiyatif alarak bu alanda çeşitli ulusal ve uluslararası çevrimiçi etkinlikler hazırlamaya başladılar. Uzun süredir dijital medya okuryazarlığı alanında bilimsel çalışmalar yapmama ve üniversite dersleri vermeme rağmen, ilkokul ve ortaokul öğrencileriyle çalışmamıştım. 2021 yılı içerisinde Türkiye’nin çok farklı bölgelerindeki öğretmenlerden e-postalar aldım. Elimden geldiğince öğretmen ve öğrencilerin katılımıyla gerçekleştirilen tüm çevrimiçi etkinliklere katılmaya çalıştım. Bazı seminerlerde Türkiye dışından da öğrenci ve öğretmenler vardı. Medya okuryazarlığı, dijital okuryazarlıklar, dezenformasyon ve bilgi/haber doğrulama araçları üzerine uzun uzun konuşma şansımız oldu. Bir saat olarak planladığımız tüm etkinlikler öğrencilerden gelen sorularla neredeyse iki saate çıktı.

Şüpheli bilgiyle karşılaştığım zaman ne yapmalıyım? 

Dikkatimi en fazla çeken şey öğrencilerin dijital medya okuryazarlığı konusundaki merakıydı. Üniversite sınıflarında böyle bir ilgi, merak ve soru yağmuruyla karşılaşmadığımı söylemeliyim. En sık gelen sorulardan biri, “Peki şüpheli bir bilgi ya da haberle karşılaştığım zaman ne yapmalıyım?” oldu. Öncelikle öğrencilerin bu gibi konuları ebeveynleri ve öğretmenleriyle konuşabilmeleri gerek. Yapılabilecek pratik şeyler elbette var. Örneğin karşılaştığımız bir haber ya da bilgiyi farklı kaynaklardan teyit etmeliyiz. Genelde ticari kaygılarla sansasyonel olarak atılan başlıktan sonrasını da mutlaka okumalıyız. Haberin tarihine bakarak güncelliğini kontrol etmeliyiz. Haberi ya da bilgiyi paylaşan kişi gerçekten bu alanda profesyonel mi ya da iddia ettiği kişi mi, bunu da araştırmalıyız. 

Yaptığım sunumlar sırasında öğrencilere bu beceri ve alışkanlıkları aktarabilmek için eğitim materyallerini etkileşime açık hâle getirmenin ve eğitim sırasında oyunlaştırma öğelerini kullanmanın somut faydalarını da görmüş oldum. Öğretmenler de en az öğrenciler kadar meraklı ve öğrenmeye açıktı. Örneğin yanlış bilgiyi doğrulama araçlarından olan “çevrimiçi tersine görsel arama” yöntemini konuştuktan sonra, öğretmenlerin öğrencileriyle birlikte sınıf içi etkinlikler düzenleyerek örnek görseller üzerinde uygulamalar yaptıklarından sosyal medya aracılığıyla haberdar oldum. Bu yöntem, internette karşılaştığımız herhangi bir görselin daha önce nerelerde, hangi tarihlerde ve hangi bağlamda kullanıldığını anlamamızı sağlıyor. Tersine görsel arama etkinlikleriyle öğrenilenlerin herhangi bir sunum üzerinde kalmayarak anında eyleme dökülmesi beni hem şaşırttı hem de mutlu etti.

Sınıf içinde yanlış bilgiyle mücadele etmek 

Etkinliklerin soru cevap bölümünde öğrencilerden gelen bir diğer istek ise “yanlış bilgiyle ilgili somut örnekleri” görmek ve onlar üzerine konuşmak oldu. Bu eğilim de aklıma sosyal psikolojinin tıbbi alanyazından devraldığı aşılama kavramını getirdi. Teoriye göre, aşı yoluyla bağışıklık yanıtı oluşturmak için vücuda zayıflatılmış virüs verilmesi gibi yanlış bilgilerle mücadele etmek için de kişilere bunlarla karşılaşmalarından önce yanlış bilgileri (doğrusunu da vurgulayarak) göstermek onları bu konuda daha korunaklı hâle getirebiliyor. Pratikte yapılacak sınıf içi uygulamalarla internette sıkça karşılaşılan yanlış bilgileri gündeme getirmek, bunların yanlış olduğunu vurgulamak ve sağlıklı bilgiye ulaşmanın yollarını göstermek bilgi düzensizliklerine karşı toplumsal bir direnç oluşturmak için kullanılabilecek bir yol. Görselleştirme ve oyunlaştırma öğelerini kullanarak öğrenci ilgisini canlı tutmak, sonra da bu yenilikçi eğitim yöntemlerini kullanarak onları yanlış bilgiye karşı aşılamak ve bu konuda çevreleriyle konuşmaya sevk etmek mümkün.

