Desteklenen Öğretmen Fark Yaratıyor

AlJazeera, Umay Aktaş Salman  Öğretmen yetiştiren eğitim fakültesi sayısının sürekli arttığını, ancak niteliğin tartışmalı olduğunu söyleyen öğretmen ve eğitim uzmanlarına göre, nitelikli eğitim için öğretmenlerin meslek içi eğitimlerle sürekli desteklenmesi şart. 

Hizmet içi eğitim alan öğretmenler okullarında farklı eğitim öğretim teknikleri de uyguluyor. [FOTOĞRAF: AA-ARŞİV] FOTOĞRAF TEMSİLİDİR.
Türkiye’deki öğretmenlerin çoğu mesleki gelişim için yeterli ve nitelikli destek alamamaktan şikayetçi. Oysa uzmanlara göre, nitelikli eğitim için öğretmenleri desteklemek şart. Mesleki eğitim alan öğretmenlerin sınıflarında ve okullarında yaşattıkları değişim ise bunun kanıtı. 18 yıllık öğretmen F. A, kendini yalnız ve görünmez hissettiği anda aldığı eğitimle mesleki hayatı değişti. İşe, sınıftaki arka arkaya oturma düzenini bozmakla başladı. Sınıf içinde etkinlikleri artırdı. Kimi zaman sınıfa Zoro maskesi ve yüzücü gözlüğüyle girdi. F.A’nın yaşadığı değişim kendisiyle de sınırlı kalmadı. Aldığı eğitimleri binlerce meslektaşıyla da paylaştı. F.A’nın mesleğe bakışını, beş yıl önce tanıştığı “Öğretmenin Sınırı Yok” projesi değiştirdi. Milli Eğitim Bakanlığı’nın, Öğretmen Vakfı Akademisi (ÖRAV) işbirliğiyle gerçekleştirdiği projede, F. A, meslektaşlarıyla iletişim kurmayı, dersi öğrenci merkezli anlatmayı, öğrenmenin aşamalarını öğrendi. Aldığı eğitim, benzerlerinin tersine bir kişinin yüzlerce kişilik salonlara anlatılan klasik meslek içi eğitim sunumundan bir hayli farklıydı. Bakış açısını değiştiren; eğitimin oyunlarla, çeşitli etkinliklerle ve atölyelerle verilmesi oldu. İstanbul’daki bir okulda çalışan F.A yaşadığı değişimi sınıfına nasıl yansıttığını şöyle anlatıyor: “Daha önce sınıfı akademik olarak iyi durumda tutmaya çalışıyordum ama sosyal gelişimi ikinci plana atmıştım. Aldığım eğitimden sonra farklı yöntemler olduğunu gördüm. Mesela öğrenciler birbirinin ensesini görerek oturuyordu. Bunu değiştirdim. Birbirlerinin yüzünü görecek şekilde bir sınıf düzeni kurduk. Birlikte çalışmayı öğrendiler. Ödev vermeyi bıraktım. Veliler çocuklarının okula çok mutlu geldiklerini anlatıyorlardı. Sınıfa öğrencinin ilgisini çekecek etkinliklerle giriyordum. Öğretmen sınıfta ne kadar küçülürse ve sınıf ne kadar aktif hale gelirse öğrenme o kadar artıyor. Bu değişim okuluma da yayıldı.” F.A, kendisi değişmekle de kalmadı meslektaşlarını değiştirmeye başladı, ÖRAV’da eğitmen oldu. İki yıl önce alan değiştirerek görsel sanatlar öğretmenliğine geçen F.A, son iki yıldır ortaokul öğrencilerine öğretmenlik yapıyor. Girdiği sınıflarda sınıfın bir duvarı dev resim kağıtlarıyla kaplanıyor. Öğrenciler çizimciler, tasarımcılar ve boyacılar olarak gruplara ayrılıp birlikte çalışmayı öğreniyor ve yeteneklerini keşfediyor. Bu okulda da değişimin devam ettiğini anlatan F.A bir örnek veriyor: “Okulumuzda öğretmenler dahil kimse kütüphanenin yerini bilmiyordu. Koridora açık kütüphane yapmaya karar verdik. İlk soru ‘Kitaplar çalınmaz mı?’ oldu. ‘Evet, alıp evine götüren olur ama giden kitap olsun’ dedim. İdareciler de kabul etti. Bir baktım ki bir öğretmen arkadaş yayınevlerini aramış bile. Öğretmenler 800 bin kişilik yalnız bir ordu. Aslında değişime çok açıklar ama bunun için moral gerekli.” Öğretmenler birbirinin koçu olmalı “Moralleri olduktan sonra öğretmenler değişime açık” diyen F.A, öğretmenlere acil olarak verilmesi gereken eğitimleri şöyle sıralıyor: “Eğitim, öğretim yöntem ve teknikleri öğretilmeli. Bizde öğretmenler anlatım ve test tekniğini kullanıyor. Oysa bu ikisi de yararlı bir yöntem değil. Öğretmen, akademik olarak öğrenciyi yarıştırmaktan vazgeçtiğinde ancak kendi becerisini açığa çıkarabilir. Okul idaresi de ‘ben sizin amirinizim’ zihniyetinden çıkıp ‘birlikte