4+4+4 ile Fırsat Kaçtı!

Cumhuriyet.com.tr 4+4+4 öncesi Türkiye’de 5 yaş grubu için yüzde 67’lerde olan okulöncesi okullulaşma oranı, aynı yaş grubu için yüzde 53.8’e geriledi.

Bu yaş grubundaki her on çocuktan dördü, yani yaklaşık 360 bin çocuk, bu öğretim yılında okulöncesi eğitim almamış olarak ilkokula başladı.

Bu da Türkiye için önemli bir fırsatın kaçtığı anlamına geliyor.

4+4+4 ile fırsat kaçtı!
  Bu süreçte okulöncesi eğitimden en az yararlananlar sosyoekonomik açıdan en dezavantajlı konumda bulunan gruplar oldu.
Eğitim Reformu Girişimi ile Anne Çocuk Eğitim Vakfı “Her Çocuğa Eşit Fırsat: Türkiye’de Erken Çocukluk Eğitiminin Durumu ve Öneriler’’ başlıklı bir rapor hazırladı. Rapora göre, Türkiye’de okulöncesi eğitimin önemi konusunda farkındalık, tüm yaş grupları, bölgeler ve sosyoekonomik düzeyler arasında yüzde 90’lara varan oranda. Kurumların eksikliği ve ücretli olması ise çocukların okulöncesi eğitimden yararlanmalarının önündeki en önemli engel olarak belirtiliyor. Her ne kadar sosyoekonomik durum akademik başarının artması ve azalmasında etkili ise de, okulöncesi eğitime katılmış olmak ailenin gelir durumundan bağımsız olarak da her çocuğun akademik başarısını olumlu yönde etkiliyor Ancak, okulöncesi eğitime katılım sosyoekonomik olarak avantajlı çocuklar uiçin çok daha olası. Hiç okulöncesi eğitim almamış öğrencilerin matematikte düşük performans sergileme olasılığı okulöncesi eğitimden yararlanmış olan akranlarına göre yaklaşık iki kat daha fazla. ‘4+4+4’ nasıl etkiledi? Rapora göre 2012-13 öğretim yılı itibarıyla uygulamaya geçen “4+4+4” sistemiyle ilköğretime başlama yaşının aşağıya çekilmesi ve okulöncesi eğitimin zorunlu eğitim kapsamına alınmaması, okulöncesi eğitim konusunda kafa karışıklığı yaşanmasına ve 2008’den bu yana elde edilen kazanımların erozyona uğramasına neden oldu. “4+4+4” ile ilkokula başlama zorunluluğunun bir yıl öne çekilmesi, okulöncesi eğitimin öncelikli olmadığı ve daha erken yaşta ilkokula başlamanın daha yararlı olduğu algısını oluşturdu. Bu durumun yanı sıra okulöncesinin hâlâ ücretli olması, yararlanan kesimlerin sosyoekonomik açıdan daha avantajlı gruplar olmasını kaçınılmaz kıldı. Değerler eğitimi nasıl olmalı? Raporda bu konuda şu görüşler yer alıyor: “Değerler eğitimi dendiğinde ortak bir tanıma ulaşabilmek önemlidir. Belirli bir toplumda sık karşılaşılan âdetler (örneğin Türkiye’de büyüklerin elini öpmek, büyüklerin yanında bacak bacak üstüne atmamak vb) evrensel değil. Hem toplumdaki herkes için geçerli değil hem de diğer toplumlarda görülmeyebilir. Değerler eğitiminde ele alınması gereken değerlerin tüm toplumlarda ‘değer’ olarak kabul edilen ve bu değerlerin yokluğunda başkalarına, kişinin kendisine veya diğer insanlarla birlikte uyum içerisinde yaşamaya olumsuz etkisi olabilecek olgulardan oluşması beklenir. Türkiye’de son dönemde erken çocukluk eğitiminde değerler eğitimi konusu sıkça gündeme gelmekte olup, değerler eğitiminin tanımı ve kapsamı kişilere, kurumlara ve yaklaşımlara göre değişiklik gösteriyor. Özellikle bazı kurumlarda değerler eğitiminin dini öğretiler üzerine inşa edilmesi değerler eğitiminin asıl tanımına ve amaçlarına uymuyor. Belli bir dine yönelik öğeler (Tanrı, dua, cennet, cehennem, ibadet vb.) toplumdan topluma ve farklı inanç grupları arasında değişiyor ve aynı toplulukta bile herkes tarafından aynı şekilde algılanmıyor. Ayrıca çocuklar 11 yaşına kadar soyut öğeleri anlamlandıramaz ve daha çok somut nesneler üzerinde düşünürler. 11 yaşından önce değerler eğitimi veya farklı bir isim altında bu öğelerin çocuklara tanıtılması ve/veya empoze edilmesi çocuğun zihninde anlam veremediği düşüncelerin veya karışıklığın kimi zaman da korkuların oluşmasına yol açabilir. Çocuklardan bu kavramları/olguları anlamalarını ve hatta belli dini kurallara göre hareket etmelerini beklemek “değerler eğitimi”nin ve genel eğitim yaklaşımının da amaçlarına uymaz. Türkiye’de gündeme girmiş olan “değerler eğitimi”nin evrensel tanımına ve bilimsel eğitim yaklaşımlarına uyacak şekilde kurgulanması ve çocuğun gelişimine uygunluğu kabul görmüş programların uygulanması gerekir. ÖNERİLER * Türkiye’de en az bir yıl zorunlu, ücretsiz ve nitelikli okulöncesi eğitim yaşama geçirilmeli ve en kısa zamanda daha erken yaşlara da hizmet sunacak modeller ve en risk altında olan çocukları önceliklendirecek politikalar geliştirilmeli. * Erken çocukluk eğitimi sürecinde aile katılımı güçlendirilmeli. * Türkiye’ye uygun ve katılımcı bir biçimde geliştirilmiş olan “Erken Çocukluk Eğitimi Kalite Standartları” bir rehber olarak uygulanmalı. * Öğretmenlerin mesleki standartları ve hizmet öncesi eğitimin niteliği iyileştirilmeli. * Erken çocukluk dönemi çok boyutlu olarak ele alınmalı.  
]]>