İkiyüzlülüklerle Yüzleşmek

Cumhuriyet, Zeynep Oral Bize biçilen rolü “Ilımlı-İslam devleti” olmayı kabullenirsek, ne Expo kazanabiliriz ne de ayırımcılığı önleyebiliriz… Bugün  Uluslararası İstanbul Film Festivali açılıyor. 27. kez  açılıyor…. Yaşamımın 27 yılına damgasını vurmuş filmler, anılar, anlar… Yüreğimde Onat Kurlar’ın ve Yavuzer Çetinkaya’nın fısıldadıkları… Hülya Uçansu’ya göz kırpıyorum… Sinemanın gücü… Derken, Cladio Cardinale çağrışımları… (Hayır hayır,  bunları yazmanın sırası değil şimdi…) Uluslararası  İstanbul Tiyatro Festivali’nin programı açıklandı.  Heyecan verici bir program! Kıpır kıpır, genç, alternatif arayışlar, sorgulamalar…  Aslan arkadaşım festival direktörü Dikmen Gürün! Yaşasın İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı! (Hayır hayır,  bunları da  yazmanın sırası değil şimdi…) Şimdi içimden yalnız ve yalnız  İzmir’i kucaklamak, İzmir’e sarılmak, İzmir’i okşamak, okşamak, okşamak  geliyor! Ben de televizyonun yanlış haber alma  ağına yakalanıp sevinenler arasındaydım; telefonlarda uçuşan kutlamalar, kahkahalar ve kucaklaşmalar arasındaydım…  Ve sonra o korkunç düşüşü, düşkırıklığını ve  hüsranı yaşayanlar arasındaydım… Expo 2015’i  neden İzmir değil de Milano aldı diye çok şey yazıldı, çok şey söylendi.  Hepsini okudum dinledim ama yine de eksik bir şeyler vardı…  Çooook uzun yıllar  Expo’nun bilincinde olmamak; belleksiz toplum olmak;yarış hazırlıklarına geç başlamak;   önceleri sanki yerel bir olaymış tavrı sergilemek; topyekün seferberliği   çok sonraları kalkışmak… Bütün bunlar tamam da, yine  eksik bir şeyler vardı… Gönlüme en yakın açıklama yine de şuydu:  Hem bu yarışa “Herkese sağlık” gibi  çok iddialı bir sloganla gireceksiniz, hem de  yüzyıllar önce herkese sağlık dağıtan,   sağlık kaynağı olan,  bilinen en eski sağlık merkezlerinden biri olan Allianoi antik kentini gözden çıkaracaksınız!  Elli  yıl hizmet görecek bir baraj için, alternatif aramaktansa,  yüzlerce yıllık kültür, sanat  ve tarih birikimini yok sayacaksınız… Dünya, Bergama ve çevresine  belli ki, bizlerden daha duyarlıydı! Yine de   içimdeki eksiklik duygusu ortadan kalkmamıştı… Sonra… Paris’ten yazan Hikmet Çetinkaya’nın yazısındaki  kimi satırlar, birden eksiği tamamlayıverdi! Paris Kongre Sarayı’ndaki genel kurulu anlatan dünkü yazısından alıntı yapıyorum: “İtalya Başbakanı Romano Prodi, konuşmasında Türkiye’de son yıllardaki antilaik  gelişmelere gönderme yaparken aynen şöyle dedi:  ‘Dinsel fundamentalizme karşı, kadınların hak ve özgürlükleri için oyunuzu bize verin…” Onların ve bizim ikiyüzlülüğümüz Ah evet, Avrupalılar, Expo 2015 için oy toplamak istediklerinde  Türkiye’deki anti-laik gidişattan dem vururlar, birdenbire bu gerçeği görüverirler! Dinsel fundamentalizme karşı, ve özellikle  kadınların hak ve özgürlükleri için  yanıp tutuşuverirler! Ama aynı Avrupalılar,  Anayasa Mahkemesi’nin AKP  hakkındaki kapatma davasında,  nedense bu gerçekleri bilmezden, duymazdan geliverirler. Çok merak ediyorum,  AB’nin genişlemeden sorumlusu Olli Rehn, Romani Prodi’nin bu konuşmasını duydu mu, duyduysa ne tepki verdi? “Sen bir çuval inciri berbat ediyorsun AKP ile Türkiye laikleşiyor, demokratikleşiyor” demedi mi! AB ve ABD  ikiyüzlü, tamam bunu biliyoruz.  Ya biz? Önceki gün elime geçen  Eğitim Reformu Girişimi (ERG)’nin  raporu  utanç verici, çarpıcı gerçekleri ortaya koyuyordu! -Okula gidemeyen her beş çocuktan üçü kız çocuğuydu! -İlk öğretimin ilerleyen yıllarında kız öğrencilerin erkek lere göre oranı hızla düşüyordu. -Ağrı, Bitlis, Muş, Şanlıurfa, Şırnak ve Van’da  ilköğretimde  kızların oranı erkeklerinkinin yarısıydı -2001-2 yılında 3. sınıfta 100 erkeğe karşın 90 kız öğrenci vardı… 2005-6 yılında 100 erkeğe karşı 75 kız… 2006-7 de 100 erkeğe karşı 75 kız liseye kaydolabildi.   Yani 2001’den 2007’ye kız öğrenciler yüzde 25 daha çok fire verdi. Bunlar toplumsal cinsiyet açısından  korkunç bir ayırımcılığı ortaya koyuyor. Ve en vahimi  OECD ülkelerinde Türkiye dışında  hepsinde son 20 yılda  kadınlar lehine değişim var. Ama “Türkiye hariç” diye vurgulanıyor! Türban inatlaşması hala kızların okuyabilmesi içindir diyen var mı???? Raporda bana, başbakanın önerisini hani kadınlara  “en az 3 çocuk doğurun” tavsiyesini ve “bebekler   berekeleriyle gelir”  lafını anımsatan gerçekler de var: -Engelli çocukların uğradığı haksızlıklar (kaynak yok, olanak yok, eğitimleri yok!)… -İlköğretim çağındaki her üç çocuktan biri yoksul hanede yaşıyor… -0-6 yaş arası çocukların kenttekilerin %20’si, kırsal alandakilerin %40’ı yoksulluk sınırının altında. -6- 17 yaş grubunda 78 bin çocuk tarım işçisi… İkiyüzlülüklerimizle yüzleşme vakti çoktan geldi de geçiyor. Yalnız Avrupalılarınkiyle değil, kendimizinkiyle de…]]>