yapalım’ demeli. Ayrıca müfettiş algısı yok edilip, öğretmenlerin birbirinin sınıflarına girmesi, birbirlerine koçluk yapması gerekiyor. “ “Soruşturmalar motivasyonumu bozmuyor” Kıdemli öğretmenlerin tüm sıkıntılara rağmen mesleki eğitimle motivasyonlarını koruması ve eğitim yöntemlerini değiştirmesinin başka bir kanıtı da 19 yıllık öğretmen Ş.K. Doğu Anadolu, İç Anadolu ve Ege bölgelerinde çalıştıktan sonra geçen yıl İstanbul’a gelen öğretmen, bölgelerin değil okulun yapısının işi zorlaştırdığını ya da kolaylaştırdığını söylüyor. Ş.K, yanlışları söylediği zaman mobbinge maruz kaldığını, hakkında soruşturmalar açıldığını anlatıyor: “İdealizmimi ve motivasyonumu çözüm odaklı düşünerek koruyorum. Haksızlıklara ,yanlışlara üzülüyorum ama bir günlük bir üzüntü oluyor. Sonra işime odaklanıyorum. Okula geldiğimden beri güven kazanmaya çalışıyorum. Veli iletişim seminerleri düzenledim. Psikolog ve aile danışmanı arkadaşlarımdan yardım istedim. Odamın kapısı her zaman ve herkese açık. Büyük ölçüde yol aldım. Veliler yapılmakta olanların farkında. Öğretmenlerin iş üretme gayretine ket vurmamak lazım. Gönüllü olunursa çözüm üretilemeyecek hiçbir şey yok. İmkanları en kısıtlı okullardan biriyim. Öğretmenlerim bir çalışma yapacak olduğunda nasıl yaratabilirim derdine düşünüyorum. Eğitim yönetiminde de takım ruhuna inanıyorum. Yöneticinin, yapılacakların önünü açması gerekiyor.” Koçluk eğitiminden mesleki gelişim programlarına kadar pek çok eğitim alan ve hâlâ almaya devam eden Ş.K bu eğitimleri kendi maddi imkânlarıyla alıyor. Bunun için fedakârlık edip zaman ayırdığını söyleyen Ş.K “MEB’in desteğiyle eğitimler alsak daha iyi olurdu” diye konuşuyor. “Eğitim fakültesi sayısı artıyor ama kalite düşüyor” Uzmanlara göre, öğretmenler daha eğitim fakültelerindeyken nitelikli eğitim ve destek alamıyor. Öğretmenlerin niteliği eğitim fakültelerinin kalitesi ile bire bir ilişkili. YÖK’ün eski başkanvekili Prof. Dr. İsa Eşme, eğitim fakültesi sayısının hızlı artışının nitelikli öğretmen yetiştirmeyi de zaafa uğrattığını vurguluyor: “Yüksek öğretimde kapasite yaratmak amacıyla eğitim fakültesi kontenjanları ölçüsüzce artırıldı. Bu politika, istihdamda sorun yarattığı gibi, eğitim fakültelerinin fiziki altyapı ve akademik kadro yetersizlikleri nedeniyle nitelikli öğretmen yetiştirmede zaafa yol açtı. Eğitim fakültelerinde öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı 64. Yaşanan kaynak sorunu ve nicelikteki bu oranlarla, birkaç eğitim fakültesi dışında öğretmen eğitiminde niteliği yakalamak zor görünüyor. İyi öğretmen yetiştiren ülkelerde uygulama var  Eğitim Reformu Girişimi (ERG) Araştırma Koordinatörü Alper Dinçer ise eğitim fakültelerinin en büyük eksiğinin uygulama olduğunu belirterek sorunları şöyle anlatıyor: “Öğretmen eğitimini iyi yapan Finlandiya, Hollanda, İngiltere, İsviçre ve Singapur gibi ülkelerde uygulama, eğitimin en az yüzde 50’sini kaplıyor. Öğretmenler iki sene okulda teorik bilgi alıyor, sonraki iki yıl uygulamaya yönelik olarak eğitimlerine devam ediyorlar. Türkiye’de öğretmenlik uygulaması ders çizelgesinde var ama bu sağlıklı şekilde işlemiyor. Öğretmen adayı öğrenciler okullara gidip imza atıp çıkıyor. Eğitim fakülteleri ve okullar arasındaki bağlar kuvvetlenmeli. İyi örneklere baktığınızda eğitim fakültelerindeki akademisyenler de okullarla çalışıyor. Okularda  ofisleri oluyor, araştırma yapıyorlar. Bizde herhangi bir eğitim fakültesinin kantinine gidin, karton bardakların üstünde KPSS dershanesi reklamı görürsünüz, kütüphanesine gidin KPSS testi çözen öğrenciler görürsünüz.”  * Al Jazeera Türk, üç günlük haber dizisi kapsamında Milli Eğitim Bakanlığı’na da öğretmen niteliğiyle ilgili yapılan çalışmaları sordu ancak bu süreçte MEB’den bu konu ile ilgili bir yanıt alamadı.
]]>