Eğitimde Dijital Okuryazarlık: Öğretmenden Öğretmene El Kitabı 

Özetle, dijital medya okuryazarlığı becerilerinin geliştirilmesi konusunda beni umutlandıran iki şey oldu. İlki tabandan gelen ilgi. Öğretmenlerin inisiyatif almaları, bilgilendirme ve uygulama etkinlikleri düzenlemeleri ile öğrenci ve velilerin katılımcı tutumları birleşince ortaya güzel şeyler çıkabiliyor. Bu anlamda eğitim materyallerinin de tabandan gelen isteğe ve mutlaka öğretmen/öğrenci ihtiyaçlarına göre, onların katılımıyla tasarlanması önem arz ediyor. Sivil toplumun ve akademisyenlerin desteği önemli; ancak bunun öğretmen ve öğrenci desteğiyle perçinlenmesi gerekiyor. Öğretmen Ağı’nın Teyit’in işbirliğiyle ve Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği desteğiyle hazırladığı Eğitimde Eleştirel Dijital Okuryazarlık: Öğretmenden Öğretmene El Kitabı bunun oldukça iyi bir örneği. Türkiye’nin 19 farklı ilinden ve birçok farklı branştan 39 öğretmen bir arada, eğitimde eleştirel dijital okuryazarlığa yer açmak için üretti. El kitabı eğitimcilerin alana dair farkındalığını ve ilgisini besleyecek bölümlerin yanı sıra öğrenme ortamlarında uygulayabilecekleri etkinlik önerilerine de yer veriyor.

“Felaket senaryoları yerine öğrencileri cesaretlendirmek gerekiyor”

Bu deneyim sırasında beni oldukça heyecanlandıran ikinci şey ise öğrencilerin araştırma ve öğrenmeye duydukları istekti. Alanyazında zaman zaman “dijital yerliler” olarak da adlandırılan yaş grubu, sordukları sorularla aslında doğrusunu ve iyisini öğrenmeye açık olduklarını gösteriyorlar. Özellikle sosyal medya üzerinden “felaket senaryoları” üretmek yerine öğrencilerin içinde bulunduğu çevrimiçi ve çevrimdışı toplumsal gerçekliği kavramak ve bu platformların bilinçli, sorgulayıcı ve anlamlı bir kullanıcı üretimine dönük kullanımı için onları cesaretlendirmek gerektiğine inanıyorum.

İlginizi Çekebilecek İçerikler

Öğretmenler, Sosyal Medya ve Çocuk Hakları

Öğretmenler YouTube, Instagram, TikTok, Twitter gibi pek çok sosyal ağda paylaşımlar yapıyor, içerik üretiyorlar. Kimi paylaşımlarda ise çocukların kişilik, özel hayatın gizliliği ve korunması, kişisel verilerin korunması gibi pek çok hakkı ihlal edilebiliyor. Sosyal medyada çocukların fotoğraf ve videolarının paylaşılmasının sonuçlarını farklı alanlardan uzmanlarla konuştuk.

Kriptografi, Bilişim ve Siber Güvenlik Eğitimi

ERG, IBM ve Millî Eğitim Bakanlığı Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü ortaklığında, öğretmenlerin siber güvenlik alanındaki yetkinliklerini geliştirmek amacıyla Kriptografi, Bilişim ve Siber Güvenlik Eğitimi projesi hayata geçirildi. Kriptografi, Bilişim ve Siber Güvenlik Eğitimi projesi kapsamında 19-23 Ekim 2020 ve 2-6 Kasım 2020 tarihlerinde

21. Yüzyılda Tasarımcı Öğretmen Eğitimi

ERG Eğitim Laboratuvarı birimimizin içerik ortaklığıyla, Sabancı Üniversitesi, EDU tarafından hayata geçirilen 21. Yüzyılda Tasarımcı Öğretmen Eğitimi, teknolojinin eğitime etkin şekilde entegre edilmesi ve öğrencilerin hedeflenen noktaya ulaştırılması için rehber olmayı amaçlıyor. Günlük rutinleri değiştirmek, yeniyi denemek, öğrencilerin derse ilgisini artırmak, öğrencileri geleceğe hazırlamanın yollarını bulmak, teknolojinin